“Hüseyin Ali” mahlasıyla Özgür Gündem’de yazan KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, seçim sonuçlarına ilişkin olarak, "Kürtler HDP’ye oy vererek Kürt sorununun demokratik siyasal çözümünün gerçekleşmesini derhal istemiştir. Bunun için de Kürt Halk Önderi’nin özgürlüğünün sağlanması gerektiğini vurgulanmıştır" dedi.
Hüseyin Ali'nin Özgür Gündem'de "Özgür ve eşit koşullarda müzakere" başlığıyla yayımlanan (8 Temmuz 2015) yazısı şöyle:
Türkiye’de siyasal alanda en fazla kullanılan kavram çözüm sürecidir. Çözüm süreci derken de kastedilen bellidir; Kürt sorununun çözümü! Kürt sorununu çözmeyen bir süreç de çözüm süreci olamaz. Kürt sorunu da Kürtlerin temel taleplerinin kabul edilmesi ve kırk yıllık savaşın yarattığı tahribatların giderilmesiyle çözülür. Eğer bir çözüm sürecinden söz edilecekse Kürtlerle ilgili sorunların çözülmesi gerekir.
Kürt sorunu, Kürtlerin kimliğinin inkarı ve haklarının yok sayılmasıyla ortaya çıkmıştır. Bu nedenle Kürtler birçok yol ve yöntemle mücadele edip kimliklerini anayasal ve yasal güvenceye kavuşturmak ve bu temelde temel haklarını elde etmek istemişlerdir. Temel haklarından en önde geleni ise, kendi kendilerini yönetme, anadilleriyle kendi siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel yaşamını sürdürme olmaktadır. Bunun için de anadilde eğitim yapması gerekmektedir. Çözüm sürecinin amacı, bu sorunları çözmektir. Bu sorunları çözmeyen bir sürece çözüm süreci denilemez.
Tabii ki tüm halklar önderleri ve örgütleriyle mücadele ederler. Son yüzyılda Kürt sorununu gündeme sokan direnişler olmuştur. Bakurê Kurdîstan’da bunların en uzunu bir ya da iki yıl sürmüştür. Bakurê Kurdîstan dışında da bazı direnişler ve mücadeleler olmuştur; ancak hiçbirisi PKK kadar uzun süreli, kesintisiz ve yaygın bir mücadele içinde olmamıştır. Bu nedenle Kürdistan halkının en büyük ve en etkili mücadelesi olduğu daha şimdiden tarihe geçmiştir. Öyle ki sadece Kürdistan ve Kürdistan’da sömürgecilik uygulayan ülkeleri değil, tüm Ortadoğu’yu etkileyen bir mücadele haline gelmiştir. Bu mücadeleyi yürüten PKK’dir. PKK’yi de kurup geliştiren ve bugünkü güce ulaştıran ise tartışmasız olarak Kürt Halk Önderi Öcalan’dır. Bunu da herkes tartışmasız kabul etmektedir. Son yıllarda Türk basını ve siyasi yetkilileri de Kürt sorununda en makul, sağduyulu ve çözüm gücü olan aktörün bu önderlik olduğunu kabul etmiştir.
PKK Önderliği uluslararası komployla esir alınmıştır. Ancak esaret altında olduğu 17 yılda ne örgütü ne de halk üzerindeki etkisi azalmıştır. Bu nedenle Kürt halkı bu Önderliği milyonlarca imzayla siyasi Önderi ve siyasi iradesi olduğunu tüm dünyaya ilan etti. Kürt Özgürlük Hareketi ve Kürt halkı Önderlerinin Kürt sorununun çözümünde yapılacak görüşmelerde baş müzakereci olduğunu defalarca deklere etti. Ancak bir taraftan çözüm sürecinden söz edildi, diğer taraftan baş müzakereci olan Kürt Halk Önderi’ne bu rolünü oynaması için gereken imkan tanınmadı; tecrit sürdürüldü. Bazen görüşmeler yapıldı, bazen yasak konuldu. Baş müzakereci bu Önderliğin ailesiyle yaptığı görüşmeler bile Türk devletinin keyfine göre yapıldı ya da yapılmadı. Böyle bir durumda Kürt sorununun çözümü gerçekleşebilir mi?
Kürt Halk Önderi ve Özgürlük Hareketi tutumlarıyla Kürt sorununun çözümünü gündeme koydular. Ancak Kürt sorununun çözümünde bir gelişme sağlatılamadı. Çünkü Tayyip Erdoğan’ın “masa da yok, taraf da yok, izleme heyeti de yok, Kürt sorunu da yok” demesi, AKP hükümetinin bu görüşmelere bir çözüm sağlatma rolü vermediğini ortaya koymuştur. Taraf da yok, müzakere de yok denilen bir yerde tabii ki baş müzakereciye özgür tartışma ve özgür müzakere yapma imkanı verilmez. Çünkü hala bu Önderliğe bir rehine olarak bakılmakta ve üzerinde tam bir tecrit uygulanmaktadır. 17 yıldır tecrit hiçbir biçimde kaldırılmamıştır. Devlet heyeti ve HDP heyetiyle yapılan görüşmeler zamanında bile tecrit sürdürülmüştür. Bu açıdan çözüm süreci, müzakere ve Kürt sorununun çözümü açısından Kürt Halk Önderi’nin özgürleşmesi şarttır. Özgür tartışma ve özgür müzakere koşulları sağlanmadığı müddetçe kimse çözüm sürecinden söz edemez.
Şimdiye kadar var olan süreç, AKP hükümetini çözüm sürecine sokma süreciydi. Tam AKP hükümeti sürece sokulmak üzereyken devlet ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan müdahale etmiş “taraf da yok, masa da yok, müzakere de yok, Kürt sorunu da yok” demiştir. Kim ne derse desin gerçeklik budur.
AKP’liler şimdi de yer yer çözüm süreci devam eder gibi şeyler söylüyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bile HDP Antep Milletvekili Celal Doğan’la yaptığı görüşmede sanki taraf yok, masa yok, müzakere yok, Kürt sorunu yok dememiş gibi çözüm süreci devam eder mesajı vermiş. İşte çözüm sürecinin gelişmemesi ve adım atılmaması bu anlayışın sonucudur. Sözde çözüm sürecinden söz etmek, ama hiçbir şey yapmamak! Bu, devletin ve hükümetin tarzı haline gelmiş. Amiyane deyimle alavere dalavere Kürt Memet nöbete yaklaşımını bu görüşmelerde de göstermektedirler. Kürt halkı zaten bu nedenle AKP hükümetine seçimlerde gereken dersi vermiştir. Çözüm sürecinden söz edip hiçbir adım atmama oyunu bitmiştir demiştir. HDP’ye oy vererek Kürt sorununun demokratik siyasal çözümünün gerçekleşmesini derhal istemiştir. Bunun için de Kürt Halk Önderi’nin özgürlüğünün sağlanması gerektiğini vurgulanmıştır. Bu seçimin Kürtler açısından verdiği mesajı böyle anlamamak, devekuşu gibi kafayı kuma gömmektir.
Kürt Özgürlük Hareketi şimdiye kadar dünyada hiçbir siyasi hareketin göstermediği makul yaklaşımı ve sabrı göstermiştir. Bu makul yaklaşım ve sabır da Türkiye’deki inkarcılığın derinliğini bildiğinden gösterilmiştir. Ancak gelinen aşamada eskinin tekrarı Kürt halkının özgürlük iddiasından vazgeçme ve dayatılan teslimiyeti kabul etmek anlamına gelir. Bu kadar diyalog ve görüşmeden sonra, Kürt Halk Önderi’nin bu kadar çaba göstermesinden sonra baş müzakereci Önderliğin özgürlüğü dışında bugünkü rehine durumunu kabul etmek, bu Önderliğin esareti ve rehine halini normal görmek olur ki bunu da hiç kimse ne Kürt halkından, ne de Özgürlük Hareketi’nden bekleyebilir.
Kürt Halk Önderi 17 yıldır rehine ve esaret koşullarında bulunmaktadır. Bu koşullarda bile Kürt halkının özgürlüğü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi için büyük bir sabır göstermiştir. Bu Önderliğin sadece İmralı’daki duruşu ve çabası bir destan halidir. Ancak gelinen aşamada Kürt sorunu çözülecekse, Türkiye demokratikleşecekse bu Önderlik özgür olmalıdır. Baş müzakereci özgür koşullarda olmadığı müddetçe hiç kimse gerçek müzakere ve çözümden söz edemez. Bu nedenle herkes gerçekçi ve hakkaniyetli olmalıdır. Bir halkın özgürlüğü söz konusuysa herkes Kürt sorununun çözümünde baş müzakerecinin özgür olmasını istemelidir. Yoksa Kürt sorununun çözümünde samimiyetten söz edilemez.