Gündem

Kamuoyu kimin oyu veya kamuoyu yoklamalarına nereye kadar güvenebiliriz?

Anketlerin siyasal araçsallığı, bu tür anketlerin değerlerini sorgulamak için fena bir başlangıç sayılmaz. Ancak bu konudaki ilk eleştirel perspektiflerden birini ortaya koyan Fransız sosyolog Pierre Bourdieu'nün de dikkat çektiği gibi kamuoyu anketlerinin teknik ve toplumsal açıdan güvenirliği ve meşruiyeti; anketlerin nasıl yapıldığı, kullanıldığı ve yorumlandığından öte, anket istatistiklerinde sunulan şekliyle kamuoyunun bir yapay-olgu (artefact) olarak da görülmesi mümkün

09 Mayıs 2023 00:00

Oğuz Gürerk*

1)

1965 yılında Fransa'da genel oyla gerçekleşecek ilk başkanlık seçimine giden süreçte siyaset bilimi uzmanlarının denetimindeki kamuoyu yoklamalarının oynadığı rol, bu yeni pratiğin siyasal hayata büyük ölçüde nüfuz etmesine yol açar[i]. İlk siyasi anketin görece yöntemsel güvenirliği siyasi ve ticari coşku yaratırken çeşit çeşit siyasi anketin ortaya çıkmasına neden oldu. Bu anketler, basında ya da şimdilerde sosyal medyada sık karşılaştığımız oy verme niyeti anketleri gibi sadece siyasi tercihlerin mantığını anlamak gibi bilimsel saiklerle değil, mevcut güçlerin politikalarını meşrulaştırmak veya meşruiyetini zayıflatmak amacıyla da gerçekleştiriliyordu[ii].

Dolayısıyla anketlerin siyasal araçsallığı, bu tür anketlerin değerlerini sorgulamak için fena bir başlangıç sayılmaz. Ancak bu konudaki ilk eleştirel perspektiflerden birini ortaya koyan Fransız sosyolog Pierre Bourdieu'nün de dikkat çektiği gibi kamuoyu anketlerinin teknik ve toplumsal açıdan güvenirliği ve meşruiyeti; anketlerin nasıl yapıldığı, kullanıldığı ve yorumlandığından öte, anket istatistiklerinde sunulan şekliyle kamuoyunun bir yapay-olgu (artefact) olarak da görülmesi mümkün[iii]. Bourdieu 1972'de Arras'ta bu konuda yaptığı konuşmasına şöyle başlar: "Öncelikle niyetimin kamuoyu yoklamalarını mekanik ve kolay yoldan kınamak değil, işleyişlerinin ve işlevlerinin katı bir çözümlemesini yapmak olduğunu belirtmek isterim. Bu da söz konusu araştırmaların zımni olarak devreye soktuğu üç postulatı sorgulamamızı gerektirir." Bu bakış açısına göre kamuoyu anketleri, ilk olarak herkesin bir görüşü olduğuna, ikinci olarak tüm görüşlerin eşit olduğuna ve son olarak bu görüşleri sormanın kendisinin değerli olduğuna yönelik bir fikir birliğini varsayarken gerçek kamuoyu duyarlılığının karmaşıklığını ve farklılıklarını göz ardı eder.

Buradan hareketle kamuoyu araştırması, anketleri/yoklamaları veya - Türkiye'de yeni yeni "popülerlik" kazanan - "anketlerin anketi" ve hatta anket "birleştirmeleri" [aggregation] adı altında malumat bombardımanına tutulmuş biz fanilere düşen, önümüzü görmeye çalışmaktır. Üstelik bir yandan da içinde bulunduğumuzun iddia edildiği, medyadan ve siyasetten üstümüze boca edilen, hayatın hemen her alanında bir yansıması olduğu söylenen, Pandemi sürecinde de ivme kazanarak üzerine (veya bir yerine dokunarak) sayısız makale yazılmış, "Hakikat sonrası[1]" diye anılan mefhumla ima edilen dönemin kendisiyle kurduğumuz (veya kuracağımız) ilişkiyi kavramsal olarak ifade ve tayin etmekteki güçlüğümüzün sonuçlarına katlanırken bu daha da önem kazanıyor.

2) Teknik bir mekanizma olarak kamuoyu yoklamaları 

Bu yazının devamında önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı (CB) Seçimine yönelik iki hayali anket sonucunu[2] istatistiksel bir "oyuncak-model" ile kıyaslarken yukarıda saydığım meseleleri de göz önünde bulundurmaya çalışacağım. Ancak, burada unutmamamız gereken, seçim anketlerinin genellikle —terim anlamıyla— bir araştırma olmamasıdır. Bunu, anket sonuçlarının, bizzat anketi yapan şirketler tarafından yöneticilerinin attığı bir "tweet" ya da bir yayın organına verdikleri mülakat veya bir köşe yazısı şeklinde yayımlanırken bilimsel bir raporda yer almasını beklediğimiz hemen hemen hiçbir detayın bulunmamasından da anlayabiliriz. Bunların siyasi danışmanlıktan ya da kısmen muhayyel bir kamuoyunu etkilemekten pek de farkı yoktur. Nihayetinde bu seçimde üretilecek oyu pratik amaçlarla seçimden belli bir süre önce üretmeyi hedefleyen teknik bir mekanizmadır; olası sonuçları önceden tahmin etmeye yarayabilir. Seçim öncesi yapılan anketlerin gerçek sonuçlarla karşılaştırılmasıyla mekanizmanın kalitesini ve yöntemlerin uygunluğunu belki görebiliriz; belki diyorum çünkü yayımlanmış bir seçim anketinin bir tahminden ibaret olmadığını, seçmen kararını da etkileyebilecek bir malumat olduğunu unutmamak lazım[3].

Anketler arasındaki farkların dağılımını görselleştirmek için (Şekil 2) altıgen kutucuklu 2 boyutlu bir histogram oluşturabiliriz. Her bir altıgen, rengine göre, göründüğü yerde bulunma olasılığına[4] işaret eder. Bu çizim, örneklerin yalnızca küçük bir kısmının aynı anda her iki anket için de mümkün olabileceğini görmemize yardımcı olacak ve bu koşullar altında her iki anketin de aynı anda gerçekleşme olasılığının ne kadar düşük olduğunu gösterecek.

Artık sözünü ettiğimiz oyuncak-modele dönmeden, kısaca, anket sonuçları paylaşılırken içeriği boşal/tıl/mış birkaç terim veya kavrama bakalım: örneklem, hata payı, güven aralığı. Doğal olarak anketler nüfusun belli bir alt kümesiyle[5] yapıldığı için ortaya çıkan sonuçla nüfustaki herkesle görüştüğümüzde elde edeceğimiz "gerçek" sonucun muhtemelen tam eşleşmeyeceğini biliyoruz. Buradan yani örneklemeden[6] gelen hata payı, anket sonucunun, nüfustaki değerine ne kadar yakın olmasını bekleyebileceğimizle ilgilidir. Hata paylarının anlam ifade edebilmesi için (kullanıldığında bir yüzdeliği takip eden) "güven aralığı" kavramına ihtiyacımız var. Mesela, yüzde 95'lik güven aralığında artı, eksi yüzde 2 puanlık bir hata payı demek, aynı anketi 100 kez yaptığımızda sonucun aşağı yukarı 95 kez gerçek nüfus değerinden en fazla yüzde 2'si (puan) kadar sapacağını beklemek anlamına gelir. Geleneksel olarak anket şirketleri, bir adayın destek seviyesinde bekleyebileceğimiz değişkenlik miktarını "hata payı" aracılığıyla tanımlar.

3) 14 Mayıs'a doğru çelişkili anketlerin bir oyuncak modeli

Şimdi, 28 Mayıs'ta gerçekleşmesi beklenen CB Seçimi için yapılmış (adayların Recep Tayyip Erdoğan ve Kemal Kılıçdaroğlu olduğu), birbiriyle hiç de örtüşmeyen iki farklı anket sonucunun aynı anda gerçekleşme ihtimalinin olup olmadığını ya da iddia ettikleri gibi aynı nüfusu temsil edip etmediklerini belirlememize yardımcı olabilecek birkaç olasılık hesabına ve istatistiksel teste odaklanalım. Varsayalım ki elimizde, iki aday için aynı anda yapılan, aynı hata payına, diyelim ki 2, ve yüzde 95 güven aralığına (GA) sahip iki seçim anketi olsun. İlk anketin -diyelim ki A Şirketi- Erdoğan için sonucu yüzde 48,3 ve Kılıçdaroğlu için yüzde 44,7. İkinci anketin -B Şirketi- Erdoğan için sonucu yüzde 42,4 ve Kılıçdaroğlu için yüzde 49,3.

Ayrıca, bu anketlerin bağımsız olduğunu yani bir örneklemenin diğerini etkilemediğini, nüfusun her bireyi için her iki ankete de katılma olasılığının eşit olduğunu varsayalım[7]. Bu ölçümlerin (ve kuramsal temellerinin) doğru olduğunu kabul edip bu iki farklı sonucun birlikte görülme olasılığını bulmak için birleşik olasılık terimini kullanabiliriz: İki anketin bağımsız olduğunu varsaydığımızdan iki sonucu da aynı anda görmemizin (birleşik) olasılığı, bireysel sonuçların olasılıklarının çarpımıdır. Ancak, her bir sonucun ayrı ayrı olasılıkları hakkında bilgi sahibi olmasak da her iki anket için yüzde 95'lik güven aralığı ve yüzde 2 puanlık hata payı, iki adayın da desteğine ilişkin gerçek oranın, belirtilen aralıkta (yüzde ± hata payı) olduğundan yüzde 95 oranında emin olabileceğimiz anlamına gelir.

Dolayısıyla, ilgili olasılıkların güven aralıkları içinde normal dağıldığını (ve her bir aday için gerçek desteğin verilen aralıkların orta noktasında olduğunu) varsayarak bu iki farklı sonucu birlikte görmenin birleşik olasılığının kestirimi için normal dağılımın özelliklerini kullanacağız. "Normal dağılım[8]" için, verilerin yaklaşık yüzde 95'i, ortalamanın 1,96 standart sapması içinde yer aldığından her bir anketteki her bir aday için standart sapmayı (s) hesaplayabiliriz[9].

 

Buradan hareketle çeşitli sayısal yöntemler veya Monte Carlo simülasyonları gibi simülasyon teknikleriyle her bir anketteki adaylar için normal dağılımdan rastgele (tesadüfi [random]) örnekler oluşturarak bulmak istediğimiz birleşik olasılığı yaklaşık olarak hesaplayabiliriz. Önce, bu iki anket sonucunun ima ettiği, verili hata payı ve güven aralığı içerisinde, ilgili parametrelerle üretilmiş 10.000'er örnekte kaçta kaçının kabul edilebilir (verili hata payıyla uyumlu) olduğunu (kırmızı renkli alanlar) aşağıdaki figürde (Şekil 1) görebiliriz. Görüldüğü gibi iki anket sonucu da kendi beyanları içerisinde oldukça kapsayıcı bir "muhtemel sonuçlar" yelpazesi/alanı oluşturuyor.

Şekil 1

Ancak, bu iki sonucun birbirleriyle örtüşebileceği bir alanı (diyelim ki en fazla yüzde 1 puanlık bir farkı kabul ediyoruz) görselleştirdiğimizde, aslında, Türkiye nüfusunu temsil iddiasında olan bu iki anketin de oldukça farklı nüfusları temsil ettiğini[10] (ya da bu oyuncak modelde en az birinin hatalı veya kandırmacalı olduğunu) aşağıdaki figürde (Şekil 2) görebiliriz çünkü belirlediğimiz makul uyumluluk kıstasını sağlayan (kırmızı kesik çizgilerle belirtilen) alanın (bu kez oluşturulan 1.000.000'ar örnekten) yalnızca 1 tane[11] örneği kapsadığını görüyoruz.

Bu da yukarıda sözünü ettiğimiz iki anketin beyanlarının birbirleriyle uyumlu olma (birleşik) olasılığının, yani gerekli koşulları[12] sağlayan anket sonuçlarının tüm örnekler içerisindeki oranının, simülasyon yoluyla kestirimine örnek teşkil ediyor. Sonuç olarak her ne kadar siyaset, b/ilim [scholarship] ve gazetecilik alanları arasındaki sınırların bulanmasına katkıları büyük olsa da anketlerin (ve anketçiliğin) - Bourdieu'nün uyarılarını unutmadan - zaman zaman bir hikmeti olabileceğini, daha önemlisi, hangi zamanda olabileceğinin teşhisini koyabilmenin mümkün olabileceğini ifade etmeden bitirmeyelim.

Şekil 2

Meraklısı için benim de yararlandığım ve bu yazının başlığı için de esin kaynağı olan bir okuma önerisi: Hülya Tufan (der.) Kamuoyu kimin oyu?, Kesit Yayıncılık, 1995.

Yalnızca bu yazıyla sınırlı olmayıp düşüncelerimi toparlamam için yardımını esirgemeyen Nazlı Ökten'e, yazıyı okuyup iyileştirilmesi için önerilerde bulunan Ahmet Zahid Balcıoğlu, Mehmet Fuat Kına ve Murat Koyuncu'ya teşekkür ederim.


[1] "Hakikat sonrası"nın günümüzdeki ağızda sakız edilmiş hali herhalde Donald Trump'ın 2016'da ABD Başkanı seçilmesiyle başladı. Amerikan liberal kurumsal yapısının her kanalından "alternatif gerçekler"in kamuoyunda hâkim olmasının ne kadar dehşet verici olduğu anlatıldı, bunun da en büyük kanıtının Trump'ın seçilmesi olduğu söylendi; merhemi de pandemiyle beraber dillendirilmeye başlanan "follow the science!" (bilimden şaşma!) sloganı olacaktı.

[2] Wikipedia'da 2023 CB Seçimlerine yönelik anket sonuçlarının paylaşıldığı sayfada şimdiye kadar yayımlanmış birçok anket bulunabilir.

[3] Bununla beraber bir sonraki yazıda — bu son noktayı dışarıda bırakmak zorunluluğuna katlanarak — 2018 CB ve 2019 Yerel Seçimlerinde sonuç açıklamış şirketlerin bir "isabetlilik" endeksinin nasıl çıkartılabileceğini ve bunu kullanarak gerekirse nasıl bir "anket birleştirme" örneği yapılabileceğine dair bir örneği paylaşacağım — umarım bilgi kirliliğine katkıda bulunmadan.

[4] Bu olasılığı, o altıgenin tekabül ettiği sayıyı toplam örnek sayısına bölerek yaklaşık olarak hesaplayabiliriz.

[5] Örnek ya da örneklem, anketin uygulandığı kitle.

[6] Örnekleme [sampling]: örneklem oluşturma – araştırmanın kapsamı ve hedefi doğrultusunda nüfusu temsil niteliğine sahip olabilen örneği yaratma işlemi.

[7] Bu varsayımların gerçek hayatta kısıtlayıcı olduğu açık ancak bir oyuncak model için oldukça elverişli.

[8] Standard Gaussian distribution – "çan eğrisi"nden hatırlanabilir.

[9] Anketlerin hata paylarının ve güven aralıklarının birbirlerine eşit olduğunu varsaydığımızdan değişkenler aynı standart sapma değerine sahip oluyor.

[10] Dileyen okuyucu anketlerin aynı nüfustan elde edilmemiş olma olasılığını belirlemek için - anketlerin örneklem büyüklüklerini hesaba katmayı atlamadan - iki örneklemli t-testi gibi bir istatistiksel hipotez testi uygulayabilir. Bunun için sıfır hipotezi (H0) anketlerin aynı nüfustan alındığı (yani ilgili nüfus ortalamalarının eşit olduğu) ve alternatif hipotez (H1) anketlerin aynı nüfustan alınmadığı (yani ilgili nüfus ortalamalarının eşit olmadığı) şeklinde kavramsallaştırılabilir.

[11] Bu bir simülasyon uygulaması olduğu için bir başka uygulamada bu sayı 1'den farklı olabilir ancak yine de oranın oldukça küçük kalacağı normal dağılımın bir özelliğidir.

[12] Bu durumda yüzde 1'lik uyum şartını karşılayan örnekler.


[i] Patrick Champagne'ın 1960'larda Fransa'da kamuoyu yoklamalarının yaygınlaşmasına yol açan tarihsel ve siyasi bağlamı tartıştığı yazısında General de Gaulle'ün seçmenlere doğrudan ve sık sık danışması ve dönemin istisnai siyasi koşulları ile birlikte 1958'de Beşinci Cumhuriyet'in ortaya çıkışı, kamuoyu algısını seçilmiş temsilcilerden tüm seçmenlere kaydırarak eğitim seviyesindeki artış ve modern iletişimdeki ilerlemelerle birleşerek kamuoyu kavramını genişlettiğini belirtiyor. Champagne, bu yeni kamuoyunun artık doğrudan veya kolaylıkla bilinebilir olmadığını ve "sessiz çoğunluğun" sesini yakalamak için bir araç gerektirdiğini – çoğunlukla siyaset bilimcilerden oluşan kamuoyu araştırma kurumlarının da bunu başaracak araç olarak ortaya çıktığını – ifade ediyor. (Patrick Champagne, Making the People Speak: The Use of Public Opinion Polls in Democracy, Constellations, 11 (1), 2004, s. 61–75.)

[ii] Aynı yazıda Champagne, bir sayısal temsil olarak "kamuoyunun" yalnızca bir siyasi aklın/teamülün veya –terimi kullanırsak– demokratik doxa'nın bir yansıması olduğunu ve dolayısıyla bilimsel olarak tanımlanamayacağını; kavramın doğası gereği değişken ve siyasi alanın tarihsel konumuna ve siyasi oyundaki failler arasındaki güç ilişkilerine (ve çekişmelerine) bağlı olduğunu ileri sürüyor.

[iii] Pierre Bourdieu'nün, sosyologların yarı bilimsel kavramlara (toplumsal sınıflar, kültür veya entellektüel gibi) kendi tanımlarını dayatmak yerine bu kavramların ve işlevlerinin tartışıldığı toplumsal-siyasal ilişkilere odaklanmaları gerektiğini yani sosyolojik pratiğin, "nesnesini oluştururken kullandığı aletleri kendisine çevirmesi"nin zorunlu kılınmasıyla "nesneleştiren öznenin nesneleştirilmesi"ni vurgulayarak "sosyal bilimlerin sosyolojisini, her araştırmanın vazgeçilmez bileşeni yapmak konusundaki sürekli çağrısıyla" sosyal bilimlerdeki etkisini azımsayamayız. (Burada tırnak işaretleriyle gösterilmiş tüm alıntılar için bkz. Pierre Bourdieu, Loïc Wacquant, Düşünümsel Sosyolojiye Davet, çev. Nazlı Ökten, İletişim, 2021, s. 362-363.)


* Oğuz Gürerk, Boğaziçi Üniversitesi'nde matematik ve iktisat okudu. İlgi ve çalışma alanlarının başında metodoloji (nitel, nicel, bilişimsel) geliyor, Koç Üniversitesi Hesaplamalı Sosyal Bilimler Merkezi'nde Politus ERC Projesi kapsamında Politus Analytics veri platformunun oluşturulması amacıyla araştırmacı olarak çalışmaktadır.