Kamuoyunun yakından tanımadığı Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Derneği, 1993 yılından bu yana Türkiye'nin 42 ilindeki kadınlara haklarını öğretiyor. Verilen eğitimden sonra, kocasından dayak yiyen kadınların yüzde 65'i dayak meselesini, boşanma yoluna başvurmadan çözebildi. "Çalışamazsın, ayıptır," diyen eşlerini ikna edip iş sahibi oldular. Cinsel hayatları alevlendi, aile içi mutluluk perçinlendi. Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu'yla ele ele çalışan bu derneğin kurucuları, iki idealist kız kardeş. Sabah, İpek İlkkaracan ve Gazi Mahallesi'nin son mezunları ile konuştu.
İki kız kardeş, binlerce kadının hayatında bir değişim yarattınız ama sizi tanımıyoruz... Neden kendinizi kamuoyuna anlatmadınız hiç?Aslında kadın hareketi içinde kime sorsanız bizi çok iyi biliyor. Meclise gidin bizi iyi bilirler, kadın konusuna bulaşmış kime sorarsanız sorun derneğimizi tanır ve iyi de referans verirler. Ama kamuoyu içinde bilinmememiz bir eksiklik aslında. Daha iyi tanınabilirdik.
Önce küçük bir ekiptik. İnsan kaynaklarımızı hep somut işler yapmaya yönelttik. Bizim dernek üyesi arkadaşlarımızdan biri Leyla Alaton'la görüşmeye gidiyor, ona yaptıklarımızı anlatıyor, Leyla Alaton ona diyor ki: 'Ya millette vitrin şıkır şıkır, dükkâna bakarsınız tam takır kuru bakır, sizde dükkan dolmuş taşıyor vitrin yok ortada.' Nedense herbir arkadaşımız medyaya çıkmayı sevmeyen, kendini ön plana koymaktan hoşlanmayan insanlar. Dernek ekibi olarak bireysel değil ekip üzerinden giden bir çalışma metodumuz var. Biz KA-DER gibi her ilde şubemiz olsun şeklinde ya da ÇYDD gibi çalışan bir örgüt değiliz. Yaptığımız iş yaratıcı, girişimci. Türkiye'de ne eksik diye bakıyoruz: Böyle bir paket program eksik, hadi ona çalışalım. O eksiklikleri bulup onun üzerine gidiyoruz. Türkiye'nin 81 ilinde şube modeline de çok sıcak bakan bir felsefemiz yok.
Eğitimli kadınlar bile yasal haklarından haberdar değil Sizi derinden sarsan olaylar yaşadınız mı?110 tane hikâye diyelim... Aklıma ilk gelen Van'da bir kilim atölyesinde çalışan genç bir kızın hikâyesi.
Ailesi onu istemediği biriyle zorla evlendirmek üzere. Sürekli ağlıyor ama baba kesin karar vermiş durumda. İtiraz edemiyor. Sonra bizim eğitimimize katılıyor. Türk Medeni Kanunu'na göre zorla evlendirmek yasaktır. Evlilik birliği, Medeni Kanun'a göre tarafların karşılıklı isteğiyle gerçekleşir, eğer buna rağmen buna karşı bir uygulama yapılırsa, herhangi bir kişi zorla evlendirilirse, evlendirilme tarihinden iki yıl içinde bir dilekçeyle başvurduğu takdirde, boşanma işlemine gerek kalmaksızın evlilik kontratı biter' diye bir madde var.
Kız bunu öğreniyor, babasına, 'Bu yaptığınız kanuna aykırıymış, siz beni evlendirip bilmem ne köyüne yollayacaksınız ama ben sonra dilekçeyle beni zorla evlendirdiler diye beyan edersem zaten o evlilik iptal ediliyor, sen beni evlendireceksin ama ben iptal edeceğim,' diyor. Baba da bunu duyunca vazgeçiyor. Bu hikâyeden çok etkilenmiştim çünkü katıldığım eğitimlerde 'Keşke bu eğitimi 20 yıl önce alsaydım, zorla evlendirilmezdim,' diyen çok kadın gördüm.
Her kadın, yasal hakkını biliyor mu bizim ülkede? Pek çok eğitimli kadının bile yasal haklarından haberdar olmadığını fark ettik. Biz bu eğitim programına 95'te başladık. Gördük ki kadınlar, kanunun kendilerine verdiği hakları bilmiyor! Kadın şiddet gördüğünde, eşini cezaya tabi ettirebilecek yaptırımları olduğunu bilmiyordu. İstanbul'da Ümraniye'de pilot uygulamalar yaptık. Aldığımız geri bildirimlerle 'Kadının İnsan Hakkı' eğitim programını olgunlaştırdık ve ondan sonra Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu'na gittik. Dedik ki, 'Sahada da pilot çalışmalar sırasında denediğimiz, geri bildirimlerini aldığımız, olgunlaştırdığımız 16 haftalık bir paket programımız var. Siz toplum merkezlerinde diyorsunuz ki, 'Hedef kitlemizden biri de mahalleli kadınlar.' Ne dersiniz?' Genel müdürlük, 'Aynen böyle bir şeye ihtiyacımız vardı,' dedi. Çünkü sosyal hizmet uzmanları zaten teker teker her gelen kadına, üç-dört saatini veriyor. Ayşe Hanım'a üç saat bunu anlatacağına 25-30 kişilik bir kadın grubuna anlatması kaynağını daha etkin kullanması demek. Bu bir ders değil, bir grup çalışması. Türkiye'nin dört bir yanındaki kadınlardan 'Bu benim için terapi gibi oldu' sözlerini duydum.
90'lardan günümüze, Türkiye'de kadın örgütlenmesi yol alabildi mi?90'ların başından 2010'lu yıllara geldiğimizde, bu 20 yıl içinde inanılmaz bir değişim yaşandı. Kadın örgütlenmelerinin sayısı, eskiden büyük şehirlerle sınırlıydı. Şimdi çok yaygın. Birtakım örgütlenmeler kurumsallaştı. Ciddi baskı grubu oluşturdu. Biz de mesela ailenin korunmasına dair, 4320 nolu kanun için çok çaba gösterdik. Türk Ceza Kanunu'na (TCK) göre kadın darp raporu alıyordu. 'Gözüm morardı, kemiğim kırıldı vs' diye adamı hapse attırabiliyordu. Şiddeti önlemenin tek yolu buydu. Ama o kadınlara bu sefer de toplum, eşini hapse attıran kadın olarak tavır alıyordu. Yani kadın mağdur durumdayken bir de suçlu duruma düşüyordu...
Diyelim ki bir kadın kocası tarafından dövülüyor. Böyle bir durumda, bu eğitimi aldıktan sonra ne oluyor? O dayağı kesecek gücü buluyor mu? Evet, üstelik boşanmadan! Aslında bunun formülü çok basit bir kurala dayalı. Bir taraf diğer tarafın hakkını yemeye, taciz etmeye başladığında bunu durdurmanın birinci adımı.