Magazin

Kenan Doğulu: Sokakta sevgilinle öpüşemedikten sonra şöhret neye yarar

Yaşamını Amerika'nın Los Angeles şehirinde yaşayan Kenan Doğulu, kendisi tanıyan olmadığını söyledi.

19 Haziran 2011 03:00

T24 - Yaşamını Amerika'nın Los Angeles şehirinde yaşayan Kenan Doğulu, kendisi tanıyan olmadığını söyledi. Doğulu, tanınmamanın egoyu törpülediğini söyleyerek, "Sokakta sevgilinle öpüşemedikten sonra şöhret neye yarar" dedi.



Vatan gazetesinden Ayşe Aydın'ın "Sokakta sevgilinle öpüşemedikten sonra şöhret neye yarar!" başlığıyla yayımlanan (19 Haziran 2011) yazısı şöyle: 


Sokakta sevgilinle öpüşemedikten sonra şöhret neye yarar!

Kenan Doğulu’yu 20’li yaşlarımın başında Şaziye’de dinlemeye giderdim. Zannederdim ki, o bizden çok büyük. Koskoca mekanı dolduruyor, şarkıları dilden dile dolaşıyor, CD’leri (yoksa kaset miydi o zaman...) yok satıyor. Doğulu’nun son single’ı Şans Meleğim geçen hafta gündeme bomba gibi düştü. Bu vesilesiyle yaptığımız röportajda öğrendim ki aynı yaştaymışız. Karşımda erken büyümek zorunda kaldığı için, çocuksu yanı ara sıra su yüzüne çıkan, eğlenceli, kendine güveni tam, hafif flörtöz bir adam vardı. Bu adamın pop star maskesini çıkarmak, içini görmek, bilinmeyenlerini keşfetmek, size de onu yansıtmak istedim. Okuyun bakalım, becerebilmiş miyim?


* Uzun bir süredir Los Angeles’tasınız. Nasıl başladı Los Angeles serüveni?

1996 senesinde Grammy ödüllerini seyretmeye gitmiştim. Madonna’yla, Paff Daddy’le yan yana oturmak beni çok mutlu etmişti. Sokaklarında gezip güneşin verdiği enerjiyi alınca şehre aşık oldum. Boston’da iletişim eğitimi görüyordum o sırada... Pılımı pırtımı toplayıp Los Angeles’a yerleştim.


* Orada bir gününüz nasıl geçiyor?

Telefonum çok az çalıyor. Kendime zaman ayırıyorum. Tiyatroya, sinemaya, konserlere gidiyorum, spor yapıyorum. Gitar koleksiyonum var. Bir iki saatimi, gitarlarımı silmek, tellerini değiştirmek alıyor. Cıngıllar hazırlıyorum, beste yapıyorum, köpeklerimle ilgileniyorum, yemek yapıyorum, ev temizliyorum...


* Bir dakika... Evi de siz mi temizliyorsunuz?

Amerika’da bu tür hizmetleri almak kolay değil. Porto Riko’lu bir yardımcım var. Ama vasat... Ben de titiz bir tipim. Çok yoruluyorum.


* Tanınmamak, nasıl bir his peki?

Egoyu oldukça törpülüyor. Tanınmamak, kayırılmamak insanın ayaklarını yere bastırıyor. Avrupa’nın birçok ülkesinde de yolda çeviriyorlar. Şikayet etmiyorum, yanlış anlaşılmasın. Ama özgürlüklerin kısıtlandığı da bir gerçek. Sokakta sevgilinle öpüşemedikten sonra, yolda elele yürüyemedikten sonra neye yarar... Sonra hep iyi giyinmeye özen göstermek insanı yoruyor. Los Angeles’ta salaş şortlarla, eşofmanlarla, parmak arası terliklerle dolaşıyorum. Bu rahatlık yüzünden kopamıyorum zaten oradan....


* Türkiye’de en çok neyi özlüyorsunuz?

İstanbul’u, ailemi, yemekleri, arkadaşlarımı... Ama galiba en çok buranın insanını özlüyorum. Seviliyorum, sahipleniliyorum burada... Aslında çelişki... Hem o rahatlık hoşuma gidiyor, hem de bu sevgiyi özlüyorum.


* Peki bu süreçte Türkiye’deki popülaritenizin azaldığını düşünüyor musunuz?

Ortada pek olmamak, polemiklere girmemek bir anlamda popülaritenizin azalmasına sebep oluyor. Ama özlenmenize de yol açıyor. Üretmeye ve yaptığınız iş sevilmeye devam ettiği sürece bir sorun yok bence...


* Okul bitti. Dönmeyi düşünmüyor musunuz?

Evet. MI’da (Musicians Institute) okudum. Birkaç yıl sonra kesin dönüş yapmayı düşünüyorum.
Ama şu anda Los Angeles’ta kurduğum düzenden vazgeçmeye hazır değilim. Çünkü üretkenliğime çok şey katıyor.


* Askerlik ne oldu? O konuda çok eleştiriliyorsunuz.

Hâlâ mı eleştiriliyorum? Eninde sonunda yapacağım. Kısa dönem yapma hakkım var.


* Belli bir yaştan sonra askerlik yapmak zor değil mi?

Fark etmez bana... Benim bütün ailem asker. Eniştem, dedelerim, amcalarım... Albay, general, yarbay...

Çocukken tatillerim hep askeri kamplarda geçti, hep orduevlerinde yemekler yerdik. İnsanların düşündüğü gibi bakmıyorum askerliğe...


Evlenip çocuk sahibi olmaya hazır değilim

* Gelelim yeni çıkarttığınız single’a... Kim bu şans meleği?

Uzun süredir devam eden güzel bir birlikteliğim var. Yeni bir heyecanla yazılmış bir şarkı değil bu. Hayalimdeki birisine yazdığımı hissediyorum bu şarkıyı... Şans meleğin kim diye soracak olursan, annem ve Arya derim. Annemin uğuruna çok inanırım. Arya hayatıma girdiğinden beri, dünyaya bakışım, yaşama sebeplerim değişti. Kendi çocuğum olmamasına rağmen, onun sayesinde güne mutlu ve enerjik başlıyorum. Kimbilir kendi çocuğum olsa ne olur...


* Ne olur?

Çok istediğim bir şey... Düzenli ve uzun ilişkileri seven birisiyim. Aile benim için çok önemli. O yüzden evlenip çocuk sahibi olmak istiyorum. Ama daha hazır değilim.


* “Genlerimi paylaşmak istiyorum” demişsiniz. Biraz egosantrik bir laf değil mi bu?

Yok. Üretkenlik Allah’ın verdiği çok önemli bir lütuf, sonradan kazanılan bir içgüdü değil. İlk bestemi yaptığımda 13-14 yaşındaydım. Hiçbir hesabım, kitabım yoktu. Bilinmeyenden bana gelmiş, bilinene dönüşmüştü. Bu genlerimde olan bir şey... Çocuğuma da geçsin isterim.


* Bir kadında ilk bakışta size çekici gelen özellikler nedir peki?

Stil, duruş... Güzelliğin yanı sıra seçtikleri... Sonra dünyaya renk katabiliyor mu, yaratıcı mı, kendini seviyor mu, kendine bakıyor mu, havası, edası, paylaşımcılığı...


* Sizin kadınlara çekici gelen yanlarınız neler?

Öyle kendimi çok yakışıklı bulan birisi değilim. Ama yazdığım şeylerin kadınları etkilediğini düşünüyorum. Bir de başarılı olmak insanı çekici kılıyor. Daha önceleri edebiyatçı mı olsam, gazeteci mi, avukat mı diye düşündüğüm zamanlar olmuştu. Her ne iş yaparsam yapayım kendi kendime “İlk beşte olmalıyım” diye bir hedef koymuştum. Başarılı olma konusunda bir saplantım var.


* Romantik misiniz peki?

Evet. Gitarımı alıp sevgilime şarkı söylerim. Yeni çıkacak şarkıları mutlaka dinletirim. Kız arkadaşım yaptığım işlere yorum yapabilme kapasitesine sahip biri... En sevdiğim zamanlar geceleri yeni şarkılarımı sevgilimle paylaştığım anlar... Hep mum yakarım, atmosfer insanıyımdır.


* Erkeklerin yaşı ilerledikçe, sevgililerinin yaşı küçülüyor mu? Siz nasıl bakıyorsunuz bu meseleye...

18 yaşındayken sevgilimin 30 yaşında olması çok hoşuma giderdi. Yaşlandıkça da genç birisinden daha çok beslenebiliyor, yenilenebiliyorsunuz. Ama her zaman da öyle değil. Bazen sohbet eksik kalıyor, yaşanmışlık yetmiyor. O zaman da hemen vazgeçiyorsunuz.


Kenan Doğulu’nun gizli yönleri...

* Kendi deyimiyle “simetri manyağı”, evde eşyaların simetrik durmasına dikkat ediyor.

* Üç senedir resim yapıyor. Resim yapmak onun için bir çeşit meditasyon.

* Kendi kendine müziği açıp evde dans etmekten büyük keyif alıyor.

* Oyuncaklarından vazgeçemiyor. Çocukken oyuncak araba koleksiyonu varken, şimdi klasik araba koleksiyonu var. En sevdiği arabası, üstü açık, beyaz Mustang’ı...

* İlk buluşmalarda kız arkadaşlarına yemek yapmayı çok seviyor. Her tür makarnayı çok iyi pişiriyor. Ama sonrasında yemek işini sevgilisi devralsın istiyor. Bakılmış, beslenmiş, özen gösterilmiş olmak hoşuna gidiyor.

* Aklına gelen şarkı sözlerini cep telefonuna yazıyor. O yüzden cep telefonunu kaybetmekten çok korkuyor.

* Unutkan ve dalgın olduğu için değerli eşyalarını yanında taşımıyor.

* Şapka, gözlük, bileklik, kemer, saat tutkunu. En iyi parçaları Londra’da buluyor.

* En büyük korkusu yanlış anlaşılmak...

* Besteyi bekleme psikolojisinden sıkılmış. O yüzden artık duygularını şiirle de kağıda döküyor. İleride bir şiir kitabı çıkartmak istiyor.

* Çocukken yaramazlık yaptıklarında anneleri, abisi Ozan Doğulu’yla kendisini tuvalete kapatırmış. “Hangimiz kapatılırsak kapatılalım, diğerimiz kapının dışına oturur, ceza bitene kadar kalırdı. Birbirimizi hiç bırakmazdık, sohbet ederdik. Hâlâ da öyle...” diyor.

“Şans Meleği enerjik bir şarkı... Seçim sonrası üzülenler bu şarkıyla neşelensin, seçim sonucuna sevinenler de bu şarkıyla eğlensin.”

Hep korundum ama Brezilya’daki kazada ölümlü olduğumu anladım

* Single çıktı. Albüm ne zaman?

Şans Meleği’ni bu yaz çorbada tuzum olsun diye çıkarttım. Albüm kışa... Çünkü içinde kışlık, melankolik duygular var.

Haziran 15’ine kadar seçim tantanası vardı. Ağustos ayı da Ramazan... O yüzden kışa bıraktım.


* “Hayat böyle bir şey. Şipşak değişir işler” diyorsunuz şarkıda... Hayatınızın şipşak değiştiği bir durum oldu mu?

Hımm... Düşüneyim biraz... Geçtiğimiz aylarda Brezilya’da bir deniz kazası geçirdim. Dalga beni aldı, dibe vurdu, kafamı kayaya çarptım.

Hayatım boyunca çok korundum, kollandım, sevildim. Tek başına, yabancı bir ülkede, denizin dibini boylayınca ölümlü olduğumu hissettim. Bu da hayatımda yepyeni bir sayfa açtı. Veremediğim kararları verdim, bundan sonra yapmayacağım şeylerden emin oldum, anı yaşamak gerektiğini bir kez daha fark ettim.


* “Bir günde büyüdüm” diyeceğiniz bir olay yaşadınız mı peki?

Babamın öldüğü gün, olabilir. 13 yaşındaydım. Hayatı yeni öğrenmeye başladığım, sorguladığım bir zamanda mentorumu kaybetmiş oldum. Ozan’la beraber evin erkeği rolünü üstlendik. Yaşlarımız yakın olduğu için birbirimize ve bizden 10 yaş küçük kardeşimize abilik yaptık. 15 yaşından itibaren para kazanmaya başladık. Omuzlara sorumluluk yüklendi tabii.


* İlk sahneye çıktığınızda kaç yaşındaydınız?

15. Ataköy’de barlarda çalıyordum.


* Yorulmadınız mı, sıkılmadınız mı bunca zaman?

Sıkılmadım. Çünkü bildiğim ve en iyi yaptığım iş bu. Üretmek ve karşılığında takdir edilmek en güzel ödül.


* Gece klüplerinde çıkmıyorsunuz ama artık.

Ondan yoruldum bak.

10 senedir çıkmıyorum. Alkollü insanlarla uğraşmak, herkesi memnun edebilmek çok zor. Çalışma saatlerinden ötürü kötü besleniyordum, uyku dengem de bozulmuştu. “Şaziye” benim için mihenk taşıdır ama... Servis, kalite, konfor çok yüksek düzeydeydi orada. Liza Minelli’den, Rod Stewart’a birçok kişi beni dinledi. Çok güzel anılarım var o yıllara ait...


* Peki kötü anınız var mı? İçkinin dozu kaçınca, olay çıkaranlar oluyor muydu?

Olmaz mı? İstek şarkılar vardır. Bazı ağır abiler şarkı istediğinde söylemek zorunda kalmak, bilmiyorsan öğrenmek zorunda kalmak yorucu oluyordu tabii...

Kavga edenler, küsenler, havaya ateş açanlar, sahneye kusanlar... Milyonlarca şey yaşadım.


* Siz içkiyi bir ara bırakmıştınız. Devam mı?

Gece klüplerinde çalışmanın getirdiği en kötü şey içki alışkanlığıydı. Başka türlü siz eğlenemiyorsunuz. O eğlenen gruba kolay adapte olamıyorsunuz. Şimdi içkiyle ilişkim, keyif bazında...


* Erkekler kadınlara şampanya gönderirler ya, size sahneye bir şey gönderen kadınlar oluyor muydu?

Hediyeler, çiçekler, şampanyalar... Karşılığında bir jest istiyorlar tabii. Ya bir bakış, ya bir şarkı, ya tanışma, ya yakınlaşma. “Benim farkıma var” diyor sana... Ben de bir şekilde farkına varıyordum.


Frank Sinatra gibi 60’ıma kadar sahnede olmak istiyorum

* Şarkı söylemek haricinde, iş güç ne yapıyorsunuz?

Türkiye’nin her yerinde babamın konservatuvarının şubelerini açmak istiyorum. Birçok gence burs vermek, yetenekli öğrencilere destek olmak, piyasaya insan yetiştirmek istiyorum. Bunun dışında bazı yatırımlarım var. 15 yıldır, Doğulu Prodüksiyon’dan hem kendi albümlerim hem bazı arkadaşlarımın albümleri çıkıyor. Efendy diye ses ve ışık firması kurdum. Geçtiğimiz aylarda arkadaşım Keçe ile birlikte bir film prodüksiyon şirketi kurduk. Onlarca reklam filmi çektik. Öte yandan senaryolar yazıyorum, oyunculuk dersleri alıyorum.


* Aaa! O nereden çıktı?

Sinemayla ilgili algımın açıldığı bir dönemdeyim. Temmuz ayı içerisinde Yılmaz Erdoğan’ın bir projesini BKM ile birlikte hayata geçireceğiz. Önümüzdeki yıllarda kendi filmlerimi de yapmak istiyorum. Çok sevdiğim ve hayranlıkla izlediğim bir dal. Ama müziği bırakmam mümkün değil. Kendimi Frank Sinatra gibi 50’lerime, 60’larıma kadar sahnede görüyorum.


* Şarkılar nasıl olur o zaman? Böyle “Süper... Süper...” olmaz herhalde...

Olmaz. Benim çok manalı şarkılarım da vardır. Dönüp baktığımda 18 yaşında “Aşk Oyunu”nu nasıl yazdığıma şaşırıyorum. İçime başka karakterler girmişti herhalde... İleriki yıllarda da daha oturaklı şarkılara ağırlık veriririm. Komik durmadığı sürece, her türlü aktivitenin içinde olmayı düşünüyorum.