Yaşam

'Kadınlar şiddeti aile içi mesele olarak görmüyor'

'Kadına Yönelik Şiddet Araştırması'yla bu yılın PEN Duygu Asena Ödülü'ne layık görülen Yeşim Arat ve Ayşegül Altınay'a göre, kadınar art

06 Kasım 2008 02:00

Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Yeşim Arat ve Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Ayşegül Altınay'ın birlikte hazırladıkları "Türkiye'de Kadına Yönelik Şiddet Araştırması"yla, Handan Çağlayan'ın "Analar, Yoldaşlar, Tanrıçalar" adlı çalışması "2008 PEN Duygu Asena Ödülü"ne layık görüldü. İki çalışma da farklı şiddet türlerine ve kadınların bu farklı şiddet türleriyle nasıl mücadele edildiğini ele alıyor.
Referans gazetesinden Müge Akgün, Arat ve Altınay'la görüşerek yaptıkları araştırmayı, aldıkların ödülün anlamını ve kadınların yollara döküldüğü 1985'den bu yana olup bitenleri konuştu.

Ödül alınca ne hissettiniz?

Yeşim Arat: Hikâyesi olan bir ödül bu. PEN çekilmek istedi, kadın grupları, Amargi sahip çıktı "Duygu Asena Ödülü"ne ondan sonra birlikte yapmaya karar verdiler. Bu ödülü ben şiddetle bir mücadele yöntemi olarak yorumluyorum. Böyle bir ödül daha çok farkındalık yaratacak. Kadın hareketi Duygu Asena'ya gerçekten çok şey borçlu. O, şiddete karşı insanları duyarlı kıldı.

Ayşegül Altınay: Duygu Asena, yazdıklarıyla yüz binlerce erkeğin ve kadının hayatını değiştirmiş, yeni şeyleri tartışmamıza vesile olmuş çığır açıcı bir insan ve hayatı mücadeleyle geçmiş. Ama o bulunduğu alanda sürekli sınırları zorlayarak inandığı şeyler uğruna cesaretle ve kararlılıkla müthiş ufuk açıcı duruş sergilemiş. Türkiye tarihinde bir dönüm noktasıdır "Kadının Adı Yok". Şirin Tekeli bu kitabı "Türkiye'nin ilk feminist manifestosu" diye tanımlamıştı, çok doğru diye düşünüyorum.
Ben o kitabı okuduğumda 16-17 yaşındaydım ve kitap da o yaşlardaki kızların hayatını anlatarak başlardı zaten. O kadar etkilenmiştim ki kitapta anlatılanlardan. Bütün hayatımı belirleyen bu konudaki düşüncelerimin gelişmesinde çok önemli yeri olan biriydi Duygu.
2006'da onu erken yaşta kaybettiğimizde artık onun söylediklerini daha çok insan paylaşmaya başlamıştı. Bu yirmi yıl içersinde artık büyümüş bir kadın hareketinden, daha farklı bakış açısına sahip medyadan söz edebiliyoruz. Değişen kanunlar var.

Kimi yerlerde dillendirildiği gibi kadınlara yöneltilen şiddet son yıllarda arttı mı yoksa kadınlar maruz kaldığı şiddeti artık anlatmaya saklamamaya mı başladı?

Arat: Kadına karşı kullanılan şiddeti Türkiye'de kadın hareketi görünür kıldı. Kadınların kendilerini sokaklara dökerek ivme kattığı bu konu daha sonra akademik olarak bakılır, çalışılır oldu. Önceden hem şiddetin varlığının farkında değildik hem de mücadele yapılması gerektiğinin farkında değildik. Kadın hareketi bu mücadele gereğini ortaya çıkardı. Bizim araştırmamızın ilham kaynağı da bu mücadeleydi. KAMER, Mor Çatı gibi sivil toplum kuruluşlarının sorunları dile getirmede ve çözmedeki başarısı bize ilham verdi.

Altınay: Kitabı hazırlarken saha çalışması ayağında anketlerden çıkan en çarpıcı sonuçlardan birisi "kadınların artık şiddeti meşru görmediği, aile içinde çözülecek bir mesele olarak görmedikleriydi". Kadınlar mahkemelerin dayak atan erkeği cezalandırması gerektiğini düşünüyordu.

Peki bu çalışmalar şiddeti yok edip azaltabiliyor mu? Daha ne yapılabilir?

Arat: Bu bir bilinç kazanarak güçlenme süreci. Farkındalık yaratmak, şiddetin biçimlerinin çok değişik olabileceğini anlamakla bir dönüşüm süreci başlıyor. İnsan bilincinde olduğu zaman çok daha iyi "dur" diyebiliyor. Eğer çocuklar aile içinde şiddete tanık olursa ileride şiddet görme olasılığı ya da uygulama olasılığı en az iki misli artıyor. Dolayısıyla anneler şiddete katlanırken çocuklarının hayatına dair de bir karar vermiş oluyor.

Altınay: Biz araştırmayı yaparken kadınlara da önerilerini sormuştuk ne yapılabilir diye. Kadınlar devlete sorumluluk yüklüyor ama aynı zamanda devletin bu sorumluluğu yerine getirmediğini düşünüyorlar.
Şiddeti yaşayan kişinin yalnız olmadığını hissetmesi, destek alabilmesi çok önemli. Şiddetin adının konması bence şiddetle mücadelenin en önemli aşamalarından bir tanesi. Burada devlete çok büyük bir rol düşüyor. Bu konuda çok önemli adımlar atıldı ama yakın zamanda yaşadığımız çok şey de gösteriyor ki hâlâ yasalarda açıklar var.

Hüseyin Üzmez olayında gösterilen tepkileri nasıl yorumluyorsunuz?

Arat: Bu tepkilerin AKP içinden çıkması da çok sevindiriciydi. Nimet Çubukçu'nun aldığı tutum çok doğruydu. AKP'li kadın parlamenterlerin aldığı tavır da desteklenmeli. O parti bu parti, kadın erkek ayrımına gitmeden birlik oluşturmalıyız. Erkeklerden, erkek yazarlardan da çok destek geldi. Bir şeylerin de değiştiği görünüyor.

Altınay: Ben de şimdi şeytanın avukatlığını yapayım. 20 yıldır dayağın ve tecavüzün tabii ki meşru olmadığı konusunda çok daha geniş bir toplumsal mutabakat var. Öte yandan çok yakınımızdaki insanların şiddeti görmezden gelen şeyler yaptıklarına hepimiz tanık oluyoruz. Her kurumda bu yaşanıyor. Hüseyin Üzmez'den hemen sonra Sevan Nişanyan olayı oldu. Mesela ona verilen tepkiler çok farklıydı. Üzmez'e Vakit'in sahip çıkması gibi Taraf'ın "uyguladığı eylemi şiddet olarak görmeyen "sembolik bir jesttir" diyen özür dilememiş, hiçbir şekilde pişmanlık göstermemiş olan" bir erkek yazara iş vermiş olmasını ben kabul edilemez buluyorum. Taraf şimdi hepimize, "bizim demokrasi mücadelemizde siz kadınların yaşadıkları şiddetin yeri yok, böyle şeyler arada bir olabilir" diyor. Eğer Nişanyan yaptığı şeyin farkına varıp özür dilemiş olsaydı, bunu kamusal olarak ifade etseydi onun orada yazıyor olmasına hiçbir itirazımız olmazdı.
20 yılda kadına yönelik şiddeti önlemeye yönelik ciddi önlemler alınsa da gazetelerde televizyonlarda aile içi şiddet, tecavüz, cinsel taciz haberlerinden geçilmiyor. Hatta iki gün önceki gazetelerde hepsinin bir arada olduğu bir örnekle karşılaştık: " Evlenmekten vazgeçen 16 yaşındaki kızlarını ailesi döverek odaya kapattı, nişanlısı tecavüz etti". Evet, daha alınacak çok yolumuz var...

'Kadına Yönelik Şiddet' web sitesi nasıl doğdu?

Ayşegül Altınay: Bu çalışmanın kadın hareketi açısından ayna görevi görmesini, öğrendiğimiz şeyleri mümkün olduğu kadar çok kişiyle paylaşmayı istedik. Kadın hareketi Türkiye'de başladığı andan itibaren şiddet ana meselesi oldu. En çok konuştuğumuz konu olmasına karşın şiddet üzerine üretilmiş o kadar az bilgi var ki. Hem işin mücadele ayağını hem de kadınların neler düşündüğüne aynı anda bakmanın önemli olacağını düşündük.