Medya

"Kılıçdaroğlu'nun 'Hükümetin yanındayız' mesajı, AKP saflarındaki gerilime tuz biber ekti"

"Halk öfkeliydi, AK Parti gençlik kolları portakalı kesip, suyunu sıkıyordu..."

14 Mart 2017 12:08

Hürriyet yazarı Murat Yetkin, Türkiye ile Hollanda arasında yaşanan "ziyaret" kriziyle ilgili olarak "Vatandaşları konsolosluk önünde polis şiddeti gören Türkiye’ydi. Ve bütün bunlardan özür beklerken haksız çıkarılan da Türkiye’ydi. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu tam da o saatlerde, 'Lafla peynir yürümez' konuşmasını yaptı. Ulusal onur zedelenmişti" dedi. "Hükümet artık lafı bırakıp Hollanda’ya karşı bir yaptırım uygulayacaksa uygulamalıydı, CHP yanında olacaktı" ifadesini kullanan Yetkin, "Bu AK Parti saflarındaki gerilime de tuz biber eken bir yaklaşım oldu. CHP onları haksız bulup Avrupalıları haklı bulacağına, neredeyse ‘Haydi beraber gidelim’ diyordu" diye yazdı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "ziyaret" krizi sonrası hükümete yaptığı çağrıda "Hollanda ile ilişkilerimizi askıya alalım", "Yaptırım uygulayalım" ifadelerini kullanmıştı. Söz konusu talepler, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli tarafından da yinelenmişti. 

Murat Yetkin'in "Ankara’da hayal kırıklığı ve öfke" başlığıyla yayımlanan (14 Mart 2017) yazısı şöyle:

Ankara’daki hayal kırıklığı ve öfkenin sebebi, Hollanda’nın Türkiye bakımından kabul edilemez tutumuna karşı dünyadan talep ettiği desteğe karşılık alamaması.

Üstelik sadece topyekûn Hollanda’nın arkasında duran Avrupa Birliği (AB) ülkelerinden de değil, mesela daha geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Vladimir Putin ile kapsamlı görüşmeler yaptığı Rusya’dan da.

Rusya, hem Türkiye, hem Hollanda’yı gerilimi daha da tırmandırmamak için birbirlerine karşı hitaplarını yumuşatmaları çağrısında bulundu.

Bu, tuhaf gelecek ama her iki ülkenin de üyesi olduğu ve Rusya’ya rakip Batı askeri ittifakı NATO’nun genel sekreteri Jens Stoltenberg’in tavsiyesiyle aynıydı.

AB İşleri Bakanı Ömer Çelik Hollanda’ya kınama beklerken “iki tarafa da itidal” çağrısında bulunulmasına hayal kırıklığını gizlemedi dün, 13 Mart’taki basın toplantısında. Ama bir akşam önce Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Paris’te konuşurken Hollanda’yı “Faşizmin başkenti” ilan etmedi, “Adil bir yaklaşım değil” demekle yetindi.

Çünkü daha az önce, öğlene doğru Hollanda’nın Ankara’da Büyükelçiliği işgüderi (maslahatgüzar demek kadar havalı değil, ama Türkçesi)  Dışişleri Bakanlığına çağrılmış ve Türkiye’nin Hollanda’dan yazılı özür talebi iletilmişti.

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş “Gerekli cevap verilecek, özür dileyecekler” diyordu.

Bu gelişmelerden sonraysa Hollanda Başbakanı Mark Rutte kameralar karşısındaydı. Daha dün akşam bir TV yayınında Türk hükümetinin özür talebi sorulduğunda “Deli misiniz?” karşılığını vermişti.

15 Mart seçimlerine iki gün kala dün tekrarlanan bu soruya Rutte’nin yanıtı “Hayır” oldu. Özür dilemeyeceği gibi “Türkiye ile bu tehditler altında görüşmeyeceğini” de söyledi; AB yanındaydı.

İşte AB’den ilk açıklama, Çelik’in basın toplantısı devam ederken geldi. AB Dış Politika ve Güvenlik Politikası Yüksek Sorumlusu Federica Mogherini ve Genişleme Sorumlusu Johannes Hahn ortak açıklamalarında Türkiye’yi Hollanda’ya karşı sertlikten vaz geçme çağrısında bulundular.

Olacak iş değildi. Dışişleri Bakanını Çavuşoğlu’nun uçağı iptal edilerek gelme denmiş olan ülke Türkiye’ydi. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya karayolula geldiği Rotterdam’da Türk toprağı sayılan konsolosluk binasına alınmayan, bakanı “istenmeyen yabancı” ilan edilerek polis zoruyla 12 Mart sabaha karşı Almanya’ya gönderilen Türkiye’ydi. Vatandaşları konsolosluk önünde –doğrusu Türkiye’dekini aratmayan- polis şiddeti gören Türkiye’ydi. Ve bütün bunlardan özür beklerken haksız çıkarılan da Türkiye’ydi.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu tam da o saatlerde, “Lafla peynir yürümez” konuşmasını yaptı. Ulusal onur zedelenmişti. Hükümet artık lafı bırakıp Hollanda’ya karşı bir yaptırım uygulayacaksa uygulamalıydı, CHP yanında olacaktı. Ama AK parti bunu referandumda evet-hayır işine dökmemeliydi, bu milli meseleydi, “onurumuza dokunuyordu”.

Bu AK Parti saflarındaki gerilime de tuz biber eken bir yaklaşım oldu. CHP onları haksız bulup Avrupalıları haklı bulacağına, neredeyse ‘Haydi beraber gidelim’ diyordu. Halk öfkeliydi, AK Parti gençlik kolları, Hollanda’nın milli rengi turuncuya atfen, sokaklarda portakalı kesip suyunu sıkma gösterileri yapıyordu “evet” yazılı tişörtlerle.

Nitekim Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da bir akşam önce Hollanda’nın bu yaptığının bedelini ağır ödeyeceğini söylemişti.

Hollanda’ya yaptırım uygulanması konusunu Başbakan Binali Yıldırım ve Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da gündeme getirmişti.

Ama bu sorulduğunda Hollanda Başbakanı kendilerinin de atacağı adımlar bulunduğunu öne sürmüştü.

Dün öğleden sonra Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, Hollanda’ya ekonomik yaptırımların şu an için gündemde olmadığını açıkladı.

Türkiye ile Hollanda iyi ticari ilişkiler içinde. Yıllık ticaret hacmi 6 milyar doların üzerindeydi. Şu kesat dönemde bile yılda bir milyona yakın turist geliyordu. Hollandalı Vitol şirketi daha geçen hafta Türkiye’deki en yaygın benzin istasyonu ağına sahip Petrol Ofisi’ni 1,4 milyar avroya yakın bedele satın almıştı, Shell de Hollanda ortaklığıydı. Ve Türk yatırımcıların dışarıda en çok tercih ettiği şirket Hollanda idi. Hatta dün CHP’li Barış Yarkadaş, Başbakan Yıldırım’a çocuklarının da Hollanda’da kurulu gemicilik şirketleri olup olmadığı sorusunu yöneltti.

Basında siyasi ve askeri yaptırımdan söz ediliyordu ama mesela NATO komutasındaki Patriot füze bataryalarında görevli Hollandalı askerlere ziyaret yasağı uygulanması zaten bunları çekmek isteyen Hollanda’yı köşeye sıkıştırmaya yetmeyebilirdi.

Nitekim Türkiye’nin Birleşmiş Milletler ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatına (AGİT) Hollandayı resmen şikâyet edip yaptırım talep etmesi de gündemdeydi.

Bir de AB ile Suriye iç savaşından kaçanların artması sonrasında imzalanan mültecilerin kontrolü anlaşması vardı.

Bu anlaşma AB’nin özellikle de Eylül’de seçime gidecek olan Almanya Başbakanı Angela Merkel’in yumuşak karnı sayılıyordu. Merkel Şubat başında Türkiye’ye gelip Erdoğan’la görüştüğünde, mültecilerin sıkı kontrolünü (vize anlaşması yürürlüğe girmediği halde) Eylül’e dek sürdürmesini rica ettiği, Erdoğan’ın da kabul ettiği –resmen açıklanmasa da- dipl9omatik kuliste konuşuluyordu.

Çelik’in canı AB’den gelen bu açıklamalara haklı olarak sıkıldı ve mültecilerin kara yoluyla Avrupa’ya gidişi konusunu gündeme getirdi.

Ama yaylım ateşi henüz bitmemişti. AB Komisyonu yazılı bir açıklamayla Türkiye’de 16 Nisan referandumunda kabul edilmesi halinde yeni Anayasa’nın Türkiye’nin üye adayı olduğu AB’ye “yükümlülükleri” bakımından değerlendirmeye alınacağını açıkladı.

Zaten hafta sonu açıklanan Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu raporu da Anayasada oya sunulacak değişiklikleri demokrasinin niteliğinde gerileme sayacağını söylüyordu; Türkiye’yle ilişkilerin dondurulması gündeme gelebilirdi.

Derken Fransa Dışişleri Bakanı Jean Marc Ayrault Türkiye’yi, Hollanda’ya nazi ve faşist dediği için kınadı. Ardından Merkel geldi, Hollanda’ya nazi diyemezsiniz, yanındayım sözleriyle.

HDP’li Filiz Kerestecioğlu tam o sıralarda AB’nin aslında Türkiye’ye değil, AK Parti ve uygulamalarına karşı olduğunu söyleyerek, sesi çık duyulmasa da AK partililerin yarasına tuz basan bir çıkış yaptı.

Ankara’daki havadan bir küçük örnek anlatmak belki açıklayıcı olabilir. Anadolu Ajansı İngilizce servisi dün “Dünya Türkiye ile çekişmesi nedeniyle Hollanda’yı kınıyor” başlığıyla bir haber geçti. Dünyadan Hollanda’yı kınayanlar olaraksa şu isimler sayılıyordu: Tunus’taki Harak Tounes el-Irada partisi genel sekreteri Adnan Mansar, Mısırlı muhalif siyasetçi Ayman Nour, Irak’ın eski Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık el-Haşimi ve Moritanya’daki Demokrasi ve Birlik Milli Forumu adlı oluşumun sözcüsü Veled Eddi.

AA’nın haberine göre dünyadan Hollanda’yı kınayan isimler bunlardı.

Bunlar gelişmeler yalnızca toplumdaki tepkiyi artırmakla kalmayan, Erdoğan’ı daha da öfkelendirecek türden. Diğer yandan Anayasa oylamasının hayırcılarına karşı Erdoğan ve hükümetin eline koz verdiği de söylenebilir belki. Ama bunu söylemek haksızlık olur artık işlerin vardığı şu noktada.

Türkiye hiç hak etmediği muamelelerle karşı karşıya…

Hükümetin bir yandan sürdürülebilir, diğer yandan halkın daha fazla rencide edilmesine izin vermeyecek onurlu bir çıkış yolunu bir an önce bulmasında yarar var.