Kültür-Sanat

'Kazım Koyuncu'nun tarzı piyasalaştırıldı'

Kazım Koyuncu'nun vefatından beri tarzını örnek alan birçok genç ortaya çıkmasına rağmen 'varisi' daha bulunamadı.

11 Ekim 2009 03:00

Kazım Koyuncu'nun vefatından beri tarzını örnek alan birçok genç ortaya çıkmasına rağmen 'varisi' daha bulunamadı.

Koyuncu'dan sonra bölgenin müziğe gönül veren gençleri onun yerini doldurmaya talip oldu. Zaman Gazetesi'nin haberine göre,bu amaçla birçok isim ve grup ortaya çıktı. Ancak hiçbiri, Koyuncu'nun yerini tutmadı. 2005-2009 yılları arasında çıkan albümlere bakarak bazı müzik eleştirmenleri 'Kazım Koyuncu'nun vârisleri çoğalıyor' dese ve bölgenin müzisyenleri arasında gizliden gizliye böyle bir rekabet olsa da hâlâ 'uşaklar' Kazım Koyuncu'sunu arıyor.

Karadeniz müziği, uzun yıllar tulum ve kemençeden ibaret bir müzik olarak algılandı. Çünkü müzisyenler ya da yorumcular, bu müziğin hep fıkır fıkır yönüyle ilgilendi. Ortaya da taverna müziği ile arabesk karışımı, tuhaf mı, eğlenceli mi, hüzünlü mü olduğu pek de tanımlanamayan bir tür çıktı. Yöresel enstrümanlar kullanılarak evrensel bir müzik yapılamadı. Bu, birçok Karadenizli'nin içini acıtan bir durumdu. Etnik müzik dalında uluslararası alandaki başarılarıyla tanınan Birol Topaloğlu'nun otantik yaklaşımı, Batı armonisini Karadeniz müziğine taşıyan Fuat Saka'nın sonrasında da Volkan Konak'ın çabaları, bu algıyı bir nebze olsun kırdı. 1990'lı yılların ortasında ise Karadeniz müziğinde yeni arayışlar kendini hissettirmeye başladı. 1995'te ilk albümü 'Vamişkunan/Bilmiyoruz'u çıkaran Laz rock grubu Zuğaşi Berepe (Lazcada Denizin Çocukları demek) bu arayışın en önemli adımıydı. Rock tarzında söyledikleri yeni bestelerin yanı sıra, otantik Laz şarkılarını yorumlamaları, Karadenizli gençleri çok heyecanlandırdı, cesaretlendirdi. Grup, ne yazık ki 1998 yılında ikinci albümü İgzas'ı çıkardıktan sonra dağıldı.

'Her işte bir hayır vardır' sözü tam da böyle zamanlar için söylenmiş sanki. Çünkü bu ayrılık, arkasında pek çok genci etkileyerek erken yaşlarda göçüp giden bir müzisyeni, grubun kurucu üyelerinden Kazım Koyuncu'yu (diğer üye Mehmed Ali B. Beşli) müzik dünyasına tanıttı. Koyuncu, 2005 yılında vefat edene kadar, yorumuyla, politik duruşuyla ve tavırlarıyla farklı bir sanatçı profili çizdi. Yeni bir müzik tarzı geliştirdi. Karadeniz müziğindeki yozlaşmaya, 2003'te başlattığı 'Hey Gidi Karadeniz' gecelerinde karşı çıktı ve 'yayla müziği' imajını büyük ölçüde yıktı... Viya (2001) ve Hayde (2004) albümleri sadece yöresinde değil, tüm Türkiye'de çok sevildi. Koyuncu, 'Dido Nana'yla geniş kitlelere ulaştı. Çamlıhemşin'deki Fırtına Deresi'nde kurulmak istenen santrale karşı çıkan aktivistlerden biri oldu.

Henüz yolun başındayken müziğe veda eden Koyuncu'nun ölümü, herkes için büyük bir kayıptı. Ancak o, yetenekli Karadenizli gençler için farklı bir kapı açtı. 2000'lerde avucumuzun içini doldurmayacak kadar Karadenizli grup ve sanatçı varken 2009 yılı itibarıyla bu sayıda büyük bir artış oldu. Pek çok müzisyen ortaya çıktı. Hepsi ilk albümleriyle müzik marketlerdeki yerini aldı, almaya da devam ediyor. Ancak albüm yoğunluğu daha çok 2005-2009 yılları arasına tekabül ediyor. Yani Koyuncu'nun ölümünden sonraki döneme...

Dört yıllık süreçte, müziğe meyleden ama cesaret gösteremeyen gençler birer birer stüdyoya girdi. Hepsi Kazım abilerinin açtığı yolda yürümeye talip oldu. Bazı müzik eleştirmenleri bu adımları 'Kazım Koyuncu'nun vârisleri çoğalıyor' şeklinde değerlendiriyor. Onun erken yaşta boş bıraktığı, 'yaşasaydı kim bilir daha ne güzel müzikler yapacaktı' diye iç geçirdiği söyleme, gençler sahip çıkmak istiyor. Bazıları söyleyiş tarzıyla, konuşma üslubuyla başkaldırılarıyla ona öykünüyor. Bu elbette kötü bir durum değil. Sanatın tüm dallarında olduğu gibi müzisyenlerin de birbirinden etkilenmesi doğal. Yani denizin çocukları hiç eksilmiyor, yeniden doğarak çoğalıyor...

Birol Topaloğlu, Fuat Saka, Gökhan Birden gibi tecrübeli sanatçılara 2005-2009 dönemini Karadeniz müziği adına nasıl değerlendirdiklerini, ilk albümlerini çıkaran Karmate, Marsis gibi gruplara ve Abdullah Akat'a, Fatih Yaşar'a, Uğur Sönmez'e, Behçet Gülas'a böyle bir furyada kendi müziklerini nasıl konumlandırdıklarını sorduk.

Kazım Koyuncu'nun tarzı piyasalaştırıldı

Behçet Gülas/Fora: "Öncelikle bizim kuşak Karadeniz müziğini 1992'de Volkan Konak'la sevdi. Benim için Karadeniz müziğinde bir milattır. Ardından Kazım Koyuncu geldi. Karadeniz müziğine eşsiz bir lezzet kattı ve bizlere daha da sevdirdi. Yeryüzünde başta 'Dido Nana' olmak üzere birtakım şarkılar, türküler yazıldı ve bestelendi ama bu şarkıları hakkıyla yorumlayacak kimse yoktu. Kazım Koyuncu yaratıldı, o da geldi şarkılarını okudu ve gitti. Kazım Koyuncu'nun varisi olmak her baba yiğidin harcı değil. Benim hiç değil. Daha sonra bu tarz, Karadeniz müziğinde piyasalaştırıldı. Müzikte ufak tefek esinlenmeler olsa da -ki bu çok doğaldır- insan iyi veya kötü sadece kendisi olmaya gayret göstermeli. Birçok insan Karadeniz müziğinin sadece horondan ibaret olmadığını biliyor artık bu da beni hayli sevindiriyor. Benim bu sanatta en çok yapmak istediğim şey, geleneksel anonim ezgi ve türküleri yeniden derleyip sunmaktan ziyade, kendim yeni besteler yapıp hiç yoktan bir şeyler ortaya koymak. Öyle de yapmaktayım. Kalıcı olup olmayacağını gelecek kuşaklar belirleyecek. Çünkü zaten kalıcı olmuş eserlerle yola çıkmanın benim için pek bir anlamı yok..."

'Merak etme çocuk, bıraktığın yerden devam ettireceğim'

Uğur Sönmez: "Kazım Koyuncu vefat ettiğinde Harbiye Açıkhava'da bir cenaze töreni düzenlenmişti. Orada açılan deftere, 'Merak etme çocuk, bıraktığın yerden devam ettireceğim.' diye yazmıştım. Ama bu, o duygusallığın içinde yazılmış bir cümleydi. Oturup düşündüğünde herkesin rolü ayrı. Ben 10 yaşında bağlama çalmaya başladım. Karadeniz'de 70 türkü üretmiş, Karadeniz'in ilk kadın sanatçısı, 45 adet 45'liği olan bir kadının çocuğu, Ziynet Sönmez'in oğluyum, Her zaman müziğin içinde bulundum. Ama beni müziğe teşvik eden Kazım'dır. Bende albüm yapma fikri 2000'den sonra oluştu. İlk albümüm 2004'te çıktı. Bu işlere biraz geç kaldım. Yaşım 46. Gerçekten ölümünün ardından müthiş bir süreç başladı. Tarz böyle bir şeydir. Bir tarz oluşturduğunuzda sizi taklit etmeye başlarlar. Son dönem gençliğin bir Kazım Koyuncu akımıyla devam ettiği doğru. Albümümü dinlediğinizde ondan bir etkilenme olduğunu hissetmeniz doğal. Bu benim etkilenmem değil de, aranjörümün İlhan Yabantaş olmasından kaynaklandı. Kendisi Koyuncu'yla birlikte Zuğaşi Berepe'yi kuran arkadaşlardan biridir. Ben de albümümde biraz pişman oldum, benimle de örtüşmedi, ikinci albümüm bana ait bir şey olacak. Kazım'ın açtığı bir yol var dolayısıyla. Kesinlikle onun yerini doldurma çabasından söz edilebilir. Ama Ahmet Kaya ve Cem Karaca'nın da yerini doldurmak adına birçok insan yola çıktı ama olmadı. Çıkan albümlerin birçoğuna bakın, bir çoğu Kazım'ın müziğini taklit ediyor, keşke fikirlerini de taklit edebilseler..."

Leş kargaları gibi onun bıraktığı mirasa üşüşülmüştür

Abdullah Akat-Feluka: "Karadeniz müziğinin gençlik içerisindeki ilk değişim hareketleri Kazım Koyuncu ile başlamadı. Volkan Konak ve Fuat Saka gibi isimlere büyük bir haksızlık olur aksini düşünmek. Fakat Kazım Koyuncu ile bir dönem zirve yaptı denilebilir. Nitekim şu anda aynı zirveyi Volkan Konak ile yapmakta. Kazım Koyuncu'nun ardından yaşananlar ise hayli ilginç. Karadenizli olan ve müziğe ilgi duyan neredeyse her genç Kazım Koyunucu'yu idol alarak eline gitarı alıp birkaç akor basmayı öğrendikten sonra, müzik yapabileceği ortamlar aramaya başladı. Böyle bir olay sanırım dünya üzerinde ilktir. Müzik alt yapısı, bilgisi, becerisi yeterli olmayan birçok insan bir araya gelerek gruplar kurmaya ve müzik yapmaya başladılar. Tabii ki bunların içinde çok değerli olanları da oldu. Fakat bu alanda da ciddi bir kirlenme baş göstermeye başladı. Özellikle son bir yılda albüm üretimi anlamında bir patlama yaşanıyor. Hemen hemen aynı tarzda aynı alt yapılar kullanılarak çok sayıda albüm üretilmesi ya bazı şeylerin çabuk tüketilip kaybolmasına ya da kalıcı olup Karadeniz müziğinin algılanışında bir farklılığın oluşmasına neden olacaktır. İki seçenek arasında çok uzun süre kalarak devam ettirilebileceğini piyasanın zor şartlarından dolayı sanmıyorum. Ben bu durumu hiç etik bulmuyorum. Kazım Koyuncu ölünce ardından piyasada büyük bir boşluk oluşmuş bizde buradan bir pay kapalım anlayışıyla hemen herkes Karadeniz müziğine leş kargaları gibi üşüşmüştür. Kazım Koyuncu gibi değerli bir müzisyen yaşatılmak isteniyorsa, bu onun müziğini ve sesini taklitle olmamalıdır. Onun müziğinin üstüne bir şeyler koyabilecek müzisyenlerin kendine özgün üretimleri olmalıdır. Yoksa saçının telini dahi Kazım Koyuncu'ya benzetmekle Karadeniz müziğinin ileriye götürülebilmesi mümkün değildir. Bu noktada Kazım Koyuncu bir duruş olarak ele alınmalı ve Kazım Koyuncu'nun popüler müzik piyasasına karşı olan dik duruşu örnek alınmalıdır.

Feluka olarak biz kendimizi bu furyanın içinde görmüyoruz. Feluka çocuk yaştan itibaren müzik eğitimi almış, İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı'nı 1.likle bitirmiş, İTÜ Müzik Bilimi Kulübü'nün kuruculuğunu ve başkanlığını yapmış, aynı zamanda bir akademisyen olarak 2005 yılından beri İstanbul Teknik Üniversitesi'nde çalışmalarını sürdüren Araştırma Görevlisi Abdullah AKAT'ın sahne projesidir. Feluka'nın bu noktadaki en büyük şanssızlığı geçmişten gelen bilinçli ve ne yaptığını bilen planlanmış bir projenin Kazım Koyuncu'nun ölümüne denk gelmesidir. Kazım Koyuncu'nun duruşu ve müziği bizim için çok önemlidir ve çok saygı değerdir. Fakat ardından gelen furyanın yaptığı müzik bazı istisna kişiler ve gruplar dışında bizi çok tatmin etmemektedir.

Kazım'ın sadece müziği değil, görüntüsü de taklit ediliyor

Fatih Yaşar/Kıyıların Ardında: Sadece müzikte de değil sanatın ve zanaatın kısacası üretimin olduğu her alanda 'özgün'lüğün çokluğu bir zenginliktir. Sayıca çokluk her zaman bir zenginlik değildir. Ve tabi nihayetinde de müzikte özgünleşme, öğrenme çabası yolunda dünyayı ve doğayı daha iyi tanımak; İnsanı, sanatın gelişimini ve sanatçının "kendi" olabilme serüvenini bilmektir diye düşünüyorum. Tüm bunların izinde "Kazım Koyuncu" sadece bir müzisyen ya da rockçı/Karadenizli değil hepsinden fazlası "İnsan ve Dünya" diyalektiğinin bilge ve özgür bir bireyi olarak değerlendirmenin onu ve müziğini daha iyi anlayabilmek olarak görüyorum. "Karadeniz Rock" olarak tanımlanan ( ki nerede başlayıp bitti yani sınırlarının ne olduğu hala bilinmeyen" rock soundlu müziğin günümüzde popüler olmadığını söylemek yanılgıdır. Şimdi şöyle düşünelim Zuğaşi Berepe'yle başlayan ve özellikle "lazca" vurgusu olan döneminin belki de en alternatif rock müziğini icra eden bir grubun ardından Kazım Koyuncu'yla popülerleşen Karadeniz Rock aslında "Kazımın Müziği"ydi. Kazım özgüveni, özgürlüğü ve özgünlüğüyle vardı(r). İsteyerek veya istemeyerek ona öykünen özellikle genç müzisyenlerin varlığı kaçınılmaz bir sonuçtur, çünkü tüm dünyada bu zaten böyledir. Ancak konu müzik ve müzikalitenin niteliğiyse bu sayıca çokluğun doğruluğu şüphesiz ciddi bir tartışma konusudur. Kaldı ki sadece Kazım'ın müziği değil burada Kazım da "şeklen" devam ettirilmeye çalışılıyor. Bu tam da Kazımın 'kendi'ni anlamamaktır. Bahsini ettiğim şey sadece grup/müzisyenlerle ilgili değil aynı zamanda dinleyicilerle de ilgili. Sevmek ya da çok sevmek anlamak olamayabiliyor. Bütün bunların içerisinde kendi müziğimi mümkün olduğunca özgün sesler ve sözler üzerine kurmaya gayret ediyorum. Bu sadece söz/beste/düzenleme ile sınırlı kalmıyor, enstrüman kayıtları, mix/mastering gibi kayıt editleri için de geçerli veya çalarken, söylerken hatta sessiz/suskun kalırken.

Kazım Koyuncu'ya benzetilmemiz normal

Korhan Özyıldız/Marsis: "Kazım Koyuncu gibi bir müzisyene benzetilmemiz normal. Bundan gurur duyuyorum. Kendisi, müziğiyle, duruşuyla, hümanizmiyle örnek aldığımız bir sanatçıdır. Ben müziğe 2000'li yıllarda başladım. Tulumun, kemençenin sesi hep kulağımdaydı, bu yüzden gitarla kendi şarkılarımızı yorumlamayı tercih ettik. Biz evrensel tınılarla Karadeniz otantik müziğinin harmanlanması gerektiğine inanıyoruz. Bu amaçla da Kazım Koyuncu'nun iyi yönlerini alıp müziğimizi daha ileriye nasıl götürebiliriz diye düşünüyoruz. Bize göre popüler olmak kötü bir şey değil, popülist fikirle hareket etmek kötüdür. Henüz yeni bir grup olmamıza rağmen Karadeniz müziğine açılım getirdiğimizi de düşünüyoruz. Grup üyelerinden Ceyhun arkadaşımız, ilk kez elektro kemençeyi yaptı mesela. Grubumuzun doğum tarihi aslında 6 Nisan 2007'dir. Çernobilin yıldönümüdür bu tarih. İlk konserimizi de bu tarihte Kadıköy'de verdik. Karadeniz'de şu anda 228 adet HES (Hidro Elektrik Santrali) projesi yapılıyor. Onlara karşı çıkan ilk biz olduk. Albümümüz üzerinde 2 yıl çalıştık. İki yıl içinde yaklaşık 200 yerde konser verdik. Bu ay içinde 8 konserimiz var. Anadolu'nun her yerine gidiyoruz. Konserlerde ilk önceleri beni Kazım Koyuncu'ya çok benzetiyorlardı. Ama artık Marsis olarak tanıyorlar.

Benzetilme eleştirileri kalıplaşmış fikirlerdir

Resul Dindar/Karmate: Karmate'nin sesinin daha büyük kitlelerle tanışmasını sağlayacak olan Nani albümümüzde ilk olarak Karadeniz'i ve değerlerimizi ön plana çıkarmaya çalıştık. Karmate olarak akustik bir soundla otantik bir müzik yapıyoruz. Biz halk müziği yapıyoruz yani halkların müziği! Bizlerin Karadeniz halk müziğinde savunduğu öncelik bu halkların toplumsal ve çevresel sorunlarını dile getirmektir... Eğer bir kültürün sanatını dilini icra ediyorsak; kişisel hiçbir talep veya arzuların olmaması, bu kültürleri her anlamda sahnede ve sosyal yaşamda ifade edebilecek duruşa ve bilince sahip olunması gerekir. Genel olarak vurgulamak istediğimiz şudur ki; evet içimizden gelen sesleri ortaya çıkardık ilk albümümüz Nani'de. Esasen bizleri besleyen; yaşamı her alanda ortaklaşa paylaştığımız halkların kendilerinin sesidir bu. Gerçekten yaptığı sanata, kültüre saygısı olan nice sanatçılar yetiştirdi Karadeniz. Yeni bir şeyler üretme, bu kültürleri yaşatma çabasında olacak olan tabi ki birileri ortaya çıkacak. Karadeniz müziğinde evet bir devrim noktası olan Kazım sürecini hepimiz yaşadık fakat bu kişinin üzerinden geleceğe bakmak da kesinlikle yanlıştır. Sonuçta Kazım Koyuncuyu var eden onun sanatını besleyen de Karadeniz'dir.

Kendimizi olabildiğince doğal insanlarla buluşturduğumuz, yaptığımız müzikte dinleyiciye yansıyacak olan duruşta; tek göstergeyi benliğimizde var olanlarla yoğurmak olarak algıladığımız ölçüde benzetilme eleştirilerini kalıplaşmış düşünceler olarak görmekteyiz. Bize yönlendirilen düşünceler de eleştirilerin yersizliğini kanıtlar nitelikte. Bunlar arasında benzerlik konusuna cevap olacak önemli söylemlerden biri de Karadeniz müziğine yeni bir soluk getirmiş olduğumuz görüşüdür. İnsanların ticari kaygılarla yozlaştırdığı, çirkinlikleri bulaştırdığı, bir çırpıda tükettiği birçok değer gibi Karadeniz müziği de nasibini aldı bu yozlaşmadan, kirlilikten. Kazım Koyuncu'nun ölümünden bugüne de etkisini gösteren bu dejenereye Karmate olarak set çekebilmek için sesimizin çıktığı en gür şekilde ulaşabildiğimiz her yere önce sevgiyi, kardeşliği, emek bilincini götürme gayesiyle albümümüzü çıkardık. Müziği icra ettiğimiz andaki duygularımızı en yalın ve samimi bir şekilde dinleyene aktarabilmek amacıyla hücum kayıt yaptık. Ne de olsa Karadenizliyiz olabilecek aksiliklere risklere rağmen kendimize güvendik. Şayet içimizdeki birikimleri aktaramayacaksak, emeğin değerini her zaman vurgulayanlar olarak yeni bir şeyler üretemeyeceksek, katkımız olamayacaksa bu sanata bu kültüre, insanlığa; zaten bu değirmeni hiç kurmazdık. Aynı coğrafyadan gelen dolayısıyla aynı iklimde, benzer koşullarda, ortamlarda yetişmiş, benzer kültürlerin getirileriyle bütünleşmiş olan bizler için gerek şarkı söyleyiş tarzının, gerekse sözcüklerdeki vurguların Kazım Koyuncu'yu anımsatması gayet tabi olağan bir durumdur. İnsanlar, sahne önünde ve ardında bizlerin gözlerinde, kalbimizden gelenleri dillendirdiklerimizde samimiyeti hissedebiliyorsa bahsi geçen benzerliği bir güzellik olarak algılayacaktır. Nitekim almış olduğumuz tepkiler herkesçe kritiği yapılan bu durumun, aslında samimiyet olduğu müddetçe dikkat çekmediğinin doğruluğunu kanıtlar nitelikte.

Karadeniz'deki doğal felaketler için kısaca şunu belirtmek istiyoruz. Kapımızın önünden acayip bir şeyler geçiyor, yeşilliklerimizin içine tanımadığımız adamlar giriyor, bir şeyleri ölçüyorlar, biçiyorlar. Derelerimiz de bulanmaya başladı. Yahu bir sorun nedir bunlar, kimdir, ne isterler? Sahip çıkmalıyız yaşadığımız alanlara! Yarınlarımız için, bizlerin biz olarak kalabilmesi için. Çok fazla bu konulara değinmek istemiyorum. Bu kaygımızı, yaramızı çıkarları için kendilerine malzeme yapan, içlerinde vicdan duygusu bulunmayan, fırsattan istifade çabasında, bıkmadan devamlı sömürme, tabiri caizse yeme içgüdüleri olan yaratıklar var... Kimsenin gözüne işte bunları yapıyoruz, savunuyoruz diye sokmaya gerek yok. Sahnede ya da herhangi bir platformda mikrofon başında değil, halkın içinde bu mücadelede yer almak gerekir.

Genç müzisyenleri önemsiyorum

Birol Topaloğlu: Kazım Koyuncu'nun yaptığı Karadeniz-Laz müziğinin geniş kesimlerce benimsendiği; kendi özgün ürünlerinin vermeye başladığı ve en üretken olacağı dönemde genç yasta hayata veda etmesi müziğini daha da popüler hale getirdi. Kazım, sadece bir müzisyen değil, muhalif kişiliği ve yaşam biçimi ile de farklılığını ortaya koyan biriydi. Koyuncu; genele ifade edebilecek entelektüel bir bakış açısı ile Lazca şarkı söylemeye Zuğaşi Berepe döneminde başlamıştır. Zuğaşi Berepe; Lazca şarkılar söylemeye başladığı süreçte Turkiye'de azımsanmayacak bir kesime Lazca'nın ayrı bir dil olduğunu anlatmayı başarmıştır. O dönemde yaptıkları müzik türüne "Lazca Rock" denmesi de ayrı bir başkaldırı örneğiydi. Grup; Laz gençlerini, o dönem müzik yapan insanları -ben de dahil olmak üzere- heyecanlandırmış ve kendi dilimizde şarkılar söylemek için cesaret vermiştir.

1997 yılında tamamı Lazca şarkılardan oluşan ilk albümüm Heyamo'yu çıkarttım. Bu albüm geleneksel Laz müziğine sadık kalarak, tulum ve kemençeye ağırlık vererek yer yer Batı sazları ile harmanlayarak hazırlanmıştır. Bu yol sabır ve uzun süreli gayret gerektirmekte idi. Ve o dönem albüm; geleneksel Laz müziğinin ortaya çıkarılması açısından insanlarda büyük bir heyecan yaratmıştı. Ancak çalışmadaki otantik yaklaşım; gençler açısından müzikal olarak devamını biraz zorlaştırıyordu. Kazım Koyuncu; güncel ve her kesimce kolaylıkla algılanabilecek, tekrarı edilebilecek bir müzik tarzını ortaya koymuştu. Bu da gençleri bu yönde müzik yapmaya cesaretlendirmiştir. Ölümünü ardından Karadeniz'de birçok amatör müzik yapan genç müzisyen ve gruplar çıkmıştır. Bu müzisyenlerin çoğunda bir şekilde Kazım'ın etkisini görmek mümkündür. Kazım'ın ölümünden sonra yarattığı boşluğu birçok müzisyen doldurmaya heveslenmiş görünmekte. Kimilerini de Kazım'ın devamı gibi etiketinden rahatsız olmadıklarını da görmekteyiz. Yine de bu durum Karadeniz-Laz müziğinin güncellenmesine, popüler hale gelmesine görece olarak katkı sağlamaktadır.

Son zamanlarda her güzel şeyde olduğu gibi müzikte de hızlanan bir tüketim süreci devam etmektedir. Bugün gençlerin bir şekilde bu tarz müzik türüne yönelmelerini; gelecekte daha iyi ürünlerin çıkacağı ümidini taşıyarak önemsiyorum. Yıllarca TRT aracılığı ile belli kişilerin tekelinde tutulan ve tek taraflı bakış açısı ile sunulmaya çalışılan Karadeniz ve Laz müziğinin; bugün yörenin genç müzisyenleri tarafından icra edilmesi, sahiplenilmesi dengeleri de pozitif olarak bozmaktadır.

Yeni yollar araştırmak gerek

Fuat Saka: "Kazım'ın yerine talip olmaları doğal. Ülkemizde yeni arayışlar birçok konuda olduğu gibi bu konuda da yok denecek kadar az. İşin kolayına kaçıp hazır malzeme kullanmak yanlışına yine her konuda olduğu gibi müzik alanında da düşülüyor ne yazık ki. Üretmek ve yeni yollar araştırıp yakalamak emek vermekle mümkün. Var olanları değerlendirmek, yanlış değil. Fakat yeni yollar araştırmak gerek. Kazım daha işin başındayken ayrıldı aramızdan. Onun yapmaya çalıştığı müziğin dünyadaki geçmişi uzun. Yani yeni bir müzik değildi. Var olan bir müzik tarzının sözleri Lazca söylenmiş haliydi. Bu nedenle genç arkadaşlarımın bu tarzda müzik yapmaları sadece şarkı sözlerinin Lazca olması nedeniyle Kazım'ın devamı olabilir ama tarzın değil. Zira bu müzik tarzı dünyanın her yerinde çok yaygın."

Kazım Koyuncu'nun mirasını yiyen yedi

Gökhan Birben: Bunu şöyle algılamıyorum miras kavgası ya da Kazım Koyuncu'nun varisi olma sevdası gibi. Zaten Kazım Koyuncu'nun mirasını yiyen yedi, geriden gelen geç kuşakların böyle bir sevdada olacaklarını ihtimal vermek istemiyorum. Benim için asıl önemlisi Kazım Koyumcu'nun tırnaklarıyla kazandığı ve geleceğe bıraktığı, nasıl insan olunur örneğidir genç kardeşlerim biraz buraya baksa iyi olur. Hep merak ettiğim bir şey var, bu ülkede birçok insan yaşamını yitirdi, gerek sanatçı, gerek bilim adamı ya da toplumun oylarıyla iktidara gelmiş siyasiler, merakım şu ki ölümüyle adeta yeniden hayata dönen ya da adını bu denli güncel tutabilen ve bu denli sevilen kim var? Üstelik ne medyada ne de basında boy boy resimleri olmamasına karşın, kim? Böylesi bir insana sevdalanmak elbette ki çok doğaldır ve onun yolundan yürüme sevdasında olmak, bu çok doğal ancak başka hesaplarla yolu yolumdur diyenleri de toplum mutlaka ayıklar. Kazım'la birlikte yaşamış olduğum bir örneği vermek istiyorum, Ahmet Kaya'nın ölümü sonrasında onun adına farklı isimlerin şarkılarını okuduğu bir albüm çıktı. Bu konudaki düşüncemizi sorduklarında Kazım'ın söylediği bir söz vardı 'Ahmet Kaya söylenmesi gerekeni söyledi onun şarkılarını başka ağızlar daha mı iyi okuyacak. Burada geriden gelen genç arkadaşlarımızın ifade etmek istedikleri varsa önce kendilerini ifade etsinler yani geriye baksınlar bir tane daha Pir Sultan, Aşık Veysel, Yunus Emre ya da Mahsuni Şerif var mı?' Ve daha nicelerini sayabiliriz, onlar toplumun değerlerini kendi sesleriyle o topluma sundukları için yaşıyorlar hâlâ. Kazım Koyuncu'nun sesine benzemektense aklına benzemek en doğrusu olur. Bu kardeşlerime haddim olmadan bir tavsiyede bulunmak gerekirse, 'kendiniz olun' derim çünkü Kazım Koyuncu kendisiydi."

Karadeniz müziği ile ilgili son yıllarda çıkan bazı albümler

Karmate (Değirmen), Nani,

Mayıs 2009

Marsis, 2009

Vira Cemal, Alaf, Temmuz 2009

Aydoğan Topal, Heyamo Temmuz 2009

Yavuz Kesepare, Nedu-da, Temmuz 2009

Cengiz Selimoğlu, Ortanca, Haziran 2009

Feluka-Abdullah Akat, Okyanuslara Yolculuk Temmuz 2009

Behçet Gülas, Fora, Temmuz 2009

Uğur Sönmez, Ander Sevdaluk, Şubat 2008

Fatih Yaşar, Kıyıların Ardında, Nisan 2008

Erdal Bayrakoğlu, Zifona, Ağustos 2006

Albüm hazırlayanlar...

Nena (Ses), Gurgula (Gökgürültüsü), Teona (Işık), Dalepa Nena (Kızkardeşlerin Sesi), Ebral Aydın, Vova (Kim)..