Recep Altınkaya, beş yaşından bu yana baba mesleği olan hamallıkla geçimini sağlıyor. Onu, Mahmutpaşa’da tanımayan bilmeyen yok. Çünkü 53 yıldır çevredeki dükkânların yükünü taşıyor. 1.98 boyunda, 125 kilo ağırlığındaki Altınkaya, esnaflar arasında ‘ağır yükleri taşıyabilen tek kişi’ olarak tanınıyor. Sabah erkenden kalkıyor, heybesini sırtına alıyor ve Sultanhanı’na gidiyor. Burası aynı zamanda onun iş adresi. Altınkaya, diğer hamallar gibi sadece belirli bir hanın yükünü taşımıyor. Serbest çalışıyor. Nerede kaldırılamayacak bir yük olsa hemen Altınkaya aranıyor. Anadolu’dan mal almak için İstanbul’a gelen esnaflar da onu yakından tanıyor.
Akşama kadar ağır çuvalları, karton kolileri ve kumaş toplarını taşıyarak 100 YTL civarında para kazanıyor. Recep Altınkaya, sürekli ağır yük taşımasına rağmen bel ve boyun ağrısını da çekmiyor. Ona göre işin sırrı taşınan yükün ağırlık merkezini iyi bilmekten geçiyor. Kendisiyle görüşmek için Mahmutpaşa’ya gittiğimizde onu güneşin altında bir kamyonete mal yüklerken bulduk. Oruçlu olmasına rağmen hiç durmadan çalışan Altınkaya, kan-ter içinde kalmıştı. Neyse ki yükünü çabucak bitirdi ve kaldırımın üzerinde bir süre dinlendi. Birkaç dakika geçmemişti ki telefonu çaldı ve iki sokak ilerideki mağazanın kolilerini taşımak için yine işbaşı yaptı. Döndüğünde vakit ilerlemiş paydos saati gelmişti. Elini yüzünü yıkadı, iş elbisesini çıkardı ve iftar yapmak için yakınlardaki lokantaya girdi.
Altınkaya, burada karnını doyurduktan sonra her akşam olduğu gibi Tophane’deki Asude Kafe’ye gidiyor, nargilesini hazırlıyor, yanına orta şekerli bir çay söylüyor. Recep Altınkaya’yı diğer hamallardan ayıran yön, çok ağır yükleri taşıyabilmesinin yanında zevkine de düşkün olması aslında. Bekâr olduğu için geç saatlere kadar burada vakit geçiren Altınkaya, “Asude’nin ilk açıldığı günden bugüne müdavimiyim. Kendi nargilemi kendim hazırlıyorum. Benim nargilemin tütünü özel. Asude’de sadece çay parası ödüyorum.” diyor. Altınkaya, kafeye gelen yazar, şair, gazeteci ve öğretim görevlileriyle sohbet ediyor, kitap ve gazete okuyor. “Beni Mahmutpaşa’da tanıdıkları kadar entelektüel çevreden de çok sayıda kişi tanır.” ifadelerini kullanıyor.
350 kilo ağırlık kaldıranlar var
Nejdet Ertuğ tarafından kaleme alınan ve Timaş Yayınları’ndan çıkan Osmanlı döneminde İstanbul Hamalları kitabına göre Osmanlı döneminin son yıllarında Anadolu’dan gelen göçlerle birlikte hamal sayısı da bir hayli artmış. 1882 yılında, İstanbul’da kayıtlı bulunan 2 bin 919 hamalın çalışma alanı, nerelerden yük alabileceği ve günlük kazançları belliymiş. Hamallar, masraflarını azaltıp para biriktirebilmek için genellikle on kişilik bekâr odalarında kalır, iş almak için de hamal kahvelerine gidermiş. Bugün, bu kuralların pek çoğu geçerliliğini koruyor. Eminönü’ndeki her hanın ya da çarşının ‘bölük’ diye adlandırılan hamal grupları var. Osmanlı dönemindeki hamallar genellikle Erzurum, Niğde, Kayseri, Sivas ve Kastamonuluyken şimdilerde Malatya ve Adıyamanlılar ağırlıkta. Hamal grupları, Küçükpazar, Tahtakale, Mercan ve Gedikpaşa semtlerinde yoğun olarak bulunuyor.
20-30 kişilik bu hamal gruplarının başında kâhya isminde bir başkan bulunuyor. Kâhya, gruba dâhil edilecek ya da işten çıkarılacak hamalları belirliyor. İşe alınacaklar, genellikle akrabalar arasından seçiliyor. Anadolu’dan gelen ve bekâr odalarında kalan gençler de işe alınabiliyor. Kâhya, her üç yılda hamallar arasında yapılan seçimle belirleniyor. Kesedar, para topluyor, harcamaları günlük hâsılattan düşüyor ve herkese eşit olarak dağıtıyor. Kolbaşı ise sokak ve cadde aralarındaki mağazalardan iş alıyor. Hamallar arasındaki bu yapılanma mesleğin geleceği acısından bir güvence aslında. Mesela suç işleyen hamallara bugün bile uyarı cezası veriliyor. Bu cezayı alanlar, o günün yevmiyesini alamıyor. Kaza geçiren hamalların hastane masrafları, bölük üyeleri tarafından karşılanıyor.