Medya

Kekeç'ten Taşgetiren'e: Hazımsız, bundan sonra hak ettiği neyse onu alacak

"Madem dosya okumayı çok seviyor, bu kadarcığını da yapsın"

18 Eylül 2017 12:43

Star yazarı Ahmet Taşgetiren ile Ahmet Kekeç arasında eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın ABD'de yürütlen "Reza Zarrab" davasına dahil edilmesiyle başlayan tartışma devam ediyor.

Son olarak kendisine yönelik olarak "Ne yapabilirim şimdi Kekeç'in kafası böylesine çabuk karışıyorsa. Oysa ben çok sade yazdığımı düşünürüm ve okurlarım da bunu bilirler" diyen Taşgetiren'e Kekeç'in yanıtı "Bay Taşgetiren’in 'soda iç' tavsiyesinin öncelikle kendisi için geçerli olduğunu düşünüyorum. Kaç yıldır yazılarını okuyorum; Erdoğan’la meselesini halledememiş ve onun tarz-ı siyasetini problem olarak gören (hatta en büyük problem olarak onu gören) bir hazımsız kişilik görüyorum. Hakikaten soda içmelidir" oldu.

Kekeç, sözlerinin devamında şunları kaydetti:

"Bakanlar hakkındaki iddiaları muhtemelen, FETÖ’nün hazırladığı dosyalardan okumuştur. Çünkü kendisi dosya okumayı çok severmiş. FETÖ dosyaları dışında bir kaynağı, edindiği başka bilgiler ya da ulaşmış olduğu “belgeler” varsa, bilmek isteriz."

Ahmet Kekeç'in "Bay Taşgetiren" başlığıyla yayımlanan (18 Eylül 2017) yazısı şöyle:

Başlıktaki “Bay Taşgetiren” ifadesinin mesulü, Ahmet Taşgetiren’in kendisidir.

Hak ettiği neyse, bundan sonra onu alacaktır.

Bay Taşgetiren’in “soda iç” tavsiyesinin öncelikle kendisi için geçerli olduğunu düşünüyorum. Kaç yıldır yazılarını okuyorum; Erdoğan’la meselesini halledememiş ve onun tarz-ı siyasetini problem olarak gören (hatta en büyük problem olarak onu gören) bir hazımsız kişilik görüyorum. Hakikaten soda içmelidir.

Ben de galiba son derece net yazıyorum...

Hangi Bakan’ın malı götürdüğünü (ne oranda götürdüğünü) bilmiyorum... (“Malı götürmek” ifadesi Derviş meşrep Bay Taşgetiren’e aittir.) Bunu Bay Taşgetiren biliyor olmalı ki, o dört Bakan’ı yargılamış, mahkûm etmiş ve “Malı götürdüler, şimdi hesap versinler” diyor.

Bakanlar hakkındaki iddiaları muhtemelen, FETÖ’nün hazırladığı dosyalardan okumuştur. Çünkü kendisi dosya okumayı çok severmiş...

FETÖ dosyaları dışında bir kaynağı, edindiği başka bilgiler ya da ulaşmış olduğu “belgeler” varsa, bilmek isteriz.

Bilelim ki, biz de içimize sindiremeyelim.

Bay Taşgetiren, bir Bakan’ın ya da Bakanların, milli hassasiyetler arasında “malı götürmesini”, bunu da bizim hazmetmemizin istenmesini kabul edemiyormuş; filanca Bakan’a veya ötekilerine hesap ver dememeyi anlayamıyormuş...

Kurnaz Bay Taşgetiren meseleye bu şekilde (“kesinlik” bildiren bir yargıyla) bakmayanları zımnen “yolsuzluk savunucusu” konumuna düşürebilir, FETÖ dosyaları üzerinden vicdanını temize çıkarabilir; bu da onun tarz-ı siyasetidir. Ama ben o dört Bakan’ın atfedilen cürümleri işleyip işlemediklerine, suçlu olup olmadıklarına ilişkin bir yazı yazdığımı, hele onları koruyan bir tutum aldığımı hatırlamıyorum.

Çünkü konumuz “yolsuzluk iddiaları” değil.

Konumuz, Amerikan tazyiki.

Söylediğim şey çok açıktır. İki kere yazdım. Bu üçüncü olacak:

Hem, 17/25 tertibinden cesaret bulan Amerikan tazyikinin bir “milli mesele” olduğunu söyleyeceksin, hem de bu milli meseleyi birilerinin “kol saati”yle sembolize ettiği dosyalarla irtibatlandırarak anlamaya ve açıklamaya çalışacaksın.

O dosyalar olmasaydı, yani Bakanlar (Bay Taşgetirenin ifadesiyle) “malı götürmeseydi”, bu tazyik de olmayacak mıydı?

O zaman niye şikâyet ediyoruz ki? FETÖ’nün başaramadığını müttefikimiz başarıyor işte... Dönemin Başbakanı Yüce Divan seçeneğini devreye sokamamıştı... Belki Amerika’nın Yüce Divan’ında yargılarız onları. Bay Taşgetiren niye Amerikan tazyikini dert edinmiş görünüyor ki?

Mahut tazyikle ilgili (yani bir “mili mesele” olarak karşımızda duran Amerikan baskısına neden olarak) yığınla gerekçe sıralanabilir. Mesela, “hava savunma sistemi” filan denebilir. Ama “kol saati” derseniz, başka bir şey söylemiş, o günkü dosyaların “haklılığına” işaret etmiş olursunuz. Para sayma makinelerinin, ayakkabı kutularının, “montajlanmış” ses kayıtlarının, ortalığa saçılmış tapelerin ve bilumum kirli varakanın bir mizansenin “tamamlayıcı aparatları” olduğunu biliyoruz, değil mi?

Bilmediğimiz farklı durumlar varsa, Bay Taşgetiren bunları açık etmelidir.

Bilelim de, ona göre “Ah o kol saati! Olmasaydı, Amerika’yla ne güzel geçiniyorduk!” diye hayıflanalım.

Bay Taşgetiren’in “kafa karıştırdığını” yazmıştım.

Çok alınmış.

Savunma stratejisini “yalan” ve “tezvirat” üzerine kurmuş FETÖ sanıklarının ifadelerine “üzerinde durulması kaçınılmaz iddialar bunlar” muamelesi yapıp, “Gün Kralı arama günü. Kral kim?” diye nafile bir “soru”nun peşine düşüyorsanız ve böylece kontrollü darbe iddiasına gerekçe teşkil edebilecek çıkarımlarda bulunuyorsanız, yaptığınız şeyin yanında “kafa karıştırmak” fiili hafif kalır. Nihayetinde, “Hukukçu diyor ki” başlığı altında, FETÖ’nün niçin terör örgütü sayılmayabileceğine ilişkin güya tespitlerde bulunan bir adamdan söz ediyoruz. Bence devam etsin alınganlıklara.

Bir de diyor ki, “Kekeç eğer benim mağduriyetler konusundaki duyarlılığımı sorun olarak görüyorsa, bilsin ki o hassasiyetim devam edecek.”

Neden sorun olarak göreyim! Devam etsin... Ama “Bunlar suçsuzdur” dedikten sonra, “kefil” olduğu kişilerde “ByLock” çıktığını yazmasın. Bari bunu yapmasın! Ya da bıraksın, yargı versin kararını... 17/25 Aralık dosyalarını hazırlayan FETÖ yargısına güveniyor da (çünkü bazı Bakanların “malı götürdüğünü” iddia ediyor), FETÖ’den ayıklanmış bu yargıya mı güvenmeyecek?

Şırnak Tümen Komutanı Abdullah Baysar’a gelince...

Bu konuda benim bir kanaatim yok. Suçlu olup olmadığını bilemem. Buna yargı karar verecek.

Dilerim ki suçsuzdur.

Kelkitlioğlu networkünün bizi “yanlış bilgilendirdiğini” düşünüyorsa (ki, böyle düşünüyor), kendi “okumalarını” ya da netvorkünü devreye soksun.

Madem dosya okumayı çok seviyor, bu kadarcığını da yapsın!