-KILIÇDAROĞLU: SORUN DEMOKRASİ KRİZİDİR ANKARA (A.A) - 08.07.2011 - CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ''Yemin etmek etmemek bir kriz değil. Sorun demokrasi krizidir, milli irade krizidir'' dedi. Kılıçdaroğlu, CNN Türk'te canlı yayında soruları yanıtladı. Kemal Kılıçdaroğlu, ''CHP'nin Pazartesi itibariyle Meclis'e gitmesi, yemin etmesi, güven oylamasına katılması olasılığı nedir?'' sorusu üzerine, kendilerinin hiç umutsuz olmadığını belirterek, ''Öteden beri yemin etmemizle ilgili olarak, daha önce ifade ettiğimiz düşüncelerin başka siyasal partilerle paylaşılamayacağını hiç düşünmedik. Nedeni de şu, tutuklu olanlar, yasama organının üyeleri. Asıl sorun yasama organının sorunu'' diye konuştu. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın daha önce uzun tutukluluk sürelerinden şikayet ettiğini belirten Kılıçdaroğlu, ''Herkesin şikayet ettiği ortak bir konu var. Madem ki hepimiz şikayet ediyoruz, bunun çözülmesi lazım'' dedi. Kılıçdaroğlu, ''Ne olursa grubunuzla yemin edersiniz?'' sorusu üzerine şunları söyledi: ''Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez parlamento, tutuklu milletvekilleriyle açılıyor. Daha önce böyle bir olay hiç yaşanmamıştı. Peki bizim kavgamız ne, niye böyle bir tavır sergiliyoruz? Bazı gazeteler, televizyonlar bunu boykot olarak adlandırıyor. Hayır boykot değil. Biz bunları yaparken, tutuklu olan kişilerin mahkumiyetleri var mı yok mu ona da baktık. Hiçbirisinin mahkumiyeti yok. Mahkumiyet olsa dersiniz ki 'Bir yargı kararı var, mahkum olmuşlar, en azından bekleriz.' Ama o da yok. Bu insanlar tutuklanıyorlar, deniyor ki 'delilleri karartma ihtimali olabilir.' Delil toplamadıysanız o zaman ciddi bir başka soru var, bunları nasıl yargılıyorsunuz, eksik delille insanlar yargılanır mı? Olmaması lazım. Buna benzer pek çok olay var. Biz parlamentonun itibarına saygı kazandırmak, parlamentonun bu olayı görmemezlikten gelmesini engellemek, Türkiye'de hukukun üstünlüğünü sağlamak, bu ülkede demokrasi vardır, milli iradenin parlamentoya tam yansıması gerekir düşüncesinden hareket ettik. Yemin etmek, etmemek bir kriz değil. Sorun demokrasi krizidir, milli irade krizidir. Ama bu ülkede bir vatandaş bile oyunu kullanırken biz o vatandaşın oyuna saygı duyuyoruz. AKP'ye verilen yüzde 49 oya da saygı duyacağız, CHP'ye verilen yüzde 26 oya da saygı duyacağız, MHP'ye de bağımsızlara da verilen oylara saygı duyacağız. Bu oylar eğer milli iradenin oyu olarak yansıyorsa, bunun gereğinin yapılması lazım. Bizim bu tavrı sergilememizin temel nedeni demokrasiye olan inancımız.'' -''TARİH BUNU YAZACAKTIR, DEMOKRASİYE ÖNEMLİ KATKI YAPIYORUZ''- Kılıçdaroğlu, ''Krizin ilk safhalarında sert sözler sarf edildi. O yüzden mi telafisi zor oluyor?'' sorusunu, ''Bu da olabilir. Belki birbirimizi anlamakta biraz zorlandık gibi. Oysa en baştan hiç böyle zorlayıcı, sert bir üslup yoktu bizim tavrımızda. Biz hep demokrasi üzerine, insan hakları üzerine söylem geliştirdik. İnsan haklarından en önemlisi de seçme seçilme hakkıdır. Bizim söylemek istediğimiz buydu. Geçmişte seçim meydanlarında söylenen sert sözler, seçimlerden sonra da bir süre kendisini sürdürdü. Belki o sürecin ruh halinin getirdiği bir olaydı bu. Ama bugün daha dingin bir kafayla düşündüğümüzde aslında bizim bu tavrımız demokrasiye büyük bir katkı yaptı. Kim ne derse desin, tarih bunu yazacaktır.'' şeklinde yanıtladı. ''Başbakan sürçülisan dedi ama '15 Temmuza kadar yemin edin' tehdidi uygulanabilir miydi?'' sorusu üzerine ise Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti: ''Siyaset tehditle ve şantajla yürütülecek bir alan değildir. Siyasette temel doğrular olması lazım. Her şeyden önce parlamentoda yasama organının üyesi olarak görev yapıyorsanız, ülkede demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün sağlanması temel amaçlarınızdan birisi olmak zorundadır. Bu felsefeye uygun olarak siz süreç içinde görevinizi yaparsınız. Eğer bir insan ben kendi hukukumu oluştururum, evrensel hukukun dışında, ben kendi kuralımı koyarım derse bunu yapabilir. Ama bu kural evrensel hukuka uygun olmaz, vicdanlara uygun olmaz. O yüzden zaten sürçülisan dedi. Zaten parlamentonun tarihinde yok böyle bir şey, onun daha mekanizmaları var. Tehdit olarak değil, belki bunlar o süreç içinde dile getirilmiştir.'' Kılıçdaroğlu, ''Sizin kafanızda nasıl bir çözüm var, anayasanın değiştirilmesi mi yoksa parlamento deklarasyonuyla yargıyı beklemek mi?'' sorusu üzerine, ''Süreç kendi içinde görüşülür tabii. Bu yasayla mı olur başka bir şeyle mi olur. Biz özellikle şöyle çözülsün diye bir öneri getirmedik, bilinçli olarak getirmedik. Çünkü dayatma mantığı içinde olmak istemiyoruz. Sonuçta biz bu sorunun çözümü konusunda bir irade beyanına ihtiyaç duyuyoruz. Yani parlamentodaki siyasal partiler, evet böyle bir sorun var, bu sorunun çözülmesi lazım demeli'' ifadelerini kullandı. ''Grup başkan vekillerinin sorunun çözüleceğine dair açıklama yapmaları CHP'nin yemin etmesi için yeterli mi?'' sorusunu da ''Elbette. O zaman parlamento demokrasiye sahip çıkmış oluyor, milli iradeye sahip çıkmış oluyor. Parlamento kendi yolunu kendisi bulacaktır'' şeklinde yanıtladı. -''BUNLAR KAÇAR DİYE BAKMAK DOĞRU DEĞİL''- Kılıçdaroğlu, ''Bulunacak çözüm yolunun sadece CHP milletvekillerini değil KCK'dan tutuklu milletvekillerini de serbest bırakacağı'' yönündeki soru üzerine, ''Biz hiçbir yerde ve hiçbir ortamda bunlar yargılanmasınlar demedik. Bunların dokunulmazlıkları olsun demedik. Dokunulmazlık istemiyoruz, yargılansınlar diyoruz, af çıkarılmasını da istemiyoruz. İsteğimiz şu; bunlar gelecekler yasama organının üyeleri olarak, yemin edecekler. Duruşmaları olduğu zaman da gidip duruşmaya katılacaklar. Bunlar kaçar diye bakmak doğru değil. Aksi halde milli iradeye kuşkuyla bakmış olacağız'' görüşünü bildirdi. Kılıçdaroğlu, ''Metin Feyzioğlu'nun 'yasama dokunulmazlığını sadece gözaltı ve tutukluluk haliyle sınırlandıran ancak yargılanabilmeyi olanaklı hale getiren' çözüm önerisi'' ile ilgili soru üzerine de Feyzioğlu ile görüştüğünü, bunun çözüm olabileceğini, AK Parti'nin de dokunulmazlıkları Feyzioğlu'nun söylediği şekilde sınırlandırılmasını kabul etmesi durumunda bunun süratle yasalaşabileceğini ifade etti. Kılıçdaroğlu, ''Futboldaki şike soruşturmasında tüm sürecin Ergenekon, KCK davasındaki gibi iddianameye yansımadan ortaya döküldüğü ancak Deniz Feneri davasında hiçbir şeyin dışarı sızmadığı'' yönündeki soru üzerine, şunları kaydetti: ''Soruşturmayı yürüten savcılara bağlı bu. Polis kendiliğinden gidip bu belgeleri vermez. Deniz Feneri davasında ben hiçbir bilginin sızdığını görmedim. İfadelerin çarşaf çarşaf gazetelerde yer aldığını görmedim. Gerçek anlamda soruşturmanın gizliliği esastır, o gizliliğe uygun soruşturma yapılıyor, yayın yasağı da koydular. Bakın öbür davaya, mahkeme diyor ki 'Ergenekon adını kullanmayın, öyle bir örgüt yoktur.' Ama biz hep beraber 'Ergenekon' diyoruz. Mahkeme 'Soruşturmanın gizliliği esastır' diyor ama çarşaf çarşaf yayınlanıyor. ''