Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürü Abdurrahman Çelik, Türk sinemasının tek eksiğinin izleyici olduğunu söyleyip bunun temel nedeni olarak bilet fiyatlarını gösterdi. 30 milyon bilet satışının, aslında 140 milyon olması gerektiğini söyledi. Haklı, ama her köşede açık açık korsan DVD satılan, herkesin bilgisayarına çatır çatır DIVX formatında film indirebildiği bir ülkede artık 2-3 YTL’ye sinema bileti satsanız ne olur? Üstelik bu yaz birçok sinema indirim yaptı, pek bir işe yaramadı. Bu iş kolunun kontrolü çoktandır yeraltı dünyasının elinde. Kanunsuzluk hüküm sürüyor. Kapılarında vize, tercüme bürosu tabelası asılı apartman katlarında, iş hanlarında, yasal DVD ve CD satan dükkanların tezgah altlarında, arka odalarında hangi filmi isterseniz bulmanız mümkün. Yurt dışı festivallerine giden, basın gösterimlerinde filmleri vizyona girmeden önce izleyen, kültür merkezlerinin programlarını takip eden biriyim meslek icabı... Zaman zaman benden önde gidiyor korsan izleyicileri!
Büyük dağıtımcıların ve büyük salon sahiplerinin vaktiyle kalabalığa burun kıvırdıkları, Avrupa başkentleriyle aynı fiyata bilet satmayı tercih ettikleri sır değil. O dönemde alışveriş merkezleri yeniydi, gıcır gıcır şık salonlara gitmek, kocaman koltuklara yayılıp, özel bölmesine içecek koyup, az sayıda kişiyle film izlemek ‘in’ idi. Haftasonu üç akşamda geri kalan günlerin açığını kapatıyorlardı. Hatta yer bulunmadığı oluyordu gözde salonlarda. Gel zaman git zaman alışveriş merkezi sayısıyla birlikte salon sayısı da arttı. Yüksek bilet fiyatını dert etmeyenler evlerine home cinema sistemleri kurdu, geniş ekran televizyonlar, içine gömülünen koltuklar satın aldı. Filmleri ‘en önce’ izlemek ve bununla çevrelerine ‘hava atmak’, evde film izleme partisi vermek yaygınlaştı. Sinemaya gitmek ‘out’ oldu.
‘Doğal’ izleyicilerin; eğitim düzeyi, genel kültürü yüksek, sanat etkinliklerini ‘in’ ya da ‘out’ olmasına aldırmadan takip eden, sinemanın ne olduğunun farkında olan kişilerin çoğunluğu ise sabit gelirli. Bu yüzden yüksek bilet fiyatları onları vurdu. Bir kısmı köşesine çekildi, bir kısmı korsan VCD alarak anti - kapitalist eylem yaptığına inandırdı kendini. Eskiden gruplar halinde sinemaya giderek sosyalleşen gençler ise artık bilgisayarın başına çakılı yaşıyor. Hala sosyalleşenler evlerinde kan gölü filmler izledikleri geceyarısı seansları düzenliyorlardı, artık çoğunlukla popüler bir dizinin bilmem kaçıncı sezon bölümlerini art arda izliyorlar.
Ülke nüfusunun hafta içi geceleri televizyon dizilerine kilitlendiğini ve vizyonun artık kiloyla satılmaya müstahak yapımlardan ibaret hale geldiğini de bu umutsuz tabloya son fırça darbesi olarak indirince oturup düşünmek gerekiyor. Neden devlet korsanla şöyle diş göstererek, kararlı biçimde mücadele etmez? Belediye zabıtası bütün seyyar satıcıların peşinde koşarken korsan kitap, CD ve DVD satanlar nasıl böyle rahat rahat tezgah açar? Neden kimsenin umurunda değil bu bariz hırsızlık? Bu işin vardığı boyuttan Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğü’nun haberi olmayabilir, ne de olsa Maliye Bakanlığı’nın alanına giriyor. Ama her isteyen korsan DVD alabildiği sürece sinemalar belini doğrultamaz. Az sayıdaki bağımsız salonlar, arthouse’lar kimseden destek görmedikleri için kapanmak üzere. Bağımsız dağıtımcıların da durumu çok zor. Film gösterimi yakın bir gelecekte bambaşka bir niteliğe bürünecek. Ama kalan ömürlerini tamamlamakiçin önce korsandan korunmaları gerek.