Şekerli ve yağlı gıdaların beden sağlığına olduğu kadar ruh sağlığına da zarar verdiğine dair veriler var. Bu durum, uzmanları depresyon tedavisinde yeni yöntemler denemeye itiyor.
Beslenmeyle depresyon arasındaki bağlantı henüz kanıtlanmış olmasa da bu alanda bazı devlet programları başlatılmış durumda. Örneğin ABD Savunma Bakanlığı, eski askerler arasında intihar oranlarını azaltmak üzere besin bakımından zengin gıda paketleri gönderiyor bu insanların evine. Avrupa Birliği ise farklı besinlerin ruh sağlığı üzerindeki etkisini keşfetmek üzere MoodFood adlı 9 milyon euroluk bir proje başlattı.
BBC Türkçe’de yer alan habere göre, Avustralya’da Deakin Üniversitesi’nden Felice Jacka ve ekibi de depresyon hastaları üzerinde başlattıkları çalışmada, bu hastaların mevcut tedavilerine ek olarak ruh sağlığına iyi geldiği bilinen besinler veriliyor.
Aynı üniversiteden Michael Maes, depresyonun biyolojik nedenleri konusundaki çalışmalarıyla biliniyor. Maes, beden ve ruh sağlığı arasındaki bağlantıyı 20 yıl önce ortaya koymuş, depresyon hastalarının bağışıklık sistemlerinin aşırı çalıştıklarını ve kanlarının sitokin adı verilen proteinlerle dolu olduğunu göstermişti. Bu proteinler hastalık veya yaralanma sonucu oluşan iltihaplara yol açar.
Araştırmalar sadece depresyonun iltihaba değil, farklı nedenlerle oluşan iltihabın da depresyona yol açabileceğini gösterdi. Maes, artrit ve kanser gibi hastalıkların vücuda sitokin proteini pompaladığını ve bu hastalıklar teşhis edilmeden önce bile, sitokinin yol açtığı depresyon belirtilerinin kişide ortaya çıkabileceğini belirtiyor.
California Üniversitesi’nden Naomi Eisenberger, uzun sürmesi halinde iltihabın keyifsizliğin yanı sıra beyinde oksidatif strese de yol açacağını söylüyor. Zehirli serbest radikallerin yol açtığı oksidatif stres, sinir hücrelerini öldürüp beyindeki uzun menzilli bağlantıları yıpratıp beynin kimyasal sinyallerini kesintiye uğratarak uzun vadede depresyona neden olabilir.
Bütün bunlardan yola çıkarak depresyonun ruh sağlığı kadar beden sağlığıyla da ilgili olduğunu düşünmek gerekebilir. Yani stres, sigara ve alkolün yanı sıra beslenme alışkanlıklarını da iltihaplı hastalıklara davetiye çıkaran etkenler olarak görebiliriz. Vücuttaki yağ ve şeker oranının iltihabı ve oksidatif stresi artırdığı, buna karşılık omega 3 içeren balık yağının, çinko ve selenyum gibi minerallerin ise zehirli kimyasalları temizlediği ve beyne ve iyileşme sürecine yardımcı olduğu biliniyor.
Fakat uzmanlar bu bağlantıları kesin kanıtlamak için kapsamlı çalışmalar yapılmamış olmasından şikayetçi. Bazı araştırmalar depresyon hastalarında çoğunlukla çinko eksikliği görüldüğünü ve ekstra çinko içeren gıdalar ya da hap yoluyla dışarıdan alınması halinde depresyon belirtilerinin azaldığını göstermiştir. Fakat bu türden çalışmaların az sayıda kişi üzerinde yapılmış olması araştırmanın sonucunun şans eseri mi yoksa kesin veri şeklinde mi ortaya çıktığı sorusunu gündeme getirmektedir.
Ancak 2010’da yapılan bir araştırmanın sonuçları doktorların dikkatini daha fazla çekti. Zeytinyağı, deniz ürünleri ve fındık, ceviz gibi yemişleri içeren Akdeniz diyeti ile bol hazır gıdanın tüketildiği Batı diyetinin vücudu nasıl etkilediği kıyaslandı. 10 bin kişiyi kapsayan bu çalışmada sadece kalp hastalıkları ve diyabet gibi hastalıklar değil ruh sağlığı da incelendi. Akdeniz diyeti uygulayanlarda depresyon riskinin yarı yarıya azalmış olduğu görüldü.
İngiltere, Avustralya ve ABD’de yapılan benzer araştırmalar da bu verileri doğruladı. Hazır gıda ürünleri ile vücutta artan sitokin proteini ve depresyon arasındaki bağlantı tekrar ortaya kondu. Zeytinyağı, sebze ve şarap içeren diyetin iltihabı azalttığı ve şekerli içecek, işlenmiş tahıl ürünleri ve kırmızı et içeren diyete oranla depresyon riskini yüzde 40 oranında düşürdüğü görüldü.
Fakat uzmanlar bu sonuçların kesin görülmesine, genelleştirilmesine ve kötü beslenmenin ille de depresyona yol açacağı gibi bir sonuç çıkarılmasına karşı çıkıyor. Depresyonda genetik, yaşam tarzı ve kişisel durum gibi başka faktörlerin de rolü olduğu, bu bağlantıların kurulması için daha fazla araştırma gerektiği belirtiliyor.