Kanun hükmünde kararname (KHK) ile kapatılan Hayatın Sesi televizyonuna aynı anda hem IŞİD, hem TAK, hem de PKK propagandası yaptığı iddiasıyla açılan davanın ilk duruşması görüldü. Türkiye’de gerçekleşen katliamlar karşısında yapılması gereken yayıncılığın yapıldığı savunulurken, Hayatın Sesi Televizyonu ortaklarından Mustafa Kara "Aynı anda 3 örgütün propagandası yapmak akla aykırıdır” dedi. Duruşma 7 Kasım'a ertelendi.
Evrensel gazetesinden Cansu Pişkin'in haberine göre, Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanının duruşmasında sanık sıfatıyla yargılanan Hayatın Sesi televizyonunun ortakları Mustafa Kara ve İsmail Gökhan Bayram ile avukatları hazır bulundu. CHP milletvekili Barış Yarkadaş, Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) Başkanı Mustafa Köz, TYS İkinci Başkanı Suna Aras, TYS Başkan Yardımcısı Müslüm Çelik ve TYS Genel Sekreteri C. Hakkı Zariç, gazeteci Tuğba Tekerek, gazeteci Mehveş Evin, yazar Nevzat Onaran, gazeteci Gülten Sarı, Birgün gazetesi Yayın Kurulu Üyesi İbrahim Varlı, DİSK Basın İş Genel Başkanı Faruk Eren, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Başkanı Gökhan Durmuş, TGS İstanbul Şube Başkanı Ali Açar, EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan ve merkez yöneticileri, Hayatın Sesi Televizyonu eski çalışanları, Evrensel Gazetesi Haber Müdürü Muzaffer Özkurt, Evrensel yazarlarından Ercüment Akdeniz, belgesel sinemacı İmre Azem, tarihçi-yazar Erdoğan Aydın, Tüm Bel-Sen 1 Nolu Şube Başkanı Kadri Kılıcı, EHP İl Yönetimi'nden Çağdaş Sinan Dal, Büro Emekçileri Sendikası 3 nolu Şubeden Hasan Göktan ve Süleyman Yılmaz da gazetecilerle dayanışmak için adliyedeydi.
"Zincirleme propaganda değil, zincirleme katliam yargılanmalı"
Duruşma, Hayatın Sesi Televizyonunun ortakları Mustafa Kara ve İsmail Gökhan Bayram ile Genel ve Sorumlu Müdür Gökhan Çetin'in “İştirak Halinde Zincirleme Olarak Terör Örgütü Propagandası Yapmak” iddiasıyla suçlandığı iddianamenin okunmasıyla başladı.
İddianamenin okunmasının ardından iddianameye ilişkin beyanda bulunan Avukat Gülşah Kaya, "Sanıklara isnat edilen suçla cezalandırılmalarını isteyen iddianame son dönemin moda iddianamelerinden" dedi. Kaya, 3 sanığın terör örgütü propagandasından yargılanmasını isteyen iddianamenin 4 sayfalık bir metin olduğunu, iddianamede sanıkların, faillerin hangi fiilleri işleyerek, hangi terör örgütünün propagandasını yaptığının anlaşılmadığını ifade etti. Kaya şöyle devam etti: "6 ay içerisinde gerçekleşen bir fecaat tablosu var ve bunları aktardıkları için yargılanıyor buradaki sanıklar. Bu iddianamede zincirleme terör örgütü propagandası değil zincirleme katliam görüyoruz. Dolayısıyla yargılananlar görüntüleri yayınlayanlar değil katliamı yapanlar olmalı." Kaya, iddianamedeki eksiklikler dolayısıyla sanıkların beraatini talep etti. Mahkeme heyeti Kaya'nın talebini reddetti.
"Şirket ortaklarının yayına dahli yok"
Hayatın Sesi televizyonu ortaklarından Mustafa Kara savunmasına, kamu hizmeti yayıncılığının gerçekleri halka aktarmaktan ibaret olduğunu belirterek başladı. Kara, şirket sahiplerinin yayın işlerine müdahalesinin olamayacağını belirterek, yasalarda da bunun net bir şekilde ön görüldüğünü ifade etti. Kara, "Yayınlarla ilgili dahlim ve müdahalem yokken nasıl oluyor da suça iştirak ediyorum. Bununla ilgili bir delil yok iddianamede. Bu suçlamanın bu haliyle üzerime atılması hukuka aykırıdır. Bu yayınların tümünde insanların ölümüyle ilgili net tepkimiz vardır ve devlete yönelik eleştiriler neden bunun engellenmediği yönündedir. Tüm terör örgütlerinin propagandasını aynı anda yapmak akla aykırıdır. Sadece RTÜK şikayetlerine dayanan televizyonculuk faaliyetlerinin ağır cezaya konu olmasını doğru bulmuyor ve beraatimi talep ediyorum" dedi.
Hayatın Sesi Televizyonu ortaklarından İsmail Gökhan Bayram da ilk ifadesinde, Hayatın Sesi Televizyonu'nun yayıncılık ilkelerinin istisnasız her zaman barıştan yana ve insanların öldürülmesine karşı olduğunu söyledi. Bayram, "Toplamda farklı terör örgütlerinin propagandasını yapmak akla aykırı. Ben hep insanların ölümünün karşısında oldum bireysel olarak da hiçbir zaman terörü desteklemedim, propagandasını yapmadım" diyerek beraatini talep etti.
"Bir televizyonun yapması gereken haberciliği yaptı"
Avukat Devrim Avcı da, iddianamenin Gündüz Dağdelen isimli şahsın şikayetleri üzerine oluşturulduğunu hatırlatarak, "Bu şahsın dilekçesi üzerine savcı bunu adeta görev addedip bir iddianame düzenliyor. Görevini ihlal ediyor çünkü müvekkillerim lehine hiçbir delil toplamıyor savcı. Ülkede son 2 yılda onlarca bombalama olmuş ve müvekkiller basın olmanın gereği bunun yayınını yapmışlar. Bir televizyonun yapması gereken haberciliği yapmış ama biz buradayız. İfade özgürlüğü hakların en temelidir. OHAL koşullarında yaptığınız herhangi bir eleştiri size propaganda olarak dönüyorsa ifade özgürlüğünün söz konusu olmadığını görüyoruz. Bayram ve Kara'nın herhangi bir cezai sorumluluğu bulunmamaktadır. Bu Radyo ve Televizyon Kanunu ile Basın Kanunu'nda da belirtilmiştir" dedi ve beraatlerini talep etti.
Duruşma 7 Kasım'a ertelendi
Avukat Kamil Tekin Sürek, "Bizim mahkemelerde iddianamenin iadesi çok zor görünüyor. Fakat Dink davasında mahkeme iddianameyi 3 kez reddetti, demek ki ediliyormuş. Ben başkan olsaydım ilk sayfayı okuyunca iddianameyi geri gönderirdim. Böyle iddianameyle insanlar mahkeme önüne çıkarılıp ceza tehdidine maruz bırakılmaz" diyerek iddianamenin iadesini talep etti.
Mahkeme, iddianame kabul edilip kovuşturma aşamasına geçildiğinden iddianamenin geri gönderilmesinin reddine ve sanıkların duruşmadan vareste tutulmasına karar verdi. Duruşma, mazeret bildirerek duruşmaya katılamayan Gökhan Çetin'in savunmasının alınması için 7 Kasım'a ertelendi.
İddianameye konu olan suçlamalar
İstanbul Cumhuriyet Savcısı Fahrettin Kemal Yerli’nin hazırladığı iddianamedeki suçlamalar şu şekilde: “Irak’ta Şii milisler tarafından kaçırılan 18 Türk işçinin internette yayınlanan görüntülerine ilişkin hazırlanan haberle DEAŞ’ın korkutucu özelliklerini yansıttığı ve dolaylı olarak örgütün amacına hizmet eder şekilde haber sunumu yapılmak suretiyle terör örgütü propagandası yapmak, 10 Ekim 2015 tarihinde Ankara Tren Garı önünde meydana gelen ve çok sayıda vatandaşımızın ölümü ve yaralanması ile sonuçlanan terör saldırısına ilişkin Başbakanlığın geçici yayın yasağı getirmesine karşılık anılan yayın kuruluşu tarafından gerçekleştirilen terör saldırısından sonra gün boyunca özel yayın adı altında söz konusu terör saldırısı ve sonrası yaşanan olayların kimi zaman haber formatında, kimi zaman ise stüdyo konuklarının analizleri ile ekranlara getirildiği, 13 Mart 2016 tarihli şüphelilerin sorumlusu olduğu yayıncı kuruluşun ana haber bülteninin incelenmesinde; Ankara Güven Park yakınında meydana gelen patlamanın verildiği, İstanbul Taksim’de 19 Mart 2016 tarihinde meydana gelen patlama olayı ile ilgili olarak özel yayın yapıldığı, ancak saat 11:38’de alınan görüntülerin hiçbir editoryal denetime tabi tutulamadan ekranlara yansıtıldığı , Vali’nin güvenlik sıkıntısı yok demesine rağmen böyle bir olayın meydana geldiğinin ifade edildiği, böylece terör örgütü propagandasının yapıldığı, Cizre’de sokağa çıkma yasağının sona ermesinden sonra yapılan röportaj ve görüntülere yer verildiği, teröre ve teröristlere karşı yürütülen operasyonların PKK terör örgütünün yaptıkları aktarılmaksızın sivil halka yönelik operasyonlar şeklinde sunularak terör örgütünün amacına hizmet eder nitelikte olduğu kanaatine varılarak terör örgütü propagandası yapmak suçunun işlediğinin ortaya çıktığı, terör örgütlerinin en önemli amacı olan topluma korku salmak, kargaşa yaratmak, toplumun huzur ve sükunetini bozmak olması nedeniyle terör örgütü tarafından yapılan eylemin medya tarafından kamuoyuna bilgi verme amacıyla yayınlanmasının doğal olmakla birlikte bu tür olayların verilirken terörün ve terör örgütünün amacına hizmet eder şekilde davranmayarak kamu hizmeti yayıncılığı anlayışının taşınması gerekeceği, ancak şüphelilerin sorumlusu oldukları yayıncı kuruluşun terör saldırı sonrası yaşanan panik ve kargaşa ortamını bütün çıplaklığıyla ekrana taşıyarak terör örgütünün bu amacına hizmet ettiği, bir başka deyişle terör örgütü propagandası yaptığının tespit edildiği…”