17 Nisan 2020 16:12
'Cerrahpaşa', Türkiye'de koronavirüsle yürütülen mücadelede ilk akla gelen hastanelerinden biri.
BBC Türkçe ekibi olarak resmi adıyla İstanbul Üniversitesi - Cerrahpaşa (İÜC), Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi'nde bu mücadeleyi gözlemlemek için bir gün geçirdik.
Bu sürede hem Covid-19 ilk başvuru merkezi, hem Covid-19 servisleri hem de Covid-19 yoğun bakım servisinde çekimler yaptık.
Bir grup doktor, hemşire, hasta bakıcı, güvenlik görevlisi ve hastayla görüştük ve koronavirüsle mücadelenin göz önünde olmayan kısmında neler yaşandığını gözlemledik.
Cerrahpaşa'da güne, sabah erken saatlerde, muayene olduktan sonra İlk Başvuru Polikliniği adlı merkezde başlıyoruz.
Cerrahpaşa, Covid-19'la mücadele kapsamında, yenilenme planı kapsamında yıkım kararı verilen bir binayı, koronavirüs şüphesi olan hastaların ilk başvurularını yaptığı bir merkeze dönüştürmüş.
Buraya her gün hem aile hekimlerinin yönlendirdiği, hem de kişisel olarak gelen birçok hasta başvuruyor.
"Bu merkeze bir nevi koronavirüs acil servisi diyebilir miyiz?" sorumuza Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Zekayi Kutlubay, "Aynen öyle" cevabını veriyor.
Bu binanın içinde yaptığımız çekimlerde sürekli başvuran yurttaşlar olduğunu ve personelin yoğun bir tempoyla çalıştığını görüyoruz.
Binaya girenlerin, önce ayaküstü hızlıca kayıtları alınıyor, sonra sırasıyla muayene, tetkik ve test işlemleri yapılıyor.
Buradaki koşturması sırasında görüştüğümüz Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Başhekim Yardımcısı, Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. İlker İnanç Balkan, başvuru sayısında artış olduğunu aktarıyor:
"Mart ayında bu kliniği ilk açtığımızda günlük başvuru sayısı 50 - 100 civarındaydı. Sonra bu 150'ye çıktı, dün (14 Nisan Salı) itibarıyla 328'e çıktı."
Bu merkeze başvuranların testleri pozitif çıkarsa tedavi süreci başlıyor. Bazı hastalarsa testleri pozitif çıkmasa dahi bazı tahlillerinde, örneğin tomografi bulgularında şüpheli bir duruma rastlanırsa yine tedaviye alınıyor.
Bu tedavide ya ilaçlar sağlanıp, yapılacaklar anlatılıp, iletişim kurmak için telefonlar numaraları alınıp ayakta tedaviye başlanıyor, ya da hastalar hastaneye yatırılıyor.
Hastaların yatırıldığı yer ise Covid-19 servisleri oluyor.
Daha sonra Covid-19 servislerine giriyoruz.
Hastanenin Monoblok Genel Cerrahi Poliklinikleri binasının bir bölümü, yatarak koronavirüs tedavisi gören hastalara ayrılmış durumda.
Buraya 'Covid-19 servisleri' adı verilmiş.
Bu bölüm yedi kattan oluşuyor ve beş katı aktif olarak kullanılıyor.
Her kattaki servisin girişinde, üzerinde Covid-19 ve uyarı işaretlerinin yer aldığı demir bariyerler bulunuyor. Bu bariyerlerin yanında birer güvenlik görevlisi duruyor.
Özel durumlar dışında, hasta yakınları ve tabii ki çalışanlar dışında, kimsenin buraya girişine izin verilmiyor.
Hasta yakınlarının hastalara bir şey ulaştırması gerektiğinde, bunu kapıdan sağlık çalışanlarına veriyorlar.
Hastalar, yakınlarıyla ya cep telefonları üzerinden ya da hemşirelerin telefonla aracılık yapmasıyla iletişim kuruyor.
Burada hastaların çoğunlukla, içinde tuvaletleri de bulunan tek kişilik odalarda kaldığını görüyoruz.
Sağlıkçılar, hasta odalarının bulunduğu koridorlarda önlük, maske, siperlik, bone ve eldivenle çalışıyor.
Buradaki durumu, Uzman Dr. Öğretim Üyesi Rıdvan Karaali'den dinliyoruz:
"Hastalar bize başvurduğunda yatması gereken hastaları, buradaki servislerimize yatırıyoruz. İyileştiklerinde de evlerine gönderiyoruz.
"Biz şu an aktif olarak beş katı kullanıyoruz. Bu beş kat içerisinde ortalama 170 - 200 yatak sirküle oluyor. Yoğunluk yaşanırsa hazırdaki iki servisi daha aktive edip hastalarımızın hizmetine sunabiliriz."
Doktor Karaali'nin aktardığına göre burada yatan hastaların yaklaşık yüzde 90 ila 95'i iyileşerek evlerine dönüyor.
Yatış süreleri hastaların durumuna göre değişmekle birlikte en az beş gün yatırılıyorlar.
Konuştuğumuz doktorlar, yaklaşık son bir haftadır hastaneye başvurup hastane içinde tedavisine başlanan hastalarla, taburcu olan hastaların sayısının eşitlendiğini söylüyor.
Başhekim Zekayi Kutlubay, en başından bu yana hastanedeki hasta sayılarıyla ilgili verileri aktarıyor:
"Bugüne kadar 520 hastayı Covid servislerinden ya da yoğun bakımdan iyileştirerek taburcu ettik. Yaklaşık 120-125 hastayı salgının başından beri yoğun bakıma yatırdık. Gerek servislerden gerekse yoğun bakımlardan hasta kaybettik. Yaklaşık 38 hastamızı maalesef kaybettik.
"Bize Covid miyim?' diye günde ortalama '250-350 arasında hasta başvuruyor. Biz günde ortalama 20-25 hastayı iyileştiriyoruz, günde 20-25 hastayı da servislere yatırıyoruz."
Tabii bu eğilimin devam etmeyeceğini söylemek için henüz erken.
Doç. Dr. Balkan, ayakta yani eve gönderilen hastalarla, yatırılan hastalara uygulanan tedavi arasında bariz bir fark olmadığını söylüyor:
"Yatan hastaların oksijen satürasyonunu, ateşini, kan testlerini yakından takip ediyoruz ve burada bir bozulma varsa hızla ikinci basamak tedavilere geçiyoruz."
Balkan, ilaç konusunda ise hastaların özel durumlarına farklı ilaçların verilebildiğini, ancak temel olarak iki ilacın kullanıldığını anlatıyor:
"Sağlık Bakanlığı'nın bu konuda rehberleri var. En başta tüm hastalara verdiğimiz ilaç hidroksiklorokin yani piyasadaki adıyla Plaquenil. Bu ilaç, virüsün hücre içinde çoğalmasını engelliyor. Ayrıca Faviripavir diye ilaç var, ikinci basamak diye bahsettiğimiz anti viral bu. Bu, Çin'den gelen bir ilaç.
"Bunların dışında da başka endikasyonlara yönelik başka ilaçlar var, bazı hastalarda da bu ilaçları kullanıyoruz."
Cerrahpaşa'da girdiğimiz üçüncü birim ise durumu en kritik olan hastaların yatırıldığı, 'Covid-19 yoğun bakım servisi' oluyor.
Buraya, uzun bir hazırlığın ardından giriyoruz.
Giysilerimizi çıkartıyor, ameliyathane forması, bunun üzerine de koruyucu tulum giyiyoruz.
İçeride kimsenin yüzü net gözükmediği için herkese yapıldığı gibi bizim tulumlarımızın üzerine de isimlerimiz yazılıyor.
Ardından maske, siperlik ve eldiven takıp, dezenfekte edilmiş terliklerle yoğun bakıma giriyoruz.
Hastanenin normal şartlarda yoğun bakım hizmeti veren Sadi Sun Yoğun Bakım Servisi'nin kapasitesi dolduğu için buranın hemen yanında bulunan ameliyathanelerin bir bölümü de yoğun bakıma eklenmiş.
Bu iki kısım arasında sadece bir kapı ve kısa bir koridor bulunuyor.
Buradaki hastalar ağırlıklı olarak, koronavirüs nedeniyle akciğer işlevleri bozulmuş kişiler.
Hastaların çok büyük bölümü uyutulmuş ve suni solunum cihazları ve diğer çeşitli tıbbi cihazlara bağlanmış durumda.
Burada görüştüğümüz Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Yoğun Bakım Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Yalım Dikmen, "Burada, en hafif hastaya maskeyle oksijen tedavisi uygulamaktan, hastanın nefes borusuna bir tüp yerleştirip suni solunum cihazına bağlamaya kadar farklı tedavi yöntemlerini uyguluyoruz" diyor.
Her hastanın başındaki çeşit çeşit makinelerden sürekli sinyal sesleri geliyor.
Herkes, üzerinde koruyucu kıyafetler bir o yana bir bu yana giderek yoğun bir tempoyla çalışıyor.
Bu arada üzerimizdeki giysiler ve ekipman, daha ilk dakikalardan itibaren insanı terletiyor, yüzü sıkıyor ve nefesi zorlaştırıyor.
Prof. Dr. Dikmen, bu giysilerle yoğun bakım çalışanlarının yaklaşık 4-6 saat çalıştıklarını ancak ondan sonra mola aldıklarını belirtiyor.
Bir hemşire, "Tuvalet ihtiyacımız olmaması için çalışırken fazla su tüketmiyoruz" diyor.
Dikmen'e yoğun bakım doluluk oranıyla ilgili durumun ne olduğunu sorduğumuzda şu cevabı veriyor:
"Toplamda şu an itibariyle tedavi gören 31 hasta var. Çok kabaca söylemek gerekirse her gün iki, üç hasta çıkıyor. Hayatlarını kaybediyorlar veya taburcu oluyorlar. İki, üç hasta da onun yerine kabul ediyoruz ama önümüzdeki günlerde hasta sayısının daha da artmasından endişe ediyoruz. Ama hasta sayısı artarsa bizim de yoğun bakım kapasitemizi gereksinimlere göre artırma imkânımız var."
Dikmen, yoğun bakıma gelen yaklaşık her üç hastadan birini kaybettiklerini söylüyor.
Biz de BBC Türkçe ekibi olarak, çekim yaparken yaşlı bir hastanın yaşamını yitirmesine tanık oluyoruz.
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de salgın eğrisinin iyice yükselmesi durumunda solunum cihazlarının yeterli olup olmayacağı tartışılıyor.
"Elinizdeki solunum cihazları yeterli mi?" sorusuna Prof. Dr. Yalım Dikmen şu cevabı veriyor:
"Cerrahpaşa bu anlamda çok şanslıydı çünkü çok kısa bir süre önce teknolojisini yenilemek için cihaz parkından geliştirme yapmıştık ve elimizde yenilenmiş cihazlarla birlikte daha önce kullanmakta olduğumuz cihazlar da vardı.
"Dolayısıyla mekanik vantilatör eksikliği en azından Cerrahpaşa'da olmadı. Kapasite artırmak gerekirse bundan sonrası için söz konusu olabilir ama şimdilik yaşamadığımızı söyleyebilirim."
Yoğun bakımda gördüğümüz hastaların büyük bölümü yaşlı hastalar.
Ancak aralarında genç yaştaki hastaları da görüyoruz.
Prof. Dr. Dikmen, bu konuda bir uyarı yapıyor:
"Gençler de ciddi şekilde etkilenebiliyorlar. Solunum yetmezliği gelişmiş çok genç hastalarımız da olmakta.
"Dolayısıyla yaşlı veya eşlik eden hastalık şart değil. Onlar daha ağır durumda oluyorlar ama benzer şekilde çok ağır solunum yetmezliği gelişmiş genç veya başka türlü hiçbir hastalığı olmayan hastalarımız da olmakta.
"33 yaşında sağlıklı bir meslektaşımızı yoğun bakıma yatırmıştık, taburcu ettik. Benzer şekilde 40-45 yaşlarında hastalarla karşılaştık."
Türkiye'deki Covid-19 salgının başından bu yana hastanelerde koruyucu ekipman eksikliği olup olmadığı tartışılıyor.
Bu soruyu, konuştuğumuz tüm doktorlara sorduk.
Birçok cevap, "Bu ekipmanlar su gibi akıyor" şeklinde başlıyor.
Konuştuğumuz doktorlar, şu anda böyle bir eksiklikleri olmadığını belirtirken bunun hem bakanlığın malzeme tedariki ve üniversitenin satın almalarına hem de üniversiteye yapılan bağışlara bağlıyor.
Kutlubay, ellerinde 10 günlük malzeme stoğu olduğunu aktarıyor:
"Şu anda Cerrahpaşa Hastanesi'nde yaklaşık 10 günlük bir koruyucu ekipmanımız var. Bu tabii 10 gün sonra bunun biteceği anlamında değil. Biz satın alma ekibi anlamında azalan gördüğümüz ekipmanları alma yoluna gidiyoruz. Zaten Sağlık Bakanlığı bize her türlü malzeme desteği veriyor.
"Ama son bir aydır, hayırsever vatandaşlarımız, sivil toplum örgütleri yahut da hayırsever işadamları gerek nakdi yardım yapıyorlar gerekse piyasadan koruyucu ekipmanları alıp bağışlıyorlar.
"Biz bu şekilde depolarımızı doldurmuş durumdayız ama 10 gün yeter. 10 gün sonrası için bu tarz malzeme teminine devam ediyoruz."
Konuştuğumuz başka doktorlar da bu sürede bağışların önemli olduğuna vurgu yapıyor.
Hastanede kurulan İlk Başvuru Merkezi'nin bir bölümü, sağlık çalışanlarının başvurularına ayrılmış.
Kutlubay, kendi hastanelerinde de koronavirüse yakalanan çalışanlarının bulunduğunu aktarıyor:
"Şu ana kadar koronavirüs testi pozitif çıkan 60 personelimiz var. Bunların 25 kadarı doktorlarımız. Ama bunun dışında korona testi negatif çıkıp tomogorafi bulguları pozitif çıkan çalışan personelimiz ve doktor arkadaşlarımız da var."
Hastanedeki tüm sağlık çalışanlarına test yapılıyor mu sorusuna cevaben şunları söylüyor Kutlubay:
"Maalesef ki bütün çalışanlarımıza Covid için tarama testi yapmıyoruz. Ancak klinik belirtisi varsa, bulgular varsa yapılıyor. Ya da koronalı bir hastayla temas ettiyse ya da evinde ya da bulunduğu ortamda korona pozitif birisi varsa kesinlikle onlara test yapıyoruz."
"Peki tüm sağlıkçılara test yapılmamalı mı?" sorusuna ise Kutlubay şu cevabı veriyor:
"Tüm Türkiye'de tüm sağlık çalışanlarına Covid testi yapılmıyor ama ideali hastanede çalışan tüm personele Covid testi yapılması. Aramızda eğer pozitifler varsa bunu bilmeliyiz ki biz de farkında olmadan hastalarımıza ya da arkadaşlarımıza ya da ailemize bulaştırabiliriz."
Konuştuğumuz doktorlar, koronavirüsü yenen sağlıkçıların hemen görevlerinin başına döndüğünü aktarıyor.
Ayrıca iyileşince plazma donör olarak hastalarına kendi antikorlarını bağışlamak için sıraya girdikleri belirtiliyor.
Cerrahpaşa'da geçirdiğimiz süre zarfında, doktordan hemşireye, hasta bakıcıdan temizlikçiye kadar tüm personelin büyük bir stres altında ve zor şartlarda çalıştığına tanık oluyoruz.
Konuştuğumuz bazı sağlıkçılar risk nedeniyle günlerdir evlerine gitmediklerini, otelde, lojmanda, misafirhanede kaldıklarını anlatıyor.
Kimisi 12 kimisi 24 saatlik olabilen uzun mesailerde, çok önemli sorumluluklar yüklenerek çalışıyorlar.
Koruyucu ekipmanlarla çalışmak, bizim de deneyimlediğimiz üzere çok zor.
Tüm koruyucu ekipmanlara rağmen koronavirüse yakalanabiliyorlar.
Ölümlerin de yaşandığı tedavi süreçlerinin, sadece fiziksel değil psikolojik olarak da kendilerini yıprattığını anlatıyorlar.
Yalnız bazı çalışanların basına sitemi de var. Basının, sağlık çalışanları arasında doktorlar dışında kalanların mücadelesini önemsemediği eleştirileri geliyor.
Covid-19 servislerinde çalışan hemşire, "Ben başka görevlendirmeler yapıldığında dahi gönüllü olarak buraya gelip çalışıyorum. Ama hastaları taburcu edip videoya çektiğimizde sanki bu mücadelede sadece doktorlar varmış gibi davranılıyor" diyor.
Bu hemşire ayrıca, "Temizlik işçileri de çok kritik bir önemde. Bütün Covid-19 servislerini başta sona temizliyorlar. Bu virüs yenilecekse onlar sayesinde yenilenecek" diye konuşuyor.
Bütün yaşadıkları sorunlara rağmen konuştuğumuz tüm sağlıkçılar her türlü zorluğa rağmen koronavirüse karşı mücadele içinde yer almaktan gurur duyduklarını söylüyor.
Yoğun bakımda görüştüğümüz hasta bakıcı Nimet Erkan, "Çok zor şartlar altında çalışıyoruz" dedikten sonra ekliyor:
"Ben tam 24 gündür eve gitmiyorum. Burada, lojmanda kalıyorum. Bütün hastaları annem, babam, kardeşim, ağabeyim olarak görüyorum. Elimizden geldiğince çalışıyoruz, çabalıyoruz, uğraşıyoruz. Mücadeleye devam ediyoruz."
Doktorlardan yurttaşlara uyarı
Konuştuğumuz doktorların bu süreçte yurttaşlardan bazı beklentileri var.
Doktorlar bunun dışında, acil servislerin gereksiz yere kullanılmamasını da rica ediyor.
Başhekim Kutlubay, "Hem zamanımızı hem enerjimizi hem de malzemelerimizi tüketmemeliyiz" diyor.
En önemlisi, doktorlar, yaklaşık son bir hafta içerisinde yatan ve taburcu olan hasta sayısının yakınlığını sevindirici bulurken, önlemlerin gevşetilmesi durumunda bunun değişebileceği uyarısını yapıyor.
En kötü senaryo ise rehavete kapılıp herkesin evden dışarı çıkması ve salgının patlama yapıp hastanelerin kapasitelerini aşarak sistemi kilitlemesi.
Doç. Dr. İlker İnanç Balkan, halkın sağlıkçıların fedakarlıkları karşısında borcunu nasıl ödeyebileceği sorusuna bu minvalde cevap veriyor:
"Hastalıktan uzak durarak ödeyebilirler. Bizim iş yükümüzü artıran şey evde kal kampanyasının gevşemesi. Çünkü bir kere kontrolden çıkarsa hiçbir fedakârlık bunun üstesinde gelmez, bizler de enfekte oluruz. Bu sefer yatışlar, ölüm oranları hızla artar."
Prof. Dr. Yalım Dikmen, sağlıkçıların fedakarlığının bilinmesinden dolayı çok mutlu olduklarını, kendilerine gelen bağış taleplerinin bunu gösterdiğini belirtiyor.
Bununla birlikte Dikmen, evde kalmanın önemini vurguluyor:
"Bizim en önemli korkumuz, hasta sayısının birdenbire artıp şu sahip olduğumu kapasitenin sınırına ulaşmamız.
"Örneğin burada beş boş yoğun bakım yatağı var, birdenbire beş hasta gelirse problem yok, altıncı hasta, onuncu hasta gelirse onu da tedavi edebilecek kapasiteye sahibiz ama bir anda 25-30 hastanın yoğun bakım gereksinimi duyması durumunda bir bölüm hastanın tedavi olamaması gerekecek.
"O yüzden insanların öncelikli olarak evde kalması gerekiyor. Sokağa çıkmak zorunda olanlara söyleyecek bir söz yok ama bu dönemde gezmek, eğlenmek, sohbet için sokağa çıkmak çok tehlikeli bir şey. Yoğun bakım tavanına bakarak yatmak çok zor bir şey."
© Tüm hakları saklıdır.