Zeynep Tanbay o yazıyla ilgili canlı yayında şunları söyledi:
"Ahmet Hakan'ı tanımıyorum. Hürriyet gazetesi hiç okumam, hatta elime almam. Hiç danstan anlamayan biri bunun üzerine yazıyor. Ben de ona 'İşte Hürriyet gazetesinin zulmü ve Hürriyet gazetesi köşesinin zulmü diye cevap veriyorum. Çünkü çok ayıp bir şey bilmediği konuda ahkam kesmesi.. Dünyanın başka bir yerinde mesela New York Times’ta politik köşe yazan birinin bir dans gösterisi hakkında yazmasına rastlayamazsınız…
İlk duyduğumda şaşırdım... “Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı” deriz. Ne ilgisi var, bir eleştirmen olsa anlaşılır. Sanat yapıyoruz eleştiriye açığız. Biz eleştiriyle ilerleriz ama bu kadar lüzumsuz, adaletsizce, elimi sallarım istediğimi yazarım zihniyeti yanlış…"
AHMET HAKAN'IN YAZISI: 14 ŞUBAT 2008
Hayatım boyunca "modern dans" denilen olguyla bir alışverişim olmamıştı...
Ta ki...
Ünlü modern dansçımız Zeynep Tanbay ile ünlü tiyatro sanatçımız Genco Erkal'ın birlikte kotardıkları bir projeyi, bir televizyon programında seyredene kadar...
"Proje" şöyle bir şeydi:
"Genco Erkal, Názım Hikmet'ten şiirler okuyor / Zeynep Tanbay da dansıyla kelimelere hayat veriyor..."
Ekrana iyice sokuldum... Önyargısız bir şekilde kendimi olaya vermeye çalıştım... Fakat heyhat! Tam anlamıyla bir zulme maruz kalmıştım.
Şöyle bir zulüm: Genco Erkal, Názım'dan dizeler okuyor, Zeynep Tanbay da bu şiirlere dansıyla eşlik ediyordu... Ama ne eşlik etme!
Genco Erkal, "Akrep gibisin kardeşim" diyor, Tanbay bir anda akrep gibi olmaya çalışıyordu... Genco Erkal, "Korkak bir karanlık içindesin" diyor, Tanbay bir anda hem korkuyu, hem de karanlığı dansıyla yansıtmaya çalışıyordu... Genco Erkal, "Serçe gibisin kardeşim" diyor... Tanbay hemen bir serçeye dönüşüveriyordu...
Kısacası, bir saçmalık ki ancak bu kadar olur!
Zeynep Tanbay'ın kelimelere hayat vermek için gösterdiği olağanüstü gayretini ve çırpınışını gördükçe, maalesef "utanç duymak" ile "acımak" arasında gidip gelmiş, ancak kanal değiştirerek bu ağırlığı üzerimden atabilmiştim.
Ne yalan söyleyeyim:
O gün bugündür "modern dans" denilen olguya kıl olmaktayım.
Takdiri ilahi!
İşte yine bir "modern dans" gösterisiyle karşı karşıya kalmış bulunmaktayım.
Gazetelerimiz ve televizyonlarımız sayesinde maruz kaldığım yeni "zulüm", bu kez İTÜ'de "laik müsamere" tarzında ortaya çıktı...
Olay şu: İstanbul Teknik Üniversitesi'nin doktora töreninde "Aydınlığa Örtü" adıyla bir modern dans gösterisi sunuluyor... Çarşaf giyen bir kadın dansçı, Atatürk'ün gençliğe hitabesi eşliğinde kara çarşafı üzerinden atıveriyor... İzleyenler hep birlikte "İleri" marşını söylüyorlar...
Sonra... Dakikalarca ayakta alkışlamalar falan...
Gösterinin görüntülerini izledim, fotoğraflarını inceledim...
Evet, dansçı kızımızın, bir "aydınlanma perisi"ni canlandırır gibi yaptığı tuhaf hareketlere de, hareketlerine yansıyan "kesin inançlı" tiplere özgü meydan okumaya da, "Hey hey! Çağdaşım ben çağdaş!" şeklindeki kibirli havasına da kıl olmuştum.
Ama beni olaydan uzaklaştıran asıl unsur, "modern dans" denilen olgudaki zorlama taraflardı...
Yani... Christine Brodbeck adlı sonradan Müslüman olan ve türban giyip adını Rabia yapan modern dansçı kadın, çıkıp "Türbana girince aydınlanmak" adlı bir modern dans gösterisi sunsa...
Sanırım kıl olma halimde herhangi bir değişiklik olmayacak...