Karar gazetesi yazarı Yıldıray Oğur, vefat eden eski başbakanlardan Mesut Yılmaz'ın iki medeniyet arasında kalmış bir insan olmasının siyasi hayatını belirlediğini, bir yandan Rizeli milliyetçi-muhafazakâr aileden geldiğini, bir yandan da ortaokulu Avusturya Lisesi'nde, liseyi İstanbul Erkek Lisesi'nde okumuş Alman ekolüyle yetişmiş, varlıklı, şehirli seküler bir hayatın içinden geldiğini belirterek, "Şansızlıklarının en büyüğü, merkez sağda karşısındaki rakibinin Tansu Çiller olmasıydı. Şansızlığının sebebi Çiller’in karizmatik ve iyi bir siyasetçi olması değildi. Tam tersine siyaset bilmeyen, derinliği olmayan ve aşırı pragmatik bir liderle aynı ringi paylaşmak zorunda kalmak Mesut Yılmaz’ın da imajına zarar verdi.
Çiller’in Yılmaz’ın vefat haberini bile Başkanlık sistemi övgüsü yapmak için bir fırsat olarak kullanması, bu şansızlıktan ne kastedildiğini anlatmak için tek başına yeterli." diye yazdı.
Mesut Yılmaz'ın 28 Şubat'ta kırılan hükûmetin Başbakanı olmayı kabul ederek, siyasi hayatını riske attığını, ancak Türkiye'nin 28 Şubat havasından çıkmasında, AB reformlarıyla demokratikleşme yoluna girmesinde, idamın kaldırılmasında, 2001 krizinin aşılmasını sağlayan Derviş programının uygulanmasında az bilinen kritik rol oynadığına işaret eden Yıldıray Oğur, "1991’deki seçim şarkısının nakaratında çok uzaktaki bir hedef olarak tekrarlanan “2000’li yıllara”nın ikinci 10 yılının sonunu devirirken Türkiye herhangi bir yola girmemiş, tam olarak yolunu kaybetmiş bir ülke artık.
1991’de büyük ümitlerle “2000’li yıllara” derken vaad edilenlerin çok uzağında olduğumuz ise açık." ifadelerini kullandı.
Yazının tamamı için tıklayın...