Özge Özdemir
BBC Türkçe
Sosyal medyada lüks hayat tarzını gözler önüne seren Dilan Polat ve Engin Polat çifti ile ilgili vergi kaçırma ve kara para aklama suçlamalarından açılan soruşturma, son günlerin en çok konuşulan mevzularından biri.
Bu soruşturma, Instagram’da yedi milyonu aşan takipçisi ile çok sayıda güzellik merkezine sahip olan Dilan Polat’ın, kozmetik alanında etkili biriyken ismi suçla anılan bir kişiye dönüşmesine yol açtı.
Son zamanlarda saygınlığı ve toplum nezdindeki konumu tartışmaya açılan tek çift Polatlar değil.
Komedyen ve oyuncu Kıvanç Talu ile reklamcılık sektöründe tanınan eşi Beril Talu, yakın çevresini dolandırmakla ve yurt dışına kaçmakla suçlanıyor.
Çift hakkındaki iddialar ve suç duyuruları üzerine İstanbul’da iki savcılığın harekete geçtiği belirtiliyor.
Kredi kartları üzerinden yapılan dolandırıcılıklar, adalet sarayındaki bir katibe dolandırıcılık amacıyla suç örgütü kurma suçlamasının yöneltilmesi, bir banka müdürünün futbol camiasının en ünlü isimlerini dolandırdığı iddiasıyla açılan soruşturma…
Toplumun her türlü sosyoekonomik sınıfından farklı kişilerin dolandırıcılığa maruz kalması, halihazırda yüksek enflasyon ve işsizlik yüzünden kaygılanan kişilerin bir de dolandırıcılık endişesiyle baş etmek zorunda kalmasına yol açıyor.
Peki dolandırıcılık vakalarının ortaya çıkmasında sosyal ve kültürel kodlar rol oynuyor mu?
Maddiyatın bir kültürel değer olarak yüceltilmesi
Kırıkkale Üniversitesi Sosyoloji bölümünde araştırma görevlisi olan Mezher Yüksel’e göre bir toplumda dolandırıcılık vakalarının görülmesini üç etmene bağlayabiliriz.
Bir toplumda maddiyat ve maddi kazancın kültürel bir değer olarak yüceltilmesi bu etmenlerin birincisi.
İkinci etmen de temel bir yaşam amacı ya da hedefi haline getirilen maddiyatı, hangi yoldan olursa olsun elde etmenin mübah görülmesi.
BBC Türkçe’ye konuşan Yüksel, üçüncü etmeni de ABD’li sosyolog Robert K. Merton’ın gerilim kuramına bağlıyor:
“Buna göre bir toplumdaki kültürel hedefler ve o hedeflere ulaşacak meşru kanallar arasında mesafe arttıkça suç ve sapma da artar.
“Bir taraftan maddi başarıyı temel kültürel hedef olarak belirleyip sonra da o hedefe gidecek meşru kanalları herkese açık tutmazsanız ya da herkesin erişmesi konusunda aynı imkanları sunmazsanız, gayrimeşru yollarla bu hedeflerin gerçekleştirilmesi söz konusu olabilir.”
Kazanma hırsı ve korku
Dolandırıcılık yüz yıllardır her toplumda görülen bir suç olsa da internet ve sosyal medya ile çeşitleri arttı.
Çiftlikbank’taki gibi dijital para sistemleri üzerinden kurulan ve ponzi olarak adlandırılan piramit satış sistemiyle ya da Thodex’teki gibi kripto para borsası üzerinden dolandırıcılık yapılabiliyor.
Suç ve Güvenlik Araştırmaları Derneği’nden ve Beykent Üniversitesi sosyoloji bölümünden Doç. Dr. Abdurrahman Yılmaz, dolandırıcılığın temelinin aldatmaya dayandığını, bu yüzden de dolandırıcılık, hırsızlık ve gasp gibi suçlardan farklı olduğunu vurguluyor.
“Dolandırıcılıkta ortaya konulan kurguyla mağdur bizzat malını kendi eliyle götürüp dolandırıcıya teslim ediyor” diyen Yılmaz’a göre hileyi kurgulayıp uygulayabilmeleri dolandırıcıların psikoloji, teknoloji ve yasal düzenlemeleri çok iyi bilmesi gerek.
BBC Türkçe’ye konuşan Yılmaz, dolandırıcılıkta iki temel duygunun ön plana çıktığını anlatıyor: Kazanma hırsı ve korku.
“Tehlike korkuyu doğurur, korku kolay manipüle edilir”
Psikolog Prof. Dr. Ekrem Çulfa da sosyoekonomik eşitsizliğin yüksek olduğu ülkelerde dolandırıcılık vakalarına daha sık rastlandığını söylerken “korku” unsuruna vurgu yapıyor.
Sosyal medyada yayımlanan bir röportajında Çulfa, Türkiye’de korkuya dayanan yetiştirme tarzına dikkati çekiyor:
“Çocuğunuzu ‘Aman başına bir şey gelir’ diyerek bakkala dahi gönderemediğiniz bir ülkede yaşıyorsanız, bu çocuğun büyüdüğünde her şeyi tehlike olarak görmesine neden olursunuz.
“Tehlike korku duygusunu doğurur. Korku ise oldukça kolay manipüle edilebilir.”
Korku duygusu en çok sosyal mühendislik dolandırıcılığında manipüle ediliyor.
“Terör örgütü üyeliğine isminiz karıştı” diyerek polis, hakim, savcı rolüyle yapılan dolandırıcılık vakaları buna örnek olarak verilebilir.
Dolandırıcılık vakaları arttı mı?
Uzmanlara göre dolandırıcılık vakalarının son dönemde arttığına dair elimizde bir veri yok.
1960’larda Sülün Osman, 1980’lerde Banker Kastelli, 1990’larda Jet Fadıl ve Titan saadet zinciri gibi vakalar, geçmişteki dolandırıcılık olaylarına verebileceğimiz birkaç örnek.
Ancak son yıllarda farklı olarak dolandırıcıların kendilerine ün yapmak için ya da yaptıkları işe inandırıcı bir kılıf uydurmak için sosyal medyayı kullandığı görülüyor.
Kıvanç Talu da “Var Böyle Tipler” Instagram hesabıyla ünlenen bir reklamcıydı.
Kıvanç Talu ve Beril Talu çiftine yöneltilen dolandırıcılık suçlamalarında, bir reklam projesi için para talep edildiği, para veren kişiye proje bittikten sonra daha yüksek bir ödemenin vaat edildiği görülüyor.
Bu haliyle sistem ponzi şemasına benziyor, ödeme yapanlar daha çok para kazanma hedefi ile mağdur olabiliyor.
Dolandırıcılığa maruz kalanlar ne yapmalı?
Psikoterapist Dr. Onur Okan Demirci’ye göre dolandırıcılar yüksek bir egoya sahip, bu yüzden de ikna edici olabiliyorlar.
Kişisel internet sitesinde dolandırıcılıkla ilgili kaleme aldığı yazıda Demirci, “Bu duruma, aile ve sosyal çevrelerinde görünmez, yetersiz veya fark edilmeyen çocuklar olarak yetiştirilmeleri neden olmuş olabilir” tespitinde bulunuyor.
Demirci, biyolojik psikiyatri kuramlarının dolandırıcılığı beyindeki ödül merkezine, sosyal psikoloji kuramlarının ise aile yapısına bağladığını, bütüncül olarak iki teorinin de doğru olabileceğini vurguluyor.
Psikologlara göre herkesin dolandırıcılığa maruz kalabilir, o yüzden de mağdurlar kendilerini suçlamamalı.
Uzman Psikolog Meryem Ayluçtarhan, Indigo dergisine verdiği röportajda, kâr sağlayabilmek adına herkesin mağdur duruma düşebileceğine dikkati çekiyor:
“İnsanların ortak özelliklerinden biri, her ne kadar şüpheci yaklaşım göstersek bile itimat ve güven kurmak üzerinedir. İnsanlar güvenmek ve inanmak isterler.”
Bu yüzden uzmanlar, dolandırıcılığa maruz kalan kişilerin bunu yakınlarıyla paylaşması, suçluluk hissetmemesi ve zorlanırsa bir terapistten yardım alması gerektiğini aktarıyor.
Psikolog Prof. Dr. Ekrem Çulfa, dolandırıcıların birilerini kandırmış olmanın hazzını da yaşadığını vurgulayarak, “Başkasını aptal yerine koyarsanız akıllı olan siz gibi görünürsünüz. Birini zayıflatırsanız güçlü olan sizmiş gibi görünürsünüz” diyor.
Aile ve çift terapisti Çulfa’ya göre eğer bir toplumda bütün mesele güçlü ve akıllı olmak ise bazı insanlar bu güce ulaşabilmek için dolandırıcılık yolunu seçebilir.
Bu yüzden de Çulfa, dolandırıcılık vakalarının önüne geçmek için korunma ve güvende hissetme duygularını geliştiren bir toplum olmanın gerekliliğini vurguluyor.