BirGün yazarı Kaan Sezyum, Türk Ceza Kanunu'nda (TCK) cinsel istismar suçunda mağdur ile failin evlenmesi halinde fail hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması veya cezanın ertelenmesine imkan veren düzenlemenin komisyona geri çekilmesiyle ilgili olarak "Neden deli kardeşimiz delirdi? İstiklal Caddesi neden öldü ve neden çocukları devletin ulaşamadığı yerde saklamamız gerekiyor?" dedi.
Kaan Sezyum'un "Çocuklarınızı devletin ulaşamayacağı yerde saklayınız" başlığıyla yayımlanan (23 Kasım 2016) yazısı şöyle:
Yolda yürüyorum, İstiklal Caddesi artık iyice bir hayalet şehir olmuş gibi. Bir kenarda az da olsa gelen turistleri kazıklamak için bin bir takla atan esnafı, taksicisi, bir yanda tünellerde, yol kenarlarında giderek artan dilenciler, bir tarafta sokaklarda başıboş kimsesiz gezen çocuklar. Gece gelince, geç saatlerde ise fuhuşa zorlanan göçmen kadınlar... Boş binalar, boş boş, tedirgin bakan insanlar...
Yere zaten beton bile dökülmemiş, asfaltlı, ağaçsız kel İstiklal, ne tezattır ki en çok da saç ektirmek için gelenlerin el ele dolaştığı bir yer olmuş.
Tarihin en güzel zamanlarını hatırlatan binalar ve yapılar ise artık sadece ilan panosu olarak kullanılıyor. Yuvalarından kovulmuş kediler, dilencilerle, sokak insanlarıyla bir arada yaşamaya, hayatta kalmaya çalışıyor.
Tünel’den Taksim’e yaklaştıkça artan beton duygusu, Taksim’de kendini yüzyıllık yanlışlığın en güzel eserlerinden beton bir vahayla taçlandırıyor. Yağmur yağdığı zaman betonda biriken sular sızarak alttan geçen yola akıyor. Arap kızı camdan bile bakamıyor. Çünkü Arap kızının başkalarına bakması yasak.
Yıllardır delisi, marjinali, turisti bol İstiklal Caddesi artık giderek ‘Zamanında çok zenginmiş, sevgilisi ölünce aklını yitirip sokakta yaşamak zorunda kalmış’ hikâyelerindeki kimsesiz abiler gibi. Her yeri dökülüyor, kokuyor, renkleri solmuş, mimarisi, dokusu devlet desteğiyle tecavüzden tecavüz beğenmiş bir halde, garip gibi, evsiz gibi gün ortasında kimsesiz ve sessiz duruyor.
Geceleri ortaya çıkan midye Dolmacılar, seks işçileri bile azalmış, tedirgin yan yana duruyorlar. Ayrılırlarsa belki de birisi boğazlarını kesecek.
Zaten midye dolma yemek de artık dizanteriye giriş gibi bir hal almış. Kimin kimi yok ettiği belli değil gibi.
Geçmişin güzelliği artık daha çok para kazanalım, burada dükkân açıp herkesi kazıklayalım zihniyetinin de el vermesiyle kurumuş gitmiş.
Mekânlar, ortamlar, galeriler, kahveciler, lokantalar, oyuncakçılar, kitapçılar kapanmış. Delileri bile azalmış.
Tam o sırada yanımdan bir deli geçiyor. Sürekli küfür kıyamet. Arkasına takılıyorum. Bir noktada yüksek sesle ‘Çocuklarınızı devletin uzanamayacağı yerde saklayınız!’ diye bağırmaya başlıyor. Bağırdıkça kendisine bir güven geliyor. Ne yapacak diye arkasından takip ediyorum. Bu sefer dükkânların kapılarına yaklaşıyor, kapıların önünden bağırıyor bu sefer ‘‘Çocuklarınızı devletin uzanamayacağı yerde saklayınız.’ diye...
İnsanlar önce anlamıyorlar dediğini. Sonra haline bakıyorlar, bir sinirlenir gibi oluyorlar ama deliye ne yapacaksın? Bazıları bakıp kafasını çeviriyor. Sanki kendileri de bu çirkinliğin bir parçasıymış gibi. Bir iki tanesi de deliyi sakinleştirmeye çalışıyor. Eline bozuk para veren, içtiği sigarasını uzatan oluyor.
Deli bir türlü sakinleşmiyor. Hareketleri yumuşuyor, eli kolu daha az oynuyor ama arada dayanamıyor bağırıyor ‘Çocuklarınızı devletin uzanamayacağı yerde saklayınız’ diyor. Sesi çatallaşıyor ama vazgeçmiyor.
Yan tarafta bir dükkâna giriyorum, telefon hattı satıyorlar. Boru gibi marka. Çalışanlara bi şey soracağım, o sırada Arap turistler giriyor içeri. Çalışanlar beni beklemeye alıp, turiste 500 liraya 1 GB internet satıyorlar. Bildiğin kazık şov. Sonuçta o çalışan da günde en az 2 saat yolda geçiriyor, ayda cebine giren para belli, belki de hayatta kalması için tek fırsatı bu turisti kazıklamak. Çalışan, turisti hayvanca kazıkladıktan sonra bana dönüyor. Ben de ‘Abi neyse beni de şimdi şey etmeyin, ben gideyim’ diyorum, kaçıyorum dükkândan.
Bir yandan da düşünüyorum, bu insanların belgeselleri çekilse. Aynı BBC’nin ünlü belgesel serisi Planet Earth’te yaptığı gibi davudi bir dış ses anlatsa hallerini, parasızlıklarını, çaresizliklerini ve neden bu kadar acımasız ve açgözlü olduklarını...
Neden o çalışanın o sırada turisti kazıklaması gerekiyor? Neden deli kardeşimiz delirdi? İstiklal Caddesi neden öldü ve neden çocukları devletin ulaşamadığı yerde saklamamız gerekiyor?