Karar yazarı Hakan Albayrak, TSK'daki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişiminin başarısız olmasının ardından, "Uzun vadede yepyeni bir ordu kurulmalı. Kısa vadede ise mevcut ordunun darbecilik potansiyelini mümkün mertebe zayıflatmaya ve zayıflatılmış halini de dengelemeye matuf radikal adımlar atılmalı. Her şeyden evvel zırhlı birlikler başkentin en az 100 kilometre uzağına gönderilmeli. Ankara’da tankın ne işi var?" dedi.
Hakan Albayrak'ın "Zırhlı birlikte Ankara'dan uzaklaştırılmalı" başlığıyla yayımlanan (18 Temmuz 2016) yazısı şöyle:
15 Temmuz gecesi başlayan ihanet furyası devam ediyor ve o kadar çok hain var ki…
Hava Kuvvetleri ve Jandarma’daki hainlerin, bu komutanlıkları kendi dümen sularına sokabilecek kadar çok oldukları anlaşıldı. Dün, Konya’daki hava üssünde de yükseldi ihanet bayrağı. Daha doğrusu, tam yükselecekken yırtılıp atıldı. Öte yandan, adı batasıca Sabiha Gökçen Havaalanı’ndaki jandarma komutanı, hakkındaki soruşturma sebebiyle kendisini gözaltına almaya giden polislere ateş açtırarak, hainliğini tescil etti.
Yahu, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ı zincire vurup ölümle tehdit eden ihanet şebekesinin içinde kendi emir subayı ve özel kalemi de var... Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başyaveri de hainler arasında sayılıyor… Var mı bunun ötesi?
Son askerî darbe teşebbüsünün sorumluluğunu tabii ki Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tümüne mal edemeyiz, ama darbecilik potansiyelinin Türk Silahlı Kuvvetleri’nde yapısal bir sorun olduğu gerçeğini kabul etmemiz lazım. Öyle bir yapı ki bu,anakroni filan demeden 27 Mayıs 1960’ı yeniden üretmeyi makul gösterebiliyor ve bu manyaklığın her an kuvveden fiile çıkabilme ihtimalini ‘teminat’ altına alabiliyor. Sene olmuş 2016, köprünün altından akan suların haddi hesabı yok, ama birileri hâlâ cunta kurabiliyor ve o cunta Türk Silahlı Kuvvetleri’nin her kademesinde destek bulabiliyor işte. Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları esir alınabiliyor, başkent hava bombardımanına uğrayabiliyor, asker kılıklı teröristler İstanbul’u kan gölüne çevirebiliyor…
Uzun vadede yepyeni bir ordu kurulmalı. Kısa vadede ise mevcut ordunun darbecilik potansiyelini mümkün mertebe zayıflatmaya ve zayıflatılmış halini de dengelemeye matuf radikal adımlar atılmalı. Her şeyden evvel zırhlı birlikler başkentin en az 100 kilometre uzağına gönderilmeli. Ankara’da tankın ne işi var? Askerî darbede milli iradeye karşı kullanılmaktan başka ne işe yarar? Büyük bir terör furyasından lazım olursa, çağrılır gelir. Yunanistan’daki albaylar cuntası tasfiye edilip demokrasiye geçileli beri tankların başkent Atina’ya en az 100 kilometre mesafede olması gerekiyor. Bizde oncağız akıl yok mu? Tankları uzaklaştırmak yetmez, potansiyel askerî darbe teşebbüslerini bastırmak için polise -başta tanksavar olmak üzere- gerekli silahların ve sair araç gereçlerin verilmesi de lazım. Bunları söylemekle askere saygısızlık etmiş olmuyorum. Asker kılıklı teröristlere, generalinden erine kadar hepsinin mahvına görmek istediğim millet düşmanı katillere zaten saygı borcum yok, kin borcum var. O radikal adımların atılmasını, herkesten evvel, en yakınındaki subayların boğazlamaya kalkıştığı Genelkurmay Başkanı’nın savunması gerekir. Ordunun ‘prensipte olduğu şey’ tabii ki güvenilir bir şey, ama pratikte karşılaştığımız sorunlar orta yerde dururken samimi olarak ‘Ordumuza güvenimiz tam’ diyebilecek durumda değiliz. Astlarının ihanetine uğrayan Genelkurmay Başkanı’na ve kuvvet komutanlarına sorun bakalım, diyebiliyorlar mı? Kendimizi kandırmayalım. 66 senedir askerî darbelerin üstesinden gelebilmek için akla karayı seçen bir ülke değilmişiz gibi davranmayalım. Hele şu günlerde; eskilerinden daha ilkel, Meclisi bombalayacak kadar aşağılık bir cuntayla mücadelenin orta yerinde, darbeci asker kurşunuyla şehit düşen vatandaşlarımızı ebediyete yolculamak için cenazeden cenazeye koştururken!
‘Şimdi mi söylüyorsun bunları? Bugüne kadar neredeydin?’ diye soracak olursanız… Vallahi öteden beri söylüyorum. Etkili ve yetkili insanlara da söylüyorum. Hem söylüyorum, hem yazıyorum. 28 Şubat döneminde yazdım, 27 Nisan sürecinde yazdım, 2014’te bir vesile ile tekrar yazdım, Buyurun, “Askerî darbeye dikkat!” başlıklı yazımdan bir kesit:
“Batı’da iyice menfileşen Türkiye algısının da hizmet ettiği yeni uluslararası konjonktürün darbe heveslilerine gün doğurduğu gerçeği göz önünde tutularak, muhtemel darbe teşebbüslerine karşı tedbirlerin ivedilikle alınması lazım. Her şeyden evvel polisiye tedbirlerden bahsediyorum. Emniyet teşkilatındaki fetret dönemi bir an evvel sona erdirilmeli ve polis -gerekli teçhizat takviyesi de yapılarak- tam bir özgüven içinde demokratik hukuk devletini her kayıt ver şart altında koruyabilecek duruma getirilmeli. /…/ Bir şey daha: Zırhlı birlikler başkentten çıkarılmalı. Türkiye istediği kadar Yeni Türkiye olsun, Eski Türkiye’nin bazı güçleri milli iradeye karşı potansiyel tehdit oluşturmaya devam ediyorlar. Belki kendileri bunu henüz bilmiyorlar; belki milli iradeye savaş açmayı akıllarının ucundan bile geçirmiyorlar; ama öyle bir gün gelir, öyle şartlar oluşur ki, birileri onların kulaklarına üç-beş sihirli kelime fısıldar ve bütün atmosfer değişir. Müteyakkız olmalıyız.” (Star, 8 Ocak 2014)