14 Ocak 2013 10:03
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Çin seyahati öncesi uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı. Kılıçdaroğlu, terör sorununun çözümü için "Toplumsal uzlaşma bu sorunun çözümünde kilit sözcüktür. Birinci ayağı siyasal uzlaşma, 4 parti ile olur. Toplumsal uzlaşma ise buna STK’ları, baroları, kanaat önderlerini katmaktır. Siyasal uzlaşma ile birlikte olduğunda toplumsal uzlaşma gerçekleşir. Akil insanlar da dahil buna" dedi.
CHP lideri Kılıçdaroğlu, Paris’te PKK’lı 3 kadının öldürülmesi nedeniyle ‘yeni sürecin’ kesilmemesi gerektiğini söyleyerek, “Bir infaz olduğu belli ama hangi gerekçe ile yapıldı bunun ortaya çıkması gerek. Süreç, eğer hükümetin böyle bir kararlılığı varsa, kendi içinde yürümeli” diye konuştu.
Milliyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Fikret Bila, Kemal Kılıçdaroğlu'nun gazetecilerin sorularına verdiği yanıtları köşesine taşıdı. Bila'nın "İmralı süreci infaz nedeniyle aksamasın" başlığıyla yayımlanan (14 Ocak 2013) yazısı şöyle:
Paris’te PKK’lı 3 kadın öldürüldü, cinayetleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dikkatle izliyoruz. İçeriden, dışarıdan bilgi alıyoruz. Sonuçta olayın aydınlığa kavuşturulmasını hep beraber bekliyoruz. Bu konuda asıl görev Fransız hükümetine düşmektedir. Olayın olduğu yerin Fransız istihbaratının, polisinin sürekli gözetim altında tuttuğu bir yer olduğu biliniyor. O nedenle önümüzdeki süreçte bu olayın aydınlığa kavuşacağına inanıyorum.
Cinayetler süreci etkiler mi?
Önce olayın gerekçelerini bilmek gerekiyor. Bir infaz olduğu belli ama hangi gerekçe ile yapıldı bunun ortaya çıkması gerek. Süreç kendi içinde gelişmeli, bir yerde bir cinayet oldu, infaz oldu. Dolayısıyla süreç aksadı diye bakmak doğru değil. Süreç kendi içinde, eğer hükümetin böyle bir kararlılığı varsa, kendi içinde yürümeli.
Sizin yeni süreçle ilgili kredi verdiğiniz açıklamanızdan sonra Başbakan’ın bir çıkışı oldu. Aranızda terminolojik bir polemik çıktı.
Yaptığım açıklamadan sonra, Sayın Başbakan’ın tavrı doğrusunu isterseniz bende de şaşkınlık yarattı. Türkiye’nin en temel sorununu çözme konusunda, anamuhalefet partisinin olaya olumlu yaklaşımına olumsuz tepki vermek, aslında sorunu çözmemek gibi bir iradeyi dolaylı yoldan ortaya koymak anlamına geliyor. Ben öyle yorumluyorum. O nedenle süreci büyük bir dikkatle takip edeceğiz. Bu sorunlar bazen dar bir alanı, bazen ülkenin genelini ilgilendiriyor. Ama sorun kronikleştikçe yayıldığı alan ülke sınırlarını aşabiliyor. 30 yıldır bir sorun çözülemiyorsa bu sorunun çözümü konusunda, herkesin sorumluluk üstlenmesi gerekiyor. CHP olarak biz bu sorumluluğun bilincinde hareket ediyoruz. Sorunun çözülmesine katkı vermek istiyoruz, eğer çözülecekse ’niye çözüyorsunuz?’ diye tepki göstermenin hiçbir anlamı yok. Kendi insanınızı seviyorsanız bu ülkede herkesin barış, huzur içinde yaşamasını istersiniz. Bizim beklentimiz ve talebimiz bu. ’Biz bu ülkeye barışı getireceğiz’ derlerse biz bundan mutluluk duyarız.
Hüseyin Çelik, somut gelişme olmadan CHP’ye bilgi verilmeyeceğini söyledi...
Bilgi verip, vermemek onların takdirinde olan bir şey. İlla ‘gelin bize bilgi verin’ diye bir talebimiz de yok zaten. Söylemimiz şu, ’Eğer siz bu sorunun çözümü için CHP’den katkı bekliyorsanız, gelişmeleri sağlıklı işleyen demokrasilerde ana muhalefet partilerine bilgi verilir, siz de gelin bilgi verin’. Dolayısıyla o gelişmelerden bizim de bilgimiz olsun. Bize bilgi vermeleri şart değil, parlamentoya da verebilirler. Biz oradan da bilgileniriz. Bütün mesele şu, siz sorunun çözümünde, gerçekten de bir toplumsal uzlaşma arıyor musunuz, aramıyor musunuz? Benim gördüğüm, bizim çıkışımıza karşılık, hükümetin bir toplumsal uzlaşma aramadığı, böyle bir niyetinin olmadığı şeklinde. Çok farklı tepkiler geldi. Sayın Başbakan’ın tepkisi ile AKP’deki diğer sözcüler arasında da çok fark var. Sorunun çözümüne yönelik, hükümetin kafasında oluşmuş net bir stratejinin olduğuna inanmıyorum. Eğer öyle bir strateji olsaydı, bu herhalde bir şekliyle daha net ortaya konurdu.
Süreçten umutlu musunuz?
Bu sorunu çözeceğiz herhalde bir gün.
2013 olabilir mi?
Yakın olduğuna ihtimal vermiyorum. Nedeni de hükümetin elinde bu konuda bir strateji yok.
Selahattin Demirtaş, sizin çıkışınızı çok cesur bulduğunu söyledi. ’Görüşme trafiği CHP’ye de açık olmalı’ demişti. Bu yönde talep gelirse nasıl karşılarsınız?
Biz o sürecin içinde olmak istemeyiz. O süreç bizim dışımızda bir süreç, onu yapan hükümet.
O zaman CHP tam olarak neye kredi açıyor ve ne kadar?
Hükümet, ’sorunu çözeceğim’ diyor. Eğer sorunu çözeceksen, biz bundan memnunluk duyarız. Bunu ifade ettik, hükümete kredi açarken de 4 koşul ileri sürdük. O koşullar, millete hesabını veremeyeceğin angajmana girmeyeceksin, samimi olacaksınız, kişisel beklentiler olmayacak ve anamuhalefet partisine veya parlamentoya bilgi vereceksiniz. Bunları söyledik, bunları yaptığı takdirde, elbette ki o görüşmelerden bizim anlayışımıza uygun bir çözüm yakalanmışsa ona destek vereceğiz, odur. Ama boyutları belli olmayan görüşmelerin, içeriği belli olmayan bir konuda bizim kalkıp da yüzde 100 her konuda size destek vereceğiz, dememiz doğru değil.
Angajmandan neyi kastediyorsunuz?
Halkın duyarlılığını kastediyorum. Yani bir siyasal iktidar Türkiye’nin en kritik sorununu çözerken halkın duyarlılıklarını dikkate almalıdır.
O duyarlılıklar neler?
Onu hükümet yetkilileri gayet iyi biliyordur.
Başbakan’ın Fransa Cumhurbaşkanı’na bir çağrısı oldu, ’teröristle ne görüşüyorsun açıkla’ diye bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Valla Aziz Nesin olsa ona çok güzel bir yanıt verirdi. Kalkıyorsunuz, ’niye onunla konuştun’ diyorsunuz. sormaz mı yarın o ’sen kiminle konuşuyorsun’ diye, sormayacak mı? Ağzınızdan çıkanı, eyleminizin ne olduğunu düşünerek konuşacaksınız. Bir eylemde bulunmuşsunuz, görüşmeler sürdürüyorsunuz, öbür tarafa diyorsunuz ki ’niye görüşüyorsunuz’. ’Sen niye görüşüyorsun’ diye sorarsa, ne yanıt verecek Sayın Recep Tayyip Erdoğan. Komedi yani.
Açıklamalarınızla ilgili partiden farklı sesler geliyor?
Farklı sesler yok. Bu olayın 30 yıldır silahla çözülmediğini herkes biliyor, kabul ediyor. O zaman bizim sorunun çözümüne yönelik farklı düşünceler oluşturmamız, yol haritaları belirlememiz gerekiyor. Biz bu yüzden toplumsal uzlaşmadan bahsediyoruz. Toplumun yüzde birlik bölümünün bile önemli katkıları olacağına inanıyoruz.
Farklı açıklamalar yapanlara karşı bir disiplin süreci var mı?
Yok öyle bir şey.
Zonguldak’taki maden kazası ve sonrasında yaşanılanları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Normal demokrasilerde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ile Enerji Bakanı’nın koltuklarından ayrılması lazımdı. Bir değil, iki değil, üç değil, dört değil, en az 6 kez o patlamanın olduğu maden ocağında ’burada uygun çalışma koşulları yoktur’ diye tutanak tutuldu. Her seferinde bakanın önüne kondu o tutanaklar ama ‘siz çalışmanıza devam edin’ dendi. İşçiler yaşamını yitirdi, hesabını kim verecek?
‘Kaza olmaması tesadüf’ deniliyor. Ancak siyasi otorite denetimin gereğini yapmıyor. Dolayısıyla siyasi otoritenin sorumluluğu var. Şimdi bir kamu yetkilisi kalkıyor işçinin aylığında icra varsa kendisini çalışmaya veremiyor. Ya icrayı kaldıracaksın ya da senin işine son vereceğim diyor. Hangi demokrasi de böyle bir şey var. Siz doğru dürüst para verdiniz de o icrayı mı kaldırmadı.
Kardeşinizin İzmir’de bekçilik yaptığı ortaya çıktı...
Aman bu işi hiç sormayın, çalışıyor adamcağız emekli zaten. Bırakın rahat çalışsın lütfen.
Devlete yeni uçak alınması...
Bu tür seyehatlerde içi dizayn edilmiş uçağa ihtiyaç olabilir. Ortada geniş bir yer olabilir. İhtiyaç varsa kimse itiraz etmez. Yeter ki ihtiyaç gerçek olsun.
Ahmet Türk, görüşmeden sonra, Öcalan’ın talepleri olarak bazı formüller açıkladı. Bunlardan bir tanesi barış konseyi kurulması, sonra hakikatleri araştırma komisyonundan söz etti. Bu öneriler sizin gündeme getirdiğiniz önerilerle örtüşür görünüyor. Bu örtüşme nasıl bir sonuç yaratır?
Sayın Ahmet Türk’ün neleri görüştüğünü bilmiyoruz tabii. Bizim görüşümüz, sorunun çözümünde zeminin parlamento olduğudur. Dolayısıyla bu görüşü kim paylaşırsa seviniriz. Sorunun çözümünde bir yol haritamız var, ona uygun bir strateji belirlememiz gerekiyor. O önerimizi daha önce Sayın Başbakan’a götürdük, ifade ettik, kamuoyuyla paylaştık. Ama hayata geçme olanağı olmadı. Toplumsal uzlaşma sorunun oy çokluğu ile çözülmesi değil. Sizden 3 kişi, bizden 3 kişi. Geldik yan yana neyi çözeceğiz. Yüzde 75 oyu var iki partinin, istediğimizi yaparız. Hayır, bu demokrasi değildir. 3 kişi sizden, 3 kişi bizden, ben merak ediyorum, neyi konuşacaklar?
Toplumsal uzlaşma bu sorunun çözümünde kilit sözcüktür. Birinci ayağı siyasal uzlaşma, 4 parti ile olur. Toplumsal uzlaşma ise buna STK’ları, baroları, kanaat önderlerini katmaktır. Siyasal uzlaşma ile birlikte olduğunda toplumsal uzlaşma gerçekleşir. Akil insanlar da dahil buna.
Toplumsal uzlaşma derken, iki ayağı da dahil ediyoruz. İki parti biraraya gelip anayasayı değişitirebilir mi, o anayasa değişirse o anayasanın bu ülkenin ve toplumun anayasası olduğunu kabul edebilir miyiz? İki partinin biraraya gelmesi ile çözülecekse çoktan çözülmüştü bu sorun baştan çözülemeyecek bir konuda halki kandırmanın umut vermenin anlamı var mı, yazık günah değil mi bu halka?
Sürece desteği devam ettirmiyor musunuz diye mi anlamak lazım?
Çözümün ne olduğunu bilmiyoruz ki.
Bir temas başladı en azından...
O temas yeni başlamadı ki. Bana söyler misiniz bu temas kaç kez oldu. Kaç kez mektuplaşıldı, kaç görüşme yapıldı. Hepsi neyle sonuçlandı, fiyaskoyla. Oslo gizli yapılıyordu şimdi açık açık yapılıyor. En azından siz görüşüyorsunuz denildiğinde Başbakan hiddetlenmiyor.
Hükümet değil devlet görüşüyor deniliyor...
O da halkı kandırmanın başka bir yolu.
Meclis’teki bu konudaki düzenlemeler için, anadil düzenlemesi için ne düşünüyorsunuz?
Kişinin kendisini yargıda savunması konusunda bir önerge verdik; önergemiz sadece savunma sırasında değil savcılık ve emniyeti de kapsayan önerge. Önergemiz insan hakları sözleşmesine uygun hazırlandı. Evrensel hukukun gerektirdiği şekilde hazırlandı. Önerge verildi ama kabul edilmedi. AKP kendi önergesinde ısrar ediyor şu anda. Durmuş durumda parlementoda.
© Tüm hakları saklıdır.