21 Ocak 2014 16:20
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, 2008-2012 yılları ile 2013-2017 yılları için iki ayrı “Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Eylem Planı” hazırladı. Ancak uygulamada somut adımlar atılamadı.
Türkiye 5 yıl aradan sonra yine büyük bir kuraklıkla karşı karşıya. Son olarak 2007-2008’de yaşanan tarımsal kuraklık nedeniyle tarım sektörü 5 milyar doları bulan bir zarara uğradı. O dönemde harekete geçen hükümet kuraklıkla ilgili bir dizi çalışma başlattı. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın koordinatörlüğünde “Türkiye Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Stratejisi ve Eylem Planı 2008-2012” hazırlanarak kamuoyuna ilan edildi. Ancak sonraki yıllarda lokal bazı bölgeler dışında kuraklık olmayınca eylem planı adeta rafa kaldırıldı. Bakanlık 2013-2017 dönemini kapsayan ikinci bir “Türkiye Kuraklıkla Mücadele Stratejisi Eylem Planı” hazırladı. Bu plan bir öncekinin neredeyse bire bir kopyası. Bu nedenle 2008’den bu yana kuraklığın eylem planı var fakat eylem yok.
Ali Ekber YIıldırım'ın Dünya gazetesinde yer alan analizi şöyle: Ülkede hemen herkesi endişelendiren kuraklıkla ilgili değerlendirmelerin yapılacağı Tarımsal Kuraklık Yönetimi Koordinasyon Kurulu perşembe günü saat 14.00’te toplanacak. Toplantıda bu yıl beklenen kuraklığın boyutları ve alınması gereken önlemler konuşulacak.
Son gelişmeler gösteriyor ki, yağışların az olması nedeniyle bu yıl başta Trakya, Marmara, İç Anadolu ve Çukurova Bölgesi olmak üzere Türkiye genelinde tarımsal kuraklık yaşanacak. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker endişeli olduklarını belirterek, şunları söylemişti: “Bizim için tarımsal kuraklık önemli. Tarımsal kuraklık şu, bitkinin suya ihtiyaç hissettiği 3 dönem var. Bunlar tohumu toprağa attığınız an, bitki büyüyeceği zaman gövdesinin gelişmesi için, bir de ürün vereceği zamanki dönemdir. Buna tarımsal kuraklık diyoruz. Şu an itibariyle tarımsal kuraklık söz konusu değil. Bugün Türkiye’de tarımsal kuraklık var diyemiyoruz. Ama meteorolojik kuraklık var. Bir yıl içinde uzun yıllar ortalamasıyla mukayese edildiğinde yağan yağmur miktarı daha az. Şu an için yok ama endişe taşıyoruz.”
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker’in Eylem Planı’nın önsözünde tarımsal kuraklıkla mücadele konusunda şu görüşlere yer verildi: “Tarımsal kuraklıkla mücadelede temel amaç, kamuoyunun bilinç düzeyini artırarak tüm paydaşların sürece dahil edilmesiyle arz ve talep yönetimini de dikkate alarak, çevresel açıdan sürdürülebilir tarımsal su kullanım planlaması ile kuraklığın yaşanmadığı dönemlerde ileriye dönük gerekli bütün tedbirlerin alınmasını; kriz dönemlerinde ise, etkin bir mücadele programını uygulayarak kuraklığın etkilerinin asgari düzeyde kalmasını sağlamaktır.”
Bakanlığın eylem planında iklimsel değişimin en önemli etkilerinden birisi olarak gösterilen kuraklığın, yağışın uzun yıllar ortalamasından daha az gerçekleşmesi ile ortaya çıktığı ve herhangi bir zamanda, herhangi bir yerde meydana gelebilecek olan doğal bir iklim olayı olarak tanımlanıyor. Planda kuraklığın etkileri ise şöyle ifade ediliyor: “Ekstrem olaylar içinde kuraklık genellikle yavaş gelişir, sıklıkla uzun bir süreklilik gösterir ve doğal afetler içinde tahmini en zor olmasıyla birlikte etkileri çok geniştir. Günümüzde; dünyada, karşılaştığımız küresel ölçekte en büyük sorunlardan birisi olan kuraklık, bugün gelinen nokta itibariyle fiziksel ve doğal çevre, kent yaşamı, kalkınma ve ekonomi, teknoloji, tarım ve gıda, temiz su ve sağlık olmak üzere hayatımızın her aşamasını etkilemektedir.”
Türkiye’de kuraklıkla ilgili daha çok kentlerin su seviyesi ve tarımsal boyutu ile tartışılıyor. Ancak literatürde 4 farklı kuraklık tanımlanıyor. Uzun bir zaman içinde yağışın normal değerlerinin altına düşmesi ‘meteorolojik kuraklık’; toprakta bitkinin ihtiyacını karşılayacak miktarda su bulunmaması ‘tarımsal kuraklık’; uzun süren yağış azlığından dolayı kaynak seviyeleri, yüzey akış ve toprak nemi gibi hidrolojik sistemde meydana gelen değişimler ‘hidrolojik kuraklık’; meteorolojik, tarımsal ve hidrolojik etkilere bağlı olarak ekonomik ürünlerin arz ve talebinde meydana gelen değişim ise ‘sosyo-ekonomik kuraklık’ olarak tanımlanıyor.
Eylem Planı’nda tarımsal kuraklık sonucu, tarımsal üretimde düşüklük, ekonomik kayıplar, ekolojik dengenin bozulması, sosyal yaşantının etkilenmesinin kaçınılmaz olduğu vurgulanıyor.
Planda daha sonra şu görüşlere yer verildi: “Tarımsal kuraklığın olumsuz etkilerini azaltmak, kuraklık olmadan önceki dönemlerde alınacak tedbirler ve kuraklığın yaşandığı dönemlerde yapılacak doğru planlamalarla mümkündür. Bu nedenle, kuraklıktan önceki dönemde alınacak tedbirler ve kuraklık yaşanırken atılacak adımlar ayrı ayrı planlanmalıdır. Yağışların devamlılığını sağlayarak, su arzını artırmak elimizde olmasa da, kuraklıktan kaynaklanan olumsuz etkileri azaltmak elimizdedir.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından hazırlanan Eylem Planı’nda Türkiye’nin kuraklık karşısında güçlü ve zayıf yanları, fırsat ve tehditlerde tespit edildi. Buna göre güçlü yönleri özetle tarımsal kuraklıkla mücadelede gerekli verilerin toplanması ve tekniklerin geliştirilmesi konusunda deneyim ve kurumsal yapıya sahip olması, çevre ülkelere göre ülke nüfusunun ihtiyacını karşılayabilecek yeterlikte toprak ve su kaynağı varlığı, akarsuların büyük bölümünün ülke topraklarında doğması, sulama konusunda örgütlenmiş sulama kooperatiflerinin bulunması, kullanılamayan potansiyelin sektörel kalkınmaya ivme kazandıracak nitelikte olması şeklinde sıralandı.
Plan’da Türkiye’nin zayıf yönleri ise şöyle belirtiliyor; Ülkesel ölçekte kuraklık erken uyarı ve izleme bilgi altyapısı ve yönetim sisteminin olmayışı. Tarımdaki işletme yapısının küçük ve çok parçalı olması.Tarımsal toprak ve su kaynaklarının havza temelli yönetilememesi. Toplam alan içerisinde sulanabilir alanın düşük olması nedeniyle üretimde yağışlara bağımlılık. Kuraklık konusunda Ar-Ge çalışma sayısının az olması.
Bakanlığın Eylem Planı’na göre kuraklıkta Türkiye için fırsat sayılabilecek bazı artıları olduğu gibi tehditler de var. Türkiye’nin değişik coğrafi ve iklim bölgelerini içinde bulundurması, kuraklığa dayanıklı veya toleranslı çeşitler geliştirmek açısından zengin genetik materyal, toplumun her kesiminde konunun öneminin fark edilmiş olması, daha az su kaynağına ihtiyaç duyan modern tarımsal tekniklerin varlığı ve bu tekniklerin ulaşılabilirliği fırsatlar olarak değerlendiriliyor.
Tehditler ise şöyle ifade ediliyor; Türkiye’nin küresel ısınmadan en fazla etkileneceği tahmin edilen Akdeniz Havzası’nda yer alması. Hızlı nüfus artışı ve sanayileşme sonucu tarım dışı su kullanım talebinin hızla artması. Doğal kaynak aşınımı ve sonucunda ortaya çıkan kirlilik. Tarım işletmelerinin küçük ve parçalı olması. Su ve toprak yönetimine ilişkin görev ve yetkilerin farklı bakanlıklarda olması.
Dünyada yaklaşık 1 milyar insanın açlıkla karşı karşıya olduğunu ve gıda üretiminin artırılması gerektiğini her fırsatta dile getiren Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) kuraklık konusunda da ülkelere ciddi uyarılarda bulunuyor.
FAO, bu konuda değişik ülkelerde toplantılar, etkinlikler düzenleyerek kuraklığın tarım ve gıdaya etkilerini gündeme taşıyor.
FAO, 23 Aralık’ta Ankara’da TEMA Vakfı ile ortaklaşa “Kurak Alanların Geleceği” konulu bir toplantı düzenledi. Bu toplantıda hem dünyada hem de Türkiye’de kuraklığın tarıma ve gıdaya etkileri ele alındı.
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlkay Dellal ile Texas A&M Üniversitesi Tarım Ekonomisi Bölümü’nden Bruce McCarl’ın ortaklaşa yaptıkları sunumda kuraklığın tarıma etkileri ele alındı.
Güney Afrika, Güneydoğu Asya ve Türkiye’nin de içinde bulunduğu Akdeniz Havzası’nda gelecekte şimdikinden iki kat daha sık kuraklık yaşanacağına dikkat çeken İlkay Dellal, bunun sonucunda ürün kayıpları, hastalık ve zararlılarda artış,kalite kaybı ve güvenilir gıda temininde sorunlar yaşanacağını dile getirdi. Dellal, iklim değişikliği ve buna bağlı olarak kuraklığın bitkisel ve hayvansal üretim ile bu ürünlerin işlenmesi üzerine etkilerini ise şu sözlerle anlattı:
“Üretimin azalması ve kalite kaybı yaşanacak. Ürünlerin zarar görmesi, hasat edilmeden tarlada bırakılması, gıda arzının azalması ve buna bağlı olarak fiyatlarının yükselmesi, gıdaya erişimdeki sorunlar nedeniyle yetersiz beslenme, açlık ve ölümler yaşanabilir.”
Türkiye’de tarımsal üretim yüzde 80 oranında yağışa bağlı olduğuna dikkat çeken İlkay Dellal, ekilebilir 24 milyon hektar arazinin 19 milyon hektarında kuru tarım, 5 milyon hektarında sulu tarım yapıldığın söyledi.
Türkiye’de gelirin yüzde 20’sinin gıdaya ayrıldığını gıda güvencesi açısından buğday ,et ve sütün önemli ürünler olarak öne çıktığını belirten İlkay Dellal: “Tarımda büyüme rakamlarına bakıldığında kuraklığın etkilerini görmek mümkün. 2000-2012 döneminde özellikle kuraklığın etkili olduğu 2001 ve 2007 yılında tarımda büyüme negatif oldu. 2001’de ekonomik kriz ve kuraklık etkisi ile tarım yüzde 8.1 küçüldü. 2007’de ise tamamen kuraklık nedeniyle tarımda yüzde 7 küçülme yaşandı” dedi.
Tarımsal Kuraklık Yönetimi Koordinasyon Kurulu’nda yer alan Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Çolak, kurul için ilk kez toplantıya davet edildiklerini belirterek: “Bildiğim kadarıyla kurul ilk kez toplanacak. Belki de biz ilk kez davet ediliyoruz. Ama önemli olan bu kurulların çalıştırılması. Bakanlıkta kuraklık konusunda çalışan birim var. Arkadaşlar çalışmalar da yapıyor.Ancak uygulamada somut bir adım göremiyoruz” dedi. Kurul toplantısının perşembe günü yapılacağını hatırlatan Çolak; “Kuraklık konusunda paniğe kapılmak için erken. Spekülatif haberlerle ülke tarımına zarar verilmemesi gerekir. Çünkü nasıl olsa her şeyi ithal ederiz mantığı ile hareket edilirse özellikle hayvancılık bundan çok olumsuz etkilenir. Kuraklıkta en büyük zararı hayvancılık sektörü görüyor. Yem bitkileri üretimi azalıyor. Bu et ve süt ürünlerine yansıyor. Bu nedenle temkinli olmak ve verileri doğru değerlendirmek gerekiyor. Kuraklıkla ilgili spekülasyon yapılmamalı. Ancak ortada yaşanan bir gerçek de var. Sadece kuraklık baş gösterdiğinde değil kuraklık olmadığı zamanlarda da bu konuları çalışmak, önlemler almak gerekir. Bizim Haymana’daki çiftlikte ihtiyaç duyulduğunda su kullandığımız göletteki su 3’te bir seviyesine kadar geriledi” diye konuştu.
1- Veri toplanması ve tekniklerin geliştirilmesinde deneyim ve kurumsal yapıya sahip
2- Çevre ülkelere göre nüfusun ihtiyacını karşılayabilecek yeterlikte toprak ve su kaynağı
3- Akarsuların büyük bölümünün ülke topraklarında doğması
4- Sulama konusunda örgütlenmiş sulama kooperatiflerinin bulunması
5- Kullanılamayan potansiyelin sektörel kalkınmaya ivme kazandıracak nitelikte olması
1- Ülkesel ölçekte kuraklık erken uyarı ve izleme altyapısı ve yönetim sisteminin olmayışı
2- Tarım sektöründeki işletme yapısının küçük ve çok parçalı olması
3- Tarımsal toprak ve su kaynaklarının havza temelli yönetilememesi
4- Sulanabilir alanın düşük olması nedeniyle üretimde yağışlara bağımlılık
5- Kuraklıkla mücadele konusunda Ar-Ge çalışması sayısının az olması
© Tüm hakları saklıdır.