Fransa'daki evinde kalp krizi geçirerek hastaneye kaldırılan gazeteci-yazar Ahmet Nesin, "Üzülenler ve sevinenler üzülmeyin, o kadar kolay gidilmiyor ve gitmedim" diyerek bir yazı kaleme aldı. Nesin, "Hoş geldim Erdoğan ve arkadaşları" dedi.
"Kaza kurşunu mu demek gerek bilemiyorum ama alt kattaki doktorlara göre kalp krizi, üst kattaki doktorlara göre enfraktüs geçirmişim" diyen Nesin'in "Hoşgeldim Erdoğan ve arkadaşları" başlığıyla (13 Aralık 2017) yayımlanan yazısı şöyle:
Her yoğun bakım odasındaki hasta gidici diye üzülenler ve sevinenler üzülmeyin, o kadar kolay gidilmiyor ve gitmedim...sevinenler de, sevinmeyin, hiç ara vermeden yazımı yazıyorum.
Kaza kurşunu mu demek gerek bilemiyorum ama alt kattaki doktorlara göre kalp krizi, üst kattaki doktorlara göre enfraktüs geçirmişim. Sonuçta 2 damarım tıkanmış, birini tam olarak açtılar, diğerini de tam açığa yakın duruma getirdiler. Kalp krizi geçirdiğini bilerek 5-6 gün ayakta yaşama devam eden kaç deli vardır bilemiyorum ama ben o delilerden biriyim.
10 yıl önce motorsikletle bir ortaokul arkadaşıma ziyarete gittiğimde bana "Ahmet sen delisin" demişti. Ben de sormuştum okulda bana ne diyordunuz, diye. Okulda adım "Deli Ahmet"ti ve delilik varsa insanın ruhunda 18 yada 20'lili yaşlarda bitmemeli. İşin ilginci, bu soruyu bana soran da "Deli Mehmet" ti ve hâlâ benden delidir.
Köln'den Fransa'ya eve gelirken başladı ağrılar, önce 3 tren değiştirdiğimden valizleri taşımaktan yorgunluğa vurdum. Daha sonra havaların soğumasına ve dikkatsiz giyinmeme söylendim. Ama yorgunluktan olsa devamlı ağrır, üşütme olsa aksırık-tıksırık olur, vücut kırılır, ne bileyim bişeyler olur. Sabah oldu, ağrılar bir gidiyor, bir geliyor komşum Ali suratımı beğenmemiş olacak ki, "Neyin var" dedi. Ben de "Sanırım kalp krizi geçiriyorum ama emin değilim üşütmüş de olabilirim" deyince gülümsedi. Neyse sonuçta 4-5 gün böyle dolaştıktan sonra, arabayla dolaşırken başım düştü ve Ali beni hemen hastaneye getirdi. O sırada eşim Hilal'i rahatlatmak da bana düştü tabii, perşembe gününe kadar hastanedeyim.
Önce şunu söyleyeyim, ilgilenen herkese teşekkür ederim. Yazılar yoğun bakımda olduğum üzerine çıkmış ve herkes çok telaşlanmış. Öncelikle şunu söyleyeyim, sonuçta kalp kriziyse tabi ki yoğun bakıma alınacak. Normalde insanlar basit olduğu söylenen apandist ameliyatından sonra bile yoğun bakıma alınır. Bunun nedeni enfeksiyon kapma, alerji, narkozdan etkilenme ve uyanış süreci yada buna benzer nedenlerden dolayı yoğun bakıma alınır.
Biz yoğun bakım odasını, ölüm odası sanıyoruz. Yani son olarak bendeniz, yoğun bakım odasına alındıysam % 99 öleceğim, kurtulursam da mucize. Daha sonra da yatmak üzere tek kişilik yoğun bakım odasına alındım. Bunun nedeni çok basittir, normal hastane odası boştur, sadece hemşire ilaç getirir yada sizi ameliyata hazırlar, bir de ameliyat sonrası, yoğun odadan çıkabilecek konumdaysanız bildiğimiz hastane odasına alınırsınız. Acilin yoğun bakımından sonra da yoğun bakım odasına alındım, çünkü o odada devamlı tansiyon, kalp kontrol eden, gerektiğinde solunum veren aletler var. Neyse lafı uzatmayayım, her yoğun odasındaki hasta gidici diye üzülenler ve sevinenler, üzülmeyin, o kadar kolay gidilmiyor ve gitmedim, sevinenler de, sevinmeyin, hiç ara vermeden yazımı yazıyorum.
Bu yazıyı neden mi yazıyorum, sanırım bu disiplini babam Aziz Nesin'den almışım. Ölümünden 1 hafta önce onu hastaneye yatırdım. Bana bir dosya gösterdi ve hastaneden çıkamazsa o dosyayı yayınevine vermemi söyledi. Asık bir suratla, "Peki" deyip odadan çıkarken, gülümseyerek "Dosyayı ver de öyle git, belki biraz daha yazabilirim" dedi.
Bu disiplin babamdan sonra Ali'de de var, en az da bende vardır. Size üçümüzü şöyle anlatayım. Aziz Nesin esasında bohemliğe çok meyilli birisiydi. Kendisine sormuştum nasıl frenlediğini, çünkü kolay bişey değildir bohemliği önlemek. Bana askeri okulda aldığı disiplini söylemişti, o yüzden onunla yaptığım söyleşide de söylediği gibi birçok işe girip çıkmasına yada yapmasına karşın askerliği ve yazarlığı esas iş olarak almış hep.
Ali, babamın biraz farklı versiyonudur. İş için oturduğundaki disiplini akıl almazdır ama onunla gezmeye gittiğinizde bir serseri ruhlu romantik insanla gezdiğinizi sanırsınız. Ali için biten iş yoktur, matematik için oturduysa zaten bitmez, vakıfla ilgili çalışıyor yada düşünüyorsa çözülenden sonra çözülmesi gerekeni düşünür. Ben ve Ali yurtdışı okumaları sayesinde 1971 yılından itibaren ayrı büyüdük. Ama Ali'yi nasıl anlatırsan diye sorduklarında "İş sırasında kaytarıyorsan Ali'den fırça yersin, eğlence zamanında eğlenmekten kaytarırsan da fırça yersin..."
Ben, belki de tekne kazıntısı olduğumdan sadece yapacağım iş kadar disiplinliyimdir. O yüzden bu yazıyı yazabilecek kadar kapasitem varsa, benim babamdan aldığım terbiyeye göre bu yazı yazılmalı ve yerine ulaştırılmalı.
Esasında biliyorsunuz, size darbe yazılarının devamını yazacaktım. Yazmadım, çünkü hastalık yorgunluğu, yanlış bişey yazarım diye korktum. Yazının başlığını da o yüzden böyle attım, yoğun bakımda gidici olduğumu sanıp sevinenler, sizler adına üzgünüm, buradayım ve bir yazı bile kaçırmaya niyetim yok.