Yaşam

Kanserli bir kadın bırakılır mı?

Hürriyet gazetesi yazarı Ertuğrul Özkök, Ali Taran'ın boşandığı eşinin kanser olduğunu yazdı.

01 Temmuz 2011 03:00

T24 - Hürriyet gazetesi yazarı Ertuğrul Özkök, Ali Taran'ın boşandığı eşinin kanser olduğunu yazdı. Özkök, "Kanserle mücadele eden karısını boşayan bir erkek acaba neler hisseder? Yeni kadının her koynuna girdiğinde bunu hatırlamaz mı?" diye sordu.


Ertuğrul Özkök'ün Hürriyet gazetesinde "Kanserli bir kadın bırakılır mı" başlığıyla yayımlanan (1 Temmuz 2011) yazısı şöyle:



Kanserli bir kadın bırakılır mı



Kapı çalınıyor, bir adam; elinde bir çiçek sepeti ve bir mektup.


“Sarı Selma” diye başlıyor.


Sarı Selma, iki günden beri evlenmesi Twitter’ın bir numaralı konusu olan Ali Taran’ın eşi.
Yani eski eşi.


Ünlü reklamcı Ali Taran, bugün Bodrum’da Ayşe Özyılmazel’le evleniyor.


Bu nedenle öğreniyoruz ki, bir süre önce eşinden boşanmış. Yukarda anlattığım gibi barışmışlar.
Öğrendiğimiz bir başka şey de şu: Eşi kanserle mücadele ediyormuş.


Bunları okuyunca, Ayşe Arman’ın geçmişte onunla yaptığı mülakatları hatırladım ve baktım. O günlerde çok ilgiyle okumuştum.


Dün daha da büyük ilgiyle tekrar okudum.


Bunlardan birini Dubai’de yapmıştı. Taran Ailesi ile birlikte Burj el Arap Oteli’nde kalıyordu. Harika fotoğraflar çektirmişti. Üzerinde uzun bir Arap elbisesi vardı. Gözlerine sürme çektirmişti.


O günkü röportajdan aklımda kalan en çarpıcı cümleler eşinin şu söyledikleriydi:


“Ali aldatmaz. Gözümle görsem inanmam. Kollar, himaye eder. Çok sevecendir, çok güvenilir.”
Bir de şu cümle:


“Öyle pahalı hediyelerle kadınları etkileme meraklısı bir adam hiç değildir.”


Dün, Ayşe Özyılmazel’e Range Rover marka bir araba hediye ettiğini okuyunca bu cümleler aklıma geldi.


2006 ile 2008 arasında yayımlanan üç mülakattan topladığım bilgiler şunlar.


Taran, eski eşiyle barışırken gönderdiği çiçek sepetine mektup koymuş. Tekrar evlenme teklif etmiş ve şu notu eklemiş:


“Kabul ediyorsan şu saatte şu restorana gel.”


Eşi ayrılık sırasında 5 kilo vermiş. Hemen kuaföre gidip saçını yaptırmış. Sarı saçlarını siyaha boyatmış ve restorana gitmiş.


Taran önce tanımamış, “Kim bu fıstık” demiş.


Ve barışmışlar.


Anlayacağınız, şimdi öğrendiğimiz, çiftin ikinci boşanması oluyor.


Hayatta anlamadığım, daha doğrusu empati kuramadığım şeyler vardır.


Mesela boşanan bir erkeğin mal paylaşma kavgası çıkarması.


Ayrılacak olsam, her şeyi karıma bırakır, iki kitap, bir iPod, birkaç küçük hatıra alır çıkarım.


Başka insanların hayatlarının üzerinden racon kesmeyi sevmem. O nedenle yargılamak için yazmıyorum.


Sırf meraktan...


Kanserle mücadele eden karısını boşayan bir erkek acaba neler hisseder? Yeni kadının her koynuna girdiğinde bunu hatırlamaz mı?


Biliyorum, hayat devam ediyor; insan başkasına âşık olabilir.


İlişkisi de olabilir.


Buraya kadar anlıyorum.


Ama “boşamak”...


O çok önemli ve derin psikolojisi olan çok ağır bir “eylem”.


O nedenle bu duyguyla empati kuramıyorum.


Hatta, biraz maço görünme riskini göze alarak şunu bile diyebilirim:


“Erkekliğe sığmaz arkadaş...”


Ali Taran’ı severim. Her yaratıcı, her farklı insan gibi, vasat insanlardan durmadan dayak yer.


Belki de o yüzden, ondan şövalyelik beklerim.


Acaba evden çıkıp giderken yanına nelerini almıştır?


Hiç olmazsa orada şövalyelik yapmış mıdır?


O mülakatlarda başka bazı ayrıntılar da vardı.


Birinci ayrılıklarında ilginç bir şey olmuş. Eşi, bakmış ki, Ali Taran kredi kartlarını kestirmiş. Buna
çok öfkelenmiş. Ama biraz araştırınca başka bir şey daha öğrenmiş.


Meğer sadece eşinin değil, kendisinin kredi kartını da kestirmiş.


Bir de şu ayrıntı dikkatimi çekti. Ali Taran iki defa umreye gitmiş.


Diyorum ya, eski mülakatlara bugün okunduğunda bambaşka anlamlar yükleniyor.


Hayat işte böyle bir şey...


Bir gün söylediklerimiz, başka bir gün ayağımıza takılıyor.