Karar yazarı Mehmet Ocaktan, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Fethullah Gülen'e yönelik kullandığı "Adam kendini mehdi ilan etmiş. Fakat Tweet'lerde bunların vagonları uydusu durumunda olanlar o bize şah damarımızdan daha yakındır demiş. Bu küfürdür, küfür, şirktir. Bize şah damarımızdan yakın olan sadece ve sadece rabbimizdir. Kardeşlerim bu tarz hastalıklı yapıların gençlerimimize sirayet etmemesi için gerekli önlemleri alıyoruz alacağız" ifadesiyle ilgili olarak "Başkanlık sistemi için öyle zorlama bahaneler üretmeye ve son derece absürt yaklaşımlarla başkanlık savunmaya hiç gerek yok. Ayrıca başkanlık sisteminin faziletlerini anlatmak için illa Mehdilik benzeri hurafeler üreterek meseleyi mecrasından saptırmanın da bir manası yok" dedi.
Mehmet Ocaktan'ın "Başkanlık sistemi istiyoruz, Mehdilik değil" başlığıyla yayımlanan (24 Ekim 2016) yazısı şöyle:
Başkanlık sistemi için öyle zorlama bahaneler üretmeye ve son derece absürt yaklaşımlarla başkanlık savunmaya hiç gerek yok. Ayrıca başkanlık sisteminin faziletlerini anlatmak için illa Mehdilik benzeri hurafeler üreterek meseleyi mecrasından saptırmanın da bir manası yok.
Ama ne hikmetse biz sistem tartışmasını bile deruni bir iklime taşıyıp ona hiç de hak etmediği bir kutsiyet atfederek içinden çıkılmaz bir sorun haline dönüştürmeyi pek seviyoruz.
Oysa hiç bunlara gerek yok; her şeyden önce başkanlık sisteminin de, parlamenter modelin de herhangi bir kutsiyeti olamaz. Demek istediğim şu; boşuna başkanlık sistemi için İslam tarihinde bir dayanak ve örnek bulma çalışmayalım. Çünkü böyle bir örnek yok...
Sonuçta ‘Başkanlık sistemi’ de, parlamenterizim de demokratik yönetim biçimleridir. Şimdi bizim esas sorunumuz, darbelerle kadük hale getirilen parlamenter sistemin yarattığı sistemsel boşluğu tamir etmek...
Bunun için iki yol var, ya parlamenter sistemi reforme ederek halen Batılı demokrasilerdeki işleyen modeli oluşturacağız, ya da yine demokrasinin bir unsuru olan başkanlık sistemini evrensel hukuk normları içinde bu ülkede inşa edeceğiz.
Ancak şunu belirtmek gerekiyor ki, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle birlikte artık sistemin rotası ‘başkanlık modeli’ne dönmüştür. Çünkü halk tarafında seçilen bir cumhurbaşkanı bir takım icraat taahhütlerinde bulunduğu için, çok doğal olarak bir başkan gibi hareket etmek durumundadır. Zaten işin tabiatı da bunu gerektirmektedir.
Nitekim son dönemde yaşadığımız tartışmaların temelinde de bu sistemsel arıza bulunmaktadır. Ne yazık ki şunu deme hakkına sahip değiliz, “Madem halk tarafından seçilen cumhurbaşkanının yetkileri, parlamenter sistem içinde sorun yaratıyor, o zaman bu yetkileri kısalım.”
İyi güzel de böyle bir tavır halkın iradesine ipotek koymak olmaz mı?
Yani halka dönüp diyeceğiz ki: “Pardon biz bir yanlışlık yaptık, senin cumhurbaşkanına verdiğin yetkileri kısmak istiyoruz.” Kimse kusura bakmasın ama, böyle bir yaklaşımı hiçbir demokratik ilke ve teamülle izah edemeyiz.
İşte tam da bu yüzden, başkanlık sistemi rotasından dönüşün çok makul bir gerekçesi gözükmüyor.
Önemli olan, çok haklı ve makul gerekçelerle Türkiye’nin önüne gelen başkanlık sistemi ihtiyacını, bir takım absürt gerekçelerin arkasına sığınarak ya da başkanlığa kutsiyetler atfederek değil, son derece reel gerçeklerle topluma izah etmek...
İşin özeti, yıllardır sistem tartışmalarından yorulan Türkiye’yi bir ferahlığa ve zihinsel berraklığa kavuşturmak gerekiyor.
Nitekim Başbakan Binali Yıldırım, AK Parti’nin Afyon’daki istişare toplantısının son gününde yaptığı konuşmada, bu konuda çok net mesajlar verdi: “Meclisimiz ister 367, ister 330’la anayasa değişikliğini onasın, son kararı millete götüreceğiz. Artık Türkiye sistem tartışmasını bir kenara bırakması, enerjisini, gücünü geleceği inşa etmeye ayırması gerekiyor. Türkiye pek çok tehditle karşı karşıya. Bütün bunlar karşımızdayken, bir de sistemle ilgili tartışmayı sürdürürsek, ülkeyi geleceğe taşımakta zaman kaybı yaşarız.”
Meselenin özü budur, ihtiyacımız olan neyse onu hayata geçirmek için artık bir adım atmak zorundayız. Ama hayali argümanlarla değil, başkanlığı ayağı yere basan evrensel normlar içinde halka anlatmak zorundayız.