Yenilebilir ve temiz enerji kaynağı olarak gösterilen rüzgar elektrik santralleri (RES) İzmir’de vatandaşların şikayetlerine neden oluyor. Temiz ve yenilebilir enerjiyi desteklediklerini ifade eden vatandaşlar, rüzgar türbinlerinin iyi planlanmadan ve fazla sayıda yerleştirildiğini savunuyor. Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği (TÜREB) ise Avrupa’yı örnek göstererek uygulamaların zararsız olduğunu ifade ediyor.
Bianet’ten Nilay Vardar’ın haberine göre, İzmir Çeşme Yarımadası uzun süredir rüzgar elektrik santrallerine (RES) karşı mücadele ediyor. Yarımadanın farklı bölgelerinden "RES olur da Çeşme'de olmaz" sözüyle yola çıkan yerel örgütlenmeler, sayıları gittikçe artan RES'lerin tarım ve hayvancılığı yok ederek yaşam alanlarını gasp ettiğini söylüyor.
Yenilenebilir enerjiden biri olan rüzgar santrallerine karşı olmadıklarını belirten halk, bunların yer seçimine, sayısının fazlalığına ve köylülerin topraklarının acele kamulaştırılmasına itiraz ediyor. TÜREB ise Avrupa'da kimsenin buna itiraz etmediğini söylüyor.
TÜREB 2013 raporuna göre, Türkiye'de şu anda 2619 megavat kurulu güç var. Bunun yüzde 40'ı Ege Bölgesi'nde. İller bazında Balıkesir başı çekerken onu 500 megavat gücüyle İzmir izliyor. İnşa halinde ve lisans alan rüzgar santrallerinde ise yaklaşık 900 megavat güçle en büyük pay İzmir'de.
‘Santral istiyoruz ama her yere değil’
Çeşme Sürdürülebilir Yaşam Platformu'ndan Esen Fatma Kabadayı, “güneş enerjisi ile birlikte en sürdürülebilir ve temiz enerji kaynağı olarak bilinen rüzgar enerjisi santralleri ile ilgili hiçbir sorunları olmadığını hatta yarımadanın tüm enerjisini karşılayacak ve uygun yerlere yapılacak santrallerin en büyük talepleri olduğunu” belirtiyor. Kabadayı, "Ancak Çeşme yarımadasının tam ortasına, evlerimizin yanı başına, 1. Derece doğal sit alanlarına, ekoturizm alanlarına, üç denizi de gören manzaralara, 130 metrelik direkler dikilemez" diyor.
Kabadayı, çevresel etki değerlendirmesinden (ÇED) muafiyet verilerek, sağlık sorunları yaratmaları gözardı edilerek, yaşamsal, tarımsal ve hayvancılık alanlarını tehdit eden RES'lerin köylülerin tapulu topraklarına "acele kamulaştırma” ile el konularak yapıldığını öne sürüyor.
RES'lere itirazın en çok olduğu bölgelerden biri de Karaburun yarımadası. Bölgede şu anda 50 türbin var; 50'si daha izin aşamasında; başvurularla toplam sayının yarımadanın yarısını kaplayacak şekilde 166'yı bulacağı ifade ediliyor.
‘Keçiler, kuşlar zarar görüyor’
“RES’lerin sosyokültürel doku, yerelin ekonomik ihtiyaçları, yaşamsal gereksinimleri, doğa ile bitki ve hayvan topluluklarının göz ardı edilerek kurulduğunu” ifade eden Karaburun'a İyi Bak İnisiyatifi'nden Pamir Teker, şunları söylüyor:
“Karaburun Yarımadası’nda bu ölçüde yoğun ve yaygın RES inşaası, türbinlerin kapladığı alanların yanı sıra, interkonekte sisteme bağlantıları, yan yollar, türbinlerin trafo merkezine bağlanması için kurulan yer altı şebeke tesisleri, türbinler arası açılan yollar, geçici inşaat alanları, türbinlerin kanatları ve emniyet ışıklarının etkisi, çıkardığı titreşim ve gürültüyle doğal ve yaşam hızla yok oluyor.
Bu durum yöre halkının iki temel geçim kaynağı olan keçi yetiştiriciliği ve zeytinciliğe büyük zarar veriyor. Aralarında endemik, nesli tükenmekte/tehlike altında olan türlerin de bulunduğu zengin kuş popülasyonu RES yatırımlarının tehdidi altında. Nitekim, LODOS A.Ş'nin Çevre ve Sosyal Etki Değerlendirme (ÇSED) Raporunda dahi bu itirazlarımız yer alıyor."
'Yörük köyü Yaylaköy göç verecek'
“Özellikle 37 rüzgar türbini arasında kalan 450 yıllık Yörük köyü olan Yaylaköy'ün durumuna dikkat çeken Teker sözlerine şöyle devam ediyor:
"Yüz yıllardır süregelen keçi kırkım şenliklerinin de dahil olduğu Yörük kültürünün yaşatıldığı, 114 nüfuslu köyün en önemli geçim kaynağı keçi yetiştiriciliği. 10 bin keçisi var. Yaylaköy yerleşim alanına en yakın türbinin köye mesafesi 480 metre. Gürültü kirliliği köy halkında sağlık sorunlarına neden oluyor. Köyün kadim kültürü göç verme tehdidi yaşıyor."
‘Avrupa'da kimse şikayetçi değil’
Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği (TÜREB) Başkanı Mustafa Serdar Ataseven ise “rüzgarda Ege kıyılarının muhteşem bir potansiyele sahip olduğunu” belirtiyor. “Yenilenebilir temiz enerji sayesinde hem doğaya zarar verilmeyeceği hem de enerjide yurtdışına bağımlılığın azalacağını” ifade eden Atasavan şunları söylüyor:
"Avrupa’da rüzgar türbinleri evlerin arka bahçelerine kuruluyor. Evin elektriğini kendileri üretiyor. Senelerdir hastalanmadan, arıları, kuşları ölmeden yaşıyorlar. Liverpool’da şehrin merkezinde türbinleri görmek mümkün. Arazilerde kurulu türbinlerin yanında tarım ve hayvancılık yapılıyor. Kimse gürültüden, kirlilikten şikayet etmiyor çünkü türbinlerin çıkardığı ses neredeyse evlerimizdeki 3-4 klimanın çıkardığı ses kadar.
Yenilenebilir Enerji Genel Müdürlüğü türbin kurulacak yerleşim yerlerindeki teknik standartları belirlemiş. Her şey yasalara, mevzuata uygun. Türbinler en yakın yerleşim yerlerine 300 metre mesafede kurulabiliyor. Ayrıca yatırım yapan tüm kuruluşlar neredeyse 40 ayrı yerden türbin kurulumuna ilişkin onay alarak bu yatırıma başlıyor. "