Gündem

Karar Yayın Yönetmeni: AK Parti'yi Fetullahçılara karşı uyarmıştım; ilk taşı günahsız olan atsın

"Bu konu bugün acilen tartışılması gereken bir konu değil"

04 Ağustos 2016 14:23

Karar Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Kiras, "Fetullahçılara gösterdikleri müsamaha ve destek dolayısıyla AK Parti hükümetlerini de uyarmış ve eleştirmiş az sayıdaki kalemden biriyim" dedi. Kiras, "Hem bu konu bugün acilen tartışılması gereken bir konu değil hem de karşımızdaki problemin esas itibarıyla Türkiye’deki devlet yapısının ve kurumsal işleyişin zaaflarına bağlı olduğunu fark edip elbirliğiyle bunu çözmeye yönelmemize engel oluşturacak kısır tartışmalardan uzak durma vaktidir" ifadelerini kullandı.

Kiras'ın Karar'da "İlk günahsız olan taş atsın" başlığıyla yayımlanan (4 Ağustos 2016) yazısı şöyle:

Fetullahçı şebekenin devlete sızıp özellikle Ergenekon sürecinde belirli kesimlere kan kusturması dolayısıyla AK Parti hükümetlerini suçlayanlar haklılar. Ama bir yere kadar… Evet, özellikle emniyette ve yargıda yuvalanan bu şebekenin güya darbelerle ve darbecilerle mücadele ediyoruz kisvesi altında ama aslında kendi gizli ajandaları doğrultusunda birtakım tasfiyelere girişmeleri o günün siyasi iktidarının desteği olmasaydı mümkün olmazdı. Ama denize düşen yılana sarılır. Ne demek istiyorum? Anlatayım… Evvela bütün bu işlerin kırılma noktası olan yılı hatırlamanızı isteyeceğim… 2007’yi hatırlayalım hepimiz…

İster beğenin ister beğenmeyin, halkın oyuyla ülkeyi yönetme yetkisi almış olan bir siyasi kadro siyaset dışı yollar kullanılarak yok edilmeye çalışılıyordu. Bilahare Ergenekon-Balyoz süreçlerinde masum insanların da çuvala doldurulmasıyla TSK’da tasfiye ve “paralel kadrolaşma” aracı yapılacak olan askeri darbe teşebbüsleri bunların en basit örnekleriydi. Gerek dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı olan Oramiral Özden Örnek günlüklerinde gerekse şimdi CHP milletvekili olan gazeteci Mustafa Balbay’ın tuttuğu anlaşılan günlüklerde siyasi iktidarı askeri darbeyle devirmeye yönelik planların mevcudiyetinin açık kanıtları vardı.

İşin tuhaf tarafı, belirli bir kesimde siyasi iktidarı silahla devirmeye teşebbüse kadar varan tepkilerin ve siyasi husumetin temelinde çoğunlukla mevcut hükümetin izlediği politikalar yoktu. Siyasi husumetin gerekçesi iktidar mensuplarından bir kısmının eşlerinin giyim tercihleriydi.

***

2007 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçiminin krize dönüşmesi de bu yüzdendi. Hatırlayın, Abdullah Gül cumhurbaşkanı adayı olarak ortaya çıkınca siyasette ve medyada “eşinin başörtülü olması yüzünden Gül’ün adaylığının kabul edilemez olduğu ve bunun engellenmesi gerektiği” görüşünü yaymak üzere bir kampanya başlatıldı. Bunun için çareler arandı.

27 Nisan 2007 günü akşam saatlerinde Genelkurmay’ın internet sitesinde daha sonra e-muhtıra diye anılacak olan bir bildiri yayınlandı. Aynı günün daha erken saatlerinde ise TBMM’de 367 rezilliği sahneye konulmuştu. O günün cumhurbaşkanı Sezer ile CHP’nin ve Anayasa Mahkemesi’nin el ele vermesiyle daha önceki hiçbir cumhurbaşkanlığı seçiminde uygulanmamış bir kural icat edilmiş ve oylama sırasında Genel Kurul’da 367 milletvekilinin bulunması şartı getirilmişti. Neticede Gül 357 oy aldığı halde Genel Kurul’da 367 milletvekili bulunmuyor diye cumhurbaşkanı seçilememişti ama mesela Özal’ın 263 oyla cumhurbaşkanı seçildiği oylamada sadece 285 vekil bulunuyordu. (Gerçi o zaman vekil sayısı 450’ydi ama yine üçte iki çoğunluk mevcut değildi.)

***

Şimdi eşi başörtülü diye adaylığı hukuk dışı gerekçelerle engellenen Gül’ün yerine koyun kendinizi. Gül’ün arkadaşlarının yerine koyun. Erdoğan’ın yerine koyun. İzlediğiniz politikalar dolayısıyla değil, eşinizin giyimi yüzünden veya daha doğrusu “başka mahalleden” gelmiş olduğunuz için dışlandığınızı, dahası yok edilmek istendiğinizi düşünün. Böyle bir ortamda “sizin mahalleden”olduklarını iddia eden birileri çıkıyor karşınıza. Sizi yok etmek isteyen kişileri engellemek için yardım ve destek sunuyorlar. Bunlar hakkında geçmişe dayalı bazı kuşkularınız olsa da çok fazla düşünmezdiniz herhalde yardım tekliflerini kabul etmek için…

Birileri sizi uçurumdan aşağı yuvarlamaya çalışırken size yardım ve destek öneren grubun başta emniyet ve yargı olmak üzere kritik kurumlardaki mevcudiyetini sorgulamaya ve kendilerine “siz buralara nasıl sızdınız, ne zaman sızdınız” diye sormaya gerek bile duymazdınız… Ne olursa olsun, siyasetin doğasındaki pragmatizm zaten bunu sorgulamaya gerek duymaz, o ayrı.

Anlattığım durum elbette son tahlilde kimseyi sorumluluktan kurtaracak bir bahane teşkil etmiyor. Ama geçen gün de yazdığım gibi, Fetullahçılara gösterdikleri müsamaha ve destek dolayısıyla AK Parti hükümetlerini de uyarmış ve eleştirmiş az sayıdaki kalemden biri olarak söylüyorum:

Hem bu konu bugün acilen tartışılması gereken bir konu değil hem de karşımızdaki problemin esas itibarıyla Türkiye’deki devlet yapısının ve kurumsal işleyişin zaaflarına bağlı olduğunu fark edip elbirliğiyle bunu çözmeye yönelmemize engel oluşturacak kısır tartışmalardan uzak durma vaktidir.

Bir de şu hikâye var: Zina yaparken yakalanan bir kadın Hz. İsa’nın huzuruna getirilir ve taşlanarak öldürülmesi istenir. Hz. İsa “Aranızda günahsız olanınız ona ilk taşı atsın” der ve kadın taşlanmaktan kurtulur!