Politika

Kemal Derviş'ten Tütün İşçilerine

Önder: Canavar otu nasıl kurutursa Kemal Derviş öyle kurutmuştur bu ülkenin tütününü

20 Ekim 2010 03:00

T24 -   Tütün üretiminin yabancı şirketlere terk edilmesini ve bunun sonucunda işsiz kalan tütün işçilerinin yeniden başlayan direnişini Kemal Derviş yönetimi ile uygulanmaya başlanan politikalara bağlayan Sırrı Süreyya Önder'in Radikal'deki yazısı şöyle:


Orobanş, oroban chaceae familyasına ait obligat çiçekli parazit bir bitkinin Türkçe okunuşudur. Üreticiler ona ‘Canavar Otu’ derler. En çok tütün, ayçiçeği ve domatese musallat olur. Yanında boy verdiği bitkiyi üç günde kurutur. Bir tarlanın tümünü mahvedebilir.


Bundan çok değil on yıl önce ülkemiz milli birlik ve beraberlik koalisyonu ile yönetilmekteydi. Milliyetçiler, sosyal demokratlar, liberaller hükümet ortağı olmuş, paşa paşa idare-i maslahat yapmaktaydılar.


“Peki ya muhafazakârlar yok muydu” diye hiç sormayın! Yukarıda saydığım imtiyazsız sınıfsız kütlenin tek ortak özelliği, gayet muhafazakâr oluşlarıdır.


Koalisyonun en kabak tekeri


İşte bu koalisyon, ekonominin zaten kabak olan tekerini patlatıp jant üstü gitmeye başlayınca yalvar yakar ABD’den Kemal Derviş’i getirtip, “Bizim bütün üyelerimiz malın önde gideni, bi tane bile bu işi kıvıracak adamımız yok, nolursa senden olur” dediler.
O da ‘15 günde 15 yasa’ çıkarılması şartını koydu.


Hükümet adamları bu şartı kabul ettiklerini davul zurnayla ilan ederek, neredeyse köçek oynattılar.
Bununla yetinseler iyiydi; yiğidim bu sana az gelir, bir de civan evladın varmış, gelsin bizim kıt akıllı burjuvalarımızın mekânlarında gevendelik edip, 3-5 yolunu bulsun diyerek adamı iyice mest ettiler.


15 günde milli birlik duygusuyla çıkarılan yasaların ilki ‘tütün ekiminin sınırlandırılmasına dair kanun’du. Tütünü, şekerpancarı ekiminin sınırlandırılması izledi. 1999 yılında 270 bin dekar alanda 568 bin köylü tütün ekimi yaparken şimdi tütün üretici sayısı 100.000’li rakamlara geriledi.


Sokağın ağzıyla söyleyecek olursak, buradaki kullep, genetik alanındaki gelişmeler sonucunda ‘gelişmiş ülkeler’ adı verilen emperyalist ülkelerin artan tarımsal ürünlerine yeni pazarlar bulma dümeniydi. Çokuluslu sigara tekellerinin cazip pazarı haline gelen Türkiye, tütün yasağı ile iç pazarını tümüyle yabancı şirketlere teslim etmiştir.


Tütün üreticisi buna isyan etmesin diye birkaç yıl ‘doğrudan gelir desteği’ adıyla para verdiler. AKP hükümeti bunu da keserek ‘ürüne destek’ uygulamasına başladı.


Ucuz işgücü kervanı


400.000 tütün üreticisine ne oldu? N’olacak, kent yoksullarına dönüşüp ucuz işgücü kervanına dahil oldular. İşte 4 C dedikleri, Tekel işçilerinin ekmeksiz bırakılması süreci o gün başlamıştı.
Bir çakıl taşı söz konusu olduğunda aslan kesilen milliyetçiler, milyarlarca çakıl taşı götürülürken çırpınmasın diye bu milletin başını tuttular. Hatta bu uygulamaya itiraz eden bir arkadaşlarını istifa ettirdiler. Sosyaldemokratlar, görmesin diye bu milletin gözünü bağladı. Liberaller de “Tütünü olmayan bir milletin işçisine ne gerek var, zaten boş duruyorlar!” diye fetva verince işçiler aşsız-ekmeksiz ortada kaldı.


Ankara’yı dar ettiler


Kendiliklerinden örgütlendiler. Ankara’yı devlete dar ettiler. Başta sosyalistler olmak üzere bütün ezilenlerin desteğini aldılar. Sonra bildik ayak oyunları devreye girdi. Vaktiyle 12 Eylül cuntasına genel sekreteri Sadık Şide’yi Çalışma Bakanı olarak hediye eden Türk-İş’e bağlıydı sendikaları.


Türk-İş, “2 Nisan’da Ankara’da olacağız” diyerek başından attı işçileri. Egemenlerden yana ‘sarı genetik mirasları’ devreye girmişti. İşçiler inanıp gittiler. Bu uğurda hayatını yitiren, çocuğu ölen arkadaşları vardı. Döndüklerinde sendikalarının kapısında polis bekliyordu. Dünyada işçisini sendikaya sokmamak için polis çağırma şerefine nail bir sendika olarak tarihe yazdırdılar kendilerini.


Sokaksa sokak! Önceki gün sokağa vurdum, 14 gündür sendikalarına giremeyen Tekel işçilerinin arasında buldum kendimi. Bu okuduğunuz süreci anlatarak destek verdim onlara. Paşabahçe Devlet Hastanesi temizlik işçisiyken taşeronlaştırılarak işine son verilen ve tek başına 100 gündür hastane bahçesine kurduğu çadırla hakkını arayan Türkân Albayrak da oradaydı. Şöyle konuştu kalabalığa: “Ben önce Tekel işçilerine göre şanssız olduğumu düşünüyordum, çünkü tek başıma hakkımı arıyordum. Ama şimdi şanslı olduğumu düşünüyorum, çünkü beni satacak bir sendikam yok!”


Yazının başındaki Kemalleri şimdi açıklayabilirim: Kemallerin orobanş olanı Kemal Derviş’tir. Canavar Otu nasıl tütünü kurutursa öyle kurutmuştur bu ülkenin tütününü.


Menşevik olanı da iki gün önce iktidar olmak için ondan akıl soran Kemal Kılıçdaroğlu’dur.
Sanatçılardan, aydınlardan akıl fikir sorma toplantıları yapıyormuş.
Kendime zor yeten aklımla buradan fikrimi söyleyeyim: Azrail’in can dağıttığı görülmemiştir!