Yeni Şafak yazarı Mehmet Acet, Birleşmiş Milletler Genel Kurul görüşmeleri için New York'a giden Türk heyetinin ABD'li yetkililere "Fırat'ın doğusunda da PYD hakimiyetine izin vermeyiz" dediğini öne sürdü. "Yine öğrendik ki, Türkiye'nin katkılarıyla eğitim alan 3 bin Peşmerge askerinin Suriye'nin bu bölgesine girmesi PYD tarafından engelleniyormuş" diyen Acet, "Kısacası Ankara, 'Fırat'ın batısında istediklerimizi alıyoruz, doğusunda ne olursa olsun' gibi bir pozisyona gelmiş değil" iddiasını dile getirdi.
Mustafa Acet'in "ABD Erdoğan’la uğraşmaktan vazgeçti mi?" başlığıyla yayımlanan (28 Eylül 2016) yazısı şöyle:
Önce 15 Temmuz-27 Eylül tarih aralığının bir fotoğrafını çekelim.
Bu 75 gün bize ne söylüyor?
Fotoğrafa baktığımızda şunu görüyoruz.
15 Temmuz sonrası darbeye ve darbecilere yatırım yapan uluslararası çevrelere, meydan okuma niteliğinde 4 kritik mesaj verildi.
1. Generallerinin yarısı darbe girişimine katılmış bir ordunun sınır ötesine operasyon yapabilme kapasitesinin sürdüğü dünya aleme gösterilmiş oldu.
Hatta daha fazlasını da söyleyebiliriz.
Darbe kalkışmasının ülkece büyük bir kahramanlık hikayesi üretilerek püskürtülmüş olması sayesinde Fırat Kalkanı operasyonu başlatılabildi.
2. Yine aynı zemin, askeri otoritenin siyasal otoriteye tabi olması bağlamında 100 yıllık bir meselemize köklü bir çözüm bulma imkanı sundu.
TSK'nın yapısıyla ilgili çıkarılan KHK düzenlemeleri ile Ordu'nun kurumsal yapısı korunmakla birlikte, darbe kültürünü besleyen damarlar kesilerek, TSK üzerinde siyasal otoriteyi mutlak hakim hale getiren bir sistem değişikliğine gidildi/gidilebildi.
3. Meydan okumalardan biri de ekonomi de alınan kararlarla karşımıza çıktı.
Merkez Bankası'nın darbe kalkışmasından kısa süre sonra faiz indirimine gitmesi, ekonomide alt üst oluş bekleyen çevrelere karşı güçlü bir mesaj oldu.
4. Gezi eylemlerinden itibaren kem gözlerin hedefi olan İstanbul'daki Yavuz Selim Köprüsü'nün belirlendiği tarihte, yani 26 Ağustos'ta hizmete açılması aynı kem gözlerin sahiplerine “Bakın işte ne yaparsanız yapın, bu yatırımlar devam ediyor” cevabını en güzel bir biçimde vermiş oldu.
Not düşürme kararı vermesine rağmen darbe sonrası süreci 'hızlı bir toparlanma süreci' olarak nitelendiren Moody's'in çektiği fotoğrafın da aşağı yukarı böyle olduğunu söyleyebilir miyiz?
Bence evet, söyleyebiliriz.
Peki ülkelerle ilişkilerini pragmatizm ilkesi ile yürüttüğünü bildiğimiz Washington yönetimi, ortada böyle tablo var iken, Türkiye ilgili pozisyonunu gözden geçirmiş olabilir mi?
Daha açık soralım.
ABD yönetimi bu 75 günlük fotoğrafa bakarak Türkiye'de artık seçilmiş yönetim dışında başka aktörlerle iş tutmaktan vazgeçti diyebilir miyiz?
Moody's'in Erdoğan'ın uçağının New York'tan kalkış saatine göre ayarlandığı görülen not düşürme kararına bakarsak, cevabımız hayır olacaktır.
Yani Washington'un Türkiye pozisyonunda 15 Temmuz öncesine göre köklü bir değişiklik yapmadığını görüyoruz.
“Bakın 15 Temmuz da tutmadı, o halde kendi duruşumuza bir çeki düzen verelim” gibisinden bir pozisyon değişikliği olsaydı eğer sizi temin ederim Moody's düşürmeyi bırakın, Türkiye'nin kredi notunu bir basamak daha yukarı çekerdi.
Peki bütün bunların sebebi ne?
ABD yönetiminin Türkiye yaklaşımında bu kadar şey yaşanmasına rağmen köklü bir değişime gitmemesinin temel bir nedeni var.
Temel meselelerde ABD'nin durduğu pozisyon ile Türkiye'ninki 180 derece farklılık arz ediyor, bu iki pozisyon hala birbiriyle amansız bir çatışma içerisinde de o yüzden böyle oluyor.
Yani Türkiye, ABD'nin Ortadoğu projeksiyonuna teslim olmama pozisyonunu sürdürürken, ABD kimi zaman rezil olma pahasına bu hedeflerinden geri adım atmıyor.
Meselenin daha iyi anlaşılması için Erdoğan'ın New York temasları sırasında Türk heyetleri ile ABD heyetleri arasında geçen görüşmelerden şöyle bir anekdot aktarmak yeterli olur diye düşünüyorum.
Türkiye: Fırat'ın doğusunda da PYD hakimiyetine izin vermeyiz
New York'a gidip dönen Türk heyetiyle yaptığımız görüşmelerden şunu öğrendik.
Oradaki temaslarda, ABD tarafına sadece Fırat'ın batısı değil, doğusu ile ilgili de bir hatırlatma yapılmış:
“Suriye'nin kuzeyi ile ilgili hassasiyetimiz Fırat'ın batısı ile ilgili kırmızı çizgilerimizden ibaret değil. Doğusu ile ilgili, PYD hakimiyetinin bulunduğu bir Suriye'nin 'kabulümüz olduğunu' düşünüyorsanız yanılıyorsunuz” denilmiş.
Bu mesajın içerisini nasıl dolduruyorsunuz diye sorduğumuz oraya giden Türk heyetinden bir isim şu bilgileri verdi:
“Fırat'ın doğusunda bugün PYD hakimiyetinde olan yerlerde yaşayan insanların yarısı Araplardan oluşuyor. Tel Abyad'ın tamamı, Haseke'nin yarısı böyle. Dolayısıyla buraların Kürtlerin bile küçük bir bölümünün desteğini almış bir örgüte bırakılmasına rıza göstermemiz beklenemez.”
Yine öğrendik ki, Türkiye'nin katkılarıyla eğitim alan 3 bin Peşmerge askerinin Suriye'nin bu bölgesine girmesi PYD tarafından engelleniyormuş.
Kısacası Ankara, “Fırat'ın batısında istediklerimizi alıyoruz, doğusunda ne olursa olsun” gibi bir pozisyona gelmiş değil.
“Moody's neden not düşürdü” sorusuna yanıt ararken, sorunun cevabını buralarda aramakta fayda var diye düşünüyorum.