Sözcüklerin etimolojik yapısını araştıran yazar Sevan Nişanyan, bu seferde İstanbul'u masaya yatırdı. İşte Sevanyandan'dan İstanbul kelimesinin kökeni;
Osmanlıda, misal, Trabzon deyince normal olarak Trabzon kenti kastedilmez, Trabzon beyliği ya da vilayeti kastedilir. Sur içindeki kent için nefs-i Trabzon diye ayrıca belirtirler, Trabzon’un içi manasına. “Trabzon’un neresindensin? İçinden.” O mantık.
Bizans Rumcasında da belli ki aynı yolu izlemişler. Rumcadan Türkçeye geçen şehir ve kasaba adlarının çoğunda isim aynen alınmaz, başına είς edatı eklenir. Bu edat Rumcada duruma göre –e halini ya da –de halini belirtir, ama burada sözkonusu olan “o yerin içi” anlamıdır. Normalde is, ama sert sessizle başlayan kelimelerden önce sadece s okunur. Kelimeyi dativ haline sokar, yani adın arkası –os ile bitiyorsa –on olur, –is ile bitiyorsa –i olur. İsmin başında artikel varsa ston (eril) veya stin (dişil) biçimini alır.
Örnek verince anlaşılacak, merak buyurmayın. Mesela kentin adı Amisós, –de hali is Amisón, Türkçesi Samsun; baştaki /i/ neden yutulmuş bilmiyorum. İsim Nikéa, suriçi mevkii is Nikéa, Türkçesi İznik. İsim Nikomídia, içi is Nikomídia, Türkçesi İznikmid; çok sonraları İzmit diye kısaltılmış. İskilip’te (is Kalipi), İstanköy’de (stin Kô) aynı hadise var. Adanın adı Kos, Türkçesi neden İstanköy diye merak etmiş miydiniz?
Bizans başkentinin adı Konstantinúpolis, malum, ama kullanımda her zaman i Pólis diye geçer, “The Şehir” yani, bundan başka şehir mi var gibisinden. Surla çevrili yarımada kısmı haliyle stin Póli’dir, yani in-the-City, Almancası zur Stadt. Rumcada /n/ sesine bitişen /p/ yumuşayıp /b/ olur; Türkçede baştaki çift sessizin önüne dolgu sesi eklenir. Etti mi İstinbol? Geri kalan iki seslideki değişimin de bir açıklaması vardır elbet. 20. yüzyıl başlarına dek Türkçe telaffuzun İstanbol olduğunu hatırlatalım, yetsin.