T24 Haber Merkezi
Karar yazarı Yıldıray Oğur, geçtiğimiz günlerde 110 yaşında hayatını kaybeden Muazzez İlmiye Çığ’ı ve kardeşi Turan İtil'i köşesine taşıdı. Oğur, Dr. Turan İtil'in ABD’de deşifre olduğu ve kullandığı ilaçlar ve yöntemler yasaklandığı için yapamadığı deneyleri, 12 Eylül’den sonra gelip Türkiye’de yaptığını kaydetti. Oğur, yaşananların ardından adı duyulan Muazzez İlmiye Çığ hakkında ise, " Laikleri başörtüsü ve laiklik tartışmalarında coşturan kitaplar yazan bir Sümerolog oldu. Üstelik Hititoloji Bölümü’nden mezun olmasına, doktora yapmamasına, çivi yazısı bilmemesine rağmen…." ifadelerini kullandı.
Doktorasını Almanya'da tamamlayan İtil'in ABD'de insanlar üzerine uyuşturucu madde de içeren deneyler yaparken hükümetin yasaklaması üzerine Türkiye'ye döndüğünü kaydeden Oğur'un köşe yazısının ilgili bölümü şöyle:
"Turan İtil, ilaç deneyleri için 1973’de New York’ta bir de laboratuvar kurmuştu:
'HZI Vakfı'
Vakıf, ABD’deki psikiyatri alanında sınırlamalar getirilen ilaç araştırmalarını Türkiye’deki kobaylar üzerinde denemeye başladı.
CIA soruşturmasının sonunda 1976’da başkan Gerald Ford, ABD’de 'insan özneleri üzerinde uyuşturucu denemesini' yasakladı.
Peki, Turan İtil ne yaptı?
ABD’de yaptığı bu büyük kariyeri bırakıp, 1980 darbesinden sonra tamamen Türkiye’ye geldi ve kızkardeşinin başkanlığını yaptığı Gayrettepe’deki HZİ Vakfı’nda araştırmalarını sürdürdü.
Muazzez İlmiye Çığ, 1984’de vakıftaki ilaç deneyleri deşifre olunca Nokta dergisinin yaptığı haberde ağabeyinin neden Türkiye’ye geldiğini şöyle açıklamıştı:
'Turan, ‘Ben ne yapabilirim?’ diye düşündü. ‘Bu genç çocuklar nasıl teröre bulaştılar, bunların psikolojisini araştırabilirim’ dedi. Daha sonra Turan buraya geldi. O zaman Kenan Evren ve Millî Güvenlik Kurulu vardı. Bir vasıtayla kurula gidip, yapmak istediği araştırmayı anlattı. Meğerse askerler, 1977’de böyle bir araştırmaya başlamışlar.'
Turan İtil Milli Güvenlik Konseyi'nde nasıl sunum yaptı?
Askerlerin 1977’de tam da bu deneylerin ABD’de yasaklandığı yıllarda başladığı araştırma neydi, hangi vasıtayla, bütün kariyeri Almanya ve ABD’de geçmiş İtil, Milli, Güvenlik Konseyi’ne sunum yapabildi, bilinmiyor.
Ama bu sunumun sonunda artık gazetelerde kendisinden 'terörizm araştırmacısı' diye bahsedilen İtil, öyle bir güce ulaşmıştı ki hapishanelerde testler ve iğnelerle araştırmalar yapıyor, hapishanelerden mahkumları kobay alarak alıp vakfına getirebiliyordu.
12 Eylül’ün ardından Erzurum’da hapishanede yatmış olan solcu mahkum İbrahim Aydın da Bellek Müzesi için yapılan sözlü tarih çalışmasında yaşadıklarını şöyle anlatmıştı:
'Tabii bu arada şöyle bir şey de oldu onu atlamaktan geçmeyeyim. Bize bir ara bir özellikle hücrelere götürüp çıkarırken yoğun iğne vurmaya başladılar. Yani ne olduğunu bilmediğimiz tarzda böyle 00:51:00bir anda işte 5 enjektörün, 6 enjektörün doldurulup iğne vurulduğu olaylar olmaya başladı. Bütün hücreye giden arkadaşların hemen hemen hepsine aşağı yukarı bu uygulamayı yapmaya başladılar. Hücreye giriyorsun 1 hafta sonra çıkıyorsun, girerken atıyorum 10 tane iğne yiyorsun çıkarken bir 10 tane daha iğne yiyorsun. Sonra 1 hafta sonra bir daha gidiyorsun yine o iğneyi vuruluyorsun. Öyle bir yoğun bir iğne vurma şeyi, furyası başladı. Bir yandan da bizi sürekli hava alanına çıktığımız zaman havalandırmaya çıktığımız zaman bizi kulelerden gözleyen hiç tanımadığımız tipler ortaya çıkmaya başladı. Ve bu uzun zaman sürdü, birkaç ay sürdü bu uygulama. Toplam benim kendime saymıştım. 52 tane iğne vurmuşlardı bana. Sonra herhangi bir etkisi falan olmadı. Herhangi bir şey hissetmedim. Daha sonra bunun ne olduğunu araştırdık, öğrendik. Bu proje Türkiye'de yürüten, siyasi mahkumlar üzerinde bir deney olarak yapan Turan İtil diye bir kişi yapıyor. Bunun arka planını biraz daha sonradan bunu öğrendik. Özellikle Amerikan menşeli işte "Komünizm bir hastalıktır dolayısıyla hastalık pekala tedavi edilebilir" diye başlayan bir proje bu. Dolayısıyla bunu Türkiye'de Turan İtil yürütüyor bu projeyi, dolayısıyla siyasi mahkumlar üzerinden komünistleri tedavi etmek için böyle bir uygulama aslında yürütülüyor. Bunun birçok suç duyurusunu yaptık. Daha sonradan hastanelere götürdüler, incelediler, tahliller yaptılar. Herhangi bir şey çıkmadı.'
Mecidiyeköy’deki HZI Vakfı’ndaki deneylerde sadece siyasi mahkumlar kobay olarak kullanılmamıştı.
Arkeoloji Müzesi ve Topkapı Sarayı’nın çalışanları üzerinde de ilaç deneyleri yapılmıştı.
Müze çalışanlarını para karşılığı kobay olarak vakfa yönlendiren, eşi önce Arkeoloji Müzesi, ardından Topkapı Sarayı’nın müdürü olan ve müzede kütüphaneci olarak çalışan vakfın başkanı Muazzez İlmiye Çığ’dı."
Deneylerde müze çalışanlarından biri ayağından sakatlanmıştı. Deneylere para için katılan müze çalışanlarına bilgi verilmemişti.
Peki İtil’in vakfı bu deneyleri kim adına ve hangi parayla yapmıştı?
Bazılarını ilaç şirketleri için. Bir kısmını Türkiye devlet için.
Peki, ABD devleti için?
Bilinmiyor.
Bilinen Turan İtil’in, adı ABD’de deşifre olduğu ve kullandığı ilaçlar ve yöntemler yasaklandığı için yapamadığı deneyleri, 12 Eylül’den sonra gelip Türkiye’de yaptığı.
Hem de aynı etik dışı yolları kullanarak; çaresiz ve rızasız mahkumlar üzerinde, müdürün eşine hayır diyemeyecek müze çalışanları üzerinde…
1990’da Devsol’un vakfı bombalamasından sonra Turan İtil, yeniden ABD’ye döndü.
Bu deneylerle adı ilk kez duyulan kız kardeşi ise kendisine bambaşka bir kariyer yaptı.
Laikleri başörtüsü ve laiklik tartışmalarında coşturan kitaplar yazan bir Sümerolog oldu.
Üstelik Hititoloji Bölümü’nden mezun olmasına, doktora yapmamasına, çivi yazısı bilmemesine rağmen….
Kutuplaşmaya malzeme taşıdığı sürece kimse bu ayrıntıları dert etmedi.
Geçmişini Sümerler Türktür gibi zırvalarla itinayla temizledi, eğer birkaç gazeteci inatla hatırlatmasaydı dünya çapında, Atatürk’ün bize emaneti bir Sümerolog olarak uğurlanacaktı.
Şimdi ise Türkiye hakkında üzerinde düşünmemiz gereken çok defoyu hatırlatarak uğurlanıyor.