10 Nisan 2017 09:04
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, anayasa değişikliğini "rejim değişikliği" olarak tanımlayarak "Rejimi değiştiriyorsanız ve bunu da bir oldubitti ile toplumun önüne koyup oradan sonuç almak istiyorsanız, bu doğru değil" görüşünü savundu. "Sorun iktidar olup olmamakta değil, sorun demokraside. Tek adam rejiminde demokrasi olur mu? Aynı yetkiler bana verilse, ben bu yetkileri reddederim" diye konuşan Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum'un "Teklif hayır çıkması halinde yeni bir reformla tekrar halkın önüne getirilebilir" şeklindeki sözlerine ilişkin olarak da "'Hayır' çıkacağı yönündeki düşünceyi kabul etmesi beni memnun etti. Ama halkın reddettiği bir şeyi yeniden gündeme getirmenin mantığı yok" diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, referanduma ilişkin anketlerde 'hayır'ın önde gittiğini bazı araştırmalarda ise 'evet'in önde gözüktüğünü belirterek "Herkes sandığa gidip oyunu kullansın, kesinlikle 'Hayır' çıkacak. Bir daha söylüyorum: Herkes sandığa gidip oyunu kullansın, kesinlikle 'Hayır' çıkacak!" diye konuştu.
Kılıçdaroğlu'nun Habertürk gazetesinden Kübra Par'a verdiği söyleşi şöyle:
- Referanduma 1 haftadan az kaldı. Heyecan var mı? Şu an için genel tablo nasıl?
Finale yaklaşıyoruz. “Hayır”ların önde olduğu görülüyor. Bazı araştırmalarda “Evet” 1-2 puan önde oluyor. Ama “Hayır”ın galip geleceğini düşünüyoruz çünkü ülkede bir rejim değişikliği yapıyorlar ve bu toplumsal bir uzlaşmayla gerçekleşmiyor. Anayasa değişikliğiyle, birine bir yetki verebilirsiniz veya seçim seklini yeniden düzenleyebilirsiniz. Ama rejimi değiştiriyorsanız ve bunu da bir oldubitti ile toplumun önüne koyup oradan sonuç almak istiyorsanız, bu doğru değil.
- “Seçimin kaderini kararsızlar belirleyecek” tezine siz de katılıyor musunuz?
AK Parti’de de MHP’de de kararsızlar var. Bunlara “Gizli ‘Hayır’cı” da diyebiliriz, çünkü düşüncelerini rahatlıkla ifade edemiyorlar. Yoğun bir baskı olduğunu biliyoruz. Zaten bu baskı atmosferi içinde bir Anayasa değişikliği yapılıyor. 12 Eylül 1982 Anayasası oylanırken de böyle bir baskı vardı, “Hayır” demek neredeyse suçtu. Şimdi de her taraf “Evet”lerle donatılmış vaziyette. Bir yerde “Hayır” afişi varsa yırtılıyor, bir afişe bile tahammül edemiyorlar. Dolayısıyla bu atmosfer kararsızların sayısını artırıyor. İnsanlar cesaretle, “Ben ‘Hayır’ oyu kullanacağım” diyemiyor.
- “Evet” çıkarsa, CHP hayal kırıklığı yaşayanlara ne vaat edecek?
Herkes sandığa gidip oyunu kullansın, kesinlikle “Hayır” çıkacak. Bir daha söylüyorum: Herkes sandığa gidip oyunu kullansın, kesinlikle “Hayır” çıkacak! Çünkü bu ülkenin insanları demokrasiyi benimsedi, tek adam rejimi istemiyor. Tek adam rejiminin ülkeye felaketler getireceğini biliyor. Suriye, Irak, Libya gözlerinin önünde, Çavuşesku gözlerinin önünde. Bütün bu tabloya bakıldığı zaman, sandığa gidilip oy kullanılacak ve “Hayır” oyu çıkacak. Dolayısıyla, kimse de hayal kırıklığına uğramayacak.
- MHP tabanını nasıl görüyorsunuz? Geçtiğimiz günlerde bozkurt işareti yapmanız “Acaba şimdi de CHP mi MHP tabanına göz kırpıyor?” diye yorumlandı.
MHP’lilerin en temel özelliği vatanseverlik. Bu anayasa değişikliği Türkiye’nin bekası için ciddi bir sorun olarak karşımızda duruyor. Bir insana o kadar çok yetki veriyorsunuz ki bütün o yetkilere sahip olan kişi, eğer ikna edilebilirse veya kandırılabilirse Türkiye Cumhuriyeti’ni 24 saat içinde herhangi bir kuruma, kuruluşa veya kişiye teslim edebilir. Çünkü o yetkiyle bütün müsteşarları, komutanları, genel müdürleri, defterdarları, öğretim üyelerini tamamen değiştirme hakkına sahip. MHP tabanı da ülkenin bekasını düşünerek, baştaki kadro “Evet” demesine karşın, ağırlıklı olarak “Hayır” oyu kullanacaktır.
- Sizce MHP neden karar değiştirdi?
Sayın Bahçeli düşüncesini neden değiştirdi, emin olun bilmiyorum. Ama bütün milliyetçilerin, bütün ülkücülerin Türkiye’nin geleceğini düşünmesi, sandığa giderken ona göre oy kullanması lazım.
- Bahçeli, “Hayır çıkarsa karmaşa olur” diyor. Halkta da “Hayır verirsek ekonomi daha da kötüye gider” şüphesi olabilir mi?
Korku üzerinden siyaset olmaz. “Hayır” çıktığını farz edelim. Cumhurbaşkanı 2019’a kadar yerinde, Sayın Binali Yıldırım da yerinde. Bakanlar kurulu da görevine devam edecek. Türkiye’nin bu kadar sorunu varken bu referandumu gündeme getirmek yanlıştır. İşsizlik sorunu var, taşeron sorunu var, çiftçinin sorunu var, memurun sorunu var, dış politikada sorun var. Bu kadar sorun varken kalkıp rejim değiştirmemizin mantığı nedir? Efendim, “Her şey çok hızlı olacak” diyorlar. Bizde güzel bir laf var: “Acele işe şeytan karışır.” Neyimiz eksik? Parlamento çalışıyor, son 1 ayda 100’ün üzerinde kanun çıktı. 15 yıla bakalım; ne istediler de olmadı? Herhangi bir karar almak istediler de birisi engel mi oldu?
- 15 Temmuz için “Kontrollü bir darbeydi” demeniz iktidarın tepkilerine neden oldu. Kontrollü darbeden kastınız nedir?
Darbeyi yapanlar ve onun arkasındaki güçlerin açığa çıkması lazım. Eğer bir siyasal iktidar darbeyi yapanları ve onun arkasındaki güçleri korumaya ya da gizlemeye çalışıyorsa, burada bir sorunumuz var demektir. Oybirliğiyle darbe komisyonu kuruldu. Neden bu komisyonun sağlıklı çalışmasına izin verilmedi? Darbenin 2 kilit ismi, iktidarın isteği üzerine parlamentoya gelmedi. Hem “Darbe oldu, mağdurum” diyorsunuz hem de darbenin bütün ayrıntılarının TBMM tarafından bilinmesine engel oluyorsunuz. Yerde 250’ye yakın şehidin kanı var. Bunun açıklanması lazım. Ayrıca, Sayın Başbakan diyor ki: “FETÖ darbesinin siyasi ayağı yoktur.” Çaycı çıktı, manav çıktı, hâkim çıktı, savcı çıktı, general çıktı, öğrenci çıktı. Bir tane siyasetçi yok mu? Niye gizliyorsunuz? Eğer bir siyasal iktidar darbenin aydınlığa kavuşmasını istemiyorsa, orada bir sorun var demektir. Ben bu soruna dikkati çekiyorum.
- “Elimde dosya var” dediniz. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “O dosya nedir, çıksın açıklasın” diyor. Niye şimdi açıklamıyorsunuz? Hem “Darbe kontrollüydü” demeniz bazı şehit ailelerinin tepkisine de neden oldu...
Referandum sonrası çok daha detaylı konuşacağız bunları. Ben şehitlerimizi düşündüğüm için bunları dile getiriyorum. Onların kanları yerde kalmasın istiyorum. Bütün mücadelem bunun için... Eğer darbenin üstünü kapatırsanız, darbeyi sağlıklı soruşturmazsanız, gerçek darbecileri ortaya çıkarmazsanız, darbecilere destek verenleri ortaya çıkarmazsanız, o akan kanların hesabını kim verecek?
- Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Hayır” çadırını ziyaret etti, sonra “Hayır diyenler de ‘Evet’ diyenler gibi saygındır” dedi. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
“Hayır da saygındır” demesi güzel bir şey. İtirazım yok. Benim bulunduğum noktaya gelmiş olması beni memnun etti. “Hayır” çadırını da “Evet” çadırını da ziyaret edebilir. Sonuçta Cumhurbaşkanlığı tarafsızlığını koruduğu sürece bizim eleştirimize muhatap olmaz. Ama tarafsızlığını korumadığı sürece, doğal olarak eleştiririz.
- Siz de Gaziantep’te “Evet” çadırını ziyaret ettiniz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kıskandınız mı yoksa?
Hayır, planlı değildi, spontane gelişti. Oradan geçerken davet ettiler. Güzel bir ziyaret oldu. Eminim, onlar benim samimiyetimi görmüşlerdir. Fakat fark ettim ki genelde bizim ne söylediğimizden, neden karşı çıktığımızdan haberleri yok. Böyle bir körler-sağırlar diyaloğu yaşıyoruz. Binali Bey ve Erdoğan Bey, bunu çok iyi bildikleri için çıkıp televizyonda konuşmayı kabul etmiyorlar. Bu konuşmayı yapabilsek, 2 partinin tabanı da beraber izleyip gerçekleri daha net görmüş olacak. Fakat bunların görülmesini istemiyorlar.
- Son süreçte AK Parti tabanıyla yakınlaştınız mı?
Onu bilmiyorum ama sokakta görüştüğüm insanlar sempatiyle bakıyorlar. Toplumda bir yumuşama olması lazım. Artık gerginliklerden, kavgalardan bıktık. Yıllardır AK Parti’ye oy veren vatandaşlara mesajım şu olacak: Bir kişiye olağanüstü yetkilerin verilmesinin Türkiye’yi felakete sürükleyeceğini onlar da görmeliler. Sayın Cumhurbaşkanı’nı, Sayın Başbakan’ı çok sevip takdir edebilirler. Normal seçimlerde gidip oylarını verebilirler ama bu Anayasa değişikliği bunların dışında bir değişikliktir. Sandığa giderken ellerini vicdanlarına koymalarını ve öyle oy kullanmalarını istiyorum. Kadınlara da şöyle seslenmek istiyorum: Çocuklarınızı freni olmayan bir otobüse bindirmezsiniz. Bu Anayasa değişikliğinin freni yok. İnsanoğlu hata yapabilir. “Beşer şaşar” diye güzel bir sözümüz vardır. Eğer bir kişiye aşırı yetki verirseniz ve eğer hata yaparsa bunun faturasını bütün millet öder.
- Saldırıya uğrayan başörtülü bir genç kadını ziyaret ettiniz, ardından Erbakan’ı anma törenine katıldınız. Bunlar AK Parti tabanına yakınlaşma çabaları mıydı?
Bu hareketlerin partilerle ilgisi yok. Başı açık ya da örtülü bir kız çocuğumuzun saldırıya uğramasını asla kabul edemeyiz. O ailenin haklarını savunuruz. Bize oy versin diye ona yakınlaşmak veya uzaklaşmak gibi bir düşünce içinde olamayız. Ben çok sayıda başörtülü kadınla beraber çalıştım. İnsanların kılık kıyafeti üzerinden siyaset yapmayı doğru bulmuyorum.
- Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum’la röportaj yaptık. “Parlamenter sistemi ihya etmek mümkün değil. Referandumda teorik de olsa ‘Hayır’ çıkma ihtimali var, o durumda halkın hangi nedenlerle ‘Hayır’ verdiğine dikkat ederek yeni bir reform önerisi getirilebilir” dedi. Ne dersiniz?
Öncelikle, “Hayır” çıkacağı yönündeki düşünceyi kabul etmesi beni memnun etti. Ama halkın reddettiği bir şeyi yeniden gündeme getirmenin mantığı yok. Halkın nelere tepki verdiğini biz zaten biliyoruz. Siz bir rejimi değiştirirken toplumun ilgili kesimlerinin; sivil toplum örgütlerinin, meslek kuruluşlarının, hukuk fakültelerinin görüşünü almadan bir partinin mutfağında Anayasa değişikliği gerçekleştirirseniz, bunun sonu Türkiye’ye felaket getirir. 12 Eylül Anayasa’sına yüzde 91.7 “Evet” dedi, bugün hepimiz şikâyet ediyoruz. 2010 referandumunda da toplumun yüzde 58’i “Evet” dedi, şimdi o maddeleri değiştiriyorlar. O dönemde de yanlıştı, 12 Eylül’de de yanlıştı, şimdi de yanlış yapıyorlar. Yanlış sürekli tekrar ediliyor ve faturası sonunda hep topluma çıkıyor. 2010 referandumu, Türkiye’yi 15 Temmuz darbesine taşıdı. O zaman neden sürekli aynı hatayı tekrar ediyoruz?
- İbrahim Kalın, Güneydoğu’da beklentinin üzerinde “Evet” çıkacağını söyledi. Sizce Kürt seçmen ne der?
Kürt seçmende büyük bir kararlılık var. Ağır bedeller ödediler. Terörle hiçbir ilgisi olmayan binlerce aile yerinden, yurdundan edildi. Bu da son 2.5 yıldır yaşanan fiili başkanlık sürecinde meydana geldi. Şimdi bu süreci anayasal süreç haline getiriyorsunuz. Herhalde onlar, kendileri için doğuracağı sonuçları benden de İbrahim Kalın’dan da iyi biliyorlardır...
- “Yeni sistemde bütün yarış 2 parti arasında geçecek” deniliyor. Bu, sizin açınızdan iyi bir şey değil mi?
Sorun iktidar olup olmamakta değil, sorun demokraside. Tek adam rejiminde demokrasi olur mu? Aynı yetkiler bana verilse, ben bu yetkileri reddederim. Tek partili hayattan çok partili hayata geçmiştik. Şimdi makarayı tersine çeviriyoruz. Hem eskiyi eleştireceksiniz hem de şimdi işinize geldi diye eskiye öyküneceksiniz. Allah akıl fikir versin!
- Kerkük’teki bayrak krizi için Cumhurbaşkanı Erdoğan, “O bayrakları derhal indirin” dedi. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bayraklar indi mi? İnmedi. Ha Erdoğan söylemiş, ha sıradan biri söylemiş fark etmiyor çünkü Türkiye’nin bölgede itibarı kalmadı. “Geldik Ankara’da bayrağı astık, siz izin verdiniz. Şimdi de Kerkük’e gidip asıyoruz” demiş oldular! Bahçeli Kerkük’e kızıyor. Senin işbirliği yaptığın kişiye bak. Türkiye Cumhuriyeti’ni teslim etmeye çalıştığın kişi, bunları yapıyor...
- Oğlunuzu nişanlamışsınız. “Ya oğlum, bu karışıklıkta şimdi bunun zamanı mı?” demediniz mi?
Gönül ferman dinlemiyor! (Gülüyor)
- Kız isterken heyecanlandınız mı?
Heyecanlanmaz olur muyuz! Özellikle eşim Selvi Hanım çok telaşlıydı.
- Aileyle tanışıyor muydunuz?
Önce kızı tanıdık, sonra aileyle tanıştık. Damat Trabzonlu. Karadenizlilerle bir bağımız var herhalde. Kız kardeşim de bir Ordulu ile evlendi.
- Nikâh ne zaman?
Oğlum askere gidip gelecek, ondan sonra nikâh olacak.
- “Bu önerilen sistemde Cumhurbaşkanı % 50+1 ile seçilecek. Türkiye’de hiçbir partinin şu anda bu kadar oyu olmadığı için bu durum ülkede bir uzlaşı zemini doğuracaktır, bu da Türk siyasetinde bir yumuşamaya neden olur” deniyor. Bu iyi bir şey değil mi?
Kendi içinde dengeleri olmayan, tutarlı olmayan, güçlerin bir kişinin elinde toplanmasını öngören bu değişikliğin dünyada hiçbir topluma yarar getirmediğini görüyoruz. Tarih bunun yüzlerce örneğiyle dolu. Bu hataları görerek böyle bir düzenlemeyi getirmek gerçekten anlaşılmaz. Doğrular kamuoyuna yeteri kadar anlatılmadı. Pankartlarında “Güçlü Meclis” diyorlar. Yetkileri alınan bir Meclis güçlü olur mu? 600 milletvekili olduğu için güçlüymüş. O zaman sayıyı 1000’e çıkaralım, daha güçlü olsun!
- “Yasa önerilerini hükümet getiremeyecek, yasaları tamamen milletvekilleri yapacak” deniyor. Bu gerçekten de Meclis’i güçlendirmez mi?
Yazıp hazırlayacaklar, kendi partilerinin milletvekillerine verecekler ve “Bunu yapın” diyecekler. Muhtarlıkların kaldırılması örneğinden gidelim. Cumhurbaşkanı’nın yetkisi var. İsterse kaldırır, kararı bir sabah resmi gazetede görürüz. Mevcut uygulamada, böyle bir niyet varsa hükümet tasarıyı hazırlar. Tasarı Meclis’e gelir, komisyonlarda görüşülür. Sivil toplum örgütleri ve muhtar kuruluşları da komisyonlara gelirler. Komisyonlarda ya itiraz ederler ya da düzeltirler. Orada olgunlaştırılan metin genel kurula gelir. Genel kurulda kabul edilir ya da reddedilir. Şimdi nedir? Bunların hiçbirisi olmayacak.
- Ama Meclis yasa çıkarıp cumhurbaşkanı kararnamelerini etkisiz kılabilecek…
Başkan’ın Meclis’te çoğunluğu varsa o kararı alabilir. O milletvekillerini başkan seçti. “Meclis aksine karar alır” diye toplumu kandırıyorlar. Yahu senin zaten çoğunluğun var.
- “Cumhurbaşkanlığı seçimleri 2 turlu. Halk istemezse eğer 2’nci turda seçer, Meclis ile Cumhurbaşkanı arasında başka kompozisyonlar oluşabilir. Bu sistem illa Cumhurbaşkanı ve meclis çoğunluğunun aynı partiden oluşacağı anlamına gelmez” diyorlar.
Yani benim söylediğime geliyor. İşte asıl çift başlılık o zaman ortaya çıkacak. Parlamentoda çoğunluğu olan partinin genel başkanı, Başkan olamayacak. Başkan başka bir partiden olacak. Parlamento çoğunluğu ile Başkan arasında sorun çıkacak. Türkiye yönetimi asıl o zaman karışacak. Bunu görüyorlar. Türkiye bir kişinin hırsına kurban edilmemeli.
- AK Parti’nin referandum performansını nasıl buluyorsunuz?
Devletin gücüyle yapılan bir kampanya. Devletin arabaları, devletin uçakları, devletin paraları, devletin televizyonlarıyla yapılan bir kampanya. Eğer bu kampanya başarılı bulunuyorsa, oturup düşünmemiz lazım. Silahlar eşit değil, koşullar eşit değil. Ben de olmasam zaten hiç miting yapamayacaklar! Anayasa’nın maddelerini konuşmak yerine sürekli bana saldırıyorlar.
- Siz neden miting yapmamayı tercih ettiniz?
Bu bir parti seçimi değil. Bu Anayasa değişikliğinin toplumda ne tür sıkıntılar yaratacağını, toplumu nasıl böleceğini vatandaşa anlatmaya çalışıyoruz.Miting tek boyutlu oluyor; biz sadece anlatıyoruz, karşıdaki vatandaş da dinliyor. Ama kafasındaki soruyu ne kadar gideriyoruz, o belli değil.
- Kızanlar, size inanmak istemeyenler yahut tam tersine “Bugünden itibaren fikrimi değiştirdim” diyen oluyor mu?
Kızan yok. Soru soranlar var. En çok sorulan soru: “’Evet’ çıkarsa ne olur, ‘Hayır’ çıkarsa ne olur?” İkisinin de sonuçlarını anlatıyoruz. “Cumhurbaşkanı hangi gerekçeyle bir partinin genel başkanı olur?” Bu da en çok sorulanlardan birisi. 600 milletvekiline çıkış nedeni de yine çok soruluyor. “Bu Anayasa değişikliği geçerse Meclis ne iş yapacak?” Bu da haklı olarak soruluyor. Biz de bu ayrıntıları veriyoruz.
- Siz yıllardır “AKP” diyordunuz ama son süreçte “AK Parti” demeye başladınız. Bu bir parti kararı mı?
Bir karar değildi. Vatandaş öyle diyor, öyle söylenebilir. Adalet ve Kalkınma Partisi de denebilir, AK Parti de denebilir. Vatandaşa hangisi kolay geliyorsa ona da saygı duymamız lazım. Bize de bazen “CHP” bazen “Halk Partisi” diyorlar.
© Tüm hakları saklıdır.