Yaşam

İstanbul kendi modasını yarattı

Osmanlı’dan bugüne İstanbul gerek alışveriş alışkanlıkları, gerek dünyadaki tasarımcılara verdiği ilhamla kendi modasını yarattı.

12 Kasım 2008 02:00

İstanbul geleceğin moda başkentlerinden biri. Osmanlı’dan bugüne İstanbul gerek alışveriş alışkanlıkları, gerek dünyadaki tasarımcılara verdiği ilhamla kendi modasını yarattı.

İki yıl sonra Avrupa başkenti olacak İstanbul bugünden dünyanın en önemli moda merkezlerinden biri. Dünyanın önemli markaları İstanbul’da mağazalar açıyor, Türkiye’den tasarımcılar koleksiyonlarını Paris, New York, Milano gibi adı modayla anılan şehirlerin podyumlarında tanıtıyor. Peki ya geçmişte İstanbul’da durum nasıldı? İstanbullular sokaklara nasıl çıkardı?  Hangi alışkanlıklarını bıraktı, nelere heves etti? İstanbul kendi modasını ne zaman yaratmaya başladı? İstanbul Life Dergi'si bu soruların cevabını araştırdı.

İstanbul’da moda, şapka Kılık ve Kıyafet Devrimi’yle başladı diyebiliriz. Tabii Osmanlı’nın modaya etkisi tartışılmaz. Ancak çağdaş giyimin kapılarını 1920’li yıllarda aralayabildi. Şapkaların ve günlük kıyafetlerin değişmesinin ardından İstanbul, moda konusunda büyük adımlar attı. Hatta Milano, Paris gibi kentlere rakip olacak seviyeye geldi. 20’li yıllar kadınların dünyada korseyi ilk çıkardığı, pantolon giydiği seneler. Midi boylar döpiyes takımlar, küçük ceketler, sivri ayakkabılar…

Rüya gibi geçen bir dönem. Ancak bu dönemde İstanbul tamamen Avrupa’dan etkilendi. 1930 ve 40’lı yıllarda yüksek topuklu ayakkabılar, bileklere kadar uzanan elbiseler ve yakaları omuz hizasına kadar inen giysiler vardı. Yüksek beller ortaya çıktı, eteklerde detaylara dikkat edildi. Kadınlarda zarafeti, inceliği ön plana çıkaran giysiler modayken erkeklerde kıyafetler insan gövdesini büyük göstermeyi amaçlıyordu. Omuzlar vatkayla kaldırılıyor, giysi kolları da bileklere doğru daralıyordu. 30’ların sonlarında deri kullanıldı. Günümüzde de kadınların vazgeçilmez aksesuarlarından olan naylon çoraplar, 1935’te naylonun kullanılmaya başlanmasıyla, üretildi. İstanbullu erkekler arasında 1943-1945 yılları arasında kırmızı renkli boyun bağı moda oldu.



Rita Hayworth
40’lı yıllarda yüksek topuklu ayakkabılar ve uzun  elbiseler hakimiyet sürdü. Yüksek belli ve  detaylara önem verilen eteklerle kadınların zarif  ve ince gözükmesi sağlandı. Erkeklerde ise üç  düğmeli ceket ön plandaydı.


Kloş etek devri

1950’li yılların vazgeçilmezi kloş eteklerdi. Tüllü, volanlı, jüponlu ya da yekpare kloş etekler kadınların gözdesi haline geldi. Fırfırlı ve fiyonklu gömlekler, yüksek yakalar, dar veya bele oturan kabarık etekli elbiseler, bu dönemde ortaya çıkan ürünlerdi. Türkiye'deki genç kızlar arasında 1955'lerden itibaren 'Diba' rüzgarları esmeye başladı.

Devrik İran Kraliçesi Farah Diba'yı kendilerine örnek alan ve onun giyim tarzını taklit eden genç kızlar, saçlarını da onun gibi yaptırmaya başladı. Küçük bir parçası alından ayrılarak kulakların üstünden geriye dönen saçların geri kalan kısmı, başın üstünde büyük ve yüksek bir topuz halinde toplanıyordu. 1960’ların başında çıkan çarıklar, topuksuz olmasıyla kadınları rahat ettirdi. Mini eteğin, karavel saçların hayatımıza girdiği, tüm genç kızların manken Twiggy gibi olmak istediği dönem 60’lı yıllara rastlıyor. 1963-1965 yılları arasında Türkiye'de ‘Beatles saç kesimi moda’ oldu. Asi gençliğin simgesi olan topluluk üyelerinin saçlarından esinlenen bu erkek saç modasında, alına kaşları tamamen örten top kakül bırakılıyor, saçlar ise kız-oğlan arası denilecek bir şekilde uzatılıyordu. Bu tarz saç modasını izleyen gençler, dönemin aydınları tarafından 'zevk yoksulu' olarak nitelendiriliyordu.



                   
Mini Etek Skandalı (1960)
İngiliz tasarımcı Mary Quant’ın 48 yıl önce etekleri diz boyunun üzerine çekmesiyle başlayan ve skandal  olarak kabul edilen moda, yıllardır varlığını koruyor. Başlangıçta Vatikan’ın şiddetle karşı çıktığı mini eteği dünyaya sevdiren ‘sıska manken’ lakaplı Twiggy oldu.




Renkli İstanbul


1970’lerde yaşanan moda tarzı 2000’leri en çok etkileyen akım oldu. İspanyol paça kotlar, renkli gözlükler, kısa kollu ceketler ve eldivenler, bilekte botlar, kalın yün elbiseler bu dönemin en çok öne çıkan ürünleri. Yavaş yavaş gri ve tonlarından kurtulan İstanbul, en çok bu dönemde renklerin büyüsüne kapıldı. Yeşilçam filmlerinde gördüğümüz minicik ve renkli elbiselerin büyük çoğunluğu bu döneme ait. 70’lerde yaşanan bol pantolon akımı 80’li yıllarda yerini dar pantolonlara bıraktı. Parlak, tayt görünümlü, hatta payetli dar pantolonlar büyük sükse yarattı. 80’lerde ortaya çıkan bahçıvan tarzı şortlar ve geniş saç bantları da döneme damgasını vurdu.








Grunge’la gelen özgürlük


90’lı yıllarda grunge akımı baş gösterdi. Yani, özgürlükten nasibini alan özensiz ve salaş giyim tarzı. Saçlar tuhaf renklere boyanıp, uzun koyu renk eteklerin altına asker botları çekildi. 80’lerde yaşanan çorabın rengini kazağa uydurma dönemi bu akımla sona erdi. G-string'le tanışmamız da 90'lı yılların başlarına rastlıyor. İstanbul özellikle bu dönemde modacılarıyla atağa geçmeye başladı. Kendi stilini yarattı. Dilek Hanif, Cengiz Abazoğlu, Cemil İpekçi, Vural Gökçaylı ve daha pek çok isim… Tabii çoğu işe 90’lı yıllardan önce başladı. Ancak atak özellikle bu yıllarda gelişti. Gelişimle beraber Avrupa, ‹stanbul’u takip etmeye başladı. Okullardaki moda eğitiminin artması, kursların çoğalması ve tasarımcıların elinden çıkan kaliteli ürünler sayesinde artık moda İstanbul’a uymaya başladı.
 




Eskiye dönüş

Ve 2000’ler… 2000’li yıllar eskiye dönüş akımını başlattı. Retro mağazalar ve modeller bir anda mantar gibi çoğaldı. Yüksek bel etekler, İspanyol paça kot, ekose, fırfır şapka… Hepsi bir bir raşardaki yerini aldı. Elbette yeniden tasarlanıp, günümüze uyarlanarak. Son günlerin sokak modasını ise kot pantolonlar, büyük çantalar, converse, lastik çizme, parka ve sandaletler ele geçirmiş durumda.