Kültür-Sanat

Kaba ve keyifsiz bir adaptasyon

Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı romanından aynı adla uyarlanan oyun neden sınıfta kaldı?

12 Kasım 2008 02:00

Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı romanından aynı adla uyarlanan oyuna yönelik bir kritik kaleme alan Taraf'tan Zeynep Aksoy, eserin Türkiye'yi anlatan en iyi eserlerden biri olmasına karşın tiyatro adaptasyonunun 'orta oyunuyla bulvar komedisi arası gidip geldiğini' ifade ediyor. Romanın dünyasından son derece uzak olarak nitelediği adaptasyonu 'trajik bir müsamereye' benzetiyor.

***

Kaba ve keyifsiz bir adaptasyon

Adaptasyon zor zanaat... Bir edebi eserin ruhunu kavrayacaksın, iki boyutta var olan bu şeye zamanı da ekleyerek üç - dört boyuta taşıyacaksın, bir sürü ayrıntıdan, dilin lezzetinden, bazen karakterler ve olay örgüsünden (kısaltmak adına) feragat edecek, yine de başarılı olacaksın. Çok zor. Bu yüzden çoğu romanı okuyup filmini ya da oyununu izlediğimizde hayal kırıklığına uğrarız. Yine de sinema, teknik illüzyon imkânlarının fazlalığı sayesinde bu işi çok daha iyi beceriyor. Son dönemde Koku, Tristram Shandy gibi “uyarlanamaz” bulunan romanlar başarıyla sinemaya uyarlandı ve sinema endüstrisi (özellikle Hollywood) aslında uyarlamayı çok seviyor: Oscar kazanan yapımların yüzde 85’i uyarlama. Tiyatroya gelince iş değişiyor ve iyice zorlaşıyor. Sahnenin fiziksel imkânları kısıtlı, sinemadaki gibi sözsüz anlatımdan yararlanamazsınız kolay kolay, her şeyi oyuncuların ağzına diyalog olarak vermek zorundasınız. Zemin çuvallamaya direkt hazır yani. Bu yüzden tiyatroda anlatı, anı, vs. uyarlaması görürsünüz de (tek kişilik oyuna müsaittirler) bol karakterli, uzun bir dönemi anlatan, alengirli roman uyarlamaları pek göremezsiniz. Çünkü başarılı olma ihtimalleri çok azdır.

İstanbul Devlet Tiyatroları, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanını uyarlamaya kalkışmış. Daha doğrusu, iddiaya göre, uyarlamaya kalkışmamış, uyarlayan / rejisör Özgür Yalım’ın kısa bir paragraftan oluşan program notlarında belirttiği üzere “Bu oyun Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanının oyunu değildir. Olsa olsa diyebiliriz ki o romandan yapılmış bir oyundur bu ve elbette aynı romandan pek çok değişik oyun yapılabilir.”
Bu roman pek çok farklı şekilde uyarlanabilirdi diyor yani, ki elbette öyle. Ama isim, olay örgüsü ve karakterleri aynı olunca, bazı yan hikayeleri, karakterleri vs. dahil etmeseniz de, uyarlama oluyor işte. Birebirlik zaten uyarlamanın doğasına aykırı... (Bu arada DT’nin oyun programı hazırlama konusundaki başarısızlığı sürüyor. Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün programı da, ekip ve kast listesi ve yönetmenin kısacık bir paragrafından oluşuyor. Tek bir küçük, kare sayfa... Ne bir bilgi, ne prova ne de dramaturji notları... Oyunu, romanı, yazarı anlatan hiçbir şey yok programda ve bunu hep yapıyorlar. Neyse...)

Saatleri Ayarlama Enstitüsü bu topraklarda yazılmış, bu toprakları anlatan en iyi romanlardan biridir. Tanpınar Doğu - Batı arasında arafta kalmışlık, Osmanlı - Cumhuriyet geçişi ve karşıtlığı / benzerliği, bürokrasi, politika, bir türlü gelmeyen demokrasi, din, aile, devlet gibi kurumların ve paranın gücü, modernizmin birey üzerindeki etkisi, zenginlik - yoksulluk ve daha bir sürü hem bize özgü hem de evrensel temayı o benzersiz şiirsel, büyülü, ironik dili, felsefesi, metaforları, şahane karakterleri ve çatır çatır işleyen olay örgüsüyle birleştirerek bir başyapıt armağan etmiştir bize. Saat ve zaman, romanın hem çok önemli felsefi ve bilimsel metaforları hem de lokomotifleridir. Okuya okuya, üzerinde düşüne düşüne tüketilemeyecek bir deryadır Saatleri Ayarlama Enstitüsü.

2006-2007 sezonunda Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar’ını sahneye uyarlayan ve çok iyi bir iş çıkaran Özgür Yalım, nedense Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde tamamen çuvallamış. Bir hazineden orta oyunuyla bulvar komedisi arası, romanın ruhundan, felsefesinden ve dünyasından hiç feyz almamış, paldır küldür ve baştan savma bir yaratık çıkarmış. Kurgusal çerçevesine (oyunu psikanaliz bölümüyle başlatıp ileri-geri gitmelerine) bir şey diyemem, o tamamen bir seçim, çıkarmayı tercih ettiği karakterler, yan olaylar da öyle... Ama seçilen materyal içinde bu kadar mı bir atmosfer, bir dünya yaratılamaz, bu kadar mı ucuz komediye gidilir, romanın büyüsü, şiiri, felsefesi, toplumsal tarih gözlemi bu kadar mı üstünkörü geçilir? Saatleri Ayarlama Enstitüsü’de maskaralık diz boyu, soyutlama, yaratıcılık ve zekâ son derece kıt. Oyun çok yavaş ilerliyor, her şey tiplemelere dönüştürülmüş karakterler arası kötü yazılmış diyaloglar ve “koro”nun ortalığı velveleye vermeleriyle halledilmeye çalışılmış. Teknik unsurlara gelince: Işık tasarımı: Yok. Dekor tasarımı: Minimal olmaya çalışır görünüyor ama aslında yok. Kostüm: Mahmutpaşa’dan fırlamışcasına uyduruk ve ucuz. Oyunculuklar: Genel olarak çok abartılı ve zorlama. Rum aksanları hiç olmamış. Hayri İrdal’ı canlandıran Atilla Şendil ilk perdedeki gençlik yıllarında tam bir keloğlan, ikinci perdede biraz toparlıyor. Yalnız iki oyuncu, Hala’yı canlandıran Aysan Sümercan ve Seyit Lütfullah/Halit Ayarcı’yı oynayan Adnan Biricik, bütün bu korkunçluğun ortasında baştan sona çok iyi iş çıkarıyor.

Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün İDT prodüksiyonu bu şahane romanı trajik bir müsamereye dönüştürmekte çok büyük bir başarı sergiliyor. Fransızcamı bağışlayın, tam şıpınişi olmuş. Böyle muhteşem malzemeden yaratıcılık, zekâ, detaycılık ve özenden damla nasibini almamış bir iş çıkarmak da özel bir yetenek ister. Tebrikler...