T24 - Yeni Şafak'ta "Taha Kıvanç" mahlasıyla ikinci bir köşe yazan Fehmi Koru, dedelerinden gelen geleneği devralarak koku işini sürdüren ailesinde edindiği gözlemlerini anlatırken, bazı muhafazakârların içerdiği alkol nedeniyle kolonyadan uzak durduklarını anlattı.
Bir röportajında "Beni en çok limon kolonyası kullanan bazı konuklar zorlar. Dayanamıyorum, burnumun direği sızlıyor, konudan da kopuyorum, yayından da..." dedikten sonra 24 TV'deki işinden olan spiker Bahar Feyzan'ın durumuna da değinen Koru, "Kokucu Muzaffer" olarak bilinen babasının yanında çalıştığı yıllardan gelen izlenimlerini yazdı.
Koru'nun "Taha Kıvanç" adıyla kaleme aldığı köşede "Eskiden bayramlarda kolonya tutulurdu" başlığıyla yayımlanan (28.11.2009) yazısı şöyle:
'Bayram' denildiğinde yaşınıza göre gözünüzün önünde çok farklı görüntüler canlanıverir: Birlikte yatağa girilen yepyeni pabuçlar... Gıcır gıcır bir takım elbise... Oyuncak... Tatil müjdesi... Gidilen-görülen yerler... 'Bayram' sözcüğü bende sağ kolumda şişlik hissini aklıma getirir... Arife gününde dükkâna doluşan müşterilerin şişelerine kocaman pompayla kolonya aktarmam yüzünden bayram günü çektiğim sızıları...
Eskiden en nâzik ifadesini 'bir mâniniz yoksa annemler size gelecek' cümlesinde bulan bir haber bildirimiyle gidilen ev ziyaretleri olurdu. Komşular, akrabalar, tanıdıklar birbirine gider ve muhabbetli günler ve akşamlar geçirirdi. O ziyaretlerin vazgeçilmez iki unsurundan biriydi kolonya... Bayramda cep telefonuyla kısa mesaj bırakmak şu son on yılın âdetidir; öncesinde, yakınları evlerinde ziyaret etme alışkanlığımız vardı.
Şimdi insanlar tanıdıklarından mümkün olduğu kadar uzaklara seyahate gidiyorlar bayramlarda; eskidense uzakta yaşayanlar bile âilenin diğer fertleriyle birarada olabilmek, büyüklerin hal ve hatrını bizzat sormak için bayramlarda memlekete koşardı.
Ailenin ve ziyaretçilerin çocuklarına daha çok beyaz mendil içinde kâğıt para verilirdi. Kapıyı çalıp el öpen tanımadık çocuklar için bozukluklar olurdu. Kim gelirse gelsin, herkes için evde mutlaka şeker ve kolonya bulundurulurdu; küçüklü-büyüklü güzel şişeler içerisinde kolonya...
Neden kolonya denildiğinde 'limon' akla geliyor, bilemem; oysa evlerde ikram için onlarca çeşit kolonya satılırdı dükkânımızda: Altın damlası Eczacıbaşı Ailesi'nin kurucusu İzmirli Süleyman Ferit Bey'in mamulüydü. Gizli çiçek kolonyası da İzmir kökenliydi, Aktaş Eczanesi tarafından üretilirdi. Balıkesir beyaz zambak, Düzce tütün kolonyasını ünlendirmişti. Bunlara ek olarak kendi üretimimiz olan kokuları sunardık Başdurak'taki dükkânımızda...
Arife günleri eş-dost da yardıma geldiği halde sabahtan akşama kadar pompa sıkmaktan kollarım iflâs eder, bayrama şiş pazularla girerdim...
Kendisiyle yapılan bir mülâkatta “Bana ters gelen tek şey ekrana çıkardığım konukların kolonya kokması” dediği için bir haber sunucusu hanımın iş akdinin feshedildiğine dair haberler ve ardından yapılan yorumları okudukça gülüyorum. Muhafazakârlar kolonya sürermiş ve o sözler muhafazakârlığın eleştirisi sayılmış...
Oysa bazı muhafazakârlar kolonyadan genellikle uzak durmuşlardır. Bugün bile ikram etmeye kalktığınızda o çevreden insanlardan geri çevirenler çok olur. Kolonyanın asli maddesi alkol olduğu için... 1960'lı yıllarda bir açıkgöz o tür muhafazakârlar için 'alkolsüz kolonya' üretmeye başlamıştı da, üretimde kullandığı hammaddenin ciddi tehlikelere yol açtığı anlaşılmıştı.
Geçenlerde bir kanalda konuşan sakallı ve sarıklı bir hocaefendinin, domuz gribine yakalanmamak için eli sıkça kolonya ile yıkama tavsiyesinin hemen ardından, “Merak etmeyin, zaruret durumunda, elinizi rakıyla bile yıkayabilirsiniz, haram olan rakının içilmesidir” dediğini işittiğimde ağzım kulaklarıma vardı. Prof. Hayrettin Karaman gibi sözü dinlenir hocaların kitaplarında sayfalar dolusu işleyip “İçinde alkol vardır, ama kolonya sürülmesi câizdir” fetvası vermelerine rağmen soğukluk bazı dindarlarda hâlâ devam eder.
Kolonya kullananlar şimdilerde o kadar azaldı ki, o spiker hanımın burnunun iyi koku almadığına iddiaya girebilirsiniz. Koku seven hemen herkes artık 'parfüm' kullanıyor; eminim, kendisini kovanlar da öyledir... Ziyaretler hayli azaldığı için evlerde kolonya bulundurulduğunu bile sanmam...
İşin bu noktaya varacağını, dükkânda babama yardımı hep sürdüren kardeşimin de parfüm kullanmaya başladığını fark ettiğim 1970'lerde düşünmeye başlamıştım. Ardından kolonya ile dolu rafların yanında parfümlere de küçük bir raf açıldı dükkânda; sonraki her uğrayışımda parfüm rafı sayısının arttığını görüyordum. Kısa sürede kolonyanın yerini istila etti türlü çeşitli parfümler...
“Türkiye global sisteme önce kokuyla bağlandı” dersem lütfen şaşırmayınız. Pek çok hayati ihtiyacı yurtdışından getirtemez bir ülkeyken bile, Türkiye'de her renkten parfüm bir yolunu bulup raflara kuruluyordu. Kolonyacı dükkânları kısa sürede 'parfümeri' haline dönüştü, küreselleşmenin ilk ve henüz bütün özellikleriyle kendini ele vermeyen hamlesinde...
Limon kolonyasını Türkiye'de yaygınlaştıran 'Pe-Re-Ja'ydı; süreç içerisinde kapandı gitti. Hâlâ üretimde ısrar eden, limon ve lavanda kolonyalarıyla İstanbul İstiklal Caddesi'ndeki 'Rebul Eczanesi' var. Bizim ailenin bazı fertleri bayrağı düşürmemek için dedelerden gelen çizgiyi sürdürüyor; 'Kokucu Muzaffer' lâkaplı babam “Bu kadar yeter” deyip dükkânı kapayalı herhalde 15 yıldan fazla oluyor...
Biraz önce evimiz konuk kaynıyordu; yan gözle baktım, her türlü ikram vardı da, kimsenin aklına kolonya tutmak gelmedi.