Kazım Koyuncu'nun vefatından beri tarzını örnek alan birçok genç ortaya çıkmasına rağmen 'varisi' daha bulunamadı.Koyuncu'dan sonra bölgenin müziğe gönül veren gençleri onun yerini
doldurmaya talip oldu. Zaman Gazetesi'nin haberine göre,bu amaçla birçok isim ve grup ortaya çıktı.
Ancak hiçbiri, Koyuncu'nun yerini tutmadı. 2005-2009 yılları arasında
çıkan albümlere bakarak bazı müzik eleştirmenleri 'Kazım Koyuncu'nun
vârisleri çoğalıyor' dese ve bölgenin müzisyenleri arasında gizliden
gizliye böyle bir rekabet olsa da hâlâ 'uşaklar' Kazım Koyuncu'sunu
arıyor.
Karadeniz müziği, uzun yıllar tulum ve
kemençeden ibaret bir müzik olarak algılandı. Çünkü müzisyenler ya da
yorumcular, bu müziğin hep fıkır fıkır yönüyle ilgilendi. Ortaya da
taverna müziği ile arabesk karışımı, tuhaf mı, eğlenceli mi, hüzünlü mü
olduğu pek de tanımlanamayan bir tür çıktı. Yöresel enstrümanlar
kullanılarak evrensel bir müzik yapılamadı. Bu, birçok Karadenizli'nin
içini acıtan bir durumdu. Etnik müzik dalında uluslararası alandaki
başarılarıyla tanınan Birol Topaloğlu'nun otantik yaklaşımı, Batı
armonisini Karadeniz müziğine taşıyan Fuat Saka'nın sonrasında da
Volkan Konak'ın çabaları, bu algıyı bir nebze olsun kırdı. 1990'lı
yılların ortasında ise Karadeniz müziğinde yeni arayışlar kendini
hissettirmeye başladı. 1995'te ilk albümü 'Vamişkunan/Bilmiyoruz'u
çıkaran Laz rock grubu Zuğaşi Berepe (Lazcada Denizin Çocukları demek)
bu arayışın en önemli adımıydı. Rock tarzında söyledikleri yeni
bestelerin yanı sıra, otantik Laz şarkılarını yorumlamaları,
Karadenizli gençleri çok heyecanlandırdı, cesaretlendirdi. Grup, ne
yazık ki 1998 yılında ikinci albümü İgzas'ı çıkardıktan sonra dağıldı.
'Her işte bir hayır vardır' sözü tam da
böyle zamanlar için söylenmiş sanki. Çünkü bu ayrılık, arkasında pek
çok genci etkileyerek erken yaşlarda göçüp giden bir müzisyeni, grubun
kurucu üyelerinden Kazım Koyuncu'yu (diğer üye Mehmed Ali B. Beşli)
müzik dünyasına tanıttı. Koyuncu, 2005 yılında vefat edene kadar,
yorumuyla, politik duruşuyla ve tavırlarıyla farklı bir sanatçı profili
çizdi. Yeni bir müzik tarzı geliştirdi. Karadeniz müziğindeki
yozlaşmaya, 2003'te başlattığı 'Hey Gidi Karadeniz' gecelerinde karşı
çıktı ve 'yayla müziği' imajını büyük ölçüde yıktı... Viya (2001) ve
Hayde (2004) albümleri sadece yöresinde değil, tüm Türkiye'de çok
sevildi. Koyuncu, 'Dido Nana'yla geniş kitlelere ulaştı.
Çamlıhemşin'deki Fırtına Deresi'nde kurulmak istenen santrale karşı
çıkan aktivistlerden biri oldu.
Henüz yolun başındayken müziğe veda eden
Koyuncu'nun ölümü, herkes için büyük bir kayıptı. Ancak o, yetenekli
Karadenizli gençler için farklı bir kapı açtı. 2000'lerde avucumuzun
içini doldurmayacak kadar Karadenizli grup ve sanatçı varken 2009 yılı
itibarıyla bu sayıda büyük bir artış oldu. Pek çok müzisyen ortaya
çıktı. Hepsi ilk albümleriyle müzik marketlerdeki yerini aldı, almaya
da devam ediyor. Ancak albüm yoğunluğu daha çok 2005-2009 yılları
arasına tekabül ediyor. Yani Koyuncu'nun ölümünden sonraki döneme...
Dört yıllık süreçte, müziğe meyleden ama
cesaret gösteremeyen gençler birer birer stüdyoya girdi. Hepsi Kazım
abilerinin açtığı yolda yürümeye talip oldu. Bazı müzik eleştirmenleri
bu adımları 'Kazım Koyuncu'nun vârisleri çoğalıyor' şeklinde
değerlendiriyor. Onun erken yaşta boş bıraktığı, 'yaşasaydı kim bilir
daha ne güzel müzikler yapacaktı' diye iç geçirdiği söyleme, gençler
sahip çıkmak istiyor. Bazıları söyleyiş tarzıyla, konuşma üslubuyla
başkaldırılarıyla ona öykünüyor. Bu elbette kötü bir durum değil.
Sanatın tüm dallarında olduğu gibi müzisyenlerin de birbirinden
etkilenmesi doğal. Yani denizin çocukları hiç eksilmiyor, yeniden
doğarak çoğalıyor...
Birol Topaloğlu, Fuat Saka, Gökhan Birden
gibi tecrübeli sanatçılara 2005-2009 dönemini Karadeniz müziği adına
nasıl değerlendirdiklerini, ilk albümlerini çıkaran Karmate, Marsis
gibi gruplara ve Abdullah Akat'a, Fatih Yaşar'a, Uğur Sönmez'e, Behçet
Gülas'a böyle bir furyada kendi müziklerini nasıl konumlandırdıklarını
sorduk.
Kazım Koyuncu'nun tarzı piyasalaştırıldı
Behçet Gülas/Fora:
"Öncelikle bizim kuşak Karadeniz müziğini 1992'de Volkan Konak'la
sevdi. Benim için Karadeniz müziğinde bir milattır. Ardından Kazım
Koyuncu geldi. Karadeniz müziğine eşsiz bir lezzet kattı ve bizlere
daha da sevdirdi. Yeryüzünde başta 'Dido Nana' olmak üzere birtakım
şarkılar, türküler yazıldı ve bestelendi ama bu şarkıları hakkıyla
yorumlayacak kimse yoktu. Kazım Koyuncu yaratıldı, o da geldi
şarkılarını okudu ve gitti. Kazım Koyuncu'nun varisi olmak her baba
yiğidin harcı değil. Benim hiç değil. Daha sonra bu tarz, Karadeniz
müziğinde piyasalaştırıldı. Müzikte ufak tefek esinlenmeler olsa da -ki
bu çok doğaldır- insan iyi veya kötü sadece kendisi olmaya gayret
göstermeli. Birçok insan Karadeniz müziğinin sadece horondan ibaret
olmadığını biliyor artık bu da beni hayli sevindiriyor. Benim bu
sanatta en çok yapmak istediğim şey, geleneksel anonim ezgi ve
türküleri yeniden derleyip sunmaktan ziyade, kendim yeni besteler yapıp
hiç yoktan bir şeyler ortaya koymak. Öyle de yapmaktayım. Kalıcı olup
olmayacağını gelecek kuşaklar belirleyecek. Çünkü zaten kalıcı olmuş
eserlerle yola çıkmanın benim için pek bir anlamı yok..."
'Merak etme çocuk, bıraktığın yerden devam ettireceğim'
Uğur Sönmez: "Kazım Koyuncu
vefat ettiğinde Harbiye Açıkhava'da bir cenaze töreni düzenlenmişti.
Orada açılan deftere, 'Merak etme çocuk, bıraktığın yerden devam
ettireceğim.' diye yazmıştım. Ama bu, o duygusallığın içinde yazılmış
bir cümleydi. Oturup düşündüğünde herkesin rolü ayrı. Ben 10 yaşında
bağlama çalmaya başladım. Karadeniz'de 70 türkü üretmiş, Karadeniz'in
ilk kadın sanatçısı, 45 adet 45'liği olan bir kadının çocuğu, Ziynet
Sönmez'in oğluyum, Her zaman müziğin içinde bulundum. Ama beni müziğe
teşvik eden Kazım'dır. Bende albüm yapma fikri 2000'den sonra oluştu.
İlk albümüm 2004'te çıktı. Bu işlere biraz geç kaldım. Yaşım 46.
Gerçekten ölümünün ardından müthiş bir süreç başladı. Tarz böyle bir
şeydir. Bir tarz oluşturduğunuzda sizi taklit etmeye başlarlar. Son
dönem gençliğin bir Kazım Koyuncu akımıyla devam ettiği doğru. Albümümü
dinlediğinizde ondan bir etkilenme olduğunu hissetmeniz doğal. Bu benim
etkilenmem değil de, aranjörümün İlhan Yabantaş olmasından kaynaklandı.
Kendisi Koyuncu'yla birlikte Zuğaşi Berepe'yi kuran arkadaşlardan
biridir. Ben de albümümde biraz pişman oldum, benimle de örtüşmedi,
ikinci albümüm bana ait bir şey olacak. Kazım'ın açtığı bir yol var
dolayısıyla. Kesinlikle onun yerini doldurma çabasından söz edilebilir.
Ama Ahmet Kaya ve Cem Karaca'nın da yerini doldurmak adına birçok insan
yola çıktı ama olmadı. Çıkan albümlerin birçoğuna bakın, bir çoğu
Kazım'ın müziğini taklit ediyor, keşke fikirlerini de taklit
edebilseler..."
Leş kargaları gibi onun bıraktığı mirasa üşüşülmüştür
Abdullah Akat-Feluka:
"Karadeniz müziğinin gençlik içerisindeki ilk değişim hareketleri Kazım
Koyuncu ile başlamadı. Volkan Konak ve Fuat Saka gibi isimlere büyük
bir haksızlık olur aksini düşünmek. Fakat Kazım Koyuncu ile bir dönem
zirve yaptı denilebilir. Nitekim şu anda aynı zirveyi Volkan Konak ile
yapmakta. Kazım Koyuncu'nun ardından yaşananlar ise hayli ilginç.
Karadenizli olan ve müziğe ilgi duyan neredeyse her genç Kazım
Koyunucu'yu idol alarak eline gitarı alıp birkaç akor basmayı
öğrendikten sonra, müzik yapabileceği ortamlar aramaya başladı. Böyle
bir olay sanırım dünya üzerinde ilktir. Müzik alt yapısı, bilgisi,
becerisi yeterli olmayan birçok insan bir araya gelerek gruplar kurmaya
ve müzik yapmaya başladılar. Tabii ki bunların içinde çok değerli
olanları da oldu. Fakat bu alanda da ciddi bir kirlenme baş göstermeye
başladı. Özellikle son bir yılda albüm üretimi anlamında bir patlama
yaşanıyor. Hemen hemen aynı tarzda aynı alt yapılar kullanılarak çok
sayıda albüm üretilmesi ya bazı şeylerin çabuk tüketilip kaybolmasına
ya da kalıcı olup Karadeniz müziğinin algılanışında bir farklılığın
oluşmasına neden olacaktır. İki seçenek arasında çok uzun süre kalarak
devam ettirilebileceğini piyasanın zor şartlarından dolayı sanmıyorum.
Ben bu durumu hiç etik bulmuyorum. Kazım Koyuncu ölünce ardından
piyasada büyük bir boşluk oluşmuş bizde buradan bir pay kapalım
anlayışıyla hemen herkes Karadeniz müziğine leş kargaları gibi
üşüşmüştür. Kazım Koyuncu gibi değerli bir müzisyen yaşatılmak
isteniyorsa, bu onun müziğini ve sesini taklitle olmamalıdır. Onun
müziğinin üstüne bir şeyler koyabilecek müzisyenlerin kendine özgün
üretimleri olmalıdır. Yoksa saçının telini dahi Kazım Koyuncu'ya
benzetmekle Karadeniz müziğinin ileriye götürülebilmesi mümkün
değildir. Bu noktada Kazım Koyuncu bir duruş olarak ele alınmalı ve
Kazım Koyuncu'nun popüler müzik piyasasına karşı olan dik duruşu örnek
alınmalıdır.
Feluka olarak biz kendimizi bu furyanın
içinde görmüyoruz. Feluka çocuk yaştan itibaren müzik eğitimi almış,
İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı'nı 1.likle bitirmiş, İTÜ Müzik
Bilimi Kulübü'nün kuruculuğunu ve başkanlığını yapmış, aynı zamanda bir
akademisyen olarak 2005 yılından beri İstanbul Teknik Üniversitesi'nde
çalışmalarını sürdüren Araştırma Görevlisi Abdullah AKAT'ın sahne
projesidir. Feluka'nın bu noktadaki en büyük şanssızlığı geçmişten
gelen bilinçli ve ne yaptığını bilen planlanmış bir projenin Kazım
Koyuncu'nun ölümüne denk gelmesidir. Kazım Koyuncu'nun duruşu ve müziği
bizim için çok önemlidir ve çok saygı değerdir. Fakat ardından gelen
furyanın yaptığı müzik bazı istisna kişiler ve gruplar dışında bizi çok
tatmin etmemektedir.
Kazım'ın sadece müziği değil, görüntüsü de taklit ediliyor
Fatih Yaşar/Kıyıların Ardında:
Sadece müzikte de değil sanatın ve zanaatın kısacası üretimin olduğu
her alanda 'özgün'lüğün çokluğu bir zenginliktir. Sayıca çokluk her
zaman bir zenginlik değildir. Ve tabi nihayetinde de müzikte
özgünleşme, öğrenme çabası yolunda dünyayı ve doğayı daha iyi tanımak;
İnsanı, sanatın gelişimini ve sanatçının "kendi" olabilme serüvenini
bilmektir diye düşünüyorum. Tüm bunların izinde "Kazım Koyuncu" sadece
bir müzisyen ya da rockçı/Karadenizli değil hepsinden fazlası "İnsan ve
Dünya" diyalektiğinin bilge ve özgür bir bireyi olarak değerlendirmenin
onu ve müziğini daha iyi anlayabilmek olarak görüyorum. "Karadeniz
Rock" olarak tanımlanan ( ki nerede başlayıp bitti yani sınırlarının ne
olduğu hala bilinmeyen" rock soundlu müziğin günümüzde popüler
olmadığını söylemek yanılgıdır. Şimdi şöyle düşünelim Zuğaşi Berepe'yle
başlayan ve özellikle "lazca" vurgusu olan döneminin belki de en
alternatif rock müziğini icra eden bir grubun ardından Kazım
Koyuncu'yla popülerleşen Karadeniz Rock aslında "Kazımın Müziği"ydi.
Kazım özgüveni, özgürlüğü ve özgünlüğüyle vardı(r). İsteyerek veya
istemeyerek ona öykünen özellikle genç müzisyenlerin varlığı kaçınılmaz
bir sonuçtur, çünkü tüm dünyada bu zaten böyledir. Ancak konu müzik ve
müzikalitenin niteliğiyse bu sayıca çokluğun doğruluğu şüphesiz ciddi
bir tartışma konusudur. Kaldı ki sadece Kazım'ın müziği değil burada
Kazım da "şeklen" devam ettirilmeye çalışılıyor. Bu tam da Kazımın
'kendi'ni anlamamaktır. Bahsini ettiğim şey sadece grup/müzisyenlerle
ilgili değil aynı zamanda dinleyicilerle de ilgili. Sevmek ya da çok
sevmek anlamak olamayabiliyor. Bütün bunların içerisinde kendi müziğimi
mümkün olduğunca özgün sesler ve sözler üzerine kurmaya gayret
ediyorum. Bu sadece söz/beste/düzenleme ile sınırlı kalmıyor, enstrüman
kayıtları, mix/mastering gibi kayıt editleri için de geçerli veya
çalarken, söylerken hatta sessiz/suskun kalırken.
Kazım Koyuncu'ya benzetilmemiz normal
Korhan Özyıldız/Marsis:
"Kazım Koyuncu gibi bir müzisyene benzetilmemiz normal. Bundan gurur
duyuyorum. Kendisi, müziğiyle, duruşuyla, hümanizmiyle örnek aldığımız
bir sanatçıdır. Ben müziğe 2000'li yıllarda başladım. Tulumun,
kemençenin sesi hep kulağımdaydı, bu yüzden gitarla kendi şarkılarımızı
yorumlamayı tercih ettik. Biz evrensel tınılarla Karadeniz otantik
müziğinin harmanlanması gerektiğine inanıyoruz. Bu amaçla da Kazım
Koyuncu'nun iyi yönlerini alıp müziğimizi daha ileriye nasıl
götürebiliriz diye düşünüyoruz. Bize göre popüler olmak kötü bir şey
değil, popülist fikirle hareket etmek kötüdür. Henüz yeni bir grup
olmamıza rağmen Karadeniz müziğine açılım getirdiğimizi de düşünüyoruz.
Grup üyelerinden Ceyhun arkadaşımız, ilk kez elektro kemençeyi yaptı
mesela. Grubumuzun doğum tarihi aslında 6 Nisan 2007'dir. Çernobilin
yıldönümüdür bu tarih. İlk konserimizi de bu tarihte Kadıköy'de verdik.
Karadeniz'de şu anda 228 adet HES (Hidro Elektrik Santrali) projesi
yapılıyor. Onlara karşı çıkan ilk biz olduk. Albümümüz üzerinde 2 yıl
çalıştık. İki yıl içinde yaklaşık 200 yerde konser verdik. Bu ay içinde
8 konserimiz var. Anadolu'nun her yerine gidiyoruz. Konserlerde ilk
önceleri beni Kazım Koyuncu'ya çok benzetiyorlardı. Ama artık Marsis
olarak tanıyorlar.
Benzetilme eleştirileri kalıplaşmış fikirlerdir
Resul Dindar/Karmate:
Karmate'nin sesinin daha büyük kitlelerle tanışmasını sağlayacak olan
Nani albümümüzde ilk olarak Karadeniz'i ve değerlerimizi ön plana
çıkarmaya çalıştık. Karmate olarak akustik bir soundla otantik bir
müzik yapıyoruz. Biz halk müziği yapıyoruz yani halkların müziği!
Bizlerin Karadeniz halk müziğinde savunduğu öncelik bu halkların
toplumsal ve çevresel sorunlarını dile getirmektir... Eğer bir kültürün
sanatını dilini icra ediyorsak; kişisel hiçbir talep veya arzuların
olmaması, bu kültürleri her anlamda sahnede ve sosyal yaşamda ifade
edebilecek duruşa ve bilince sahip olunması gerekir. Genel olarak
vurgulamak istediğimiz şudur ki; evet içimizden gelen sesleri ortaya
çıkardık ilk albümümüz Nani'de. Esasen bizleri besleyen; yaşamı her
alanda ortaklaşa paylaştığımız halkların kendilerinin sesidir bu.
Gerçekten yaptığı sanata, kültüre saygısı olan nice sanatçılar
yetiştirdi Karadeniz. Yeni bir şeyler üretme, bu kültürleri yaşatma
çabasında olacak olan tabi ki birileri ortaya çıkacak. Karadeniz
müziğinde evet bir devrim noktası olan Kazım sürecini hepimiz yaşadık
fakat bu kişinin üzerinden geleceğe bakmak da kesinlikle yanlıştır.
Sonuçta Kazım Koyuncuyu var eden onun sanatını besleyen de
Karadeniz'dir.
Kendimizi olabildiğince doğal insanlarla
buluşturduğumuz, yaptığımız müzikte dinleyiciye yansıyacak olan
duruşta; tek göstergeyi benliğimizde var olanlarla yoğurmak olarak
algıladığımız ölçüde benzetilme eleştirilerini kalıplaşmış düşünceler
olarak görmekteyiz. Bize yönlendirilen düşünceler de eleştirilerin
yersizliğini kanıtlar nitelikte. Bunlar arasında benzerlik konusuna
cevap olacak önemli söylemlerden biri de Karadeniz müziğine yeni bir
soluk getirmiş olduğumuz görüşüdür. İnsanların ticari kaygılarla
yozlaştırdığı, çirkinlikleri bulaştırdığı, bir çırpıda tükettiği birçok
değer gibi Karadeniz müziği de nasibini aldı bu yozlaşmadan,
kirlilikten. Kazım Koyuncu'nun ölümünden bugüne de etkisini gösteren bu
dejenereye Karmate olarak set çekebilmek için sesimizin çıktığı en gür
şekilde ulaşabildiğimiz her yere önce sevgiyi, kardeşliği, emek
bilincini götürme gayesiyle albümümüzü çıkardık. Müziği icra ettiğimiz
andaki duygularımızı en yalın ve samimi bir şekilde dinleyene
aktarabilmek amacıyla hücum kayıt yaptık. Ne de olsa Karadenizliyiz
olabilecek aksiliklere risklere rağmen kendimize güvendik. Şayet
içimizdeki birikimleri aktaramayacaksak, emeğin değerini her zaman
vurgulayanlar olarak yeni bir şeyler üretemeyeceksek, katkımız
olamayacaksa bu sanata bu kültüre, insanlığa; zaten bu değirmeni hiç
kurmazdık. Aynı coğrafyadan gelen dolayısıyla aynı iklimde, benzer
koşullarda, ortamlarda yetişmiş, benzer kültürlerin getirileriyle
bütünleşmiş olan bizler için gerek şarkı söyleyiş tarzının, gerekse
sözcüklerdeki vurguların Kazım Koyuncu'yu anımsatması gayet tabi olağan
bir durumdur. İnsanlar, sahne önünde ve ardında bizlerin gözlerinde,
kalbimizden gelenleri dillendirdiklerimizde samimiyeti hissedebiliyorsa
bahsi geçen benzerliği bir güzellik olarak algılayacaktır. Nitekim
almış olduğumuz tepkiler herkesçe kritiği yapılan bu durumun, aslında
samimiyet olduğu müddetçe dikkat çekmediğinin doğruluğunu kanıtlar
nitelikte.
Karadeniz'deki doğal felaketler için kısaca
şunu belirtmek istiyoruz. Kapımızın önünden acayip bir şeyler geçiyor,
yeşilliklerimizin içine tanımadığımız adamlar giriyor, bir şeyleri
ölçüyorlar, biçiyorlar. Derelerimiz de bulanmaya başladı. Yahu bir
sorun nedir bunlar, kimdir, ne isterler? Sahip çıkmalıyız yaşadığımız
alanlara! Yarınlarımız için, bizlerin biz olarak kalabilmesi için. Çok
fazla bu konulara değinmek istemiyorum. Bu kaygımızı, yaramızı
çıkarları için kendilerine malzeme yapan, içlerinde vicdan duygusu
bulunmayan, fırsattan istifade çabasında, bıkmadan devamlı sömürme,
tabiri caizse yeme içgüdüleri olan yaratıklar var... Kimsenin gözüne
işte bunları yapıyoruz, savunuyoruz diye sokmaya gerek yok. Sahnede ya
da herhangi bir platformda mikrofon başında değil, halkın içinde bu
mücadelede yer almak gerekir.
Genç müzisyenleri önemsiyorum
Birol Topaloğlu: Kazım
Koyuncu'nun yaptığı Karadeniz-Laz müziğinin geniş kesimlerce
benimsendiği; kendi özgün ürünlerinin vermeye başladığı ve en üretken
olacağı dönemde genç yasta hayata veda etmesi müziğini daha da popüler
hale getirdi. Kazım, sadece bir müzisyen değil, muhalif kişiliği ve
yaşam biçimi ile de farklılığını ortaya koyan biriydi. Koyuncu; genele
ifade edebilecek entelektüel bir bakış açısı ile Lazca şarkı söylemeye
Zuğaşi Berepe döneminde başlamıştır. Zuğaşi Berepe; Lazca şarkılar
söylemeye başladığı süreçte Turkiye'de azımsanmayacak bir kesime
Lazca'nın ayrı bir dil olduğunu anlatmayı başarmıştır. O dönemde
yaptıkları müzik türüne "Lazca Rock" denmesi de ayrı bir başkaldırı
örneğiydi. Grup; Laz gençlerini, o dönem müzik yapan insanları -ben de
dahil olmak üzere- heyecanlandırmış ve kendi dilimizde şarkılar
söylemek için cesaret vermiştir.
1997 yılında tamamı Lazca şarkılardan oluşan
ilk albümüm Heyamo'yu çıkarttım. Bu albüm geleneksel Laz müziğine sadık
kalarak, tulum ve kemençeye ağırlık vererek yer yer Batı sazları ile
harmanlayarak hazırlanmıştır. Bu yol sabır ve uzun süreli gayret
gerektirmekte idi. Ve o dönem albüm; geleneksel Laz müziğinin ortaya
çıkarılması açısından insanlarda büyük bir heyecan yaratmıştı. Ancak
çalışmadaki otantik yaklaşım; gençler açısından müzikal olarak devamını
biraz zorlaştırıyordu. Kazım Koyuncu; güncel ve her kesimce kolaylıkla
algılanabilecek, tekrarı edilebilecek bir müzik tarzını ortaya
koymuştu. Bu da gençleri bu yönde müzik yapmaya cesaretlendirmiştir.
Ölümünü ardından Karadeniz'de birçok amatör müzik yapan genç müzisyen
ve gruplar çıkmıştır. Bu müzisyenlerin çoğunda bir şekilde Kazım'ın
etkisini görmek mümkündür. Kazım'ın ölümünden sonra yarattığı boşluğu
birçok müzisyen doldurmaya heveslenmiş görünmekte. Kimilerini de
Kazım'ın devamı gibi etiketinden rahatsız olmadıklarını da görmekteyiz.
Yine de bu durum Karadeniz-Laz müziğinin güncellenmesine, popüler hale
gelmesine görece olarak katkı sağlamaktadır.
Son zamanlarda her güzel şeyde olduğu gibi
müzikte de hızlanan bir tüketim süreci devam etmektedir. Bugün
gençlerin bir şekilde bu tarz müzik türüne yönelmelerini; gelecekte
daha iyi ürünlerin çıkacağı ümidini taşıyarak önemsiyorum. Yıllarca TRT
aracılığı ile belli kişilerin tekelinde tutulan ve tek taraflı bakış
açısı ile sunulmaya çalışılan Karadeniz ve Laz müziğinin; bugün yörenin
genç müzisyenleri tarafından icra edilmesi, sahiplenilmesi dengeleri de
pozitif olarak bozmaktadır.
Yeni yollar araştırmak gerek
Fuat Saka: "Kazım'ın yerine
talip olmaları doğal. Ülkemizde yeni arayışlar birçok konuda olduğu
gibi bu konuda da yok denecek kadar az. İşin kolayına kaçıp hazır
malzeme kullanmak yanlışına yine her konuda olduğu gibi müzik alanında
da düşülüyor ne yazık ki. Üretmek ve yeni yollar araştırıp yakalamak
emek vermekle mümkün. Var olanları değerlendirmek, yanlış değil. Fakat
yeni yollar araştırmak gerek. Kazım daha işin başındayken ayrıldı
aramızdan. Onun yapmaya çalıştığı müziğin dünyadaki geçmişi uzun. Yani
yeni bir müzik değildi. Var olan bir müzik tarzının sözleri Lazca
söylenmiş haliydi. Bu nedenle genç arkadaşlarımın bu tarzda müzik
yapmaları sadece şarkı sözlerinin Lazca olması nedeniyle Kazım'ın
devamı olabilir ama tarzın değil. Zira bu müzik tarzı dünyanın her
yerinde çok yaygın."
Kazım Koyuncu'nun mirasını yiyen yedi
Gökhan Birben: Bunu şöyle
algılamıyorum miras kavgası ya da Kazım Koyuncu'nun varisi olma sevdası
gibi. Zaten Kazım Koyuncu'nun mirasını yiyen yedi, geriden gelen geç
kuşakların böyle bir sevdada olacaklarını ihtimal vermek istemiyorum.
Benim için asıl önemlisi Kazım Koyumcu'nun tırnaklarıyla kazandığı ve
geleceğe bıraktığı, nasıl insan olunur örneğidir genç kardeşlerim biraz
buraya baksa iyi olur. Hep merak ettiğim bir şey var, bu ülkede birçok
insan yaşamını yitirdi, gerek sanatçı, gerek bilim adamı ya da toplumun
oylarıyla iktidara gelmiş siyasiler, merakım şu ki ölümüyle adeta
yeniden hayata dönen ya da adını bu denli güncel tutabilen ve bu denli
sevilen kim var? Üstelik ne medyada ne de basında boy boy resimleri
olmamasına karşın, kim? Böylesi bir insana sevdalanmak elbette ki çok
doğaldır ve onun yolundan yürüme sevdasında olmak, bu çok doğal ancak
başka hesaplarla yolu yolumdur diyenleri de toplum mutlaka ayıklar.
Kazım'la birlikte yaşamış olduğum bir örneği vermek istiyorum, Ahmet
Kaya'nın ölümü sonrasında onun adına farklı isimlerin şarkılarını
okuduğu bir albüm çıktı. Bu konudaki düşüncemizi sorduklarında Kazım'ın
söylediği bir söz vardı 'Ahmet Kaya söylenmesi gerekeni söyledi onun
şarkılarını başka ağızlar daha mı iyi okuyacak. Burada geriden gelen
genç arkadaşlarımızın ifade etmek istedikleri varsa önce kendilerini
ifade etsinler yani geriye baksınlar bir tane daha Pir Sultan, Aşık
Veysel, Yunus Emre ya da Mahsuni Şerif var mı?' Ve daha nicelerini
sayabiliriz, onlar toplumun değerlerini kendi sesleriyle o topluma
sundukları için yaşıyorlar hâlâ. Kazım Koyuncu'nun sesine benzemektense
aklına benzemek en doğrusu olur. Bu kardeşlerime haddim olmadan bir
tavsiyede bulunmak gerekirse, 'kendiniz olun' derim çünkü Kazım Koyuncu
kendisiydi."
Karadeniz müziği ile ilgili son yıllarda çıkan bazı albümler
Karmate (Değirmen), Nani,
Mayıs 2009
Marsis, 2009
Vira Cemal, Alaf, Temmuz 2009
Aydoğan Topal, Heyamo Temmuz 2009
Yavuz Kesepare, Nedu-da, Temmuz 2009
Cengiz Selimoğlu, Ortanca, Haziran 2009
Feluka-Abdullah Akat, Okyanuslara Yolculuk Temmuz 2009
Behçet Gülas, Fora, Temmuz 2009
Uğur Sönmez, Ander Sevdaluk, Şubat 2008
Fatih Yaşar, Kıyıların Ardında, Nisan 2008
Erdal Bayrakoğlu, Zifona, Ağustos 2006
Albüm hazırlayanlar...
Nena (Ses), Gurgula (Gökgürültüsü), Teona (Işık), Dalepa Nena (Kızkardeşlerin Sesi), Ebral Aydın, Vova (Kim)..