11 Ocak 2024 10:39
Pelin Ünker
Tarikatların günlük yaşamına değinen Kızıl Goncalar dizisinin yayının Radyo Televizyon Üst Kurulu'nun (RTÜK) kararıyla durdurulması kamuoyunda tartışma yarattı.
Dizinin yayınlandığı FOX TV'ye 9 milyon TL idari para cezası ile iki kez program durdurma cezası veren RTÜK, dizide geçen diyaloglarda "İslam'a ve Müslümanlara yakışmayacak sıfatların dindar görünümlü karakterler için kullanıldığı" ve bazı sahnelerde "dini hassasiyetlere sahip toplum kesimlerinin aşağılandığını" savunarak cezanın "toplumun milli ve manevi değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırılık" gerekçesiyle verildiğini açıkladı.
Türkiye'de dini hayata ilişkin yapılan anket çalışmalarına göre tarikat veya cemaat mensupları toplumun sadece yüzde 4,3'lük kesimini oluşturuyor.
Kızıl Goncalar dizisinde de Faniler adlı hayali bir tarikatın hikayesi anlatılıyor. Muhafazakâr-seküler kimlikleri ve yaşam tarzlarını ele alan yapımın şimdiye dek yayınlanan iki bölümünde, tarikata mensup çocukların küçük yaşta evlendirilmesi, cinsel istismar, kız çocuklarının okula gönderilmemesi ve Kur'an kursunda şiddet gibi konular işleniyor.
Aslında Türkiye'de tarikat ve cemaatlerle ilgili kamuoyunun da gündemine gelen çok sayıda adli vaka bulunuyor.
Peki dizi RTÜK'ün gerekçesinde yer alan 'toplumun milli ve manevi değerlerine' nasıl bir aykırılık oluşturuyor? Dizinin tarikat ve cemaatleri ele alış biçimi gerçeklikten uzak mı? RTÜK'ün bu kararının arkasında neler yatıyor?
DW Türkçe'ye konuşan ilahiyatçı Prof. Dr. İhsan Eliaçık, dizide işlenen konuları gerçekçi bulurken oyunculukların da çok başarılı olduğunu söylüyor. Dizinin İstanbul'un Fatih ilçesinde bulunan Çarşamba semtinde geçtiğini, burada bulunan cemaat mensuplarının da çoğunu tanıdıklarını anlatan Eliaçık, "Onlar da diyorlar ki hiç yabancı değil. Örtü biçimleri, konuşma tarzları, giyim kuşamları, jestleri, mimikleri, kullandıkları yoğun dini üslup. İnşallah maşallah, Rabbim Hamd-ü Senalar olsun falan diye konuşma tarzlarına kadar tamamı gerçek. Yani bunlar bu toplumda var. Hayali şeyler anlatılmıyor. Bunların hepsi var" diyor.
Diğer yandan tarikat çevrelerinin dizide yansıtılanları gereğinden fazla üzerlerine alındığını düşünen Eliaçık, "Bu kadar alınmalarına gerek yok. Kendilerine dönüp bakmalılar ve biz böyle şeyler yapıyoruz ki bunlar da eleştiri konusu oluyor demeliler" diye ekliyor.
Dizi ilk bölümünden itibaren İsmailağa Cemaati, Furkan Hareketi gibi oluşumlardan tepki almış, Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) ve Mil-Diyanet Sen gibi AKP'ye yakın çeşitli dernek ve sendikalar da diziye tepki göstererek yayından kaldırılmasını istemişti. RTÜK ise yaptığı açıklamada dizi hakkında vatandaşlardan 31 binin üzerinde şikayet geldiğini duyurmuştu.
İhsan Eliaçık, dizide işlenen kız çocuğun evlendirilmesi, bir babanın kız çocuğuna cinsel tacizi gibi konuların tarikatçıları sinirlendirdiğini belirterek bunun üzerine tarikatların tüm ülke çapında müritlerine ve çevrelerine RTÜK'e şikayet talimatı verdiği bilgisini paylaşıyor.
"'Sakallı, cübbeli, sarıklı insanları kızına cinsel tacizde bulunan, 13 yaşındaki kızını şeyhe veren müritler gibi yansıtıyorsunuz' deniliyor. Onlara da 'yani yok mu sizin tarikatınızda böyle şeyler? Kur'an kurslarında, orada burada bir sürü şey duyuyoruz. Oluyor bunlar' deyince 'Hepsi öyle değil. Siz tüm tarikatı burada kötülüyorsunuz' diyerek buna karşı çıkıyorlar ve harekete geçiyorlar" diyen Eliaçık, ekliyor:
"RTÜK de zaten onlara yakın. Tam tarikatçı olmasa bile dini çevrelerden insanlar olduğu için bunu bahane ederek 'Halkımız tepki gösteriyor. Yoğun şikayetler var' diyerek kapatma kararı alıyor. Daha sonra İdare Mahkemesi de yine iktidar çevresine mensup insanlar olduğu için onlar da onaylıyor."
Gold Film imzalı diziyle ilgili RTÜK'ün aldığı karara karşı hem FOX TV hem de yapım şirketi harekete geçmiş ve dava açmıştı. Diziyle ilgili İdare Mahkemesine yürütmeyi durdurma kararı için yapılan başvuru da reddedildi. FOX TV, dizinin yayın saatinde RTÜK'ün göndereceği belgeseli yayımladı.
Eliaçık, dizinin cezalandırılma sebebinin ise hükümetin güç gösterisi olduğu görüşünde:
"Yani hükümet diyor ki 'Öyle kafanıza göre tarikatları bahane ederek dini eleştiri yapamazsınız. Artık Türkiye eski Türkiye değil. Eskiden istediği gibi dindarları, sakallıları, cübbelileri, başörtülüleri aşağılıyordunuz. Şimdi artık onların bir sahibi var. Hatta onlar şu anda iktidar oldu, hatta devlet oldu. Devlet biziz artık. Dolayısıyla en küçük bir şeyde müdahale ederiz ve bunu size yaptırmayız' diyerek bir güç gösterisinde bulunuyor."
DW Türkçe'ye konuşan Boğaziçi Üniversitesinden sosyolog Dr. Feyza Akınerdem ise RTÜK'ün bağlı bulunduğu mevzuatın, duruma göre yorumlanabilecek oldukça esnek bir mevzuat olduğuna dikkat çekiyor:
"Aileyi korumak, halkı kin ve düşmanlığa sevk etmek gibi oldukça subjektif konulardan norm çıkarmak çok zor. Dizi de 'mili manevi değerlere aykırılık'tan ceza aldı. Dizide ne milli ne de manevi bir değerin doğrudan hedef alındığına şahit oldum. Ama bu kurallar tabii ki yoruma açık ve siyasi iradenin meşrebine göre eğilip bükülebiliyorlar."
Feyza Akınerdem de Kızıl Goncalar'da herhangi bir kesimin aşağılandığını düşünmüyor. Akınerdem, dizinin aksine toplumsal sorunları tartışmaya açtığı görüşünde.
Kızıl Goncalar'ın, her dizi gibi iyilerin ve kötülerin olduğu, bu iyi ve kötülerin de farklı hayat tarzlarına sahip olduğu bir hikâye dünyası kurduğunu belirten Akınerdem, "Bu da iddia edildiği gibi sansasyonel bir tarikat gerçeğinden öte, Türkiye'de ötekini görmek ve anlamak üzerine bir deneyime dönüşüyor. Kendisini ötekinin aynasında görmenin en güvenli ve eğlenceli yolu dizi izlemek. Kızıl Goncalar'ın da buna hizmet ettiğini düşünüyorum. Bir tekkeye, tarikata aidiyet hissetmek ne demek ya da Kemalist değer dünyası içinde yaşamak ne demek, bu deneyimlere sahip olmayanlar için adeta bir laboratuvar işlevi görüyor" ifadelerini kullanıyor.
Dizinin yapımcısı Gold Film de tartışmalar üzerine yaptığı açıklamada, yapımda aktarılan hikâyenin hiçbir gerçek kurum, kuruluş ve kişiyle ilgisinin bulunmadığını belirterek "Hikayemizde bir yandan toplumun farklı kesimlerinden kendi değer yargılarını suistimal eden kişilerin yıkıcı etkilerini gösterirken diğer yandan da farklı dünya görüşleri olan insanların hayatın içinde iyi niyetlerle nasıl ortak bir dil bulabildiklerini resmetmeyi amaçladık" ifadelerini kullanmıştı.
İhsan Eliaçık'a göre ise toplumdaki muhafazakâr-seküler kutuplaşmasını derinleştirmemesi için dizide yan karakterlerin devreye sokulması gerekiyor.
Eliaçık, "Yani tarikat eleştirilerini tarikattan ayrılan birine yaptırmaları lazım. Veya bir dinci tarikatçı değil de Atatürkçülüğün içinden gelen 28 Şubatçı birisinin 28 Şubat'ı ve Atatürk'ü eleştirmesi lazım. Konsept böyle kurulursa tarafların konu üzerine düşünmesine vesile olabilir. Ama konsept zaten Türkiye'de şu anda var olan seçim ortamına doğru gittiğimiz AKP-CHP, dindar-laik, tarikatçı-Atatürkçü gerilimi üzerine kurulduğu an bu tarafların daha da gerilmesine sebep olur" görüşünü paylaşıyor.
Eliaçık, Türkiye'de şu anda 40'a yakın dizinin yayınlandığına işaret ederek RTÜK'ün kararının da kutuplaşmayı beslediğini vurguluyor. Eliaçık, RTÜK'ün gerekçesi ele alındığında halihazırda yayınlanan dizilerin çoğuna ceza verilebileceğini savunuyor. Dizilerde genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olan, kadına şiddet görüntülerinin yer aldığı çok sayıda sahnenin olduğunu vurgulayan Eliaçık'a göre Kızıl Goncalar, sadece karşı mahallenin eleştirisi olarak algılandığı için o mahalleye bir gözdağı vermek amacıyla cezalandırıldı.
Peki dini hassasiyetlere sahip olmakla tarikat ve cemaatlere mensup olmak aynı düzlemde değerlendirilebilir mi?
Feyza Akınerdem, "Tarikat ve cemaat aidiyeti dini aidiyetlerin bir biçimi tabii ki. Tek biçimi değil" diyor.
Türkiye'de yapılan çeşitli araştırmalara göre halkın yüzde 86'sının Allah'a inandığını söylediğini, tarikat ve cemaat mensubu oranının yüzde 4,3, inanmayanların ise yüzde 4,2 civarında olduğunu belirten İhsan Eliaçık ise "Bundan çıkan sonuç Türkiye halkının geneli, tarikat türlerini ve ateizmi iki uç olarak görüyor ve onlara prim vermiyor. Aslında yüzde 86 gibi geniş bir kesim ve 'Müslümanım, dindarım ama tarikat mensubu değilim, ortalama dindarım' diyor" diye konuşuyor.
"İyi bir Müslüman olmak için bir tarikata girmeye gerek yok. Hatta bir mezhep sahibi olmaya da gerek yok" diyen Eliaçık, "Öyle fıkıh kitapları, hadis kitapları da takip etmeden, yalnızca ve sadece Kur'an-ı Kerim'e bakarak, yazılan on beş yirmi civarında helal ve haram var, yani yapılması gereken ve yapılmaması gereken şey var, onları kendi hayatına uygulayarak bir insan, gayet iyi bir Müslüman olarak yaşayabilir. Allah katında da iyi bir kul olabilir" ifadelerini kullanıyor.
Türkiye'de tarikatların oranının sanıldığı gibi bir iktidarı ayakta tutacak, devirecek güçte olmadığını söyleyen Eliaçık, "AK Parti'yi destekleyen tarafta tarikatların oranı yüzde 10'u geçmez. Yani tarikatçıların yüzde 7-8 civarında bir gücü var Türkiye'de. Ancak sesleri fazla çıkıyor. Dini tartışma olduğu için de sanki bütün herkes tarikatçıymış gibi görünüyor" diyor.
İktidarın yüzde 4 civarında da olsa tarikatlardan kadro desteği aldığını savunan Eliaçık, tarikatların yıllardır hukuk fakültelerine, mühendislik, siyasal bilgiler ve tıp fakültelerine öğrenci gönderdiğini anlatıyor:
"Tarikat ve cemaatlerin son 40 yıldır bütün faaliyeti özellikle devlette görevli olacak, vali gibi, savcı gibi, hâkim gibi, polis gibi, emniyet müdürü gibi yerlere adam yetiştirmekten ibarettir. Birbirini sevmeyen ve birbiriyle rekabet halindeki en az 40 tane cemaat ve tarikatın yetiştirdiği kadroları şu anda AK Parti kullanıyor. Bunların içinde Menzil tarikatı var, Erenköy Cemaati var, İskenderpaşa Cemaati var, Kadiri tarikatı, Nakşibendi tarikatı var. Tarikatlara okulları bile teslim ediyorlar. Kadroları onlardan oluşuyor."
İslam tarihinin şu ana kadar geldiği durumu derinlemesine analiz eden, nasıl bir çağdaş Müslüman toplum olunacağı üzerine kafa yormuş neredeyse hiçbir cemaat olmadığını savunan Eliaçık, tarikat ve cemaatlerin sadece 'devleti ele geçirelim, güç bizde olsun, devletin gücünü biz kullanalım' anlayışıyla hareket ettiğini belirterek ekliyor:
"Bir defa bu yapılan şeyin kendisi İslam'a aykırıdır. İslam'da ehliyet ve liyakat esastır. Kur'an'ın emri budur. 'Emanetleri ehil olana veriniz' diyor. Devlet makamları birer emanettir, adam ehlidir ama senin partinden olmayabilir. Allah'a inanmayan olabilir, dindar olabilir, solcu olabilir, başka bir şey olabilir. Ama ehil ise mesela tapu ve kadastroyu iyi biliyorsa onu tapu ve kadastro müdürü yapmak zorundasın. Kuran'ın emri bu."
Kızıl Goncalar dizisinde işlenen bir konu da tarikatların hem kamusal alanda hem de devlet dairelerinde gücü elinde bulundurması. Buna göre Faniler adlı hayali tarikata mensup kişiler, devlet dairelerinde sözü geçen karakterler olarak işleniyor. Tarikat mensupları, devlet dairelerine randevu almadan gidebiliyor ya da doktorun kararına etki edebiliyorlar.
© Tüm hakları saklıdır.