Hükümet kanadının çözüm sürecinde güçlü bir HDP istemediğini ve bu yüzden Eş Genel Başkan Selahattin Demirtaş’ı yıpratmak istediğini yazan Habertürk yazarı Ruşen Çakır, “Gerek Öcalan, gerekse PKK/ KCK yöneticileri, Cemaat ile doğrudan ilişki kurmak istediler ama girişimleri hep sonuçsuz kaldı. Bunun asıl nedeni, Cemaat’in Kürt sorununu KSH’yi dışarıda bırakarak çözmek gerektiği konusundaki ısrarı olsa gerek” dedi.
Ruşen Çakır, “Bununla birlikte KSH bünyesindeki en az iki milletvekili, Fethullah Gülen ile yüz yüze görüştü, ancak bu görüşme 17 Aralık’tan çok önce ve Davutoğlu dahil AKP’nin ileri gelenlerinin Pennsylvania’yı ziyaret etmeyi sürdürdükleri dönemde oldu” görüşünü dile getirdi.
Ruşen Çakır’ın Habertürk gazetesinin bugünkü (10 Aralık 2014) nüshasında yayımlanan, “Hükümet vurdukça Demirtaş daha da güçleniyor” başlıklı yazısı şöyle:
‘Hükümet vurdukça Demirtaş
daha da güçleniyor’
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkındaki sert açıklamaları şaşırtıcı değil. Özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki performansıyla kendini kanıtlayan Demirtaş hakkında 6-7 Ekim olaylarının ardından sistemli bir yıpratma kampanyası yürütülüyor.
Bu durum bize, iktidar partisinin en ciddi rakibinin Kürt siyasi hareketi (KSH) olduğunu gösteriyor. Hal böyle olunca “sahici” anamuhalefet partisi tanımını HDP hak ediyor. İki partinin “çözüm süreci” nedeniyle, istemeseler de bir tür kader ortağı olduğu düşünülürse bütün bunlarda şikâyet edecek bir şey olmaması lazım.
Lakin hükümet bu süreçte muhatap olarak güçlü bir HDP istemiyor. Dolayısıyla HDP’nin başında Demirtaş gibi güçlü bir isim yerine siyasi iktidarı rahatsız edecek söz ve davranışlardan kaçınacak, daha düşük profilli bir kişinin olmasını tercih ediyor. Bu noktada Demirtaş’ın kendisiyle yaptığımız söyleşide iktidar partisini, HDP’den bazı kişilerle parti yönetiminden habersiz görüşmekle suçladığını hatırlatalım.
Demirtaş’ı itibarsızlaştırma
Demirtaş’ı etkisizleştirmek için iki ayaklı bir strateji yürütülüyor: Öncelikle Kürt kamuoyuna yönelik olarak Demirtaş’ın, Kandil (PKK/KCK) ile birlikte İmralı’ya (Abdullah Öcalan) karşı, yabancı güçlerin de bir şekilde dâhil olduğu komplo düzenlediği söylentileri yayılıyor.
Türk kamuoyuna da 6-7 Ekim olaylarının asıl ve tek sorumlusu olarak Demirtaş gösteriliyor. Davutoğlu’nun dün işin içine Fethullah Gülen Cemaati’ni de katması, bu açıdan bakıldığından ilginç ve yeni bir aşama olarak dikkat çekiyor. Belli ki Başbakan, HDP liderinin yeni güvenlik paketi hakkındaki, “Hem Meclis’te karşı çıkacağız, kıyameti koparacağız, sokakta mitinglerimizle, yürüyüşlerle engellemeye çalışacağız. Yasa çıkarsa değişmesi için mücadele yürüteceğiz” açıklamasını Bugün Gazetesi’ne yapmış olmasından özel olarak ve fazladan rahatsız olmuş.
PKK-Cemaat ilişkisi
Belli ki Davutoğlu’nun Demirtaş hakkındaki, “Paralel yapıyla birlikte hareket ediyor, kiminle görüştüğünü biliyoruz” sözleri uzun bir süre gündemde kalacak. Bu iddia ne derece doğrudur, Demirtaş’ın cevabı ne olacak, Davutoğlu isim verecek mi bilmiyorum ama KSH ile Gülen Cemaati ilişkisi üzerine bildiklerimi şöyle özetleyebilirim:
1- Gerek Öcalan, gerekse PKK/ KCK yöneticileri, Cemaat ile doğrudan ilişki kurmak istediler ama girişimleri hep sonuçsuz kaldı. Bunun asıl nedeni, Cemaat’in Kürt sorununu KSH’yi dışarıda bırakarak çözmek gerektiği konusundaki ısrarı olsa gerek.
2- Bununla birlikte KSH bünyesindeki en az iki milletvekili, Fethullah Gülen ile yüz yüze görüştü, ancak bu görüşme 17 Aralık’tan çok önce ve Davutoğlu dahil AKP’nin ileri gelenlerinin Pennsylvania’yı ziyaret etmeyi sürdürdükleri dönemde oldu.
3- Öcalan, 17-25 Aralık soruşturmalarını ilk andan itibaren “darbe girişimi” olarak niteleyip KSH’yi hükümet/Erdoğan çizgisine çekti.
4- Bununla birlikte Demirtaş dahil HDP’li siyasetçiler, yolsuzluk iddialarını ciddiye aldılar ve çok güçlü olmasa da propaganda malzemesi olarak kullanmaktan geri durmadılar.
Ne KSH’nin hükümete karşı Cemaat’i tercih etmek gibi bir strateji değişikliğine gittiğini, ne de Demirtaş’ın kendi başına böyle bir inisiyatif alabileceğini düşünüyorum. Yine de Davutoğlu’nun sözlerinin ucunun nereye varacağını beklemek lazım.
Ancak şurası kesin, siyasi iktidar ve onun destekçileri kendisine vurdukça Demirtaş daha da güçleniyor.