Gündem

Kürtler göç etmek istiyor

Türkiye'deki Kürt nüfus hareketliliği toplumun genelinden fazla. Hem Doğu ve Güneydoğu içinde hem bölge dışına yoğun göç yaşanıyor.

23 Aralık 2008 02:00

Konda Araştırma şirketinin yaptığı 'Biz Kimiz'  araştırmasına  göre, Türkiye'deki Kürt nüfus hareketliliği toplumun genelinden fazla. Hem Doğu ve Güneydoğu içinde hem bölge dışına yoğun göç yaşanıyor.

Konda Araştırma Şirketi'nden Bekir Ağrıdır'ın Radikal gazetesinde (23.12.2008) yayımlanan araştırma sunumu  şöyle:

Kürtlerin yüzde 35.9’u köylerde, bu Türkiye’deki en yüksek köylülük oranı. Mersin ve Antalya’daki Kürtlerin yüzde 72,2’si, İzmir’dekilerin yüzde 59,3’ü, İstanbul’dakilerin yüzde 22,3’ü varoşta yaşıyor. Kürtlerin yüzde 13,4’ü hemen, yüzde 33,1’i de şartlara bağlı olarak hemen göç etmek istiyor...

Kürtlerin % 35,9’u köylerde (Türkiye’deki en yüksek köylülük oranı), % 24,4’ü kentlerde, % 16,4’ü metropol varoşlarda, % 22,7’si metropollerde oturuyor. Fakat Kürtlerin bölgelerdeki nüfuslarının bölge içinde varoşlarda oturanlarına bakıldığında daha da çarpıcı bir durum gözlenmektedir. Mersin ve Antalya’daki Kürtlerin % 72,2’si, İzmir’deki Kürtlerin % 59,3’ü, İstanbul’daki Kürtlerin % 22,3’ü varoşlarda yaşamaktadır. Bu da göstermektedir ki, yakın zamanda metropollere göç eden Kürtlerin büyük çoğunluğu yalnızca varoşlarda yer bulabilmektedirler.



Ne kadar zamandır bulundukları yerde oturduklarına bakıldığında, son beş yıl içinde gelenler % 8, son 10 yıl içinde gelenler % 7 oranındadır ki bu iki oranda genel Türkiye göç ortalamalarından yüksektir. Oturdukları yere ne kadar zaman önce geldikleri veya orada doğup doğmadıkları bilgilerine bölgeler bazında bakıldığında Kürtlerin ülke içindeki göçleri ile ilgili ilginç bulgular ortaya çıkmaktadır. Doğduklarından beri orada yaşayanlar oranının en yüksek olduğu bölgeler doğal olarak Kuzeydoğu Anadolu (%86), Ortadoğu Anadolu (%79) ve Güneydoğu Anadolu’dur (%77). Buna karşılık toplamda en yüksek Kürt göçünü almış bölgeler Doğu Marmara (%90), İstanbul (%88) ve Akdeniz’dir (%86). Örneğin İstanbul’da yaşayan Kürtlerin %88’i İstanbul’a dışarıdan gelmiş iken yalnızca %12’si İstanbul doğumludur. 

Anadolu'da 'farklı' olmanın bedeli çok ağır

İstanbul’daki Kürtlerin %14’ü beş yıl içinde, %12’si 510 yıl içinde, %62’si 10 yıldan uzun bir süre önce İstanbul’a gelmişlerdir. Akdeniz bölgesindeki Kürtlerin %11’i beş yıl içinde, %11’i 510 yıl içinde, %64’ü 10 yıldan uzun bir süre önce başta Mersin ve Antalya olmak üzere Akdeniz bölgesine gelmişlerdir. Ege bölgesindeki Kürtlerin %12’si beş yıl içinde, %12’si 510 yıl içinde, %58’i 10 yıldan uzun bir süre önce başta İzmir olmak üzere Akdeniz bölgesine gelmişlerdir



Son on yıldır Kürtlerin göçüne bakıldığında, göç ağırlıklı olarak yöneldiği bölgeler olduğu görülmektedir. Son beş yıl içinde yaklaşık 11 milyon dolayında olan Kürtlerin 770 bin göç etmiş (%7) görülmektedir. Son beş yılda göç etmiş 770,000 Kürtün yaklaşık üçte biri yani kabaca söylerdek 250,000 Kürt nüfus İstanbul’a gelmiştir. İstanbul’dan sonra yoğun olarak göçülen yer Güneydoğu içinde toplaşma anlamına gelebilecek Diyarbakır’a yığılmadır. Yaklaşık 175 bin Kürt son beş yılda Güneydoğu içinde hareket etmiştir. Daha sonra ağırlıklı olarak gidilen bölgeler Batı Anadolu (115 bin) ve Akdeniz’dir (80 bin).

Son 10 yıldaki hareket perspektifinden bakılınca da İstanbul, Doğu Marmara, Batı Anadolu ve Akdeniz bölgelerine doğru olan hareket dikkati çekmektedir. Son beş yıl ve on yıllık perspektiften beraberce bakılınca, bölge içinde göçün son beş yılda ağırlık kazandığı görülmektedir.



Bölümü bitirirken gelecekle ilgili bir bulgu daha verelim. Kürtlerin % 13,4’ü hemen, % 33,1’i de şartlara bağlı olarak bulundukları yerden hemen göç etmek istemektedirler. Fakat bu bilgiye de bölgeler bazında bakıldığında batı bölgelerinde göç etme kararlılığı ve niyetliliği artmaktadır. İstanbul ve Ege’de neredeyse Kürtlerin beşte biri bu soruya net olarak ‘evet’ cevabı vermektedir. Bu oran özellikle üç doğu bölgesinde nispeten düşüktür. Fakat ‘evet, taşınmak isterim’ diyen %13,4 oranındaki Kürtlerin bölge dağılımına bakıldığında dörtte biri İstanbul’da, dörtte biri de Güneydoğu Bölgesi’ndedir. Yani oranlara rakamlara çevirirsek, İstanbul’daki 1,9 milyon Kürdün 360 bin kişisi, Diyarbakır’daki 3 milyon Kürdün 300 bin kişisi hemen bulunduğu yerden göç etmek istemektedir.

Bir başka hesaplama ile söyleyelim, yaklaşık 11milyon Kürt yurttaşın 1,5 milyona yakın bir kısmı hemen bulunduğu yerden göç etmek isterken, 3,6 milyonu da ‘şartlara bağlı’ olarak göç etmek istemektedir.



‘Kendinizi buraya yerleşmiş sayıyor musunuz’ sorusuna Kürtlerin verdiği cevaplara bakıldığında, en düşük yerleşmiş hissetme oranının Ege Bölgesi’nde olduğu görülmektedir. Tam bu nokta da hatırlatmak gerekir bir süre önce yaşanan Altınova ve benzeri olayların Kürt yurttaşlarda da nasıl bir tedirginlik yaratmaya uygun bir iklimin var olduğu bu tablodan da görülmektedir. Kürt yurttaşların kendilerini yerleşmiş saymadıkları ya da tartışmaya açık bir tanımla kendilerini eğreti hissettikleri bölgeler Ege, Akdeniz ve İstanbul’dur. Bu bölgeler Altınova meselesinde olduğu gibi zaman zaman ya ‘bayrak yakma’ ya başka şoven yaklaşımlarla olaylara gebe olduğu haberlerden de anlaşılan bölgelerdir. Buralarda Kürt yurttaşların kendilerini hem yerleşik hem de huzurlu hissetmedikleri bölgeler olarak ortaya çıkmaktadır.



Kürt sorunu teröre rehin edilerek ele alınamaz

A. KÜRT SORUNU
1. Sorunun tanımı

Bu dizide özetlenen bulgular göstermektedir ki Kürt yurttaşlarımız, eğitim, sosyal güvenlik, gelir gibi birçok meselede ülkenin en yoksul ve en yoksunlarıdır. Göç ve yerleşiklik rakamlarına bakıldığında bulundukları yerde huzursuz ve mutsuz oldukları, sorunlarını aşmak için yoğun biçimde göç ederek yeni bir hayat kurmak çabasında oldukları görülmektedir. Fakat gittikleri yerlerde de ya çoğunlukla varoşlarda yer bulabildikleri için ya hâlâ var olan sorunlarını aşamadıkları için sıkıntıları sürmektedir ve oradan da göç etmek arzuları kuvvetlidir. Yaşam biçimi üzerinden bakıldığında nedenleri ve gerekçeleri ne olurda olsun modern yaşamın hâlâ oldukça uzağında oldukları görülmektedir. Özellikle yaşamın içinde kadın üzerinden bakıldığında da kendi rızası dışında evlilik gibi, kadın haklarına bakış gibi kadın meselelerinde hâlâ önemli ölçüde feodal değerleri de önemli bir orandaki Kürt yurttaşın savunduğu ve koruduğu görülmektedir. Fakat demokratik değerlerine, Avrupa Birliği yandaşlığına bakıldığında da hâlâ ülkenin içinde barış aradıkları görülmektedir. Kürt yurttaşlarımız tek tip değildir, onların da aralarında örneğin Kürt sorununa veya kimlik meselelerine bakıldığında iki ana yaklaşım olduğu görülmektedir. Ama tüm bulgulara yukarıdan bakıldığında hayata tutunmaya çalışan, öncelikle var olma kavgası veren, yoksulluk ve yoksunluk dertlerini oldukça yoğun yaşayan yurttaşlarımız oldukları da görülmektedir.

Kürt sorununu geldiği noktada tek bir kelimeyle, boyutla, unsurla tanımlayabilmek olanaksız görünmektedir. Sorun çok boyutlu, çok aktörlü, çok unsurludur. Fakat bu demek değildir ki sorun çözümsüzdür. Tam tersine karmaşık hale gelmiş olan bu sorun bizim ülkemizin bizim yurttaşlarımızın sorunudur, çözülebilir bir sorundur. Birinci soru bu noktadadır: sorunu yönetecek ve yeni bir duruma mı geçeceğiz yoksa sorunun bizi ve geleceğimizi esir almasına izin mi vereceğiz? Sorunun özünü unutup, sorunla kavga mı edeceğiz yoksa çözüm için, barış ve huzur dolu bir ülke için yeni bir enerji mi üreteceğiz? Bir bakanın açıkladığına göre 1 trilyon dolardan fazla para harcadığımız, bu kadar askerin, güvenlik görevlisinin, yurttaşın öldüğü sorun bizim değil de kimin sorunudur? Dolayısıyla sorunu tanımlamak için birinci kabulümüz, sorunun bizim, tüm ülkemizin ve tüm yurttaşlarımızın sorunu olduğu, çözümünün de yine bizim irademizle olacağı olmalıdır.

Sorunu ve çözümü terör sorununa rehin ederek düşündüğümüz ve konuştuğumuz sürece de sorunu çözemeyeceğimizi görmeliyiz. Kürt sorunu ve terör sorunu iç içe geçmiştir, her birisi bir diğerinin hem nedeni, hem sonucu haline gelmiştir, hangisinin neden veya sonuç olduğunu birçok vakada, detayda ayırabilmek giderek güçleşmektedir. Fakat silahların ve ölümün hep tepemizde durduğu koşullarda barıştan ve huzurdan konuşabilmek de giderek güçleşmektedir. Ölümün dili içinden barış dilini üretecek mahareti gösterebilecek sesler, silah sesleri arasında kısılmakta, duyulamaz olmaktadır. Terör ve şiddet doğası gereği demokrasiye ve halka karşıdır. Yaşanmakta olan terör ve şiddet, ‘Kürt sorunu’nun çözümü veya çözümsüzlüğü itibarıyla tek neden veya tek sonuç olarak düşünülemez. Bu nedenle Kürt sorununu, terör ve ülke güvenliği sorunlarını bir birinden ayırarak düşünmeli ve konuşmalıyız.

Sorunu zaman boyutunda da ayrıştırmalı ve sadeleştirmeliyiz. Soru şudur: yalnızca geçmişi mi tartışacağız yoksa hayallerimizi, iddialarımızı ve geleceği mi tartışacağız? Geçmişte yaşananlar ve olanlar için, kimin suçlu kimin suçsuz olmasının, kimin haklı kimin haksız olmasının önemi vardır belki ama bu tartışmanın meseleyi çözmeyeceğini görmemiz gerekmiyor mu artık?

Daha da önemlisi sorunun ülkenin geleceğine nasıl bir ipotek koyduğunu görebilmemizdir. Kürt sorunu var oldukça yalnızca kaynak ve insan değil tüm ülkenin geleceği sorunun ipoteğine girmektedir. Bu sorunu çözemediğimiz sürece demokratikleşmeyi hiçbir zaman tamamlayamayacağız, evrensel insan haklarına dayalı bir hukuk düzenine ulaşamayacağız, yeni sivil anayasayı, yönetim reformunu, yerel yönetimler reformunu yapamayacağız. Bunları yapamadığımız içinde Avrupa Birliği hedefine hiçbir zaman ulaşamayacağız, giderek çağdaş dünyanın hep eksikli bir üyesi olarak kalacağız. Yani bu sorun hem bugünümüzün hem yarınımızın önündeki en önemli tıkaç. Bu tıkaçı kaldırmak için çözüm olduğu varsayılan tüm askeri yöntemlerin de sonuna geldiğimiz ortada.

‘Kürt sorunu’, ülkemizin insan hakları ve yönetim sorununun bir parçasıdır, bir bölge veya bir kimlikle sınırlı değil bütün toplumla ilgilidir. Ülkemizin sorunlarının ne tek nedenidir, ne tek sonucudur, ne de tümünü kapsar. Fakat ülkemizin ve demokrasimizin önündeki en önemli sorunlardan da birisidir. Bu nedenle de sorunun çözümü ertelenemez veya bir kuruma bırakılamaz. Ayrıca Kürt yurttaşlarımızın da genel sorunların yanı sıra bir kimlik sorunudur. Fakat sorun yalnızca terör sorununa rehin edilerek de konuşulamaz anlaşılamaz. Terör ve Kürt sorunu ayrı ayrı düşünülmeli ve konuşulmalıdır.