04 Şubat 2020 13:39
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Başkentgaz'ın Ensar Vakfı'na Kızılay üzerinden 8 milyon dolar değerinde bağışta bulunmasıyla ilgili araştırma önergesi vereceklerini söyledi.152 yıllık geçmişine vurgu yaptığı Kızılay'ın şimdiki yönetim kadrosunu istifaya çağıran Kılıçdaroğlu, "Kim bilir arkasından daha neler çıkacak. Araştırma önergesi kabul edilirse Kızılay'ın hangi partinin arka bahçesine dönüştüğünü göreceğiz" dedi.
Türkiye'nin Suriye politikasına ilişkin yapılması gerekenleri beş maddede sıralayan Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
Partisinin grup toplantısında konuşan Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"Yaşadığımız sürece acıyorum."
Filistin üzerine oynanan oyunlar. Kadim bir coğrafya. Yıllarını, hayatlarını verenler, üzerine oynanan oyunlar: Nasıl üzülmezsiniz? Suriye'de yaşananlar. Şehitlerimiz geldi. Nasıl üzülmezsiniz? Bakınız, Elazığ'da deprem olduğunda valiyi aradım hemen, il başkanımız oradaydı henüz ölüm haberleri gelmemişti, inşallah gelmez dedik. Ama 6.8 şiddetinde hemen iki genel başkan yardımcısını ve milletvekili arkadaşlarımızı görevlendirdim. Elazığ milletvekilimiz zaten oradaydı. İş bölümü yaparak acaba burada ne oldu, yaraları nasıl sarabilirizin çabası içine girdik. Arkasından arkadaşlara söyledim, hemen gelmem gerekiyor mu diye sordum. Hayır dediler. Enkazdan insanlar çıkarılıyor, dolayısıyla bu aşamada gelmeniz doğru değil dediler. Daha sonra, arkadaşlar evet gelebilirsiniz dediler, gittik. Genel başkan yardımcılarını görevlendirdik ama başta büyükşehir belediyelerimizin yapacağı yardımı da koordine etmeye çalışıyoruz. Elazığ'daki belediyeler arasında köprüler kuruldu. Bunlar da yapıldı. Sivrice Belediyesi'ne gittim, belediye başkanımızla konuştuk, Yazıkonak Belediye Başkanı ile de konuştuk. Emin olun hani dert dinliyorsunuz ama ölümden dönmüş enkazdan çıkmış kişinin hastanede bana anlattığı dert ne biliyor musunuz? 'Çocuğum işsiz.' Nasıl üzülmezsiniz? Siz bir siyasi partinin genel başkanı olarak bu tabloya üzülmez misiniz?
Gerçek anlamda bir insanlık dramı var. Öyle gidip merhaba başınız sağ olsunluk basit bir olay değil. İki aylık çocuğunu, 7 yaşındaki çocuğunu, kayınvalidesini, eşini kaybeden bir gençle görüştük. 'Ben evdeydim çocuklarım oradaydı' dedi. Neden diye sorduğumda, 'Bizim ev soğuk kayınpederinki sıcak diye oraya gönderdik' dedi. Bu vicdani bir deprem. Bir gece Elazığ'da yattık. Daha sonra muhtarlarla da konuştuk.
Bölgedeyken ciddi eleştiriler aldım. Ben bu kürsüde vatandaşların sorduğu bir soruya siyasi iktidarın cevap vermesi gerektiğini söyledim. Deprem vergilerini nereye harcadığınızı vatandaşa açıklayın dedim. En ağır eleştiriyi aldım. AFAD'a teşekkür ederim. Her yerde çadırları vardı. Kızılay'ın değil AFAD'ın çadırları vardı. Kendilerine teşekkür ediyorum.
Depremle mücadelenin iki ayağı vardır. Birincisi önlem almaktır. Deprem olduğunda deprem bölgesinde insanlar ölmesin diye tedbir alacaksın, binayı dayanıklı yapacaksın kardeşim. Devleti yönetmenin gerekçesi de budur. Deprem oldu binalar yıkıldı, onun adı kriz yönetimidir. Önlem almadığınız için insanlar ölüyor.
Malatya'ya da Elazığ'a da gittim, daha önce de deprem bölgelerine gittim, binaları çökenlerin yüzde 99.9'u fakir. Bu da hayatın bir başka gerçeği olarak önümüzde duruyor.
Van depremini de biliyorum. Önlemi ne zaman aldın? 604 kişi öldükten sonra. Önce alacaktın önlemi. Efendim harcama yaptık. Doğru ama 100 metrekarelik evi depremzedeye 75 bin liraya sattın. Vergi aldın, eyvallah. Depreme dayanıklı konutlar yapacağım dedin, eyvallah. Deprem oldu, o evleri yapmadı, insanlar öldü. Bana kalkıp cevap veriyorsun!
Hatırlıyorum okulda öğrenciyken öğretmenlerimiz bize Kızılay kumbarası verirdi gider para toplardık, o paralar tutanakla Kızılay’a teslim edilirdi. 152 yıllık bir kurumdan söz ediyorum. Köklü bir kurumdan söz ediyorum. 152 yıllık bir kurum bugün hangi durumda? Deprem bölgesine gittim, iki gün orada kaldım, bir tek Kızılay çadırı dahi yok. Bu kurum tarihi kökleri olan bir kurum. İnsani bir kurumdur, gönüllülerin çalıştığı, fakirin derdine çözüm üreten bir kurumdur. Bugün sıcak siyasetin göbeğinde. Nasıl üzülmez, nasıl hayıflanmazsınız. 152 yıllık bir kurum bu hale mi düşmeliydi?
Sadece sorun çözülsün diye verdikleri para 100 bin doların üzerinde. Kira ödüyorlar. Binanın sahibi diyor ki burası tarihi bir yerdi mahvettiniz. Al 100 bin doları sus diyorlar. Kızılay böyle miydi? Yöneticileri astronomik ücretler alıyorsa iş gönüllülükten çıkıyor. Lüks maaşlar, arabalar hepsi var burada. Kaynaklar kime gidiyor? Varlıklara. Kendileri kullanıyor.
Değerli arkadaşlarım bir şey daha var son günlerde dile gelen. Kızılay'ın bir paravan olarak kullanılması. Ensar Vakfı'na yapılan bağış. Kızılay zaten bağış alan bir kurum neden başka bir yere bağış yapsın? Yurt yapacaksa kendisi yapar. Meneton Adası'nda gökdelen yapıyorlar. Amerika'nın en pahalı yeri. Efendim orada öğrenciler kalacakmış .Yurtta öğrenciler mi kalacak, yoksa saray yandaşları geleceklerini orada garanti altına mı alacaklar. Bu yıl KYK'ya başvuranlardan 60 bin kişi yer bulamadı. Sen bırakmışsın Türkiye'de yurdu Amerika'da yapacağım diyorsun. Bizim Amerika'daki temsilcimiz bu konuyu araştırıyor. Türgev aracılığıyla öyle bir para geldi mi diye? Henüz bulamadı. Gelmemiş. Kızılay gibi bir kurum vergi kaçırmaya nasıl paravan olur.
Daha önce Man Adası'ndan bahsetmiştim. Devlete vergi ödememek için dolarları buradan gönderdiler, oradan Türkiye'ye getirdiler beş kuruş vergi ödemediler. Bunu dile getirdim, belgeselini yaptık, mahkemeden yasaklama kararını çıkarttılar. O hâkime de seslenmek isterim. Sende vicdan, ahlak, hukukun kırıntısı var mı acaba ya? Niçin? Duymasın vatandaş! Duyacaklar! Sen milleti mi kandırıyorsun! Arkadaşlarımız araştırma önergesi verecekler. Adım gibi biliyorum, MHP ve AKP hayır diyecekler önergeye. Ne gerek var! Erdoğan ve Bahçeli diyecekler. Üstelik bağışı yaptığınız yer de çocuk tacizinden sabıkalı olan bir yer. Buna gerekçeyi Kızılay başkanı buluyor. Efendim bu bir vergi kaçakçılığı değil, vergiden kaçınmadır diye. Öğretmişler. Hayır efendim hayır bu açıkça fakir fukaranın hakkının soyulması demektir. 8 milyon dolar Hazine'ye gitseydi, bu 60 bin öğrencinin yurdu yoktu değil mi? Bakın öğrencilere burs veremiyorlar. 285 bin öğrencinin ahdi vardır burada.
Kızılay gibi bir kurum içten içe çürüyorsa o zaman devlet çürüyor demektir. Neden liyakat diyorum, devlet çürümesin diye. Bunun adı peçelemektir, malı götürmektir. Hülle ile Kızılay'ı kullanarak vergi kaçırma yoluna giderseniz bunun vebali ağırdır. Ha olması gereken ne? Kızılay yönetiminin istifa etmesi lazım. Ahlaklı bir yönetim varsa istifa etmesi lazım. Kim bilir arkasından daha neler çıkacak. Araştırma önergesi kabul edilirse Kızılay'ın hangi partinin arka bahçesine dönüştüğünü göreceğiz.
Filistinliler yıllardır mücadele ediyorlar. Kendi toprakları için mücadele ediyorlar. 15 Kasım 1988 Filistin Kurtuluş Örgütü'ne bağlı Filistin milli konseyi başkenti Kudüs olan Filistin devletini ilan etti. Şu anda Filistin devletini tanıyan ülke sayısı 138. Pek çok ülke Filistin'i tanıyor. Şu dakikalarda bir genel başkan yardımcımızın başında olduğu bir heyetimiz destek için oradadır. 2015'te Filistin'in bayrağı BM'da kabul edildi. Halen Filistin topraklarının Batı Şeria ve Gazze işgal altında. Bütün bunlar ortadayken Filistin sorununun çözümü için saygınlığı olan bütün ülkeler mücadele ederken Trump kalktı Yüzyılın Anlaşması'nı yapıyoruz. Barış anlaşması değil bu bir savaş anlaşması, bir devleti yok etme anlaşması. Kudüs'ün tamamını İsrail'e verme anlaşması. Filistin kendi topraklarında bağımsız yaşamak zorundadır. Ve biz bunları yaşatmalıyız.
"Acı olaylarla karşılaştık. İdlib'den gelen haberler. Yaralılar var onlar da kısa süre içerisinde inşallah tedavileri gerçekleşir. Suriye konusunu yıllardır dile getiriyorum. Bir sürü şey söyledim. Akılda kalanlar; bir Orta Doğu bataklığı. Biz bütün komşularımızla barış içinde yaşayalım diye özlem çekerken neden kavga ediyoruz. Dış politika sıradan bir olay değildir arkadaşlar, dış politikanın millî olması lazım. İktidar, muhalefet olmaz, ülkenin çıkarları esastır. Dışişleri Bakanlığını niye kurduk biz? Siyasiler dış politika konusuna cümle kurarken boğazına 9 boğum olması lazım. Dışişlerinin ayrı bir dili, hukuku vardır. Eğer siz Dışişleri Bakanlığı'nı tamamen devre dışı bırakıp dış politikayı ben yöneteceğim derseniz liyakati de yok edersiniz. Dış politikadan anlamayan birini başına nasıl getirirsiniz.
Bizim bölgemizdeki dış politikanın farklı bir tablosu vardır. Bütün komşularımızın yer altı kaynakları vardır. Başlarına bela olmuş durumda. Egemen güçler ateşi kendi elleriyle tutmazlar, maşa kullanırlar, sırtınızı sıvazlarlar başınızı belaya sokarlar. Egemen güçlerin maşası olmamak çok önemlidir. Pinpon topu gibi Amerika ve Rusya arasında gidip gelirseniz iki taraf da sizi kullanır. Bakın İdlib dışlında sorun kalmadı. İki egemen güç Suriye'yi istediği gibi kullanıyor. İki egemen güç orada çatışacak taraflara silah temin ediyor. Amerika ve Rusya'nın silah fabrikası var. Ne istiyorsun? Hepsini veriyorlar. Beyler buyurun birbirinizi öldürün diyorlar. Taşeronlaşma önemlidir dış politikada.
Bu terör unsurlarına silahları kim veriyor? Masum çocukların kafalarını kesen bu örgütlere silahları kim veriyor? Çin, Amerika, Rusya, Suriye rahatsız, herkes rahatsız bizim de rahatsız olmamız lazım. Kendi bölgemizde terör örgütlerinin ciddi bir güç olarak ortaya çıkmasından rahatsız olması lazım.
Sayıları 20 bin ila 50 bin arasında değişen terör örgütleri var. Soçi'de bir anlaşma yapıldı. 17 Eylül 2018. Erdoğan şu öneride bulunuyor bütün muhalif grupların 10 Ekim 2018'e kadar ağır silah, toplar ve havan toplarının geri çekilmesi taahhüt ediliyor. Sonra yine Türk tarafının önerisi üzerine bu sefer 2018'in sonuna kadar bazı yolların ulaşıma açılacağı taahhüdünü veriyor. Bu kürsüden ben ve dış politikadan sorumlu arkadaşımız Türkiye'nin üstlendiği bu görevi imkansız görev olarak tanımladık. Niye bu görevi üstlendik biz? Sen niye üstleniyorsun? Onlar açsınlar. Kabak bizim askerin başına patlıyor. Ben bunları söylediğim zaman da rahatsız oluyorlar. Ben üzülüyorum bunları dile getirdiğimde.
Bu Suriyeliler milletin başına bela olacak dedim. Ben Suriyelileri alın ateşe atın demiyorum kardeşim. Evlerini barklarını yapın gitsin otursunlar orada. Trump diyor ki sen niye vatandaşını almıyorsun. E sen al. Benden daha zenginsin. Alırsın 3.5 milyon Suriyeliyi mesele biter. Cesaret edemiyor bizimkilere tavsiye ediyor. Bizimkiler de hemen alıyor. Ben üzülmeyeyim de kim üzülsün.
Şimdi yeni bir göçten bahsediyorlar. Eğer buradan terör unsurları Türkiye'ye girerse, yarın bunlar Türkiye'nin başına dert olursa faturayı bu millet ödeyecek. Beş maddelik bir öneri.
1- İdlib'de konuşlanmış bulunan ve gözlem görevi üstlenmiş mehmetçiğimizin güvenliği önemlidir. Mehmetçiğimizin can güvenliğinin sağlanması için gereken adımlar hızla atılmalıdır.
2- Türkiye Soçi mutabakatı ile ilgili yükümlülüklerin yerine getirilmemesinden kaynaklı oluşan yeni koşullar nedeniyle en kısa zamanda Rusya ile birlikte İdlib'deki durum yeniden değerlendirilmelidir. Gerekirse Soçi'nin koşulları sahadaki mevcut duruma göre şekillenmeli gerekirse yeni bir ateşkes hattı belirlenmelidir.
3- Siyasi iktidar Suriye'de rejim değişikliğine odaklanan siyaseti terk etmelidir. Ülkenin toprak bütünlüğünü tehdit eden gruplarla her türlü iş birliği sonlandırılmalıdır. Bölgesel ve ulusal alandaki çabalar artırılmalı.
4- İdlib'deki durum Türkiye'ye doğru yeni bir sığınmacı dalgasını hareketlendirmiştir. Bu konuda Türkiye'nin yalnız bırakılmaması gerekir. Bu kişilerin güvenli bölgede barınması için Rusya ile BM'nin sorumluluk üstleneceği bir süreç ivedilikle başlatılmalıdır.
5- İdlib'in Suriye toprağı olduğu gerçeği unutulmamalı. Terörist gruplarla muhalif bölümün silah bırakmasına yönelik çalışmalar artırılmalıdır.
Önümüzdeki hafta FETÖ'nün siyasi ayağını açıklayacağım.
© Tüm hakları saklıdır.