Yelda Hakim
İsveç onlarca yıldır ülkelerindeki çatışmalardan, savaşlardan kaçan insanlara güvenli bir sığınak olmuş, demokratik bir ülke. Fakat, aileleri bu ülkeye mülteci olarak gelmiş birçok genç şimdi bu ülkeye sırtını dönüyor.
İsveç'ten 300'ü aşkın kişi Suriye ve Irak'taki cihatçı örgütlerin saflarında savaşmaya gitmiş. Bu sayı İsveç'in, Avrupa'da nüfusa oran açısından bakıldığında Ortadoğu'ya en çok cihatçı gönderen ülke olduğunu gösteriyor.
İsveç'in ikinci büyük kenti Göteborg'daki bir binanın bodrumunda genç bir kadınla buluştum. Vücudunu saran giysileri, makyajı, kollarındaki ve ensesindeki dövmelerle herhangi bir batılı kadından farksız görünüyor. Ama yaşadıkları çok farklı. Suriye'nin Rakka kentinden yeni dönmüş. Kocasının IŞİD saflarında savaşırken öldüğünü anlatıyor.
Orada yaşadığı korkunç olaylardan bazılarını anlattı. Kaldığı odanın bitişiğinde tecavüze uğrayan Ezidi kadınların çığlıklarını duymuş mesela. Suçlu bulunan kişilerin kırbaçlanmasına ve idam edilmesine tanık olmuş. Bombardımanlar ve hava akınları yaşamış. Bunların cihatçı bir gelinin yaşamında sıradan olaylar olduğunu söylüyor.
Başlangıçta her şey çok daha cazipmiş, gittiğinde başta memnun olduğunu anlatıyor. Fakat kocası öldükten sonra, büyütülürken ailesinden öğrendiği dine çok ters şeyler yaşandığını farketmeye başlamış.
"Ürdünlü pilotu yaktıkları zaman onlara 'neden bir insanı yakıyorsunuz, İslam böyle mi der' diye sordum. Benim bildiğim insanları yakmak caiz değildir."
Başka bir IŞİD savaşçının yardımıyla Suriye'den kaçmayı başarmış. Önce Türkiye'ye geçmiş sonra İsveç'e dönmüş. Kalaşnikov silahının ve yüzünde şarapnel yaraları olan yaralı kızının fotoğraflarını gösteriyor.
Kendisine, neden IŞİD'e katıldığını, nasıl ikna olduğunu sordum.
"Bu yola baş koyunca bu dünya sizi ilgilendirmiyor. 'Nasıl en çabuk şehit olup cennete gidebilirim' diye düşünüyorsunuz" diyor.
Görüşmeden sonra onu şehrin dışında bir yere bıraktım. Arabayla uzaklaşırken aynadan, bulduğu bir kediyle oynadığını gördüm.
Göteborg cihatçıların en sıkı örgütlendiği şehir bu ülkede. Yarım milyonu biraz aşkın nüfuslu eski bir sanayi merkezi olan bu liman kentinden IŞİD saflarında savaşmak için en az 100 erkek ve kadın gitmiş.
Burası İsveç'in çok homojen olmayan kentlerinden. Nüfusun üçte biri göçmen kökenli ve çoğu Müslüman. Kentin kuzey doğu varoşu Angered'de Müslüman göçmenler nüfusun yüzde 70'ini oluşturuyor.
İsveç'in dev konut açığı ve kent merkezlerinde ucuz konutlar için beklemek gereken kira kuyrukları, göçmenlerin daha çok bu varoşlara taşınması ve yerleşmesi anlamına geliyor. Geçen yıl İsveç'e iltica eden 160 bin kişinin bir kısmı da bunlar arasında.
Angered kolluk güçlerinin de kontrol etmekte güçlük çektiği bir mahalle. Yetkililer, bazı bölgelerde kanun ve nizamın geçersiz olduğunu ve yer yer paralel bir toplum yapılanmasının örüldüğünü anlatıyorlar.
Bu bölgelerde sözü geçen dini liderler şeriat kurallarının geçerli olması için uğraşıyorlarmış. Bunu yaparken insanları, özellikle örneğin açık giyinen kadınları, müzikli danslı parti düzenleyenler ve gidenleri "bunlar haram" diyerek taciz ve tehdit ettikleri söyleniyor.
Bu mahallelerde 15 yaşın altındaki çocukların üçte ikisinin okulu bıraktığı ve işsizliğin İsveç ortalamasının çok üzeri olan yüzde 11 civarına tırmandığı biliniyor.
Bütün bunlar bu varoşlardaki gençleri radikal görüşlerin etkisine açık hale getiriyor.
Gerçek adını vermemek için İmran diye anacağım bir gençle konuştum.
Bu sakin ve yumuşak tavırlı genç, cihatçıların kafası karışık gençleri amaçları için manipüle ettiklerini ve IŞİD'e katılmaya teşvik ettiklerini söylüyor.
"Sanki ağabeyinizmiş ya da babanızmış gibi 'Uyuşturucu kullanma, insanlarla kavga etme, bize gel. Allah için savaş. Müslümanların özgürlüğü için savaş. Müslümanlar öldürülüyor, ırzına geçiliyor. Sen burada zamanını boşa geçiriyorsun. İsveçlilerden hiç bir iyilik gelmez' falan gibi şeyler söylüyorlar. Tıpkı benim gibi suç işleyen bir sürü kötü şey yapmış olan biri gelip 'Değişmen lazım' diyor."
İmran başlangıçta Ortadoğu'ya gitmeye ve IŞİD'e katılmaya heves etmiş. Ama acımasızlıklarını sergileyen fotoğrafları ve video kliplerini gördükten sonra korkmuş. Şimdi hayatını İsveç'te sürdürmek istiyor.
Angered gibi varoşlar, toplumsal huzursuzluk bakımından birer düdüklü tencere gibi.
Özellikle de ikinci kuşak göçmen kökenli İsveçliler ya da burada yaygın ifadeyle "etnik olmayan İsveçliler" arasında bu çok hissedilir bir durum.
Bir çoğunun ailesi ülkelerindeki savaştan kaçarak İsveç'e gelmiş. Bu ülkenin onlara kucak açmasına minnet duyuyor gibiler. Ama çocukları farklı. Onlar genellikle ayrımcılığa uğradıklarını ve sistemden dışlandıklarını düşünüyor. Konuştuğum birçok genç anne ve babalarının geldiği ülkeyle bağları olmadığını ama kendilerini İsveçli de hissetmediklerini söyledi.
Bütün bu sorunlar Suriye ve Irak'taki savaş ve çatışmalardan kaynaklanan yeni göç dalgası ile daha da karmaşık hale getirilmiş.
Mültecilere kapılarını açık tutmak İsveç'in en temel özelliklerinden biri.
İsveç, sadece geçen yıl, nüfusa oranla bakıldığında bütün Avrupa ülkelerinden daha fazla mülteci kabul etti.
Göteborg'lu tecrübeli bir polis olan Ulf Bostrom aynı zamanda İsveç'in tek "toplumsal entegrasyon polisi".
Bostrom, kentteki polis gücünde yapılan kesintilerin sorunları daha da karmaşık hale getirdiğini söylüyor.
"Birçok bölgede üniformalı polis gücü yüzde ellinin üzerinde azaltıldı" diyor.
Bostrom, Göteborg'un varoşlarında iyi tanınan ve zamanının çoğunu toplumun farklı kesimlerinin güvenini kazanmak için çalışmaya harcayan bir polis.
Beni, varoşlardan Bellevue'deki, çeşitli İslamcı örgütlerin faaliyet gösterdiği istihbaratı verilen bir camiye götürdü.
Suriye ve Irak'a savaşmaya gidenlerin çoğunun bu camiyle bağlantıları olduğu söyleniyor. Ayrıca Eş Şebab örgütünün dini lideri Hasan Hüseyin 2009'da burayı ziyaret etmiş.
Daha sonra Angered'in en büyük camiinde 500 kişiyle birlikte Cuma namazına katıldım. Suriye'den üç yıl önce gelen imam, vaazında, cemaati İsveç yasaları ve geleneklerine saygı göstermeye ve toplumun ana gövdesiyle mümkün olduğunca bütünleşmeye çağırıyordu.
Fakat, radikal görüşleri kınadığı için bir keresinde iki kişinin ayağa kalkıp onu tehdit ettiği, sonra dışarı atıldıkları anlatıldı. Camiler ve cemaatler arasındaki bu farklılıklar buradaki göçmen toplum içindeki kutuplaşmalar ve bölünmeleri göz önüne seriyor.
Polis Bostrom'a Irak'a ve Suriye'ye giden İsveçlilere ne olduğunu sordum.
"Sayıları 311 civarında fakat geri gelenlerin hiç biri tutuklanmadı. Terörle mücadele yasalarımız yeterince işlevsel değil bence" diye yanıtladı.
Geçtiğimiz Nisan ayında, İsveç yasalarında yapılan değişiklikle "terör eylemi yapma niyetiyle" ülke dışına seyahat yasaklandı.
Bölge emniyet müdürü ve Ulf Bostrom'un üstü Klas Friberg yetkililerin, sorunun ve paralel toplumsal yapılar oluşan bölgelerde güvenlik önlemlerinin artırılması gerektiğinin farkında olduklarını söylüyor.
İsveç hükümeti hangi önlemleri, ne zaman alır bilinmez ama göçmen kökenli gençlerin radikalleşmesi şu an yaşanan bir gerçek.
Göteborg'da doğup büyümüş biri neden dünyanın en barışçı ve ilerici ülkelerinden birini bırakıp, Ortadoğu'da vahşi bir cihatçı gruba katılmak ister?
Birçoğunun kendisini İsveçli hissetmediği gözönüne alınırsa belki asıl soru şu olmalı: İsveç'in çok kültürlülük ve bütünleşme deneyi neden başarısız oldu?