Hıncal Uluç seks olmadan da aşkın olabileceğine inanıyor. Ayşe Arman ise tam tersi. Bunun imkansız olacağını düşünüyor. Ve ikili sohbetlerini 'seks' üzerine kuruyorlar. İşte Hürriyet gazetesinde yayınlanan o söyleşi:
Bir önceki görüşmemizde bu kadar canlı değildi. Ameliyattan yeni çıkmıştı. Bazı problemleri vardı, yaşlanmış duruyordu.
Ruhları duymadı
Şimdi Benjamin Button gibi yaşlarını geri sarmış.
Ne yaptıysa yapmış, gençleşmiş, dirileşmiş, canlanmış.
Beni bir kere daha şaşırtı.
Fotoğraf çekimi için özel pozlar istedim.
Reddetmedi.
Seks konusunda konuşacağız dedim, olur dedi.
Üstelik çekimlerde rolünü benden çok daha iyi oynuyordu.
Bir kere daha farkını gösterdi.
Kompleks yapmadı, kapris yapmadı, zorluk çıkarmadı.
Eğlendi.
Bana dondurma ikram etti, Movenpick’in dondurmaları şahane bu arada.
Ercan da güzel kahveler yaptı.
Röportaj esnasında, gözünün bir ucuyla atletizm yarışmalarını izliyordu.
Çok samimi bir röportaj oldu.
Çünkü erkekler aslında arkadaşlarına performansları üzerine böbürlenmeyi seviyorlar ama ciddi ciddi cinsellik üzerine konuşmaktan hoşlanmıyorlar.
İkimiz de aşksız seksin beş para etmeyeceğini söylüyoruz.
Ama Hıncal Uluç, seks olmadan da aşkın olabileceğine inanıyor.
Bu da bana imkansız geliyor.
Röportajımız bu konudadır.
İftardan sonra okumanızı tavsiye etti.
İlk cinsel deneyiminiz...
- Bu özel konuları hayatta hiç kimseye konuşmadım. Prensip olarak da konuşmam. Ama Ayşe Arman’ın bir ayrıcalığı var. Bunları konuşuyor olmak, bana çok düşman kazandıracak, bir sürü insana da kapı açacak ama tüm bunları senin için göze alıyorum.
Vayyyy. Yaşasın! Şahanesiniz...
- Bizim zamanımızda cinsel ilişki konusunda çeşitli efsaneler vardı. Birinci efsane, Fahriye Ablalar. Mahallenin genç erkeklerini mutlu ederlermiş. Hangi mahalle, hangi ablalar bilmiyoruz ama başımıza gelmesi için dua ediyoruz. Ne var ki biz, hiç o kadar şanslı olamadık. İkincisi efsane, lüks randevuevleri. Öyle adresini filan herkes bilmiyor, çok özel evler. En meşhuru da “Lüks Nermin.” Girebilmek için çok para gerekiyor, bizde nerdeee? Sadece hayran hayran anlatılan hikayeleri dinliyoruz ve derin derin iç çekiyoruz. Bir başka opsiyon vardı ki, duyunca hiç hoşuna gitmeyecek ama Türkiye’de yaygındı, hele bizim gençliğimizde daha da yaygındı...
Ne o?
- Sıpalar!
Şaka yapıyorsunuz...
- Yoo, hayır. Bir Türkiye gerçeği bu. 15-16 yaşındaydım. Köye gittim, o güne kadar da hiç cinsel ilişkide bulunmamışım, “Biz sana yaşatacağız” dediler. Heyecan içinde “Nasıl?” dedim. “Gel” dediler. Gittim. Bir de ne göreyim, çayın kenarında güzel gözlü bir sıpa! “Bu ne?” Gururla, “Bu, senin!” dediler, “Sen ağa çocuğusun diye sana sakladık. Kimse el sürmedi!” “Siz manyaksınız!” dedim, acayip bir tepki gösterdim. Anlayacağın, o fırsatı da kaçırdık!
Zavallı sıpaya ne oldu bu arada?
- Valla taliplisi çoktu, bakire olarak bırakmadıklarına eminim! Ama inan, o yıllar böyleydi. 60’lı yıllarda da Erdek’e gider, çadır kurardık. Ben de 20’li yaşlarımdayım, baktım Kolej’den çocuklar sabah 5’te uyanıyorlar ve ortadan kayboluyorlar. Deniz tarafına da gitmiyorlar, ters tarafa gidiyorlar. Bir gün sıkıştırdım: “Siz sabahın köründe n’apıyorsunuz?” Meğer hayvan bulmuşlar, ona gidiyorlarmış.
Aman Allah’ım! O da mı eşek?
- Sormadım. Sadece, “Olmaz öyle şey!” dedim, onları aldım Bandırma Genelevi’ne götürdüm. Koşulları bu yani. Ya sıpa ikram edilecek, ya mahallende seni kayıran bir Fahriye Abla olacak ya da cebinde çok büyük para olacak ki Lüks Nermin gibi birinin randevuevine gidebilesin.
Yoksa...
- E yoksa bir tek şey kalıyor, o da devletin resmi evi. Ben de onu yaptım. Bu ülkede yaşayan milyonlarca erkek gibi, ilk cinsel tecrübemi bir genelevde yaşadım.
Nasıldı?
- İğrenç! O pisliğin, o ağır leş gibi kokunun tarifi yok. Ama girip yapmazsan, karizmayı çizdirirsin. Mecbur yapacaksın. Kilit soru da: “Muamelesi nasıl?” Bu, şu demek: “Seninle uğraşıyor mu?” Seni bir an evvel boşaltmak için, her şeyi yapıp seni kapıya mı koyuyor? Yoksa mümkün olduğu kadar sevgili gibi davranıp, ağırdan mı alıyor? “Muamelesi iyi” diyorsan, öbürleri de kapısında kuyruk oluyorlar. Gerçi herhangi bir yerine dokunmak istemediğin bir oda ve herhangi bir şekilde üzerine oturmak istemediğin, artık rengini kaybetmiş, leş bir çarşaf. Ve onun üzerinde ne olduğu belli olmayan bir kadın. Sharon Stone bile olsa, sana dünyanın en acayip numaralarını bile çekse, nefret edersin. Hatta kusarsın! Benim yaşadığım ilk cinsel ilişki, işte böyle bir tecrübeydi. Anlayacağın, içler acısı.
Öğretmen iyiyse bütün eğitim hayatı boyunca insan okulu sever de, öğretmen kötüyse kalıcı iz bırakır ya... Böyle bir şey mi?
- Öğretmen iyi olsa da, okul leşse, kaç yazar? Bugün bile, gözümün önüne gelir o pislik ve iğrenç kokular...
Bir daha parayla seks yapmadınız o zaman...
- Yok yaptım. Bir de Abanoz Sokağı maceram var. Yine o yaşlar. Maça gittik, sonra muhallebiciye, derken aklımıza esti, “Hadi Abanoz Sokak yapalım” dedik.
Atmosferi filmlerdeki gibi mi...
- Sayılır. Ankara’daki genelevden daha temizdi. Kapılarda pencereler var. O pencerelerden girmeye değer biri var mı yok mu içeri bakıyorsun. Kadınlar holde oturuyor. Her şey biraz acıklı tabii. Kapıda fazla durdun mu arkadakiler bağırıyor, “Half time, half time!” “Çekil de biraz biz bakalım!” gibisinden. Ben tesadüfen olağanüstü güzel bir kız gördüm içeride. Hakikaten. Bakmaya ve dokunmaya kıyamazsın. Sokakta görsen peşine takılırsın. Duvarda da eşek gibi “Vizite 10 Lira” yazıyor, hemen girdim içeri. Çıktık odaya. Dedim ki, “Hanımefendi, size bu soruyu defalarca sormuşlardır, ben de sorayım: Burada ne işiniz var?” Gerçekten de oraya yakışmıyordu. Sana yüzündeki ifadeyi anlatamam. Gurur mu desem, mutluluk mu desem. Ama haklıymışım. Lüks Nermin’in kızlarındanmış. “Bizim patroniçe bazen polise mamayı geciktirir, o geciktirince de bizim evi basarlar. Vesikalı olduğumuz için bizi oraya buraya dağıtırlar. Yine öyle yaptılar. Normal fiyatım, bu ödediğinin kat kat fazlası. Birkaç günlüğüne buradayım. Şanslısın!” dedi. Ben gerçi hiç öyle hissetmiyorum kendimi. Kız çok özeldi ama kaç yazardı, oranın adı bile geneldi. Benden evvel 10 kişi bu beğendiğim kızla yatmıştı, benden sonra da 20 kişi yatacaktı. Beni bir daha düşünecek miydi, aklına getirecek miydi? E o zaman bunun, kendi kendimi tatmin etmekten bir farkı yoktu ki. O gün orada karar verdim, bu sondu, paralı ilişkiyi o günden sonra hayatımdan çıkardım.
Bu yaşadığınız talihsiz tecrübeler, bütün cinsel hayatınızı etkilemiş olabilir mi? Okuldaki sevgilinizle aşkla sevişebilseydiniz her şey daha mı farklı olurdu? Cinselliği farklı mı algılardınız?
- Bir şeyin çok güzel olması, ondan çok keyif alman, insanın hayatını elbette etkiler. Cinsellik olması şart değil, ilk gittiğin futbol maçı, ilk izlediğini sinema filmi...
İşte tam da bu: Belki de ben hayatıma giren ilk erkekle, aşkla seviştiğim için seksi farklı bir yerde görüyorum. Çünkü ondan sonra da öyle oldu, aşık olmadığım kimseyle sevişmedim. O yüzden seks eşittir aşk diyorum...
- Olabilir ama benim böyle bir şeyim yok. İlki korkunç koşullardaydı, diğeri nispeten daha iyiydi ama geneldi. Gerçi Amerika’da müthiş genelevler var. Daha doğrusu genel çiftlikler. En meşhuru da Nevada’da. Türkiye’deki gibi değil, seni karşılarlar, dinlendirirler. Ben çok merak ediyordum, Holly beni götürdü. Müthiş bir mekandı, doğal, tertemiz, medeni. Kızlar var, birini seçiyorsun, gününü onunla geçiriyorsun, gece de yatıyorsun...
Meğer para vermişler
- Biz çok yakındık Holly ile. Türkiye’de ilk “topless” (üstsüz) gidilebilen plaj Foça’daydı. Bir Fransız tatil köyüydü ve Türklerin girmesi yasaktı. Holly’ye dedim ki, “Bu kampı çok görmek istiyorum, kadınların çıplak memelerle güneşlenmesi fikrini beynim almıyor. Hadi bir şey ayarla da gidip görelim.” Kampın genel müdürünü aradı, “Ankara’daki High School’un sekreteriyim, eşimle gelip orayı görmek istiyoruz” dedi. Randevu aldı, gittik. Kampı gezerken, plajı da gördüm, tabii topless güneşlenen kadınları da ve rahatladım. Bana onları ilk gösteren insan, Holly’dir. Nevada’daki o çiftliğe de, onun sayesinde gittim. Her ne kadar fuhuş yeri gibi görünmese de, orada da her şey parayla idi...
Ve sizi buna karşısınız...
- Hem de nasıl. 83’te Moskova’ya Olimpiyatlar’a gittik. Ben de tam 40 yaşındayım. Moskova o zamanlar bir seks kenti idi. Dünyanın en güzel ama en ucuz kadınları. Bir bluejean’e, bir Beatles albümüne götüremeyeceğin kadın yok, öyle bir ortam. Bir gece bizim çocuklar dedi ki, “Abi bugün çok güzel 4 kızla tanıştık, dediler ki içkileri meyveleri alın bize gelin, yürü onlara gidiyoruz!” Kalktık, gittik. Gerçekten de dört tane harika kız. Bir tanesi Sophia Loren’in Rusya şubesi. Ben onunla ilgileniyorum. Sohbet ediyoruz. Her şey şahane. Çocuklar, birer ikişer kayboluyorlar. Ben sohbete devam ediyorum. Hafiften de el ele tutuşuyoruz. Bir ara mutfağa gittim. Baktım arkamdan geldi, “Biz sevişmeyecek miyiz? Param ödendi” dedi. Neeee? Meğer paralı kızlarmış! Arkadaşlarım gizlemişler çünkü gelmeyeceğimi biliyorlarmış. Ben kıza “Aklına da sakın yanlış bir şey getirme, çok tatlı ve güzel kızsın. Ama paralı yapmama kararım var” dedim. Ve sevişmedim.
Bütün adamlar bu kızla birlikte olurdu. En azından bir sürü erkek...
- Onu bunu bilmem, zaten o gece parasını ödedikleri için aldılar götürdüler kızı.
Yazık! İnsan kızı kurtarır bari. Madem bu kadar güzel muhabbet de ettiniz...
- Canım alan razı, veren razı, nasıl kurtarayım? O da hevesleniyor yatmak için, arkadaşları yatıyor. Ama parayla aşk yapmak fikri bana çok ters. Ne yaparsam yapayım, kafamdan onun benimle para için birlikte olduğu fikrini atamayacaktım, o yüzden istemedim. Ama hoşlanmadım mı kızdan? Hoşlandım. Zaten şunu bil, bugüne kadar hoşlanmadığım hiçbir kadınla herhangi bir ilişki kurmadım. Kahvaltı bile yapmadım. Sen bugün gelip benimle röportaj yapabiliyorsan, bunun sebebi benim hoşlandığım kadınlardan biri olman. Hoşlandığımla dostluğa başlarım, ondan sonrası onun kararıdır. Hiç kimseden hiçbir şey istemedim, teklif dahi etmedim, ancak o verirse...
Mezarlıkta sevişen vardı
Amma edilgen bir durum! “O verirse” ne demek. Sizin isteme hakkınız yok mu?
- Valla ben, zorlanmaktan hoşlanmadığım için zorlamaktan da hoşlanman. Hoşlanmanın karşılığını verenler oldu, onlarla işi ilerlettik. Seviştiklerim oldu, sevişemediklerim de...
Siz hiç “one night stand” yapmadınız mı?
- Geliyorum o meseleye. Avantajlı tarafım şuydu: Bizim zamanımızda en zor şey, yersizlikti. Mezarlıkta bile sevişenler vardı. Ben şanslıydım, tek başıma yaşadığım evim vardı. Ve kızlar eve gelmeye başladılar. Bazılarıyla sadece oturduk sabaha kadar sohbet ettik, kız sevişmeyi istiyorsa seviştik, düzüşmeyi istiyorsa düzüştük. Ama eve geldiği andan itibaren uyulması gereken kurallar vardı.
Ne gibi?
- İçki içmesi yasaktı. “Ben gerisini hatırlamıyorum” lafını bana kimse edemez! O yüzden alkol vermiyordum.
Karşılıklı şarap içmiyor muydunuz yani?
- 20’li yaşlarımı anlatıyorum. O yaşlarda, benimle sevişmeleri için bir özür oluşmasın diye içki vermiyordum onlara. Gerçekten istediği için sevişsin...
Niye dünyanın bütün yükünü siz taşıyorsunuz! Kimse bu kadar düşünceli değil...
- Ben öyleyim n’apıyım. This is me. Sevişmekten sonra içme hakkına sahip. Fakat şöyle tuhaf bir şey oluyordu: Aylarca peşinden koştuğum kız, nihayetinde evime geliyor, sevişiyoruz, bundan daha büyük bir zafer yok ama gecenin 2 buçuğunda benim artık o kızın, benim yatağımda olmasına da tahammülüm yok! Onu taksiye bindirip postalamak de benim kibarlığıma yakışmaz, “Gel seni evine bırakayım” diyorum, “Tamam” cevabını alınca da, yağmur, kar dinlemeden evlerine bırakıyorum. Sonra bir gün kendi kendime dedim ki, “Ben demek ki bu kızlara aşk duymuyorum!”
Bunu nereden çıkardınız?
- Çünkü günün birinde, seviştikten sonra sarılıp uyumak istediğim birine rastladım. “Vay be” dedim, “Demek aşk buymuş. Daha önce hissettiklerim arzuydu...” Arzum tatmin olduğu andan itibaren o kişiye tahammül edemiyordum. Boşaldıktan sonra hâlâ ona sarılıp uyumak istiyorsam o, aşktı.
Tamamdır işte, sözünü ettiğiniz bu aşkta, seks var. Benim dediğime geliyorsunuz. O kıza sadece sarılmak size yeter miydi? Sizi keser miydi?
- Öyle aşklar da yaşadım. Dokunmanın verdiği hazla organların birleşmesi arasında çok fark yok.
Siz seksi seviyor musunuz?
- Elbette. Ama safi seksi değil!
Siz, yıllarca Erkekçe diye, erkeklere seksi sevdirmeye çalışan, kadınlarla erkeklerin arasını düzeltmeye uğraşan, cinselliği normalize etmeye çalışan bir dergi çıkardınız. Cinselliğe hizmet eden bir adam olarak şimdi, “Seksiz aşk da kıymetli, hatta daha kıymetli!” demek bununla ters düşmüyor mu?
- Hayır ne münasebet. Seks, aşkın şartlarından biri değil ki. Dünya tarihi bunun örnekleriyle dolu. Seks yapamadıkları halde aşk yaşayan bir sürü insan var. Ben çok sevdiğim arkadaşlarımdan birinin sevgilisine aşık olmuştum, basbayağı aşktı. Ben sana da aşık olabilirim ve senin ruhun duymaz, kocanın da duymaz. Kimsenin arasına girmek bana yakışmaz o ayrı ama, “Şunlara şu şartta aşık olunur, şu şartta olunamaz!” diye bir şey yok.
İyi de onlar farklı. Onlar platonik aşklar. Kanlı canlı aşk değil...
- Nereden biliyorsun? Hiç sevişmeden karasevdalanabilirim sana ben. Yaşadım da bu tür şeyler. En yakın arkadaşımın sevgilisine tutuldum. İkisinin de ruhu duymadı.
Kaç sene bu acıyı yaşadınız?
- Üç sene.
Demediniz mi kıza, “Ben sana aşığım” diye...
- Demedim, demem.
Siz o zaman aşkı kendi kendinize yaşıyorsunuz?
- Aşk öyle bir şey zaten.
Hadi canım sizde!
- Ben sana kendi tarifimi söylüyorum, bana ne senin tarifinden! Hem bu röportaj benimle yapılıyor!
Wining ve dining... Arkasından sleeping yok
Sizin seksin önüne koyduğunuz şeyler ne? Neler seksten önemli?
- Seks benim için hiç önemli değil. Hakikaten değil. Şimdi çok hoşlandığım bir kızla Paris’e seyahate gideceğim diyelim, onu orada götürebilecek miyim diye düşünmem. Seks geçmez aklımdan.
Erkeklerin çoğunun geçer. Hatta hepsinin. Benim de geçer...
- Ben öyle değilim. Ben seni akşam yemeğine davet ediyorsam, o gerçekten sadece yemektir. Wining ve dining. Arkasından sleeping yok.
Ayıptır sorması “sleeping”i ne zaman düşünüyorsunuz!
- Oluyorsa oluyor zaten. Şunu anlatmaya çalışıyorum: Benim aklımda, sadece seni “götürmek” olursa, ben o yemekten zevk alamam. Ben hangi eylemi yapıyorsam onun hakkını vermek isterim. Konsere mi gittik, o anda sadece konserin keyfini çıkaralım, sonra ne olacaksa olur, sonrasını sonra düşünürüz.
İyi sevişmek zor birşey
Bence ikisinin bütünlüğü güzel. Birinin olmamasını aklım almıyor. İnsan iyi sevişemediği biriyle anlaşabilir mi?
- İyi sevişmek zaten çok zor bir şey. Hem fiziksel hem de kimyasal olarak vücutları çok iyi tanımak gerekiyor, açık olmak gerekiyor, karşındakinin seks haritasını ezberlemek gerekiyor. Bizim kızlarımız sekse açık değil ki, bazen iğrendikleri bir şeyi yapmama izin veriyorlar, sonra da bir daha evime gelmek istemiyorlar. Hoşlanmadıkları seksüel eylemi bana söylemiyorlar ki. Ya da benim hoşuma gidiyor diye birtakım şeyler yapıyorlar ama aslında yapmak istemiyorlar. Kısacası, ben senin erojen haritanı çıkaramamışsam, seninle seks yapmama imkan yok. Ben nerenden, nasıl hoşlandığını bilmem lazım. Bizim erkekler bu tür şeylere kafayı yormuyorlar, genelde tak fişi bitir işi. Oysa benim için sevişmenin en güzel yanı, önsevişme denilen kısmı.
İyi sevişemediğiniz sevgilinizle iyi anlaşabilir misiniz?
- Çok anlaştım. Çünkü iyi sevişme zamana bağlı. Zaman içinde beni tanıdığı zaman, ben de onu tanıdığım zaman, nasıl olsa çok iyi sevişiriz.
Hadi canım sizde! O uyum ya vardır, ya yoktur! Benim için ölçü, öpüşmek mesela. İyi öpüşemediğin biriyle iyi sevişemezsin de...
- Yok ben o kadar katı değilim. Bizim kızlarımıza bir hareket yapıyorsun, kolunu okşuyorsun diyelim, çok hoşuna gidiyor ama göstermiyor. Sen de zannediyorsun ki, nefret etti bundan, oysa alakası yok. Garip bir şekilde kızlarımız heyecanlandıklarını, yükseldiklerini söylemiyorlar. Söylemeyince de bütün yük erkeğe kalıyor, keşfetmesi gerekiyor. Ben bu konuda çok sabırlı davrandım, hep “Şu anda istemiyor olabilir ama zaman içinde nasıl olsa isteyecek, ben de onu keşfedeceğim” dedim. Öyle de yaptım. Çok insana sevişmeyi öğrettim...
Senelerce seviştik ama hiç cinsel birleşme yaşamadık
En unutamadığınız mutluluğunuz?
- En unutamadığım ilişkimde, sevgilim bakireydi. Senelerce beraberdik. Seviştik ama hiçbir zaman bir cinsel birleşme yaşamadık.
Zor olsa gerek...
- Yoo, hayatımın en güzel sevişmelerini onunla yaşadım.
Nasıl olur?
- E oluyor...
Neden sizinle sevişmiyor da bakire kalıyor?
- O çok istedi ama ben hep reddettim...
Niye? Sizden sonra birlikte olacağı kişiyle, bakire olarak evlensin diye mi?
- Aynen öyle! Memleketimiz geri kafalı. Düşünsene, benden sonra birine yürekten aşık olursa, o da onu sırf bakire değil diye almazsa kahrolurdum ben...
İyi de kızın neresi bakire? Ben oraya takıldım...
- Değil ama gerzek kocası diyecek ki, “İlk kez benimle yattı!”
Sizin sevgilim dediğiniz biri, niye kendini yutturabileceği bir “gerzek” kocayla evlensin... O da mı gerzek...
- Hayır, Türkiye böyle!
En unutmak istediğiniz ilişki?
- Öyle bir şey yok. Benim bütün ilişkilerim güzeldi. Gerçi, her seferinde ben terk edildim, karım dahil...
Niye terk ediyor bu kadınlar sizi?
- Herhalde bir şey var bende.
İntihar mı edeyim?
Entelektüel olarak bir kadını etkiledikten sonra, hormonları çok kuvvetli bir adam gelecek ve kadını alacak... Ne hissedersiniz?
- Oldu.
Gidip sizin kızı aldı ve sevişti, siz de orada kalakaldınız, öyle mi?
- Evet.
Ne fena.
- Ne yapabilirsin ki? Bu çok oldu benim hayatında. Beni terk eden, durup dururken terk etmedi.
İnsan bunu nasıl taşır?
- N’apıyım yani, intihar mı edeyim? Acı çekiyorum ama sonra geçiyor. Gerçi şöyle bir sorunum var, onu kafamdan çıkarmadan, başkasına bakamıyorum. Silmek zaman alıyor ama başarıyorum. Ondan sonra dönse de, geçmiş olsun.
Eski eşiniz Holly de başka birine gitti değil mi?
- Evet. Tam iki sene dönüşünü bekledim. Sonra bir gün “Delete” ettim beynimden, bitti gitti Holly. 10 sene sonra döndü. Onun tekrar Türkiye’de ev ve iş bulmasına yardımcı oldum. İki sene yaşadı buralarda, hani bir ihtimal Hıncal ister de yeniden bir araya geliriz diye. Ama artık benim için bitmişti.
Bakire kızların avantajı
Bakire kızların avantajı, kendi meşrebine uygun bir kadın yetiştiriyor olman. Çok büyük bir lüks. Sen kadını keşfedip ona uyacağına, kendi meşrebine uygun yetiştirdiğin için o sana uyuyor. Biraz sabırlı olursan, bütün öğrettiklerini bir bir öğreniyor. Ve sana cevap veriyor. Keşfetmek ve yetiştirmek her zaman keyiflidir.
Platonik aşklarımla mutlu yaşadım, onlar beni doyurdu
Bir kadını uzaktan sevmekle, onu dokunarak sevmek aynı olabilir mi?
- Olur tabii. O da aşk, bu da aşk. Sen olmamışsan ben n’apıyım!
Dokunamıyorsam ben o aşkı n’apıyım!
- Bu kadar kız varken, kader götürüp beni o kıza aşık etmiş! Yapacak bir şey yok.
Platonikliğin ne avantajı var? Ne sağlıyor?
- Hiçbir şey sağlamıyor. Aksine çok şey kaybettiriyor.
Sizin platonik aşklarınız, şehvetli kanlı canlı aşklarınızdan daha mı fazla oldu?
- Evet.
Böyle deyince de üzülüyor insan size...
- Ama gerçek bu. Ve ben gayet mutlu yaşadım. Fevkalade. Çünkü onlar beni doyuruyordu.
Nasıl olabilir ki...
- Doyuruyordu işte.
O platoniklerle sevişmeyi tercih etmez miydiniz?
- Etmez olur muyum? Ama edemedim diye de kahrolmuyorum.
Bu ülkedeki pek çok sorunun altında, cinselliğin soyut bir kavram olarak algılanması yatmıyor mu? Birbirine dokunamayan insanların kompleksi yüzünden biri sürü kötü şey olmuyor mu? Ben “Sekssiz aşk olmaz!” derken seksi yüceltmeye, yerlerde sürünmesine engel olmaya çalışıyorum. Aşkla aynı değeri vermeye uğraşıyorum. Ama siz çıkıyorsunuz, “Sekssiz aşk olur!” diyorsunuz. Yardım edeceğinize, dinamit koyuyorsunuz!
- Sen “Sekssiz aşk olmaz” diyorsun, ben “Aşksız seks olmaz!” diyorum.
Olur mu öyle şey! “Aşksız seks olmaz”a ben de katılıyorum, zaten baştan beri her şeye aşk lazım diyorum. Hayatıma giren ve seviştiğim bütün erkeklere de aşıktım diye ekliyorum!
- Bir dakika ya, bu röportaj benimle yapılıyor! Ben konuşacağım! Demek, şu konuda hemfikiriz: “Aşksız seks olmaz!” Sen, ilaveten “Sekssiz aşk da olmaz!” diyorsun, ben de “Bal gibi olur!” diyorum. Bırak da istediğim gibi düşüneyim, her konuda aynı fikirde olmamız gerekmiyor.
Peki biraz daha genç olsaydınız da aynı şeyleri savunur muydunuz?
- Tabii ki.