Sarı saçları, düzgün fiziği ve her an kırılacakmışçasına narin görüntüsünün altında, gizlenen avcı kimlik, ağzından dökülen ilk cümlelerle kendini ele veriyor. Kadının ilişkide tamamiyle eşine teslimiyetine sıcak bakmayan, seksi ilişkide bir aksesuvar olarak gören yılların yöneticisi Sevil Atasoy, ‘Kocam beni aldatırsa kokudan çözerim” diyor.
“Yalnızlık Allaha mahsus. Her erkek, aşağı yukarı birbirinin aynısı. İstenirse her zaman ömür boyu birlikte olunacak biri bulunabilir” sözlerinin sahibi, neredeyse kendini bildi bileli evli bir kadın. Ve uzun yıllardır çalıştığı işyerlerinde yüzlerce erkeğe idarecilik yapan Sevil Atasoy, yaşama, ilişkilere ve erkeklere dair düşüncelerini Hürriyet gazetesi köşe yazarı Ayşe Arman’la paylaştı. İşte o söyleşi:
Kocam aldatırsa kokudan çözerim
Karşımda müthiş etkileyici bir kadın duruyor. Bakınca kadın, ama konuşunca fark ediyorsunuz ki, yarı kadın - yarı erkek.
İki cinsiyetin de en iyi özelliklerini kendinde toplamış. Aslında onun hayat felsefesi, benimkiyle taban tabana zıt. Ben yaralarımızı birbirimize gösterebildiğimiz ölçüde yakın olabiliriz diye düşünürüm. Ama Sevil Atasoy farklı. Onun yaralarını göstermeye ihtiyacı yok, o zaten onları kendi sarıyor, bir başkasına ihtiyaç duymuyor. Ağlamıyor da. Korkmuyor da. Hiç şüphe yok ki, benden daha güçlü ve daha güvenli ve daha zeki. Onu çok seviyorum, beğeniyorum ve ilgiyle okuyorum.
Uzun yıllar idarecilik yaptınız ve erkekleri yönettiniz. Zorlukları?
- Zorluk morluk yok. Ben zaten cinsiyetlere çok takılmıyorum. Önümüzdeki yıllarda bu tür ayrımların tamamen kalkacağına inanıyorum. Erkekle kadın bir an geliyor, iki beyin olarak karşı karşıya geliyor.
Nasıl yani?
- Ben Alman Lisesi’nde okudum. 4-5 kızdık, geri kalanı erkek. Öğretmenlerimizin hiçbiri, biz kız çocuğuyuz diye daha fazla şefkat göstermezdi. Kız erkek farkı gözetmeksizin, aynı zor işleri yaptırdılar ve aynı performansı beklediler. Haliyle ben, hayatım boyunca kadın olmanın avantajını ya da dezavantajını yaşamadım.
İş hayatınızda, "Bu münasebetsizler popoma bakıyor, mememe bakıyor!" gibi şeyler hissetmediniz mi hiç?
- Hayır, çünkü bakmadılar. Belki de benim kuşağım -68 kuşağı- bu tür şeylere tenezzül etmezdi, kim bilir.
Peki bakmalarında bir sakınca var mı?
- E var tabii. Çünkü bu tür erkeklerin senin fikirlerini ciddiye alması için önce onların kafasından cinsel kimliğini silmen gerekiyor. Ne gereği var? Zaman kaybı.
Buna rağmen dişiliğinizi gizleyen bir kadın olmadınız.
- Hayır, ama dişiliğimi hissettireyim diye bir kaygım da olmadı. Öyle bir gayretin yoksa karşındaki bunu hissediyor. Ben mesela ömrüm boyunca topuklu ayakkabı giydim ve istediğim gibi giyindim. Bunu rağmen söylediğim her zaman yapıldı. Ciddiye de alındım. Tabii şu var, ben o yüksek topuklu ayakkabıyı seksi görüneyim filan diye giymiyorum.
Çok arkadaşım yok
Neden giyiyorsunuz?
- Çünkü seviyorum. Annem de severdi, anneannem de. Kendimi rahat hissediyorum. Belki bel kemiğimin ortopedik yapısı böyle, ben nereden bileyim. Düz ayakkabıyla geri geri gidiyorum.
Erkeklerle mi kadınlarla mı daha iyi anlaşırsınız?
- Aslında çok fazla arkadaşım yok benim. Ne kadın ne erkek. Özel hayatımı hiç kimseyle paylaşmam.
Kadınlar yaşadıklarını anlatmaya meraklıdır.
- Ben farklı bir kadınım o zaman. İnsanlar bana çok özel şeylerini anlatırlar. Ben anlatmam. Sorulmasına da izin vermem.
Taşımak zor olmuyor mu?
- Hayır, halimden şikayetçi değilim.
Ailede kim böyleydi? Size rol model olan güçlü kadın karakter kim?
- Annemin de anneannemin de bize kendi kaygılarını anlattığını, özel hayatlarını bizimle paylaştığını hatırlamıyorum. Demek ki yok bizde böyle şeyler.
Kocanızla da mı konuşmuyorsunuz?
- Bir yere kadar konuşuyorum diyelim.
Onun omzunda ağlamaz mısınız mesela?
- Hayır, kimsenin omzunda ağlamam. Ben sorunlarımı bir şekilde hallediyorum. Hem sorununu bir başkasına söyleyeceksin de ne olacak? Bunun bir faydası yok ki. Utanarak söylüyorum; ben benden daha zeki kimsenin olamayacağını düşünüyorum. Varsa bir çözüm, bulurum nasıl olsa.
Ooooooo!
- Böbürlenmek için söylemiyorum, ben sadece bana akıl verecek insan arayışına girmiyorum. Problemlerimi benden daha iyi analiz edecek biri yok ki. Hata bendeyse, bunu fark edecek kişi ben olurum zaten, olmalıyım.
Ama insan kendini tam olarak göremez ki. Neden bir başkasının yardımına, desteğine izin vermiyorsunuz?
- Belki zaaf olarak algılıyorumdur.
Bu yaşınıza kadar böyle mi geldiniz?
- Evet, bundan sonra da haydi haydi giderim!
Sizin bu kendinize güveniniz nereden?
- Alman Lisesi’ne bağlıyorum. Orada bize en basit işten en komplike işe kadar her şeyi öğrettiler. Çok üst düzeyde bir mühendis bile olsan, cam silmeyi bilmek zorundaydın mesela. Entelektüel birikim gerektirmeyecek mekanik işler de elinden gelmeliydi. Öyleyim ben. Kimse olmadan yaşarım. Otomobil lastiği de değiştiririm, elektrik de tamir ederim. Bir başkasına ihtiyaç olmaksızın hayatımı pekálá idame ettiririm.
Kadına en saygısız Fransız polisi
Meslek icabı farklı milletten bir sürü erkeklerle çalıştınız, çalışıyorsunuz.
- Evet. Dünyanın hemen hemen her yerindeki polis kültürünü iyi bilen ve de onlarla yakın iletişim içinde bulunan biriyim.
Hadi bize onları anlatın. Bu farklı kültürlerden erkeklerle bir araya gelince nelere dikkat etmek lazım?
- En önemli husus, beden dili. Mesela bir Amerikalı polisle karşılaştığında elini sıkarsın, gözünün içine bakarsın, ama bir Japon polisle karşılaştığında, elini sıkmadan kartvizitini uzatırsın. O kartviziti iki elinle uzatırken de hafifçe eğilirsin. Ama bir Hintli polisse söz konusu olan, elini hiç uzatmazsın. Dokunmaktan hazzetmezler. İranlı, Hintli, Taylandlı ve Nepalli polisler aile yaşantını merak ederler. Özel hayata girebilecek diyaloglar yaparsın onlarla. Bir de yemek tarifi meselesi var. Hepsi yemek tarifi verir, ben de veriririm. Doğu’da böyle oluyor.
Batı’da?
- Avrupalı polis çok farklı tabii. Bir kere evli mi, bekar mı, çocuğu mu var bilmezsin. Özel hayata giren hiçbir şey konuşulmaz. Ben de kimseye özel hayatıyla ilgili bir şey sormam. Merak etmem, ihtiyaç duymam.
Hangi milletin erkekleri kadına saygılı?
- Orta Asya kültürüne sahip olan ülkeler. Türkmenistan, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan. Türk polisinde de vardır o, bir şey öğreten, yol gösteren kadına karşı olağanüstü saygı gösterir. Buna karşılık Fransızlar çok da takmaz kadınları. Ancak konuya çok hakim olduğunuzu hissettireceksiniz, o sizin o konuda kendisinden üstün olduğunuzu kabul edecek filan falan. Yani Fransızlar, bütün o etkileyici görünümlerinin altında kadını baştan çıkarılabilecek, iltifat edilebilecek bir varlık olarak görüyor. Çok da fikir alışverişine girmek istemiyor. İngilizler öyle değil mesela. Kadına daha saygılı bir millet. Belki istihbarat teşkilatlarının başında uzun yıllar kadınlar olduğu için, belki de bir kraliçeleri olduğu için.
Hayat seks üzerine oturmaz o bir aksesuvar
Erkeklerle ilişkiler konusunda da tecrübeli biri misiniz? Yoksa "Şu kadar yıldır aynı adamla evliyim, arada sırada başka sevgililerim olsun istedim ama tabii göze alamadım!" mı?
- Gençliğimde ne zaman bir sevgilim olsun istemişsem, olmuştur! Bir kere bunu kimseden çekinmeden söylerim. Ve yaptığım hiçbir şeyden de pişman olmadım. İstedim kalkıştım, o kadar.
İyi de zorluklarını yaşamadınız mı?
- Yaşadım, Yaşanır, bedeller ödenir. O bedeli ödemeyi göze almayacaksanız, sonradan pişman olacaksanız yapmayın! Bir şeye kalkışıyorsanız, gerçekten sizin kişiliğinize bir katkısı olacağı için olsun. Tabii herkesin hayatı kendine.
Sizi nasıl adamlar keser? Nasıl erkekler sizi heyecanlandırır?
- Kadın gibi görmeyen erkekler heyecanlandırır. Kadın gibi görmeye başladı mı, bitti. İltifat eden erkekten de hiç hoşlanmam.
Karşınızdaki erkeğin vahşet, şiddet, cinayet ve zeka oyunlarıyla alakası yoksa mesela...
- Benim de zaten onunla alakam olmaz!
Aşk acısı çeker misiniz?
- Ben mi? Yok canım. Hiç çekmedim hayatımda.
Hiç bırakmaz mısınız siz kendinizi?
- Bırakırım da acıtacak bir aşk ilişkisine girmem. Deli miyim? Anlamsız şeylerin peşine düştüğümü hatırlamıyorum.
Bir erkeğe, yüzde 100 teslim oldunuz mu hiç?
- Hayır. Bu tür şeylere de inanmam. Ben dostluğa inanırım. Birlikte bir yaşam paylaşırken zaten dost olursunuz, entelektüel ihtiyacınız vardır, sohbet edersiniz. Fikir alıp verirsiniz, tartışırsınız. Şimdilerde ben Faruk’la "Onu mu yazayım, şunu mu? Hangisi daha fazla ilgi çeker?" türünden şeyler konuşuyorum. Çok fazla konuşan biri değilim zaten.
Kaç yıldır evlisiniz?
- 30 küsur yıldır evliyiz. Biz ortaokuldan beri birlikteyiz. Ama arada ben başkasıyla evlendim, çok kısa sürdü, boşandım ve Faruk’la evlendim. Bizim beraberliğimiz kadın- erkek ilişkisinden ziyade, iki dostun beraberliği.
Ayıptır sorması, size nasıl tahammül ediyor kocanız! Kolay lokma değilsiniz.
- O da değil. Ben ona nasıl tahammül ediyorsam o da bana ediyor.
İyi bir evlilik sürdürebilmenin bir formülü var mı sizce?
- Şunları bilmek gerekiyor: 1- Yalnızlık Allah’a mahsus. 2- Her erkek, aşağı yukarı birbirinin aynısı. İstenirse her zaman ömür boyu birlikte olunacak biri bulunabilir.
Nasıl yani?
- Belli bir entelektüel kapasitenin üzerinde olmak kaydıyla hepsi birbirinin aynı.
Bütün kadınlar da mı aynı?
- Herhalde. Çok büyük farklılıklar olduğunu zannetmiyorum.
İyi de ben sizin gibi bir kadınla hiç tanışmadım mesela. Siz kimseye benzemiyorsunuz. O zaman kocanız niye benzesin?
Ben şunu anlatmaya çalışıyorum: Belli bir zeka seviyesinin üzerinde olan herkesle birlikte ömür boyu yaşanabilir. Yeter ki zeki olsun, analitik düşünce yapısına sahip olsun, her şeyin bir alternatifi olduğunu düşünebilsin, tartışma becerisi olsun, önyargıları olmasın. Ben zaten bunun dışında başka bir parametre aramıyorum.
Seks ne kadar önemli?
- Çok önemli değil. Onun üzerine oturmaz hayat, o bir aksesuvar. Seks, bir beraberlikte yaşanmasını istediğiniz için yer alan bir deneyim. Akılda tutmakta fayda var: O deneyim size bir insanı tümüyle kaybettirebilir de. Beğendiğiniz, birtakım şeyleri paylaşmaktan hoşlandığınız bir erkekle sevişince, ondan birden o kadar rahatsız olabilirsiniz ki, aranızdaki bütün o dostluğu kaybedebilirsiniz. Dolayısıyla ben cinselliği riskli bir şey olarak görüyorum.
Bir insanı tanımanın en iyi yolu sevişmek değil midir?
- Alakası yok. Konuşarak de anlarsın. Hem sadece seks için o insanı kaybetmek ne kadar akıllıca olur?
25 yıl annemle yan yana dairelerde yaşadık
Siz her şeyi bir arada nasıl yaptınız? Müthiş bir kariyer, annelik, hocalık, karılık...
- Yıllar yılı Valikonağı’nda annemle yan yana iki dairede oturdum. Formül buydu. Çocuğa onlar baktılar. Ben yemek filan da pişirmedim.
Olağanüstü bir formül.
- Evet, annem, babam ve anneannem. Evler de kendi aralarında bir kapıyla birleşikti, neredeyse hepimiz aynı evde oturuyorduk, kızım da güle oynaya büyüdü.
Kaç yıl sürdü bu?
- 25 yıl.
Kocanız hiç itiraz etmedi mi? "Üçümüzün ayrı bir evi olsun, çocuğumuzu biz büyütelim..."
- Böyle anlamsız bir teklifi olmadı. Olsaydı giderdi. Başka bir yol yoktu. Erkekler şöyle ya da böyle bir tercih yapıyor, ya evde oturan, yemek pişiren ve kendisine bakan bir kadın istiyor, ya da mesleğiyle gurur duyacağı bir kadın. Demek ki Faruk ikinci şıkkı tercih etmiş.
“Anormal kıskancım”
Kocanız sizi aldatmış olsa?
- Cinayetle sonuçlanabilirdi!
Şaka yapıyorsunuz!
- Yoo, hayır çok kıskancım. Anormal.
Kıskançlık kendine güvenle ilgili bir şey. Siz o kadar güvenli duruyorsunuz ki, niye kıskanasınız?
- Onu bunu bilmem, sekreterinin transparan etek giymesine, dekolteyle dolaşmasına filan tahammül edemem. Değil ki sekreterine bir ilgisi olsun. Korkunç kıskancım.
Neden?
- Bilemem.
Karşınızdakinin hayatını karartacak kadar mı?
- Hayatını karartmadım. Çünkü bir şey yapmadı. Ben bilmiyorum en azından. Mühim olan bilmemektir. Üstelik onu yakalama olasılığım normal bir kadından çok daha fazla. Herhalde bunu bilir.
Nelere dikkat edersiniz?
- Koku, davranış vs. Akıllı olanlar bunu belli etmeden yaparlar. O da etmiyor. Ya da hiç aldatmadı, bilemem.
Siz peki eşinizi hiç aldatmadınız mı?
- Öyle büyük bir laf etmek istemem!