Karar yazarı Ahmet Taşgetiren, köşe yazısında " bugün 'muhafazakârlık' üzerine biraz düşünce egzersizi yapalım" diye başladığı köşe yazısında son dönemde gündemden düşmeyen çocuk cinayeti ve istismarı haberlere işaret ederek toplumda ahlaki bir çürüme olduğunu kaydetti. Taşgetiren, "Kendini 'muhafazakâr' diye tanımlayan siyasi kadro, 22 yılın ardından ortaya nasıl böyle bir toplumsal tablo çıktığının analizini yapmış mıdır?" diye sordu.
İktidar adayı CHP'nin toplumdaki bu ahlaki çürümeye karşı geliştirdiği bir çözüm önerisi olup olmadığını sorgulayan Taşgetiren, "'Değerler eğitimi'ne mesafeli oldu hep CHP. 'Değerler'in 'Din kaynaklı' olmasına da mesafeli oldu. Nasıl bir 'seküler değer eğitimi' öngördüğünü tam da bu süreçte paylaşabilir mi mesela? Ya da 'Din' ile mevcut iktidardan farklı nasıl bir iletişim halinde bulunacağını paylaşabilir mi?" ifadelerini kullandı.
"Bu ülkede toplum olarak neyi muhafaza edelim? Değişeceksek hangi alanlarda değişelim? İktidar veya muhalefet olarak, hep birlikte koruyacağımız veya hep birlikte değiştireceğimiz herhangi bir alan olamaz mı?" diyen Taşgetiren'in köşe yazısının ilgili bölümü şöyle:
"İktidarda 'Dini öncelkler'i önemsediği farz edilen muhafazakâr bir kadro var, ama, meselâ böyle bir iktidarın 22 yıllık icraatının ardından bir çocuğun öldürülmesi, 2 yaşındaki bir bebeğin cinsel istismara maruz kalıp hayatını kaybetmesi ve bu işin failleri olarak yine iki çocuğun gözaltına alınması gündemiyle birlikte 'ahlâkî çürüme' diye bir olgu ülke gündemini sarsıyor.
Bakıyorum, bu gündem iktidarı da sarsıyor, muhalefeti de…
Atatürk’ten de yola çıkılsa bu hadiseler toplumsal bir travma anlamına geliyor, dindarlıktan yola çıkılsa da…
Ne yapmalı bu 'ahlâkî çürüme'ye karşı? Mesela kadın cinayetleri var. Aile içi şiddet var. Dağılma süreci hızlanan aile gerçeği var. Ergen zorbalığı var. Çocuk yaşta cinsellik (18 yaş altı çocuk sayılıyor) ve onun doğurduğu 'çocuk anne' gerçeği ya da çocuk yaşta kürtaj cinayetleri var. Uyuşturucunun 11-12 yaşlara inmesi var. Cinsiyet savrulması var.
Yasalar işliyor kuşkusuz, iş adliyeye intikal ettiğinde dosyalar birikiyor orada ve yıllar sürse de sonunda bir karar veriliyor. Ama o kararlar da toplumsal travmayı ortadan kaldırmıyor aksine, yeni travmaların kaynağı haline geliyor.
Bu tür toplumsal sancılar, genelde muhafazakârların gündeminde ağırlıklı yer tutuyor, 'Elden giden' ne varsa onun çığlığı atılıyor, bir kısmı 'küresel güçler' fitnesine bağlanıyor, ama çürüme sürecinde sarsıcı yeni bir gündemle karşılaşıncaya kadar sürünceme devam ediyor.
İşte 22 yıllık bir 'muhafazakâr icraat' ardından ortaya çıkan 'Türkiye fotoğrafı' şayet Narin acısı tek acı değilse – ki değil- ülkeyi sarsıyor.
Ülkenin ana muhalefet partisinin -ki mahalli seçimlerde birinci parti çıktı ve kendisine iktidar adayı olarak bakıyor- bu çürümeye karşı geliştirdiği bir çare var mı?
CHP’nin bile, sanırım ahlâkî duyarlılık gibi, manevi değerler gibi bir hassasiyeti vardır. Onun meselâ eğitim alanında ülke gençlerine nasıl verileceği noktasında bir düşünce egzersizi var mı, orada 'Sağlıklı bir kişilik' nedir meselâ böyle bir şeyi önemsiyorsak?
Kendini 'muhafazakâr' diye tanımlayan siyasi kadro, 22 yılın ardından ortaya nasıl böyle bir toplumsal tablo çıktığının analizini yapmış mıdır?
'İnsanî kalite' insana ilişkin değer ortaya koyan her sosyo - kültürel sistemin ana gayesidir. Türkiye, o çerçeveyi sağlıklı işletemiyor, bu açık. Dünyada da sağlıklı işlemiyor o mesele. Herkes şapkasını önüne koyup kendi önerisini bu açıdan sorgulasın. Neyi muhafaza edeceğimiz, neyi değiştireceğimiz öyle bir muhasebeyle ortaya çıkacak çünkü. Tabii yapabilirsek…"