Dünya
Deutsche Welle

Kaçakçıların yeni hedefi Palmira

Berlin Ön Asya Müzesi Direktörü Markus Hilgert, IŞİD terörünün tehdidi altındaki antik Palmira kentinin önemini, çağlar boyunca sahip olduğu özel ve stratejik konumu DW'ye anlattı.

26 Mayıs 2015 13:50


Geçen hafta birçok kez IŞİD'in Suriye'nin en önemli antik kentlerinden Palmira'ya girdiği ve kentteki tarihi eserlerin yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olduğu haberleri tüm dünyaya yayıldı. Suriye devlet televizyonunun verdiği bilgilere göre ise IŞİD, UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan antik kent Palmira'da en az 400 kişiyi öldürdü. Peki, Palmira insanlık için neden bu kadar önemli, tarihte nasıl bir anlama sahip? Berlin Ön Asya Müzesi Direktörü Markus Hilgert, Almanya Radyosu DLF'ten Christoph Heinemann'ın sorularını yanıtladı:

Şu günlerde Palmira'dan ne yönde haberler geliyor?

Markus Hilgert: Halihazırda net bir bilgiye sahip değiliz. Normalde Suriye'nin antik idaresi ile sıkı bir ilişki içerisindeyiz. Bu işbirliği düne kadar iyi, hatta bayağı iyi bir şekilde yürüyordu. Şu anda ise bizde herkes gibi sosyal medya ve internet sayesinde olan bitenden haberdar olabiliyoruz ve duyduklarımız çok iç karartıcı. Antik kalıntıların ne durumda olduğuna dair somut bir şey söylememiz şu an mümkün değil fakat söyleyebileceğimiz tek şey sivil halkın büyük bir zulümle karşı karşıya olduğu.

Bu tabii ki en önemli olanı. Peki, IŞİD teröristlerinin Palmira'yı yerle bir edeceğine dair emareler var mı?

Markus Hilgert: Bunu öngörmek mümkün değil. Kesin olan şey şu ki Palmira'daki antik kalıntılar da çatışmalardan payına düşeni aldı ve sadece arkeoloji dünyası değil, bütün dünya aynı Nimrud'da olduğu gibi arkeolojik eserlerin yok edilmesinden endişe ediyor. Bunun da ötesinde yasadışı kazıların yürütülmesinden ve eserlerin yasadışı yollardan satılmasından korkuluyor ki, bu anlaşılır bir korku.

Peki, bu yasadışı ticaret rotalarının izini sürmek mümkün mü?

Markus Hilgert: Şu anda bu bir hayli güç. Örneğin bazı eserlerin Türkiye sınırında ortaya çıktığı ve Türk yetkililere teslim edildiği yönünde işaretler var. Bazı eserlerin ise Lübnan'da ticaretinin yapıldığına dair ipuçları var. Körfez ülkelerinin veya bir kısım Körfez ülkelerinin de önemli bir rol oynadığını göz ardı etmemek gerekiyor. Şu da var ki Palmira daha yeni yağmalanmaya başlamadı. Son birkaç yıldır heykel ve mezar kalıntıları ile ilgilenen yağmacıların, kaçakçıların hedefindeki kentlerden biri. Buradan kaçırılan eserlerin zaten yasadışı yollardan ticareti yapılıyordu.

Palmira günümüz insanına neler anlatabilir?

Markus Hilgert: Palmira biz bilim insanları için oldukça ilginç bir yer, çünkü burada çok farklı kültürlerin etkilerinin birleşerek özgün bir yere dönüştüğünü görüyoruz. Palmira önemli bir vaha kenti, kentten ilk kez bahsedildiği çivi yazısıyla yazılmış tabletlerden edindiğimiz bilgilere göre, M.Ö. 2'inci binyılda bile öyleydi. M.S. ilk yüzyıllarda yapılmış eserlere baktığımızda orada kendine özgü bir kültür dilinin oluştuğunu görüyoruz. Bir tarafta Roma mimarisi, diğer tarafta ise doğrudan Mezopotamya'dan etkiler, hem mimaride hem de dini inanışlarda görülüyor. Bu nedenlerden ötürü Palmira açık fikirlilik, çok kültürlü veya kültürlerarası bir toplum, çok dillilik, yani bugün özellikle yüceltilen ama tabii ki geçmişte de var olan değerlerin bir sembolü gibi. Bu yüzden Palmira'nın yok olması, arkeolojik kültür ürünlerinin kaybından çok daha ötede bir kayıp olur; bu gerçekten de bir kültürün yitirilmesi anlamına gelir, çünkü Palmira, birlikte yaşama kültürünü sembolize eden bir paradigma.

Palmira antik çağlarda stratejik bir öneme sahip miydi?

Markus Hilgert: Suriye'nin kalbinde yer alan Palmira her zaman stratejik bir öneme sahipti. Daha 2. binyılda önemli ticaret yollarının üzerinde bulunuyordu, bir vaha kenti olarak da ayrı bir öneme sahipti. Kentin bugüne kadar uzanan köklü tarihi, kentin bu konumundan fazla bir şey kaybetmediğinin göstergesi; zira kent ve kent çevresindeki güncel gelişmelere baktığımızda, Palmira'nın IŞİD için de merkezi stratejik bir önemi olduğunu görüyoruz. Bu açıdan çatışmaların neden bu kadar şiddetli olduğu da anlaşılabilir.

Sayın Prof. Hilgert, diğer kültürlere ait önemli kalıntıların veya yapıların yok edilmesi kültür tarihinde nasıl bir yere sahip?

Markus Hilgert: Tarihi yapıların veya heykellerin yok edilmesi bir kimliğin tarihten silinmek istenmesi ile alakalı; çünkü insani kimlik ve buna bağlı olarak kültürel kimlik bir nesle, bir yaşama ve bir insana bağlı. Örneğin doğuda, hükümdarların icraatlarını yazıtlara geçirip, ebedileştirerek; yüzyıllarca ayakta kalabilecek görkemli yapılar inşa ettirdiğini görüyoruz. Bu bağlamda önemli yapıların, maddi anlamda kültürün yok edilmesi bir kimliğin, insani bir üretimin yok edilmesi anlamına geliyor. Bu tarihte de hep böyle olageldi. Fakat şu anda IŞİD'in propoganda videoları ile birebir tahribata tanıklık ediyoruz. Bu yüzden bu kadar sarsılmış ve etkilenmiş durumdayız.

Aslında antik tarih insanların günlük hayatında hiçbir rol oynamıyor. Sizce teröristler korkunç araçlarla, bizim kendimizden önceki medeniyetlere karşı daha duyarlı olmamızı sağlamış olabilir mi?

Markus Hilgert: Evet, bence öyle. Gerçekten de artık geçmişimiz ve çok eski çağlara uzanan tarihin bizim için ne gibi bir anlam taşıdığı konusunda artık daha fazla kafa yoruyoruz. Ve ilk kez küresel anlamda kültür mirasını uzun dönemli ve kalıcı olarak korumayı başarıp başaramayacağız sorusuyla karşı karşıya kalıyoruz. Zira Ön Asya, Kuzey Afrika ve hatta Orta Amerika'daki kültür yıkımını birleştirdiğimizde, bunun küresel bir sorun olduğunu görüyoruz. Gerçekten de insanlığın kültür mirasını gelecek nesillere bırakmak gibi bir çaba içindeysek, çok farklı, çok daha kapsamlı stratejiler geliştirmek zorundayız. Bunun için çok fazla para ama bir o kadar da yaratıcılık gerekiyor. Kültür mirasının korunmasının günümüz insanlığının karşı karşıya olduğu en büyük sorunlardan biri olduğu kanısındayım.

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştirDeutsche Welle