10 Nisan 2017 17:34
Suruç'un Kobani sınırında muhteşem bir gün batımı vardır. Güneş, dalga dalga Kobani'ye düşerken hareli kızılı Suruç'un yeşil ovalarına vurur. Esiyorsa bir de, yol kenarındaki sarı çiçekler de katar kendini resme. Gün batımı, bu haliyle, tek bir coğrafya yaratır, sınırlar görünmez. Güneş'i bir olanın, kaderi de bir görülür buralarda...
Öyleydi de daha birkaç yıl öncesine kadar. Suruçlular, IŞİD'in 2014 yılı Eylül ayında kuşattığı Kobani'den kaçan akrabalarına, dostlarına kapılarını açtı, yardım etti. Sınır burada ayırmaz, birleştirirdi.
Bir yakada Türkiye bayrağı, birkaç metre ötesinde ise, Suriye'nin kuzey sınırında, Kürt nüfusun yaşadığı Rojava bölgesinin fiili yönetimini elinde bulunduran TEV-DEM'in (Demokratik Toplum Hareketi ) sarı, kırmızı, yeşil bayrağı dalgalanıyor.
Kobani'yi avcunun içi gibi bildiğini söyleyen fakat artık yalnızca parmağıyla tanıdık mahalleleri gösteren Suruçlu "Artık geçilmez buralardan, geçersen de ya PKK'lı diye görülürsün, ya da FETÖ'cü" diyor. Sınırın diğer tarafında da seyreden araçlar, kurumaya bırakılan çamaşırlar, sokaklarında koşuşturan çocuklar görülüyor.
Suruçlu için artık 'savaştan öncesi ve savaştan sonrası' var.
İlçenin merkezinde idari kurumların olduğu bina, büyük beton duvarlarla çevrili, çevik kuvvet, zırhlı araçlar konuşlu. Çok sayıda kamera yerleştirilmiş etrafa.
Güvenlik önlemleri, ilçeye kayyum atandıktan sonra görünür olarak artmış.
Eskiden halkın rahat girdiği kaymakamlık, belediye binaları artık erişilmesi güç makamlar, halka mesafeli idari amirler olarak görülüyor.
Birçok Suruçlu, Kobani'den kaçan Suriyeli Kürtlere kapılarını açtıkları için cezalandırıldıklarını düşünüyor.
Tedbirleri haklı bulanlar ise, 'sınırdan PKKlıların da geçtiğini ve 20 Temmuz saldırısıyla da ilçede güvenlik tehdidi oluştuğunu' savunuyor.
Suruç'ta, 20 Temmuz 2015'te IŞİD bağlantılı canlı bombanın barış eylemcilerini hedef aldığı saldırıda 30'dan fazla kişi hayatını kaybetmişti.
Suruç referanduma, bu güvenlik tartışmaları ve seçmedikleri bir yerel yönetimle gidiyor.
Birçoklarına göre referandum kampanyaları eşit şartlarda yapılmıyor ve "güvenlik güçlerinin baskısıyla HDP'nin halkla buluşmasına engel olunuyor".
Suruçlu esnaf Celal Şenyaşar da bu görüşünü kendi deneyimlerinden anlatıyor:
"Benim güvenim yok, burada 'Evet' kampanyası devlet kurumlarıyla çalışıyor. Eşitlik yok. Osman Baydemir gelmişti, çoğu insan katılmaya korktu. TOMA, çevik kuvvet geldi. Ben çocuğumu götürmüştüm ama korktum. Polisler gelip hepimizin yüzüne kamera tuttu, suçluymuşuz gibi fotoğraflarımızı çekti. Tahrik etti. Ülkücü işareti yapıyorlardı yüzümüze."
Öyle ki, HDP'yi desteklediğini söyleyen birçok kişi parti binası yakınlarında dahi dolaşmaya çekindiklerini söylüyor.
Kuyumcu İbrahim de "Kobani'den sonra tamamen koptuk" diyor, ilçede iktidara olan tepkiyi anlatırken. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 2014'te "Kobani düştü düşecek" laflarının olumsuz tesirinden bahsediyor.
Kuyumcular Çarşısı, büyük bir Türk bayrağının asıldığı belediye binasının hemen yanında. Fakat çarşının belediyeye bakan köşesindeki beş dükkan kapatılmış, önlerine kalın beton duvarlardan set yapılmış.
Çıkarılan kuyumculardan birkaçı dükkan açacak yeni yer bulamayıp işsiz kalmış.
Kuyumcu Halil ise çarşıdan uzak, başka bir mahallede sahibi olduğu bakkalının içinde prefabrik bir kuyumcu dükkanı oluşturmuş. İşleri yoluna koymaya çalışıyor:
"Bize dediler 'Bomba koyarsınız dükkana, boşaltın buraları'. 'Öyle bir niyetimiz yok, niye bomba koyalım' dedik ama çıkardılar. Perişan olduk. Kaymakam'a 3 defa gittik kabul etmedi bizi. Bizi burada kimse tanımıyor daha, eskiden gelip bir bilezik alıp giden olurdu. Vallaha limon gibi sıkıştık burada."
Fakat bu önlemlerin gerekli olduğunu düşünenler de var. Adalet ve Kalkınma Partili (AKP) esnaf Ferit Türksel, "Biz Derik'te bir kaymakamımızı kaybettik, bir tane daha kaybetmek istemiyoruz" diyor.
Geçen yıl Kasım ayında Mardin'in Derik ilçesine kayyum olarak atanan Kaymakam Muhammet Fatih Safitürk, el yapımı patlayıcıyla düzenlenen saldırıda hayatını kaybetmişti.
"Burada 200 bin Kobaniliye herkes ekmeğini verdi, dost bildi kapılarını açtı ama PKKlılar da geldi" diye devam ediyor AKPli esnaf Türksel.
"Ama şimdi can güvenliğimiz sağlandı ilçede. Ajan provokatörlere yer yok. Hem AK Parti iktidarı çok yardım yaptı buraya. Çiftçilere pamuk desteği verdi. Yollar asfalt oldu. Su getirdi, yer altı şebekelerini düzenledi."
Türksel'in HDP'nin özgür bir ortamda kampanya yapamadığı eleştirileri için de yanıtı var:
"Bundan önce de AK Parti öyleydi, Suruç'ta AK Parti hiç siyaset yapamıyordu. Tehdit ediliyorlardı. Siz bir yıl önce gelseydiniz, ben sizinle böyle konuşamazdım."
HDP'nin özgürce kampanya yapamadığını savunduğu Suruç'ta AKP Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Halil Yıldız köy ve ilçeleri geziyor.
Ziyaret köyünde yaptığı konuşmayı dinliyorum. Çevresine toplananları "Evet" demeye ikna ederken Türkiye genelindeki söylemleri tekrar etti önce:
"Koalisyon tehlikelidir, çift başlılık anlaşmazlık getirir, anayasa fırlatıldı ülke krize girdi, Batı'nın gözünde sinek kadar değerimiz yok".
Sonra Suruçlulara özel devam ediyor konuşması:
"Siz 15 yıl önce hayal edebilir miydiniz buraya su getirileceğini? Önceden 406 derslik vardı, AK Parti döneminde 810 derslik yapıldı. Size yaşanabilir bir Suruç yaratmaya çalışıyoruz, siz oyunuzu esirgiyorsunuz. 'Hayır' diyecek varsa sebebini söylesin beni ikna etsin."
"Suruç'u ne hale soktular... Bakın sizin kullandığınız oylardan kaynaklanıyor. Sokak köşelerinde esrar, eroin içiliyordu, okul park yapılsaydı olur muydu bu? Cumhurbaşkanı beni her gördüğünde Suruç'u sorar, hiç bir ilçeyi sormaz Suruç'u sorar. Referandum bir şans, siz kullanacağınız oylarla değişiklik yaratacaksınız."
Uzun bir araç konvoyu ve heyetle geldiği köyde AKP milletvekili Yıldız'a, HDP'nin de aynı şartlarda kampanya yapamamaktan şikayet ettiğini sorduğumda, "Onlar da rahat çalışıyor, ben sizden duydum ilk defa, yok öyle bir şey. Kimden baskı görecek? Ben duymadım öyle baskı" diyor.
Şanlıurfa'nın merkezinde görüştüğümüz HDP Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Ayhan ise başından geçenleri aktarıyor:
"Kırsalda bu baskılar daha fazla, köylerde muhtarlıklar dolaşılıyor, isimler alınıyor. Sandıktan hayır çıkmaması için tehdit ediliyor. Esnaf gezilerimizde taciz ediliyoruz, halkla buluşmamız engelleniyor."
HDP'nin koordinasyon ekibinde görevli yetkililer de araçların üzerlerine sürüldüğünü, Bozova'daki kampanyada yüksek sesle milliyetçi şarkılar çalan bir panzerin milletvekilinin çalışmalarını engellediğini, araçlarına cezalar kesilip itiraz edildiğinde de sık sık gözaltılar olduğunu anlatıyor.
HDP Milletvekili Ayhan, ayrıca özellikle Şanlıurfa genelinde 'Kürtsüzleştirme' politikaları güdüldüğünü savunuyor:
"Birkaç yıldır sistematik bir şekilde gerçekleştiriliyor (...) Rojava'da Kürtlerin statü elde etmemesi orada bir güç olmaması için hükümetin, devletin ciddi politikaları var. Rojava'da yürütülen politikaların Urfa'daki politikadan bağımsız olmadığını düşünüyoruz.
"Kayyum atanan Viranşehir, Bozova, Suruç ve Halfeti belediyelerimiz de halka daha yakındı, daha şeffaftı. Hukuk önünde yapılan ithamlarla suçsuz oldukları kanıtlanacak."
İlçede görüştüklerim arasında mağduriyetlerini dile getirerek "Hayır" diyeceğini söyleyenlerin sayısı ağırlıkta ancak "Evet" diyenlerin gerekçeleri değişiyor. Kimi, "hizmetlerden memnun", kimi ise "kamu çalışanı akrabalarının işlerinden olmasından korkuyor"
Suruç'ta yerel halkın dışında oyunu kullanacak 37 yaşındaki Suriyeli bir kadınla da tanıştım.
Kobani'de doğup büyüyen, Halep'te okuyan bir avukat.
Eflatun rengi başörtüsü, titiz yapılmış makyajıyla önüne baka baka yürüyor.
Ortalarda görünmek ve fotoğrafının çekilmesini istemiyor. Buluştuğumuz aracın içinde çıkarıp gösteriyor nüfus cüzdanını.
İki yıl önce Nisan ayında almış vatandaşlığı. Nüfus cüzdanının soyadı kısmında Suriye'de bağlı bulunduğu aşiretin adı yazıyor, doğum yeri de, Kobani'nin Arapça resmi adı Aynularab/Suriye. Nüfusa kayıtlı olduğu il Şanlıurfa.
Suriyeli avukat, 2014'te Kobani'den gelmiş, anneannesi Birecikli, Türk vatandaşı olduğundan, önce annesi hak kazanmış, üç ay sonra da kendisi vatandaş olmuş.
Halep'te avukatlık yaptığı dönemde durumu iyiymiş, şimdi ise "muhtaç konumuna düştüğünü" söylüyor. Türkçe öğreniyor bir yandan.
Suruç'taki çadır kentte öğretmenlik yapıyormuş ama geçen yıl Türk vatandaşlığı aldığı öğrenilince, 'eğitim-öğretim hizmetine gönüllü olarak katılmak isteyen yabancılar' vasfını kaybedip işten çıkarılmış.
Belgeyi ve işten çıkarılmasına karşı valilik yetkililerine yazdığı dilekçeyi de çantasından çıkarıp gösteriyor.
Dilekçesinde, "Türkiye Vatandaşı olmak bir hata değildir, ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaktan gurur duyuyorum (...) Suriyeli vatandaşlarıma öğretmenlik yapmak istiyorum. Yüksek tahsilli bir insanım" diyor.
İşinden olunca o da bu sefer düşük ücretler karşılığında, Türk vatandaşı olmak isteyen diğer Suriyelilerin evraklarını takip etmeye başlamış.
"Suruç, Urfa, Mersin, bu bölgede vatandaş olmak isteyenler beni buluyor. Belgelerini takip ediyorum. Ailelerinde Türk vatandaşı akrabaları olanlar vatandaş oluyor, bir de Türk vatandaşıyla evlilik yapanlar ama evlilikle biraz daha zor" diyor ve şahit olduklarını anlatıyor:
"Baskıdan ve işlerini kaybetmekten korktukları için çoğu vatandaş olduğunu söylemiyor. Zaten Türk vatandaşı olanlar Avrupa'ya denizden değil, uçakla gitmek için vatandaş oluyor. Çoğu gitti bile. Bir tek ben kaldım" diyor gülerek.
"Ama ben gitmek istemiyorum. Burada inanca saygı var, dışarıda inancını rahat yaşayamayabilirsin."
Referandumda da oy kullanacak. Kürtçeyi bırakıp bu sefer "Evet" diyor:
"Cumhurbaşkanı'nı takdir ediyorum (...) Engelli annem var, ona da kimlik çıkardık, devlet bakıyor. Buradaki vatandaşlar gitsin Suriye'de neler olduğuna baksın, hepsi 'Evet' oyu kullanır."
Suruç'ta ve bölgede ne kadar Suriyelinin Türk vatandaşı olduğuna dair resmi bir veri paylaşılmadı ancak Suriyeli kadın "Çok" diyerek geçiştiriyor.
Gün batımının birleştirdiği bu coğrafyada halk, yaşamlarını yeniden kurmaya çalışıyor ve referandumun da bu çabalarını nasıl etkileyeceğini görmek istiyor.
© Tüm hakları saklıdır.