Kobani Davası’nda yargılanan Yeşil Sol Parti Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, hem milletvekili hem Meclis Başkanvekili hem de sanık olduğunu belirterek, “Beni yargılayamıyorsunuz. Ben kendime dilekçe yazıp, paraf edip size göndereceğim. Uygulamada böyle bir çatallaşma var” dedi.
BirGün'ün aktardığı habere göre Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da aralarında bulunduğu 18’i tutuklu 108 sanığın yargılandığı Kobani Davası’nın 31’inci duruşmasının 3’üncü oturumu, Sincan Kapalı Cezaevi Kampüsünde bulunan Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde yapıldı.
Mezopotamya Ajansı’nın haberine göre Sincan Cezaevinde bulunan siyasetçiler ve tutuksuz yargılanan Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, duruşmada hazır bulunurken, farklı cezaevlerinde bulunan siyasetçiler ise duruşmaya Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katıldı.
Kimlik tespiti ile başlayan duruşma Yeşil Sol Parti Meclis Grup Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder'in esasa ilişkin savunması ile devam etti.
Önder, Kobani Davası’nda hukuk dışı bir durumun olduğunu belirtti. Milletvekili ve Meclis Başkanvekili olduğunu hatırlatan Önder, “AYM’nin birden kez verdiği kararlar, içtihada dönüşmüş ihlaller karşısında biraz tonunu sertleştirerek, yasa koyucuya da işaret eden, deliller çerçi torbasına toplanır gibi sahih ve sarih bir içtihat oluşturulmuştur” dedi.
“Kendim dilekçe yazıp size göndereceğim”
Önder, uygulamadaki çelişkileri ise şu sözlerle ifade etti:
“Ben bu meclise halkın oyları ile seçildim ve görevlerim, konumum, statüm anayasada iç tüzükle belirlenmiştir. Meclis’te oy birliği ile başkanvekilliğine seçildim. Yurtdışı çıkış yasağının kaldırılması talebini her defasında reddettiniz. En son, ‘Meclis faaliyeti ile ilgili bir şey olursa, bunun için izin verilmesine’ dediniz. Sırrı Süreyya olarak kendimden talep edeceğim. Benim Berlin’de de, Paris’te de seçmenim var. Orada yürüttüğümüz çalışmalar da siyasi çalışmalar. Ben kendime dilekçe yazıp, paraf edip size göndereceğim. Uygulamada böyle bir çatallaşma var.”
“Fantezi olsun diye savunma yaptıramazsınız”
Dokunulmazlığın yargı zırhı olmadığını vurgulayan Önder, şöyle konuştu: “Ben orada hem sanık hem orada yasa koyucu olursam bu işin içinden nasıl çıkacağımı. ‘Suçun vasfının değişmesi ihtimaline binaen’ dediniz. Ne oldu da ben yeni bir şey ile suçlanıyorum? Siz bana fantezi olsun diye savunma yaptıramazsınız. ‘Her ihtimale binaen’ diye bir savunma mı olur?”
Önder, şöyle devam etti: “Garabete son bir örnek verip bu faslı bitirmek istiyorum. Derdim, çarpıklığı ortaya koymak. Diyelim ki size hakaret ettim veya fiziki bir saldırı yaptım. Beni yargılayamıyorsunuz. Size duruşma esnasında bir şey söylesem Meclis’e fezleke yazmak zorunda kalacaksınız. Peki bu ‘örgüt üyeliği’ dediğiniz olay ne zaman oluyor? Ben olayın olduğu tarihte de milletvekiliyim. Bunun ardı gelmez! Ben sayın heyetin ara vererek dokunulmazlığımın düzenlenmesinden sonra yargılamaya devam edilmesini istiyorum.”
İddia makamı, Önder’in dokunulmazlığının düzenlemesinden sonra yargılanmaya devam edilme talebinin reddedilmesi talebinde bulundu. Talebi değerlendiren mahkeme heyeti de, yargılamanın dokunulmazlık düzenlemesinden önce durdurulması talebini reddine karar vererek, Önder’den esas hakkında savunmasını yapmasını talep etti.
“Yargılanan çözüm süreci”
Önder şöyle çözüm sürecinde yapılan görüşmelerden de bahsetti:
“Siyasetçiyim, ancak siyasi belirlemeler yaparım. Salonda başörtülü bir kadın komutan vardı. Bundan 20 sene önce bu darbe gerekçesiydi, terörist olarak ele alınıyordu. Bakın siyasal zaman Türkiye’de nasıl hızlı akıyor. Varsayılan paradigma nasıl değişiyor. Yargılanan biz değiliz, çözüm süreci. Bütün faaliyet kriminalize edildi. Her gittiğimizde bakanlarla, kamuoyu önünde görüşülmüş, demeç olarak basına verilmiş, Meclis’te konuşulmuş, çözüm süreci çerçeve yasası olarak Bağışıklık Yasası çıkarılmış. Bu süreçte aktif ve sorumluluk alanlar suçlanamaz. Siyasal zaman çok hızlı akıyor. Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar geniş bir terör kavramı yoktur. Çerçi torbası gibi aklınıza gelen her şeyi boca edemezsiniz. Evrensel normlar buna işaret ediyor.
Bu ülkede enfekte olmuş bir meseleyi, 1-2 senede bir avuç milletvekilinin gayreti ile olacak bir iş değildi. Olamadı. Vicdanımızda kendimizi sadece bundan yargılayabiliriz. Bu ülkenin Cumhurbaşkanıyla, Başbakanıyla, Kandil’le bu görüşmeleri yürüteceğim, devlet ‘Gel rol ve sorumluluk al’ diye ricacı olacak, ondan sonra paradigma değişti, yerimiz sanık kürsüsü oldu.”