Yaşam

Kumdan kaleler, kardan adamlar yapmak

Çocukluğumuzda, plajlara veya kumsal kenarlarına gidildiğinde kumdan kaleler yapmamız için elimize kova ve kürekler verilirdi.

05 Nisan 2011 03:00




Süheyl Aygül
[email protected]


Çocukluğumuzda, plajlara veya kumsal kenarlarına gidildiğinde kumdan kaleler yapmamız için elimize kova ve kürekler verilirdi. Tüm yaratıcılığımız ve coşkumuzla önce tam kova dolusu kumla bir kule yapar ve etrafında kareyi oluşturacak şekilde sırasıyla diğer üç kuleyi diker, sonra kuleleri birbirine ellerimizle kumdan yaptığımız surlarla birleştirir, ön kapısından içeriye dalga ile su girecek şekilde ön tarafa alttan çukur açar ve suyun içeri girmesini heyecanla beklerdik. Avlu bazen, bizim de içinde oturduğumuz keyifli bir havuza dönüşürdü.  Kaleyi kurduktan sonra içimize yerleşen huzur duygusu ile bir yandan çevremizden gelecek övgüleri bekler, diğer taraftan sahilde yürüyenlerin muhteşem yapımıza geçerken çarpmaması  için de pür dikkat kesilirdik.

Bunları yaparken, akşam dalgaların gelip titizlikle inşa ettiğimiz kalelerimizi kumsaldaki ayak izlerimiz gibi kolayca yok edeceği fikrini ise nedense aklımızdan hiç geçirmezdik.

Ya kışları? O zaman da kardan adamlar yapmaktı en büyük eğlencemiz.

Havuçla koku alan, bazen zeytin bazen gazoz kapağı gözleriyle bakan, ortak atkımız ve şapkamızla fiyakalı kardan adamlar yaratmaktan büyük bir zevk alırdık. Kardan adamlar bazen bizim yarattığımız kardan insanlar olurdu. Duygusal bağlar kurardık onlarla, bazen erimemesi ve saldırıya uğramaması için sokak lambasının ışığında camdan bakarak yolunu gözlediğimiz aileden birisi veya bir yol arkadaşı olurlardı. Bazen kızımın isteği üzerine onları balkona bile taşırdık.

Şimdi de kızımla yazları kumdan kaleler, kışları kardan adamlar yapmaya devam ediyoruz.

Güven de kumdan kale yapmaya benzer. Uğraşıp didinir uzun özveriler  sonunda elde edersiniz oysa tek bir dalga alır götürür hepsini.

Kardan adamlar da hayatımıza giren insanlara ve ilişkilerimize benzer. Onları da kovalar dolusu sevgi, coşku ve özveri ile yaratırız. Sonrasında   güvensizlik  ışıkları ile erir, yalanları ile hayatımızdan bir daha geri dönmemek üzere bazen kaybolur giderler.

Güven; kazanmanın zaman aldığı ama kazanılanın geri kaybedilmesi çok hızlı olan, kazanıldığına yüzde yüz emin olunamayan ve yıkıldığında tekrar düzeltilemeyen, gitti mi gelmeyen bir duygudur.

Tarifi en zor, hissedilmesi en rahatlatıcı,  ürkütücü, hayal kırıklığının en yoğun olan duygudur aynı zamanda.

"Tarifi zordur" çünkü güven duygusunun tanımı kişiye, ilişkiye göre değişebilir, bazen anlatılamayan,  sorgu sual olmaksızın sırf siz istediniz diye tarifsizce  birisine hissedilip yaşanılabilir.

"Hissedilmesi rahatlatıcıdır" çünkü insanin hayatında güven duyduğu, duyabildiği bir aileye, dostlara, sevgiliye sahip olduğunu bilmesi kadar güzel ve huzur verici bir duygu yoktur.

“Ürkütücüdür”, çünkü ilişkide güven duygusu kişi koruma kalkanlarını indirdiği anda başlar. Ürkütücü olan ise o koruma kalkanlarından içeriye girenin, aradaki dostluğa, aşka, sevgiye ihanet potansiyelidir.


"Hayal kırıklığının en yoğun olanıdır", çünkü karşıdakine duyulan güvenin boşa çıkması kadar yıpratıcı, üzücü, yüreği sıkıştıran  belki de bu anlamda en ender rastlanılan duygudur.


Ancak,  her daim sahip olunması temenni edilen, sahip olunduğunda ise kaybetmemek için özen ve çaba gösterilen, gece yastığa başınızı koyduğunuzda, "bir şey olsa onu/onları arayabilirim" duygusunu veren ve kişiye kendisini iyi hissettiren, geleceğe umutla bakmasını ve en önemlisi kendi içindeki barışı sağlayan bir güçlü duygudur güven.



Günün sonunda yarattığınız güvenli kalelerin dalgalarla nasıl uzaklaşıp kaybolduğunu, sevgiyle, coşku ve özveriyle yaratmaya çalıştığınız kardan  adam bile olamayanların nasıl  eriyip gittiğini  bazen yaşam öğretir size.



Ama insanlara güvenmekten vazgeçmemek gerekir!

Örnek mi?

Biz!

Baba kız hiç pes etmeyiz!


Kızımla birlikte yazın kumsalda kumdan kaleler, kar yağınca kardan adamlar yapmaya devam ederiz.

Ta ki dalgalarla yıkılmayacak kaleyi inşa edeceğimiz, yaz damadı olabilecek kardan adamı yaratacağımız güne  kadar mücadelemize özgüvenle devam eder, insanlara olan güvenimizi hep sürdürmek isteriz…


Kimi zaman sağdan soldan “kardan adamınız güneşte eriyecek, kumdan kalelerinizi dalga götürecek” diyenlere dün olduğu gibi bugün de hiç aldırmayız.

Özdemir Asaf’ın dile getirdiği gibi; “Öleceğini bile bile yaşadığını unutmuş gibi... Kaybedeceğini bile bile neden mücadele ettiğimizi soranları... Bozmayız...’’