09 Temmuz 2017 12:20
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun öncülüğünde, partinin İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu’nun tutuklanması sonrası başlatılan Adalet Yürüyüşü İstanbul’a ulaştı. OHAL'de binlerce insan tutuklanmasının ardından Enes Berberoğlu'nun tutuklanamasının bardağı taşıran son damla olduğunu vurgulayan Kılıçdaroğlu, Yürüyüş'ün 9 Temmuz'dan sorada sürsün taleplerine yönelik olarak "Miting bir son değil, önce onu söylememiz lazım, son değil başlangıç olacak. Adalet sorunu devam ettiği sürece buna benzer pek çok hareket bizim görev alanımız içinde olacaktır" dedi.
Evrensel Gazetesi'nden Meltem Akyol'a konuşan Kılıçdaroğlu yaşanan haksızlıklarla ilgili olarak sorular da soruyor.
Röportajın tamamı ise şöyle:
Masaya vuruyor; sağlığım iyi
‘Yarın saat 11.00’de Güvenpark’ta olacağım. Elimde sadece ‘Adalet’ yazılı bir afiş olacak. Adalet için yürüyeceğim’ diyerek Ankara’dan İstanbul’a yürümeye başladınız ve İstanbul’dasınız... Pazar günü de bir miting gerçekleştireceksiniz. Önce nasılsınız diye soralım; Sağlığınız... Ayaklarınız...
Mutluyum, azimliyim, kararlıyım. İstanbul’a ulaşmak benim için önemliydi. Herhangi bir yorgunluk hissetmiyorum. Herhalde bu kararlı olmaktan, inançlı olmaktan kaynaklanan bir şey. Mitinge hazırlanıyoruz.
Tek formulü kararlılık mı, değil sanırım…?
(Masaya vuruyor, gülerek) Masaya vurayım da... Bir şey yok çok şükür. Sırrı ne olacak ki? Sırrı yok bunun. Ben hep şuna inandım, bir konuya inanıyorsanız, düşünsel olarak da o konuyu hayata geçirmek konusunda kendi iç dünyanızda yaşatıyorsanız herhalde bir engel çıkmıyor karşınıza. Ama tabi sağolsunlar iki ayrı doktor arkadaşım var, onların tavsiyelerine uydum. Nasıl yürüyeceğiz, yürüyüşten sonra nelere dikkat edeceğiz. Bütün bunlara uydum, dolayısıyla da herhangi bir sorun yaşamadım.
Yürüyüş sırasında tepki gösterenler de oldu, alkışlayanlar da. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz yürüyüş boyunca yaşananları. Başlarken ki durumdan bugüne bakarsanız, değişti mi bir şeyler?
Şöyle söyleyeyim, tek başıma yürüyeceğim iradesiyle başlamıştım, Ankara’dan, Güvenpark’tan… Ve o gün yaklaşık 21 kilometre yürüdük, ama tek başıma değildim. Epeyce bir kalabalık vardı. Bu bir parti yürüyüşü olmayacak demiştim, olmadı. Adalet hepimizin ortak değeri. Toplumun her kesiminden destek gördüm, her siyasal partiden, taraftan destek oldu. Yaşlı, genç, çocuk, kadın... Hayatın her kesiminden insanlar bu yürüyüşe destek verdi. Bazıları bir gün, bazıları iki gün, bazıları bir öğleye kadar katıldılar, bazıları on gün, on beş gün katıldı. Bazıları da benimle beraber yürüdü. Ama sonuçta on binlerle beraber yürüdük.
Siz de ifade ettiniz, yürüyüşe toplumun her kesiminden destek geldi. İşçiler, kadınlar, demokrasi mücadelesi veren çeşitli çevreler... Siz bu kadarını bekliyor muydunuz? Neden bu kadar hızlı kaşılık buldu bu talep?
OHAL’den sonra ne oldu? Akademisyenler üniversitelerden atıldı, gazeteciler tutuklandı, insanlar gözaltına alınıp günlerce orada tutuldu, hapsedildi. Binlerce kamu çalışanı ihraç edildi, milletvekilleri tutuklandı. Tabi adalete duyulan güven geçmişte de tartışma konusu olurdu. Balyoz, Ergenekon örnekleri var. Bu davalarda sahte belgeler üretildi. Şimdi o davaların savcıları hâkimleri hapiste. Ama Enis Berberoğlu olayı bardağı taşıran son damlaydı. Ve yürümeye karar verdik.
Bütün bu yaşananlar nedeniyle yürüyüş karşılık buldu diyorsunuz...
Ankara ile İstanbul arasındaki E-5 güzergahı Adalet ve Kalkınma Partisinin parti olarak güçlü olduğu bir güzergah. Dolayısıyla bu güzergah üzerindeki yolculuğumuz benim düşündüğümden daha fazla bize ilgi olduğunu gösterdi. Bu da beni mutlu etti. Şu sonuca vardım: Toplum aslında adalete susamış vaziyette, binlerce kişi bir haksızlığa uğruyor, fakat sesini çıkarabilecek ortam yok veya böyle bir yargıya ulaşma konusunda ciddi sıkıntılar var. Ve bir şekilde o haksızlığı sineye çekip duruyor. Özellikle 20 Temmuz sivil darbesinden sonra topluma bir korku gömleği giydirildi. İnsanlar konuşamaz oldu. Bu yürüyüş o gömleğini çıkardı. İnsanlar yalnız olmadığını gördü. Türkiye’de herkes şu ya da bu şekilde haksızlığa uğradığına inanıyor. Siz bunun için yürümeye başladığınızda insanlar, hangi görüşten olurlarsa olsunlar, adalet için yürünür diyorlar. Adalet hepimize lazım… Hapisteki gazeteciler için, tutuklanan gazeteciler için, tutuklanan milletvekilleri için adalet istiyoruz.
Enis Berberoğu ile pazartesi görüşeceğiniz konuşuluyor...
Onun için öyle bir gün vermeyelim. Berberoğlu görüşmesi önümüzdeki hafta gerçekleşecek.
Peki miting… Mesajı ne olacak Maltepe’nin?
Mitingi niye yaptığımızı anlatacağız. Bizim topluma umut ve heyecan vermemiz lazım. Umut ve heyecan vardı zaten bu yürüyüşte. Umut ve heyecan bulaşıcıdır, yani siz eğer umutluysanız arkadaşınıza da o umudu veriyorsunuz, heyecanlıysanız yanınızdaki arkadaşınıza da aynı heyecanı veriyorsunuz...
Yürüyüşe katılan vatandaşlar ve demokrasi güçlerinin bir beklentisi var ama, bu 9 Temmuz’dan sonra da sürsün istiyorlar. CHP ve Genel Başkan olarak siz ne yapacaksınız bu beklentiler konusunda?
Miting bir son değil, önce onu söylememiz lazım, son değil başlangıç olacak. Adalet sorunu devam ettiği sürece buna benzer pek çok hareket bizim görev alanımız içinde olacaktır.
Bu bazen parlamento içerisinde, bazen parlamento dışında, bazen bir miting olarak bazen de bir yürüyüş olarak yine gündeme gelebilir. Tabii gelişen olaylara göre. Türkiye’de yaşanan atmosfere göre oturulur karar verilir. Etkili organlarda otururuz, kararını veririz. Biz yürüdük, sonra her şey düzelecek diye düşünmüyorum. Karşımızda bir duvar var. Biz bu yürüyüşü yaptık ve topluma “Geri adım atmayın, inandığınızı söylemekten korkmayın, biz yalnızız diye düşünmeyin. Biz milyonlarız” dedik ve toplum bunun farkına vardı.
Cumhurbaşkanı, başbakan, çeşitli bakanlar ve Devlet Bahçeli... Yürüyüşünüzü eleştirdiler, ‘Adalet sokakta aranmaz’ ve daha bir çok şey dediler. Bu açıklamalara ne diyorsunuz?
İktidarın açıklamaları… Onları samimi bulmuyorum. Önce bizim yürüyüşümüzü görmezden geldiler, sonra görmek zorunda kaldılar. On binler katılınca da bir şekilde rahatsızlıklarını ifade ettiler… Adalet sokakta aranmaz diyorlar, adalet her yerde aranır. Sadece sokakta da değil. Adalet lokanta da aranır, adalet devlet dairesinde de aranır, adalet yargıda da aranır. Adalet taşeron işçi için de geçerli bir kavramdır. “Adalet sokakta aranmaz” diyorlar peki şöyle bir şey söyleyeyim. Demokrasi sokakta aranır mı? 15 Temmuz’da nerede önledik biz darbeyi? Sokaklara çağrıyı kim yaptı? Parlamentoda sesimizi keserlerse biz nerede muhalefet edeceğiz? Sokakta.
İktidardan gelen ve iktidara yakın medyada sıklıkla yer bulan yürüyüşü kriminalleştirme çabalarını neye bağlıyorsunuz? Örneği FETÖ ile ilişkilendirmeye...
Bir kere bu açıklamalar tamamen iç politikaya dönük suçlamalar. FETÖ ile bağlantı arıyorlarsa aynaya bakacaklar, aynaya bakınca onu görürler. Devletin içine bütün FETÖ kadrolarını yerleştirenler onlardı zaten, biz değildik ki! Haa kim FETÖ’den yana tavır takındı bugüne kadar? Ben söyleyeyim açın resmi gazetelere bakın, üniversite hocaları, genel müdürler, daire başkanları, genel müdür yardımcıları, emniyet müdürleri... Bütün bunlar FETÖ’cü değil miydi? Yüzde 60’ın üzerinde devlete yerleştirildi. Kim bunları yerleştirdi, ben mi yerleştirdim, benim imzam mı var? Hayır onlar yerleştirdi, onların imzası var. 15 yıldır onlar götürüyor. PKK’yla da mücadele yapıyoruz dediler, barış süreci başlattılar. Sonra baktılar ki bu iş yürümüyor... Biz onu da söylemiştik, siz bunu yapamazsınız, niye yapamazsınız; çünkü hazır değil AKP zaten. Bu sorunu da ancak biz çözeriz, bu konuda hiçbir endişem yok. Bizi suçlamaları da boşuna.
Görünen o ki Cumhurbaşkanı OHAL’i uzatacak. Hatta 2019 seçimlerine OHAL ile gidileceği tartışılıyor. KHK mağdurları da sizin yürüyüşünüze katılarak adalet istedi. Bu koşullar altında, OHAL kalkmadan, adalet nasıl mümkün olacak? Siz bu konuda ne yapıyorsunuz?
Parlamentoda mücadelemizi yapacağız bunun için, biz OHAL’in gelişine de itiraz ettik zaten, OHAL adeta insan hakkı ihlalleri için getirilmiş bir uygulama, parlamento tamamen devre dışı bırakılmış durumda. Dolayısıyla OHAL bir an önce kaldırılmalı, Türkiye’de normalleşme sürecinin başlaması gerekiyor.
15 Temmuz’a gelelim. Cumhurbaşkanınca bir haftalık program açıklandı. Demokrasi nöbetleri, yürüyüşler… Hatta 15 Temmuz’un Adalet Yürüyüşü’ne yanıt olacağı da konuşuluyor…
Yani bir kere iki tane 15 Temmuz var. Bir halkın 15 Temmuz’u, bir de Saray’ın 15 Temmuz’u var. Halkın 15 Temmuz’undan yanayız biz, halkın 15 Temmuz’unu detekliyoruz; 249 şehidimiz var, binin üzerinde gazimiz var. Dolayısıyla biz halkın 15 Temmuz’una her türlü desteği vermeye hazırız. Saray’ın 15 Temmuz’u var bir de. Halkın 15 Temmuz’undan yararlanıp 20 Temmuz’da darbe yapması, sivil darbeyi gerçekleştirmesi; biz ona karşıyız ve bütün gücümüzle de karşı olmaya devam edeceğiz.
Anayasa Mahkemesinin kararı var, milletvekilleri yargılanabilir ama tutuklanamaz diye. Anayasa Mahkemesinin kararlarına, eğer bir hukuk devletiyse Türkiye, herkesin uyması lazım.
Tek adam yönetiminin, totaliter yönetimin olduğu ülke dünyadan soyutlanır, Türkiye’nin geldiği nokta da budur. Türkiye’nin demokratik standartlarını gelişmiş ülkelerin, uygar ülkelerin standartlarına getirmesini istiyoruz. Bu konuda AP’nin aldığı temenni kararı bana göre doğru değil. Çünkü Türkiye ile ilişkileri koparmak değil, sürdürmek gerekiyor. Yani biz onlardan da adalet bekliyoruz. Türkiye sadece AKP’den mevcut değil ki. Bakın 16 Nisan’a bir referandum yaptık, yüzde 50’nin üzerinde hayır çıktı, yürüyüş yapıyoruz on binler katılıyor. Demokrasi talebi var, dolayısıyla bunları tümüyle yok kabul edip sadece AKP’yi esas almak ve ona göre bir politika üretmek bence doğru değil.
Türkiye’nın dış politikası iflas etmiştir. Dış politika konusunda söylenen lafların hiç birisinin bir ağırlığı yoktur. Hem Avrupa’da hem Ortadoğu’da Türkiye yalnızlaşmıştır. Ortadoğu’da şu anda Türkiye’nin tek bir dostu vardır, o da Katar, başka dostu kalmadı. Avrupa Birliğinde ise hiç dostu yok, dünyada da yok. Maalesef geldiğimiz nokta bu... Bu dış politikasının yüz seksen derece değişmesi gerekiyor, barış eksenli bir dış politika olması gerekiyor.
- Elde bilgi yok, veri yok, kanıt yok ama insanlar mahkum ediliyor. Nerede var böyle bir adalet düzeni?
- Enis Beberoğlu’ya yöneltilen suçlama. Verdiği söylenen belgeler daha önce bilinen belgeler. Ne casusluğu bu? Bir gazetede hükümetin beğenmediği bir haberin yayınlanmasına, bir hakim, bir savcı nasıl casusluk diyebilir?
- Bir üniversite hocası düşünün, bir bildiriye imza atmış. İçeriğini beğenirsin beğenmezsin. İfade özgürlüğü yok mu?
- Bir kişiyi suçluyorlar, bütün aileyi de suç içine alıyor. Bunun adı sivil ölüme mahkum etmektir. İnsanların sivil ölüme mahkum edildiği bir ülkede siz adalet var diyebilir misiniz?
© Tüm hakları saklıdır.