Spor

Kazım Kanat'ı kaybettik

Zatürre tanısı nedeniyle bir süredir tedavi gördüğü hastanede bu sabah akciğer yetmezliğinden vefat eden Türk spor basınının duayen isimlerinden Kazım Kanat'ın cenazesi, 2

24 Eylül 2008 03:00

Türk Spor basının önemli ismi, usta gazeteci Kazım Kanat dün sabah saatlerinde solunum yetmezliği nedeniyle hayatını kaybetti.
Geçtiğimiz günlerde Zatürre tanısıyla Vehbi Koç Vakfı Hastanesi'ne kaldırılan Kazım Kanat dün sabah saatlerinde solunum yetmezliği nedeniyle hayatını kaybetti.

Zatürre tanısı nedeniyle bir süredir tedavi gördüğü hastanede dün sabah akciğer yetmezliğinden vefat eden Türk spor basınının duayen isimlerinden Kazım Kanat'ın cenazesi, 26 Eylül Cuma günü İstanbul'da toprağa verilecek.

Kazım Kanat için ilk tören, eski yöneticisi ve üyesi olduğu Türkiye Spor Yazarları Derneği'nin (TSYD) Levent'teki tesislerinde yapılacak. Kanat'ın cenazesi daha sonra, Levent Camii'nde öğleyin kılınacak cuma namazının ardından, Zincirlikuyu Mezarlığı'nda toprağa verilecek.
 

Kazım Kanat kimdir?

1954'te Kahramanmaraş, Afşin'de dünyaya gelen Kazım Kanat, liseyi İskenderun'da, gazetecilik okulunu ise İstanbul'da bitirdi. 35 yıldır gazetecilik yapan Kanat'ın TV'de "yılın yorumcusu", radyo'da ise "yılın programcısı" ve "yorumcusu" ödülleri bulunuyordu.

Yazılı medyada yorum, araştırma ve fotoğraf dallarında ödüller alan Kazım Kanat yayınlanmış dört de kitabı vardı.

Meslek hayatında, spor dergilerinde yazı işleri müdürlüğü, Hürriyet, Sabah ve Akşam gazetelerinde muhabir ve spor müdürü olarak görev yapan Kanat, son olarak Sabah Gazetesi’nde yazılarını sürdürüyordü. 

"Önce Beşiktaş Vardı", "Kanseri Nasıl Yendim?", "Eyvah! Oğlum Mozart Dinlemiyor" ve "Yaşanan Hayat, Hayaller Değil" adlı kitapları yayınlanan Kazım Kanat, evli ve bir çocuk babasıydı.


Kanserle mücadelesini şöyle anlatmıştı:


Bugün hayata gözlerini yuman usta gazeteci, spor yazarı, Beşiktaşlı Kazım Kanat dokuz yıldır kansere karşı verdiği savaşı bir röportajında şu sözlerle dile getirmişti.

Dokuz yıl önce kolon kanseri oldu. Gazeteci Kazım Kanat tıp dünyasını şaşırtmış ve altı ay denilen ömrünü uzatmıştı. Ama o yılmadı farklı bir savaş taktiği geliştirdi. Kanseri hastane odasından teknesine çağırdı. Kanat, kanseriyle özel savaş taktiklerini geçen sene böyle anlatmıştı...

* Biz sizin durumunuzdaki kanser hastalarını hastane odasında yatakta, etrafında yakınları ile görmeye alıştık. Siz ise teknede, denizde, mavi yolculuk yapan bir kanser hastası oldunuz; hastalığın formatını değiştirdiniz...

Hayatımın hiçbir döneminde sıradan insan olmadım. Beni geçen gün koyda bulan eski bir asker arkadaşım, "Sen yedek subay okulunda askerliği çok ciddiye alan biriydin. Beni hep şaşırttın. Ama askerlik bittiği zaman arkana dönüp bakmadan gittin" dedi. Eğer ben çöpçü olsaydım mesleğimin en iyi çöpçüsü olmak isterdim, bunun için çalışırdım. Çünkü hayat felsefem bu. Hastalıkta da iyileşme konusunda herkesten farklı olmalıydım. Yani hastalığın beni yönetmesini değil, ben hastalığı yönetmek istedim. Geçen gün bu durumu bir okurum mükemmel analiz etmiş; 'sen kanserle savaşmıyorsun kanser seninle savaşıyor' diye mail atmış. İşte sorduğun sorunun büyüsü burada. Kanser benimle savaşıyor!

KLASİK DEĞİLİM

* Klasik hasta olmak daha kolay değil mi peki?

Klasik hasta olsaydım şimdi ölmüştüm. Ben doktorlara mükemmel yardımcı oldum. Hem teşhis etmelerinde hem tedavilerinde... İlaçlı tedavi ve ameliyatlarda yardımcı olmak için doktorlarla sürekli tartıştım. Birçok doğru sonucu birlikte yakaladık. Yani doktorun karşısına geçip 'ben hastayım sen doktorsun, bu hastalığımı iyileştir' demedim. Bana hep doktorlar 'sen çok iyi hastasın' dedi.

DOKTOR NEŞTERİ DÜŞÜRDÜ!

* Bu tutumunuz doktorları şaşırtmadı mı?

Şaşırttı ama hoşlarına gitti. Çünkü bu, doktorların da hata yapma şanslarını sıfıra indirdi. Onları üzecek hiçbir şey yapmadım. Kapris yapan huysuz bir ihtiyar olmadım. Onların moralini yüksek tuttum. Hastalığımın çözümü konusunda doktorlar karamsarlığa düştüğü zaman onların moralini ben yüksek tuttum; 'merak etmeyin iyileşeceğim moralinizi bozmayın' dedim. Ameliyata girerken onları neşelendirdim, güldürdüm. Son ameliyatıma girmeden önce doktorlar etrafımdayken 'Ben artık Fenerbahçeli olmak istiyorum" dedim. Doktorlar şaşırınca bu kez "Bu ameliyat başarısız geçerse bir Fenerli dünyadan gider" dedim. Doktorun elinden neşter düştü. Hastalığı da, iyileşmeyi de, ameliyatı da yaşamımda bir eğlenceye dönüştürdüm. Bunu yapmamış olsaydım etrafımdaki insanları mutsuz ederdim. Hastalık güzel bir şey değil.

* İnsan böyle davranarak hasta olmayı öğreniyor mu peki?

Hastalandığını ilk öğrendiğinde şok oluyorsun, elin titriyor, sinirleniyorsun. O an yalnız olduğunu hissediyorsun; yapayalnız, tek başına... Ben de önce öğrenmek istemedim, hep reddettim... Ama bu, çözümsüzlük oldu. Sonra hastalıkla yaşamayı öğrendim. Hastalıkla yaşamak ayrı bir şey ama hasta olduğunu öğrenmek, hastalığı kabullenmek anormal zor bir şey. O aşamada işte Tanrı'ya inanmak, sana bir gücün yardım ettiğini bilmek, insanların ve çevrenin dua ettiğini hissetmek çok önemlidir.


Fareli köyün kavalcısıyım ölmeye utanırım ben

"Ben bir misyon yüklendim. Hastalığımı trajik hale getirip kimseye kendimi acındırmadım, bir şeylerin arkasına saklanmadım. Ben çok utangaç ve sıkılgan biriyim. Ama öyle bir misyon yüklendim ki bu hastalıktan ölmeye utanır oldum. Sanki ben ölürsem ve hastalığa teslim olursam; arkamdan milyonlarca insan ölecek gibi bir hisse kapıldım. Bir tiyatro oyunu, bir sahnede rol üstlenmek gibi... Ama milyonlarca hasta var; bana bir şey olursa onlar kendilerine bir şey olmuş sayacaklar. Onlar da sanki inanılmaz bir mutsuzluğa kapılacaklar. Ben bu yolda asla yalnız yürümüyorum. Önümde, arkamda, sağımda ve solumda milyonlarca insan var. Bebekler, üniversite gençleri, yaşlılar, yaşıtlarım var; kol kola yürüyoruz. Bir noktada ben fareli köyün kavalcısı gibiyim. 'Jan Dark, Cesur Yürek, Kahraman' gibi büyük yakıştırmalar yapıyorlar bana. Ben ise kendimi 'Fareli Köyün Kavalcısı' zannediyorum. Bu filmin sonunu ben de merak ediyorum."

Hastalıkla savaşım sportif bir direniş

* Spor adamı olduğunuz için acaba yenmek ve yenilmek konusundaki tecrübe mi bu savaşta sizin işinize yaradı. Beşiktaşlı inadı etkili oldu mu?

Bu hastalığımda en büyük desteği Beşiktaş'tan gördüm ama Fener ve Galatasaray da beni yalnız bırakmadı. Bu sportif bir direniş oldu. Beşiktaş benim hayat biçimimde en değerli yer. En çok eleştirdiğim Fenerbahçe camiası benim için internette siteler açtı. Fenerliler benim iyileşmemi istiyorlar. 'Sen yeter ki iyileş ve bizi kızdırmaya devam et' diye mesajlar gönderdiler. Geçen gün Bodrum'da yanıma genç bir karı-koca geldi ve "Sen iyileştiğin gün biz Beşiktaşlı olacağız" dediler. Hiç tanımadığım insanlar...

Ben ne yaptım insanları bu kadar ağlatacak. Sadece gazeteciyim. Ama şimdi anlıyorum nedenini. Ne yaptım biliyor musunuz; hayatın güzelliğini gösterdim. Sağlıklı olmanın güzelliğini onlara gösterdim. Sağlıklı olduğu için Tanrı'ya teşekkür etmeleri gerektiğini onlara anlattım. 'Hasta olduğun zaman asla hastalığa teslim olma, mücadele et savaşı kazan' mesajı verdim. Hep 'senin mücadelen umut oldu' diyorlar.

Ben yalnız değilim ki yanımda milyonlar var, Türkiye'de 70 milyon insan, 20 milyon hasta var. Ben acılar içinde mutluluğu yakaladım. Şu anki yaşadığım ortama bakın; dünyanın en güzel koylarına gidiyorum, hayal gibi bir teknem var ve hayattan keyif almaya çalışıyorum. Hastane köşelerinde ilaç saatini beklemiyorum. Doğa ve hayata bağlılık var benim için... 

KAZIM KANAT ÖNCÜ OLDU

Kanser onu susturamadı! Hastalandı anlattı, tedavi oldu anlattı, neler hissettiğini paylaştı. Hasta olarak savaşını yazmakla kalmadı, her sorana söyledi. Onu diğer hastalar izledi; Nevval Sevindi, Filiz Akın, Meral Gökçaylı, Siren Ertan... Kanser onlar sayesinde gizemli hastalık olmaktan çıktı. Kazım Kanat, konuşan kanser hastalarının öncüsü olduğu için bazen eleştirildi; 'çok konuşuyor, neden bu kadar anlatıyor' dendi. Nedeni basit; çünkü gerekli, çünkü anlattıkları ilaçlar kadar önemli. Kanserle henüz karşılaşmamış olanlara, karşılaşanlara yol gösteriyor, rehber oluyor.