09 Haziran 2014 03:01
"Bülent Abi.”
33 yıl önce ameliyat olmuş Bülent Ersoy’a ithafen kamuoyu önünde zaman zaman “yanlışlıkla” söylenen bu söz, Türkiye’nin tüketilemeyen magazin malzemelerinden biri. Bu haberleri okuyunca neredeyse bir refleks olarak yapılan kıkırdamayla cinayet arasında uzanan yolun ismi de transfobi.
Çoğunluğun ortaklaştığı bu fobi nedeniyle, kasten öldürmenin cezası müebbet hapisken öldürülen kişi transsa katilin şu iki cümleden birini söylemesi hakimlerin ceza indirimi vermesi için yeterli olabiliyor:
“Kadın sanmıştım.”
“Bana ters ilişki teklif etti!”
Böylece “serde erkeklik olduğu” söylenen hakim, muhtemelen hemcinsi olan katile “haksız tahrik” yapıldığına kanaat getiriyor ve Türkiye’nin bir Avrupa birinciliğini daha elinde tutması garantileniyor.
Sadece mahkeme salonunda değil, devletin izini bıraktığı her alanda yaşadıkları nefret, saldırı ve cinayetler nedeniyle 16-22 Haziran arasında yapılacak Trans Onur Haftası’nın teması “Faili Devlet.”
Gazetelere yansımayan ya da popüler programlarda konuşulmayan transların Türkiye’sini öğrenmek için Prof. Şahika Yüksel’i ziyaret ettik.
Yüksel’in 40 yılı aşkın kariyeri, Türkiye’nin hukuk ve sağlık alanında translara bakışına da mim koyuyor.
Meslektaşları transseksüelleri geri çevirirken farklı bir yol seçen Şahika Yüksel, doçent olduktan sonra, 1985’te İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne gelen transseksüellerle görüşmeye başladı. İlkeleri yurt dışındaki meslektaşlarına danışarak öğrenen Yüksel, transseksüelliğin ameliyattan ibaret olmadığını, sürece bakımı da katarak gösterdi. 80’li yılların sonunda grup tedavisine başlayan Yüksel, çok geçmeden Anadolu’dan transseksüellerin kapısını çaldığı isim oldu.
Geçen sene emekliliğini isteyen Yüksel, İstanbul Psikososyal Travma Birimi’nin kurucu başkanı, Cinsel Eğitim, Tedavi, Araştırma Derneği’nin (CETAD) kurucu üyesi ve eski Türkiye Psikiyatri Derneği Başkanı olmanın yanı sıra Mor Çatı Sığınağı Vakfı ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın da kurucu üyelerinden.
1970’lerden 2010’lara uzanan deneyimleri alternatif bir tarihi de barındıran Şahika Yüksel’in T24’ün sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
- LGBTİ sizin hayatınıza nasıl girdi?
Psikiyatriye 1972 yılında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Bölümü’nde başladığım Türkiye’de gerek cinsellik, gerek cinsel sorunlara akademik alanda ilgi varsa bile örtülü idi. Dolayısıyla, bu konularda bilgisiz öğrencilerdik. Dünyada da cinsel tedavilerin yeni geliştiği bir devreydi. Gey ve lezbiyenleri 1968 hareketiyle duymaya başlamıştık. Ama o devrede ruh sağlığı ve sorunların hepsi benim için yeni idi. GLBT’lerle ilgilendiğimi hatırlamıyorum. Cinsel yönelim, cinsel kimlik değiştirme pek bilinen şeyler değildi. Ana akım içinde de, marjinalde de yoktu. İlk hatırladığım şey 1970'lerin sonunda Türkiye'de çok önemli bir estetik cerrahı olan Prof. Ali Nihat Mındıkoğlu. Cinsiyet değiştirme ameliyatları yapıyordu ama o sırada bu ameliyatların hangi ilkelerle, kimlere yapıldığı konularında netlik yoktu.
- 1970'lerde “Ben cinsiyet değiştirmek istiyorum” diyen biri, parası da varsa, Mındıkoğlu’na gidip ameliyat olabiliyor muydu?
Bir piskiyatrist rapor veriyordu, ancak henüz ilkeler netleşmemişti. Ameliyata talip olanların tümü kendilerinin ne olduğunu bilen ve dönüşüme hazır kişiler değildi, aralarında muhtemelen eşcinseller de vardı. Uğur Dündar, Mındıkoğlu ile bir program yaptı. Ameliyatlardan bahsederken televizyon yayınına "Benim hayatımı mahvettin" diyen, Mındıkoğlu tarafından ameliyat olmuş bir kişi girdi. Bundan sonra Mındıkoğlu tıp camiasından dışlandı. Üniversitede öğretim üyesi olan Mındıkoğlu olayından sonra resmi bir karar olmasa da Türkiye çapında bu ameliyatlar uygun olmayan yerlerde, gizli yapılmaya başlandı. Çok zor ameliyatları yapabilen üniversiteler transseküellere kapıları kapamıştı. 1985'te transseksüellere görüşmeye başlayana kadar bu konuda konuşan tek hocam Prof. Metin Özek olmuştu.
- Darbe dönemi ameliyatları nasıl etkiledi?
Bazı transseksüeller Eskişehir’e sürgün edilirken özellikle eğlence sektöründe çalışan erkeklere çok ağır baskı, işkence yapılıyor ve çalışmaları engelleniyordu. Bu devrede translara, heteroseksüel olmayanlara artan baskılar nedeniyle ameliyat olması gerekmeyen eşcinsel olan bazı kişilere duvar adı verilen bir ameliyat yapılmaya başlandı.
- Nedir “duvar”?
Daha çok Beyoğlu'ndaki eğlence sektöründe çalışan eşcinsel kişiler polis tarafından hoş görülmüyor ve iş yerleri de zarar görüyordu. O kişileri kadın gibi göstermek için penislerinin kesildiği bir ameliyat yapılıyordu.
- Yerine vajina yapılmıyor muydu?
Yapılmıyordu çünkü o insanların vajinaya ihtiyacı yoktu, erkeklerdi zaten. İnsanlar da hayatta kalabilmek için bu korkunç ameliyatı yapmak zorunda kaldılar. Nokta’da bu konu kahramanları ile röportajlar yayınlandı.
- Hastaneler yerine merdiven altı diye tabir edilen yerlerde mi yapıldı bu “duvarlar”? Tıbbi sorun yaşatan doktorlar şikayet edilebildi mi?
O ameliyatlar kayıt altına alınmadıkları için enfeksiyon ve kayıplara ilişkin hiçbir hak iddia edemiyorlardı. Üstelik çok daha fazla para ödüyorlardı. Bu dönem cinsel kimlik ile cinsel yönelim arasındaki fark bilinmiyordu, ilgilenilmiyordu da. Birçok solcu grup da “devrimden sonraya kalacak” konulardan biri olarak gördüğü için ilgilenmiyordu. Ben de o dönem doçent oldum, kendi hastalarımı görmeye başladım ve transseksüeller de gelmeye başladı.
- Neden siz gördünüz?
Kimsenin istemediği bir gruptu, bense istiyordum. Ne yapılacağı bilinmeyen vakalara açıktım. İngiltere'de, o zamanlar çok yeni olan davranış psikoterapisi de öğrenmiştim, muhtemelen bu nedenle de genç arkadaşlar bana yolluyordu.
- Kimsenin istememesinin sebebi ne; transfobi mi, konuyu bilmemek mi?
İkisi de. Transfobi demek için önce transı bilmek lazım. Ne olduğu bilinmeyen bir şeydi bu. Her ne kadar tıpta çok nadir olan hastalıkları görmek ve bildirmek prestijli olsa da bin kişinin 6’sında görülen bir durumun arada bir gelmiş olması ilgi çekmiyordu. Ben de bu konuya girince neye bulaşacağını bilmiyordun. Örneğin LGB'lerle heteroseksüel olmadıklarını konuşacağın bir zemin yoktu. Daha çok neresinde patoloji, eksik, hormon eksikliği var diye bakılıyor ve karşısına net bir cevap da koyulamıyordu. Ama bu kişileri tanımak istedim. İlgimi çekti. Çünkü her şeyinizi değiştirebilirsiniz, estetik ameliyat olup gençleşmek istiyebilirsiniz ama “Cinsiyetimi değiştirmek istiyorum” demek merak edilesi bir şey.
- Siz “hastalık" olarak görüyor muydunuz?
O zaman transseksüel kişiler, ne olduğu sorgulanmadan mutlaka bir hastalık olarak tanımlanıyordu. Bugün bile, bir politik tutum olarak, kendini açıkça ortaya koyanlar hariç transseküel kişiler diğer cinsiyete taşındıktan sonra kimliklerini gizler. Dahası sıklıkla transseküel kişiler ve onların aileleri de bunun hastalık olarak görülmesini istiyor. Çünkü aksi bir seçim olacak, çay yerine kahve seçmiş gibi görülecekler. Halbuki bu “benim genlerimden geliyor”sa, “ben sorumlu değilim.” Transseküel bireylerin sıklıkla genel olarak çevrelerine söylediği ve doğru olmayan bir açıklama var, "Biyolojik bir durum var, onu değiştireceğim." İnterseksmiş gibi, "Genital organımda bir anomali var, onu anomali ile düzeltireceğim" diyor. Bu şekilde alan da, veren de memnun.
- O dönem konuyu danışabileceğiniz herhangi bir isim veya bilimsel dokümanlar var mıydı?
1980 yılında Yunanistan'da anksiyete bozukluklarıyla ilgili bir kongrede Friedman Pffelling adlı transseksüalite uzmanı, insan hakları konusunda çalışan Alman bir psikoterapist ile tanıştım ve başım sıkıştıkça gördüğüm vakalarda ondan danışmanlık aldım. Çünkü cinsiyeti dönüştürmek çok ciddi bir karar ve tüm gözler üstünüzdeydi.
Cinsiyet dönüşümünde en önemli noktalardan biri “bakım” aşaması. İngilizce’den tam çeviriyle “Transseksüellerin değerlendirilmesi, dönüşüm ilkeleri ve bakımı” kalıbının bu son kısmı transseküel kişilerin geçirdiği sürecin ameliyatla başlayan ve biten bir olay olmadığını gösteriyordu. Bu kişilerin hazırlanması, bakılması gerekiyor. Arkadaşım Pffeling’den hazırlık sürecine dair Harry Benjamin ilkelerini öğrendim: 1- Değişmeyi, pişman olmadan, uzun süreli ve kalıcı olarak isteyecek mi? 2- Bu değişikliğe hazır mı? Siz değişikliği isteyebilirsiniz ama ardından gelecekleri kaldırma kapasiteniz düşük olabilir, 3- Disiplinler arası işbirliğinde ruh sağlığı uzmanının rolü sürüyor.
- Bu iki sorunun yanıtını bulmak için ne kadar süre veriyordunuz?
Bu konuda 1968’de ilk bilimsel yayınları yapan ve yıllar içinde içeriği 7 kez yeniden gözden geçirelecek temel bildirgeyi yazan Henry Benjamin'in standartlarına göre, 2 yıl karşı cinsiyetin rol ve davranışları içinde yaşamış olması gerekiyor. Ama bu iki yıl bizim gözlemimizde geçecek diye bir şart yok. Bugün herkes az çok transseksüeliteye dair bir şeyler biliyor. Ama 1980'lerde, 90'larda dünyada bir tek kendisinin olduğunu varsayarak, ne yapacağını bilemeden, ailesinden gizli ameliyat olmayı ve ertesi günlerde işe gitmeyi planlayanlar vardı. Bunları oturtmaya çalıştık. Hatalı rapor vermemek gerekiyordu, aksi takdirde her şey mahvolurdu, ilk yıllarda en az 2 sene takip ettikten sonra rapor verdik.
Ama bugün karşınıza doğumdan erkek olduğunu düşünemeyeceğiniz biri geliyor, iş yerinde de bu kimlikle çalıştığını söylüyor. O zaman hayat daha kolay çünkü o resmen taşınmak istediği cinsiyet test edilmiş. Artık o kişiyi 2 sene görmenize gerek yok. Birkaç ayda, 2-3 seans ardından rapor verebiliyorsunuz. Ama birisi geliyor, "Benim ailem bunu kaldıramaz, çok dindarlar. Başı açık hiçbir kadın yok, ben de başımı açamam" diyor. O zaman o transseksüel kişinin hazırlanmak için çok yolu var. Başını ne zaman açacaksın? Kendisini dini görevlerini bir kadın değil, erkek olarak gerçekleştiren bir kişi olması lazım.
- Bu kişi sonra ne yaptı?
Psikoterapiyle başörtüsü ile ameliyata girmesi arasında bir zaman olduğunu gösterdik.
- Cinsiyet değiştirme ameliyatı 1988'de yasalaşmadan önce, cinsiyet değiştirmesini uygun gördüğünüz kişi nasıl ameliyat oluyordu?
1988'e kadar Medeni Kanun'da transseksüel kişilerle ilgili hiçbir madde yoktu. Sadece interseks dediğimiz doğuştan cinsel organlarında sorun olanların ameliyat edilmesine izin vardı. Buna dayanarak trans kişiler de ameliyat ediliyordu. Cerrahlar değerlendirme olmadan ameliyat yaptıklarında kanunlara aykırı davranmamış oluyorlardı. Herhangi bir psikiyatristin demesi gereken şuydu: "Gördüm, akli dengesi yerinde, dediklerine güvenilebilir."
- Akli dengesi yerinde ama cinsiyet değiştirmeye uygun olmadığınu düşündüğünüzde ne yapıyordunuz?
Vermiyordum. Çok titizdim. 88'e kadar tek imza yetiyordu. Ardından, önce hormon, sonra cerrahi tedavi yapacak ekip bulmak gerekiyordu. Bu süreçte İstanbul Tıp Fakültesi'ndeki endokrin bölümündeki Halil Azizlerli, Faruk Alagöl ve Harika Bozkurt hocalar çok anlayışlı davrandılar. Mındıkoğlu'nun eski yeri olan Cerrahpaşa’da öğretim üyesi olan İbrahim Yıldırım’la tanıştım, bizim kliniğe geldi ve oradaki hocalara böyle durumların olabildiğini ve ameliyatların yapılabildiğini hocalara anlattı.
- Trans erkek ameliyatları da yapılıyor muydu?
Trans kadınların ameliyatı görece kolay ama trans erkeklerin ameliyatı çok zor. İlk trans kadın ameliyatı 1950’de yapılırken trans erkek ameliyatı için kullanılan teknoloji çok yeniydi. 1990'ların başında bu ameliyatın tekniğini bilen kişilerin olması bile çok önemliydi. Ama trans erkek ameliyatlar penis yapılmasını kapsamak zorunda da değil. Göğüs ve rahimin alınması da bu kapsamda değerlendiriliyordu. Yeni penis yapılmasına sonra sıra geliyor.
- 1980’lerde “Paşa" olarak anılan Zeki Müren mi yoksa abdestsiz sahneye çıkmayan "eşcinsel" Bülent Ersoy mu daha baskın anlatılarda?
Bugünden bakarak şöyle yanıtlayabilirim; insanlar gözünde ikisi de bir garip, normal olmayan, ayıpları olan isimlerdi. Ama müthiş ilgi çekiyor.
- Ama "sanat güneşi" de deniliyordu?
Evet ama açıkça konuşulmayan farklı insanlar.
- 1980'lerde Bülent Ersoy'un ameliyatı açılımı nasıl etkiledi?
Şunu söyleyebilirim, "8 yaşındayken radyoyu açtım, Bülent Ersoy kadın oldu dediler. O gün hayatım değişti. Ben de kadın olabilirim, dedim" diyen birçok transseksüel oldu. Kanun bile Bülent Ersoy Kanunu olarak biliniyordu.
Ersoy'dan önce translar, interseks gibi tanımlanarak cinsiyetini değiştirirken Ersoy gibi kamuoyunun erkek olarak tanıdığı biri çıkıp “Kadın olacağım” dediğinde artık bunu intersekse sığdırmak mümkün olmadı. Kenan Evren'in emriyle kimlik değiştirme de yasaklandı. Ersoy'un hukuk mücadelesini avukatı İstanbul Hukuk Fakültesi'nden Kocayusufoğlu bu konuda koca bir kitap yazdı. Ve 1988'de ilk defa "Transseksüelite diye bir durum vardır. Transseksüel yapıda kişiler ameliyat olduktan sonra da kimliği de dönüşebilir" diye bir kanun çıktı. Bu vesile ile şunu hatırlatmak isterim, dünyada cinsiyete göre ayrı renkte nüfus kağıdı olan tek ülke Türkiye.
- "Türkiye tarihindeki en büyük trans açılımı Özal döneminde yapıldı" değerlendirmesine ne kadar hak verirsiniz?
Bu yasa iyi bir açılım getirdi transseksüeliteye. Bir kişinin imzasından çıkıp üniversite hastanesindeki 3 kişinin oluşturduğu bir sağlık kurulunun verdiği belgeye bağlandı izin. Ameliyatın koşullarını belirlemede eksikleri vardı. Yani, 1970’lerde kimin ameliyat olmasını gerektiği konusunda bilinmezlikler varken, 1980’lerde ameliyat koşulları muallaktı.
Biz de ruh sağlığı kısmında bakım ayağını geliştirmek adına, trans kişilerin “Dünyada böyle bir tek ben varım” halinin azalması ve başka transları da tanımaları için 1987’de en iyi yol olarak gördüğümüz grup psikoterapisine başladık. 3-4 kişi ile başlamışken Türkiye'nin her tarafından gelmeye başladılar. Ardahan'da oturan birine “Sadece şurası yapar" denilerek bizi gösteriyorlardı. Tek rapor veren biz olmasak da o bakımı bir tek biz veriyorduk. 2013’te ben ayrıldıktan sonra İstanbul Tıp’taki grup kapandı ama Hacettepe'de, İzmir'de, Kocaeli'ndeki üniversite hastanelerinde bu gruplar var.
- Siz 1980’lerde bu açılımları yaparken meslektaşlarınız size nasıl bakıyordu?
İstanbul Tıp Fakültesi, diğer üniversitelere kıyasla çok çeşitli insan barındırır. Başka bir üniversitede buna izin vermeyebilirlerdi. Bulunduğum yerde birçokları ne yaptığımızla ilgilenmedi. Ama ben zaten o grupta olmayı istememiştim. Olduğum yerden mutluydum. Ben de hiç alttan almadım, herkes beni sevsin diye bir derdim olmadı ve ama açık arayanlara fırsat vermeyecek şekilde uğraştım. Ayrıca hep beni besleyen bir yakın çevrem, grubum vardı. Genel olarak gençlerden, yeni asistanlardan destek alıyordum. Profesör değiller diye desteklerini hiç küçümsemedim, değerli olduklarını her zaman bildim.
- Aileniz ters tepki göstermedi mi?
Genel olarak desteklediler, cesaretlendirdiler. Yakın aile üyelerimden hiç kötü bir şey almadım. Annem zaten 20-25 yıldır Cihangir'de oturuyordu ve LGBT'lerle ilgili açık ve destekleyiciydi, onlara kötü davrananlara kızar ve kendi çevresine bu konuda haberdarlık konuşmaları yapardı.
- Kanun 1987’den sonra ilk kez ne zaman, nasıl değişti?
2002 yılında Medeni Kanunu'nun 40. maddesi değiştirilerek geliştirildi. Ama bilimsel hiçbir geçerliliği olmayan “Kısır olması gerekir" ibaresi konuldu!
- 2002'den beri kısır olmayan insanlar da cinsiyet değiştiriyor. Bu şart nasıl sağlanıyor?
Süreçte erkekler doğum kontrol hapı, kadınlar da testesteron alıyor. Karşı tarafın hormonları alınınca insan kısırlaşıyor zaten ama bu geçici. Kanunda “kalıcı” dediği için genellikle illegal olarak vazektomi (sperm kanallarının bağlanması) yaptırılıyor veya overler çıkartılıyor. Bunların sadece illegal olması değil, pahalı olması değil, bilerek yapan doktora ulaşabilmesi de sorun.
7-8 yıl önce Türk Psikiyatri Derneği, CETAD ve TTB olarak Sağlık Bakanlığı'ndan “kısırlık" kriterinin kaldırılmasını istedik. Bakanlık da özel bir toplantı yaptı, herkes bu maddenin uygun olmadığında hemfikirdi. Ama bir şey değişmedi. Bunun değişmesi için bir yol daha var: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM). Ama başvuru için ameliyat olmamanız gerekiyor çünkü "Hakkım ihlal ediliyor" diyeceksiniz. Bunu bir trans yaptı ve AİHM başvuruyu kabul etti. Şu an görüşme için sırada bekliyor. Avrupa'da yapılan diğer ihlal kararlarına dayanarak davanın kazanılacağı kesin.
- 2010’lara gelindiğinde Ayşe Arman’a verdiği söyleşi aracılığıyla yaşadıklarını kamoyuna anlatan Rüzgar Erkoçlar trans erkeklerin Bülent Ersoy'u oldu mu?
“Neden geldiniz" diye sorduğumda "Rüzgar gibiyim" diye kendilerini tanıtanlar oldu. "Rüzgar'ı duydum, ümidim var" diyor trans erkekler. Rüzgar başkaları için çok önemli, çok saygıdeğer bir şey yaptı. Ama transseksüel kişiler ölene kadar transseksüel kalsa da cinsiyet değiştirmeden önceki zamanı silmek isterler. Bu açılımı yapmanın Rüzgar için çok ağır bir bedeli de oldu. Örneğin, trans bir öğretmenin durumu bilindiğinde "Bu öğretmen trans" dendiğinde o öğrencilerin velilerinin çoğu okul idaresinde sorun çıkarır.
- İnsanlar yaşadıkları bölgeleri değiştirirken kamu görevlileri ne yapıyor? Kimlik değişimi sonrası nasıl bir tayin sistemi uyguluyor devlet?
Örneğin İstanbul’da Asya’daysanız Avrupa’ya, Avrupa’daysanız Asya’ya tayin ediyor. Devlet tayin ederken bu kişilerin eski isimleriyle kaydolmuş bilgilerini sistemden kaldırıyor, mahremiyeti muhafaza ediliyor.
Transseksüelite, genel olarak eşcinselliğe kıyasla daha rahat kabul ediliyor çünkü kişi kendi istediği cinsiyete taşındığı zaman yine evinin kadını, erkeği oluyor, düzen devam ediyor.
- Bugün cinsiyet değiştirme ameliyatları başka hangi yasal şartlarda yapılıyor ve hangi adımlar takip ediliyor?
18 yaşını doldurma, akıl sağlığının olması şekli şartlarının yanı sıra bir de evli olmama şartı aranıyor. Biri bize geldiğinde şu üç aşamayla ilerliyoruz:
1. Aşama: Ruh sağlığını anlama ve hazırlama; gerçekten transseksüel mi?
2. Aşama: Hormon. Bugün Türkiye'de hormon tedavisi uzmanlarının, yani endokrinologların kapasiteleri dolu. Translar kamuda kendilerine hormon verecek ve bu konuda sakıncıları anlatacak uzman bulamıyorlar. Eskiden İstanbul Tıp’ta kapasitemiz yüksek olduğu için bu sorun olmuyordu ama birkaç senedir sağlıkta dönüşüm ve performans sistemi ile kapasite azaltıldığı için bu sorun çıktı. Bu nedenle sadece transseksüelleri dışlamıyor bizim üniversite, birçok tiroid hastasını da alamıyor. Bu arada not etmek lazım, hormon tedavisinin geri dönüşü var. Yani bir cerrahi müdahale gibi sizinle kalmıyor.
3. Aşama: Ameliyat. Bu yönde karar verildiğinde, kamuda bu tür ameliyatları yapan kurum ve doktor son derece az. Kasım ayında çıkan genelgeye göre, ameliyatlar artık SGK tarafından karşılanacak. Fakat bu ameliyatları genel olarak üniversiteler sevmiyor.
Suni penis için kol veya bacaktan parça alınıyor. Doku uyuşması çok önemli. Örneğin sigara içimi mikrocerrahi için son derece zararlı, içen ve içmeyen arasındaki ameliyat sonuçları son derece farklı oluyor. O penis tutmayabiliyor, çeşitli zorluklar çıkabiliyor. Ayrıca hiçbir zaman erkek cinsel organı dokusu kadar hassas, erotik olmuyor. Ameliyattan sonra da kişilerin kontrollere gelmesi gerekiyor. Yoksa, örneğin, bujilerle egzersiz yaptırılmayan bir vajina kapanabiliyor.
Trans erkeklerde ameliyalar değişiklik gösteriyor. Entelektüel düzeyi daha yüksek olanlar penis yaptırma ameliyatına girişmeden göğüs ve iç genital organların çıkartılması, aylık kanamaların sonlanması, hormon verilmesiyle klitorisin büyümesi birçok kişi için yeterli olabiliyor.
- Bazı transların ameliyat olmayı istememesi biyolojiden öte performanstan yola çıkan Queer teorinin benimsenmesiyle mi başladı?
Bu kısmı çok iyi anlayabildiğimi söyleyemem. Bunların hepsinin var olduğundan da emin değilim. Mesela hamile olmak isteyen bir erkeği ben anlayamıyorum.
- Eurovizyon'u kazanan Conchita da bu gruba mı dahil?
Ona benzer bir şey. Sakallı kadın 5 sene önce aklıma gelmezdi. Özgürlük adına güzel ama bakınca bana kötü geliyor. O kadar esneyemiyorum. Ben burada ruhsal bir karşılık var diyorum. Bunlar biraz ön planda olma hali. Basın da seviyor onları. İnsanların özgürlüğü olmalı, ne istiyorsa olabilir. Belki de ben geriyim ve kavrayabilmek için daha çok düşünmem gerekiyor.
- “Cinsiyetimi değiştirip değiştirmeyeceğime doktor mu karar verecek” deyip ameliyat için başka yollar aramaya çalışanlar bugün yasa dışı imkanlar bulabiliyor mu?
Bugün merdiven altı neredeyse yok. Çünkü sağlık sistemi içinde izinsiz ameliyat için verilen ceza çok yüksek. Özellikle trans erkek ameliyatı için ciddi bir ameliyathane lazım. 10 saat sürebilen, 7-8 kişinin katıldığı ameliyatlar.
- Ameliyatlarla birlikte tüm bu sürecin maddi bedeli ne?
Bilmiyorum ama en masrafsızı ilk aşama. En masraflısı cerrahi müdahale. Hormon normalde ucuz ama düzenli takip gerektiği için 300-500 lira arası olan özel muayene ücretini bir dönem ödemek zorunda kalınıyor. Hormon tedavisinin başlaması ilk değerledirmesinden sonra sorunu olmayan vakaları aile hekiminin kontrolünde yürüyebiliyor.
Şöyle şeyler de duyuyoruz, bir endokrin uzmanı arkadaşımız çalıştığı devlet hastanesinde transseksüel kişinin hormonlarıyla ilgili değerlendirmeler yapıyor. Bunu öğrenince birçok kişi oraya gidiyor. Bir süre sonra başhekimden "Buraya bu tür insanları dolduruyorsun. Yapmayacaksın" diye arkadaşlarımıza uyarı gelebiliyor.
- Bu hangi kamu hastanesi?
O arkadaşlar için sorun olabileceğinden ismini vermeyeceğim. Ama birden çok kamu hastanesinde idarenin işi zorlaştırdığını transseksüel kişilere ayrımcı tutum sergilediğini öğreniyoruz.
- Bu uyarının sebebi sizce başhekimin inisyatif kullanması mı yoksa Sağlık Bakanlığı'ndan gelen bir not mu?
Bir sürü şeyin en tepeden gelmesi gerekmiyor, onu yürütenler oluyor. Başhekimden başhekime değişiyor. Tabii transfobinin de oynadığı büyük bir rol var. Nefret cinayetlerine karşı bir önlem alınmazken, Anayasa'da da değişiklikler yapılırken cinsiyet kimliği veya yönelim sayılmıyor. Komşu da, doktor da buna göre dışlıyor. Bu nedenle Türkiye Psikiyatri Derneği ve CETAD olarak, özellikle Seven Kaptan, Koray Başar, Nesrin Yetkin ve Berna Özata’yla doktorları bilgilendirmeye, transfobilerinin azalmasına yönelik eğitimlere öncelik veriyoruz.
- Siz de Trans Haftası'nın bu seneki sloganındaki gibi "Nefretin faili devlet" diyenlerden misiniz?
Ben sloganlı konuşmuyorum. Ama bunun faili mağdur birey değil. Toplumsal olarak bazı insanların haklarının, sahip olduğu özelliklerinden dolayı bazı insanlara verilememesine neden olan herkes fail. Ucu da, evet, devlete geliyor, başkasına değil.
- 1980’lerden bugüne size gelen transların yaş aralığı nasıl değişti?
İlkin gelenler 30'a yakın ve üstünde kişiler geliyordu. En yüksek, 66 yaşında biri gelmişti. Trans erkekti, nüfus kağıdını da bir numara yapıp değiştirmiş ve öyle yaşıyordu. "Niye bu yaşta ameliyatı bu kadar önemsiyorsun" diye sorduğumda "Öldüğüm zaman bedenimin görülmesini istemiyorum, eşimi rezil etmek istemiyorum" dedi. O dönem 35'in üstündekiler de gelirken sonra 20'lere düştü. Şimdi 16, 18, 20 bir hayli oluyor. 8-9 yaşındaki çocuklarını getiren aileler de görüyorum.
- Şüpheyle mi getiriyorlar?
Tahmin ederek getiriyorlar. Tabii o evre için yüzde 100 bir şey söylemek mümkün değil. Ama çocuğa nasıl yaklaşılacağına ve yaklaşılmayacağına ilişkin aileyi bilgilendirmek önemli oluyor. Cinselliğimize en çok ilginin ve heyecanın olduğu dönem ergenlik. Ergenlik devresinde çocuklar istedikleri gibi yaşayabilmeli. Yaşanılan en büyük sorunlardan biri, "Orta okulda lisede hangi tuvalete gidecek, beden dersinde hangi cinsiyetle birlikte soyunacak” sorunu. Bu konuda öğrenciler daha anlayışı, ama öğretmenler daha anlayışsız olabiliyor. Türkiye’de aileler çocuklarının kendi istedikleri gibi biçimlenmesini istiyor, oysa çocuğun kendi istediği gibi davranması ve yetişmesi için ona alan sağlanması gerekiyor.
- 16 yaşında birinin eğilimleri konusunda tespit yapmak mümkün mü?
Kısa bir sürede, aşağı yukarı yüzde 100.
- Yıllar sonra farklı düşünmek mümkün değil mi?
Partnerle ilgili bunu diyebilirsiniz. 16 yaşında "Ben bununla evleneceğim" diye tutturur ama 26 yaşında "Neden bunu istemişim" der, ama 36 yaşında yine aynı cinsiyette birini istiyordur. Bu çok içten gelen bir şey. İki cinsiyetle de ilişki kurabilen bir biseksüel değilse tabii. Cinsiyet için şöyle gelişiyor: Doğal olarak insanlar “Beni biri bakınca beğensin istiyorum” diye düşünüyor, ama trans kişiler şöyle diyor; "Bana baktıkları zaman yakışıklı bir erkek görsünler istiyorum, kadın gördüklerinde çok üzülüyorum." Arkasından biri "Delikanlı" diye seslendiği için biyolojik bir kadın çok havalara uçuyor. Bir delikanlı kadın denildiğinde havalara uçmaz, ama bu kişiler transseksüel oldukları için bunlar çok önemli. Her erkek daima klasik erkek ceketi giymez ama trans erkekler, erkekliklerini vurgulamak için giyebilir.
- “Yanlış karar söz konusu değil” mi diyorsunuz?
Ruhsal hastalıkları varsa, bu hastalıklar nedeniyle kişinin kendisini tanıması zorlaşmış ender durumlar olabilir. Ama onlarda da ruhsal hastalık özelliklerini görürsünüz zaten. 16-21 yaş arasının önemi şu: Kendilerini çok yalnız hissediyor trans kişiler. Arkadaşları anlamıyor, aileleri habire doğum cinsiyetine uyduracak vaadi olan doktorlara veya din hocalarına götürdükçe değişemeyeceklerini görüyorlar ve bunlar yüksek oranda intiharlara sebep oluyor.
- Ne kadar yüksek?
Türkiye'de bizim yaptığımızda bir hayli yüksek çıktı. 21 yaş öncesinde trans bireylerin neredeyse yarısı intihar girişiminde bulunmuştu. Dünyada çeşitli çalışmalarda 3 ila 12 kat arasında değişiyor. Yani daima fazla.
- Bugünden 40 yılı aşkın serüveninize baktığınızda sizin farklı yapsaymışım dediğiniz noktalar var mı?
İlk kendi vakanızı aldığınızda hata yapmamak için çabalıyorsunuz. Ama deneyiminiz yok. Bugün yaptığım gibi, "Size hangi isimle hitap etmemi istersiniz? Çıkışta sekreterden bu isminizle randevu alın" diyebileceğimi o gün bilmiyordum. Trans kişilerin de çocuk sahibi olmak isteyeceklerini ve bu hakları olduğunu düşünememiştim başlarda. Bunları hep daha sonra hem dünyanın farklı yerlerindeki deneyimleri duydukça bilgilenerek, hem onları dinleyerek öğrendim. Bir gün bir trans erkek geldi ve "Elinizi öptürmeye geldik" diye eşini ve 7 yaşındaki çocuğunu gösterdi. Mürevvetimi görmüş oldum, gözlerim doldu.
Zaman içindeki en önemli değişikliğim ise ailelere tavrım oldu. Trans pozitif yaklaşımı olan bir terapistim, trans kişilerin ihtiyaçları ve zorluklarının önceliği var ve onlara zorluk çıkaranlara, zarar verenlere karşı bir yaklaşım içinde çalışıyorum. Ama kızı oğlu olacak bir anne, ablası abisi olacak bir abi de zorluk yaşıyor. Trans yakınları, önce, kendi kayıplarına üzülmesi gereken bu devreyi geçirmek zorunda. Onlar bunu yapmadan, karşısındaki çocuğu da olsa ona destek olamayabilir. Bunu kavrayınca ailelerle daha iyi iletişim kurabilir ve onlarla çalışabilir oldum. Ama hedef şaşamaz, onlar üzülüyor diye çocukları, kardeşleri kendi olmaktan vazgeçemez.
Seksenli yıllarda bir Murat vardı örneğin, ki trans erkekler bu ismi nedense çok sever, ailesinin kadınlarının başını açması söz konusu değildi. Bu Murat için de geçerli, onun kız kardeşi başını açarsa Murat patlatır bir tane. Ama Murat erkek saçı kestirmiş ve başı açık. Hacı Baba da bunu kabul ediyor. 70 yaşında bir adam. Ben transları yeni tanıdığım için ona transı nasıl anlatacağımı bilmiyordum. Hem çok geleneksel, hem otoriterdi. Baba geldiğinde gördüm ki adam özümsemiş, kabul etmiş. Onlar bana çok şey öğretti ve ümit verdi. Bir hacı baba 1-2 yıl direndikten sonra Hac’ca gitmek için ayırdığı parayı ameliyat için verdi.
- Erkekken kadın olduğunu söyleseydi aynı tutum geçerli olur muydu?
Çoğu zaman hayır. Aile bakımından kızların erkek olması daha kolay, ama erkeklerin kız olmasını kabul etmeleri daha zor. Ama mümkün.
© Tüm hakları saklıdır.