İmran Han'ın dünden bugüne yaşadığı dönüşümü yazan Oğur, 70’li yıllarda siyaset, felsefe ve ekonomi okumak olarak Oxford’a gönderilmiş Lahorlu varlıklı bir aileden geldiğini hatırlatarak, "Pakistan’da başladığı krikete, sporun anavatanı İngiltere’de de devam etmiş, mezun olduktan sonra profesyonel bir kriket oyuncusu olmayı tercih edip 1982’de Pakistan milli kriket takımının kaptanı olmuştu. 1992 yılındaki Dünya Kriket Şampiyonası’nda artık 40 yaşında olan İmran Han’ın kaptanlığındaki Pakistan, finalde İngiltere’yi yenip dünya şampiyonu oldu. Fakat İngiltere’nin gözde playboyu, röportajlarında içki içmediğini, İslam’a aykırı bir hayat yaşamadığını ve kültürüne sıkı sıkıya bağlı bir Pakistanlı olduğunu iddia ediyor, hayatını tam bir İngiliz centilmen gibi yaşarken, Doğu medeniyetinin saflığını ve üstünlüğünü övüyordu" dedi.
Oğur, İmran Han'ın Pakistan'a dönerek 1996’da Pakistan Adalet Partisi’ni (PTI) kurarak siyasete girdiğini belirterek, 3. evliliğini bölgenin en güçlü tarikatlarından birinin kızıyla yaptığını belirtti. Pakistan'ın ilk peçeli first lady'si olan Büşra Maneka’nın İmran Han'ın başbakan olacağına dair "kehaneti" olduğunu belirten Oğur, "Evliliklerinden altı ay sonraki seçimlerde İmran Han’ın sandıktan birinci parti çıkıp, kehanetine uygun olarak Başbakan olması Büşra Bibi’nin kerameti olarak görüldü" dedi.
Oğur, "İmran Han, bu manevi rehberlik altında başbakanlığı da kutsal bir görevi olan bir kurtarıcı edasıyla yaptı. Ordunun da arkasında olduğuna inanarak kapıldığı güç sarhoşluğuyla hareket etti" ifadesini kullandı.
Oğur, ekonominin kötü yönetildiğini ve artan işsizlik ile enflasyonun İmran Han'ın popülaritesini düşürdüğünü belirterek, "Buna karşı İmran Han ise popülist bir siyasetçi olarak ilk akla gelen savunma refleksine başvurdu. Din, iman, vatan, millet hamasetinin dibini gördü" dedi.
Oğur, İmran Han'ın buna rağmen Uygurlara yönelik baskıları inkar ederek Çin ile yakınlaştığını, Ukrayna'yı işgal eden Rusya'nın yanında durduğunu ve "ABD ile iyi ilişkiler yanlısı olan Pakistan ordusunun desteğini tamamen kaybettiğini" belirtti.
Güvensizlik oylaması ile hükümet düştükten sonra da İmran Han'ın "dış güçler" kartını açtığını söyleyen Oğur, muhalefetin ABD ile iş birliği yaptığı yönündeki suçlamalarını hatırlattı. Oğur, "Fakat bu iddialar Türkiye’de çok yankı uyandırsa da Pakistan’da İmran Han taraftarları dışında pek de kimsenin umurunda olmadı. Çünkü Pakistan’da 'Amerika komplosu' kriket kadar popüler bir spor" ifadesini kullandı.
"1999’da İslamcı Başbakan Navaz Şerif’i deviren Pervez Müşerref’in darbesinin arkasında da Amerika olduğu iddia edildi" diyen Oğur, o dönemde Türkiye’de iktidara yakın medyada bunun çok tuttuğunu, Şerif’in görevden azlinin Türkiye ile olan yakın ilişkilerine bile bağlandığını söyledi. Oğur, Panama belgelerinde Şerif'in üç çocuğunun offshore şirketlerle bağlantılı olduğu, bu şirketlerin Londra'nın en kıymetli yerlerinde lüks apartmanlara sahip olduğu ve milyonlarca pound değerinde kredi sağlamak amacıyla bu gayrimenkulleri teminat olarak kullandıklarının ortaya çıktığını hatırlattı.
Şerif’in görevden alınmasında en etkili olan siyasetçinin İmran Han olduğunu belirten Yıldıray Oğur, Türkiye'de iktidara yakın medyanın şimdi de İmran Han’ın başbakanlıktan azledilme sürecinde ABD'yi suçlayıcı haberler yaptığını belirtti.
Oğur, şöyle devam etti:
"Peki İmran Han’ı deviren muhalefetin lideri ve İmran Han sahiden bir Amerikan darbesiyle devrildiyse darbenin başbakanı olan Pakistan Müslüman Birliği-Navaz (PML-N) partisi başkanı ŞahbazŞerif kim? Navaz Şerif’in kardeşi. Google’a Şahbaz Şerif yazdığınızda karşınızda Erdoğan’la onlarca fotoğrafı ve görüşmesi çıkan bir Türkiye ve AK Parti aşığı çıkıyor. O kadar ki 2018 seçimlerinden önce AA’ya röportaj verip Erdoğan’ın yeniden seçilmesi için dua ettiklerini bile söylemiş. Herhalde böyle bir siyasetçi Amerika’nın adamı olamaz."
Oğur, Yeni Şafak gazetesinin ise "İmran Han'ın güven oylamasından kaçtığı ve ülkeyi belirsizliğe sürüklediği" ifadelerinin yer aldığı haberini hatırlatarak, Şahbaz Şerif'in 2015'te Albayrak Grubu ile metrobüs konusundaki iş birliğine ve ziyaretine dikkat çekti.
Oğur, yazısını şöyle sonlandırdı:
"Pakistan’da son 50 yılda hiçbir başbakan görev süresini bitiremedi. Seçime kadar ülkeyi yönetecek Şahbaz Şerif’’in de başına da muhtemelen bir aşamada benzer bir akıbet gelecek. O da görevden alındığında Amerika darbesi deneceğini, Türkiye ile yakın ilişkileri yüzünden görevden alındığı gibi narsist yorumlar yapılacağını tahmin etmek için Büşra Bibi’nin cinlerine ihtiyacımız yok. Belki de bu hamaset açısından bize çok benzeyen Pakistan’da bize benzemeyen bir şeyler vardır. Mesela İngilizlerden kalma bir parlamento kültürü ve güçlü Anayasa Mahkemesi gibi... Bize her seferinde yargı darbesi gibi gelen olaylar belki de böyle bir parlamenter demokrasinin ve hukuk devletinin işleridir? Yok artık. Dost ve kardeş Pakistan’dan demokrasi ve hukuk dersi alacak kadar da herhalde düşmedik."